02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hale ARİFAĞAOĞLU TUSAM Araştırmacı S oğuk Savaş sonrası dünyayı hapseden tek kutuplu üstünlük ve bu üstünlüğün devamlılığı ideolojisini temel alan ABD, son yıllarda bu sıfatlardan sıyrılıp "21. yüzyılın tek kaybeden imparatorluğu" unvanını alacak kadar itibar kaybetti. Tek kutuplu zamanların "tek" galibi, yaşanan zaman dilimini ve uğrunda savaştığı özgürlük ve demokratikleştirme görüşünü tayin etmekte yanılmışa benziyor. ABD’nin genel politikasının getirdiği sonuçlar ne modern zamanların bunu tölare etmesine izin veriyor ne de bu zaman biriminin farkında olan insanların. ABD’nin düşüşü dünyada oluşacak yeni güç dengelerinin dağılımı konusunda şüphe ve merak uyandırıyor. Uluslararası ilişkilerde bölgesel birleşmenin rol modeli Avrupa Birliği, barışçıl ve Amerika karşıtı duruşuyla puan topluyor. Birliğin geleceğiyle ilgili yükselmekte olan şüpheciliğe rağmen AB, üye ülkelere "Avrupalılık" kimliğiyle ideolojik, ekonomik ve siyasi açıdan beklenen refah düzeyini sağlıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın küllerinden doğan, bütünlük ve kalkınma fikrini yerleştirmeyi başaran Birlik, yarım yüzyıl önce ütopik olarak görülen bu yoktan var ettiği başarısıyla diğer olası birleşimlere esin kaynağı oluyor. Bu başarıyı kanıtlayan unsurlar ise AB hukuk sistemine bağlılığın sağlanmış olması, modernsosyal refah devleti anlayışının yerleştirilmiş olması, ülkeler arası kurulan çok sağlam güvenlik ağı ve uluslararası gönüllü dayanışma hareketlerinin başarısı olarak sıralanıyor. Sosyal refah anlamında Avrupa Birliği sanıldığının aksine ABD’yi geride bırakıyor. Örneğin, ‘Amerika dünyada en iyi sağlık hizmetlerini sunan ülkedir’ diyen George W. Bush’un bu söylemi, ülkede yaşayan 45 milyon insanın sağlık sigortasının olmayışıyla gerçekliğini kaybediyor. Veriler, Fransızların yaşam ortalamasının Amerika’dan 4 yıl daha uzun olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık hizmetleri konusunda Amerika’yı 37. sıraya koyuyor, geride bıraktığı ülkeler arasında 22. sırada Columbia, 26. sırada Suudi Arabistan bulunuyor. Ekonomik açıdansa, önümüzdeki 5 yıl içinde piyasa değerlerinde Avrupa şirketlerinin küresel üstünlük listesinde Amerikan şirketlerini geride bırakacağı varsayımları artıyor. Bazı şüpheciler AB’nin küresel arenada çok etkili bir çizgisi olmadığını iddia ediyor. Şüphecilere birlik cevap yerine, ekonomik ilerleyişinin sırrı olan liberal ticaret ağında daha fazla söz sahibi olmak adına tek piyasa sistemine ortak para birimiyle girmekteki başarısını gösteriyor. Böylece AB ortak para sistemine geçmekle liberal global markette kaybolmamış ve kendi güçlü pazarını oluşturmuştur. Avrupalılar AB’nin başarılı bir bütünleşme olduğu fikrini günlük hayattaki kimi izlenimleri ortaya koyarak destekliyor. Avrupalıların Amerikalılar gibi bireysel yaşamak yerine doğuya daha yakın olan kolektif kültürü benimseyerek, aileye bağlılık ve toplumun diğer bireylerine saygı gibi değerlere önem verdikleri savunuluyor. Kültürel çeşitliliği asimilasyondan ayırmaları; farklı kültürlerin keşfini heyecanla yaşamayı, kültürlerin elimine olup yok olmasına tercih etmeleri, Avrupalılık kimliğini oluşturan bir özellik olarak tanımlanıyor. Servet birikimi yerine hayat kalitesini yüksek tutma tercihinin Avrupa’da yerleştiğini gözlemlemek de mümkün. AB bunu, materyalizme karşı Farklı iki yaklaşım çerçevesinde 21. yüzyılın değişen dengeleri… C S TRATEJİ 7 haritasını değiştiren küresel terör ve ABD’nin başarısız Ortadoğu politikası için yeterli değerlendirmeyi yapamıyor. Bu konuda varılan en yeterli ve akla uygun yorumsa dünya düzeninin ülkeler arası bir çıkar arenası ve güç dengelerinin oluşturulma çabası olduğu görüşünde olan realistlerden geliyor. Yani ABD, "dünya düzenini" optimist ve umut verici bir yumuşaklıkta ele alan liberallerin tezlerini boşa çıkaran bir gerçeklikken; AB’nin başarıya ulaşması da realistlerin görüşlerini çürüten bir olgudur. Realizmin uluslararası ilişkilerde kullandığı ‘kıtlık’ olgusu yine ABD’nin Ortadoğu politikalarıyla destek buluyor. Dünya enerji kaynaklarında ‘kıtlık’ olduğu ve ilerleyen zamanlarda devletlerin enerji kaynaklarına ulaşmak adına her fırsatta askeri güç kullanacağı görüşü, ABD’nin Ortadoğu müdahalesinin altında yatan asıl sebeple birebir örtüşüyor. Devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini güç kaynaklarını, yatırımlarını iyi ilişkiler kurmak ve küresel kalkınmayı sağlamak adına karşılıklı dayanışma, işbirliği ve paylaşım politikalarıyla devam ettirdikleri görüşü ise yine liberallerin karşılık bulmayan ve gerçeklerle örtüşmeyen tezlerinden birisi. Aksine ABD, kendi güç kaynaklarının devamlılığı için göstermelik bir sebeple Irak’ta telafisi zor olan bir yıkıma yol açıyor. Liberaller, bir savaşın adil olabilmesini tek koşula bağlıyor; ‘bir savaşın sonucu özgürlük ve barış getiriyorsa bu o savaşı haklı çıkarır’. "Savaşlar, dünyaya istikrarlı bir barış ve huzur getirmek için yapılabilir ve çeşitli uzlaşma politikalarından sonra başvurulacak son yöntemdir". Tekrar görülüyor ki realistler bu konuda da liberalleri susturmayı başarıyor: Savaş konusundaki çok bilinen realist görüş şudur: "Barış yalnızca iki savaş arasındaki zaman dilimidir ve anarşik dünya düzeni savaş durumunu alışılagelmiş bir siyasi olay olarak kabul etmelidir". ABD’nin 21. yüzyıl dış politikasının doğurduğu insaniyetin kabul etmekte zorlandığı bu sebepsiz yıkım, tümden realizmin savaş olgusunu anlatıyor. Hatta barışın iki savaş arasındaki dönem olduğu görüşü ise, olmaması temenni edilen ancak olasılığı konusunda varsayımlar yapılan ABDİran savaşıyla gerçeklik kazanıyor. Sonuç olarak, uzun vadede ABD’nin düşüşü devam edecek gibi gözüküyor. Yalnızca dış politikasındaki başarısızlıklar değil, ABD ekonomik büyüme açısından da Japonya’ya göre geride ve ek olarak yükselen Çin ve Hindistan tehdidiyle de karşı karşıya kalıyor. ABD dünyayı uzun vadeli bir kargaşa ve anarşi içinde bırakıyor. Bu kargaşanın bedelini ise geri kazanılması muhtemel görünmeyen büyük itibar kaybı ve yükselen diğer güçlerden gelen kaygılarla ödüyor. Daha ilerisi için bir varsayım yaparsak, azalan Amerika gücü ve yükselen diğer bölgesel güçler, uluslararası düzenin tek kutuplu hegemonyadan çıkan ve çok kutuplu güç dengelerinin olduğu bir sisteme geçilebileceğinin sinyallerini veriyor. Gelecek zamanların dünya sisteminde liberallerin gururu AB’nin, realistlerin kanıt göstergesi ABD’ye karşı yükselişiyle Charles A. Kupchan’ın sözü doğrulanıyor "Bugünün büyük gücü yarının yok olmuşu olacak". ABD güç yitiriyor Tek süper güç ABD, itibar, dolayısıyla da güç yitiriyor. ABD ile AB arasındaki anlayış farklılığı realistlerle liberallerin mücadelesi olarak görülüyor. Siyasi alanda ABD’nin başarısızlığı, AB ve bazı Asyalı bölgesel güçlerin başarıları öne çıkıyor. duruşunda güttüğü sürdürebilir büyüme politikasıyla kanıtlıyor. Toplumda gözlemlenen bu olgular, AB’nin kuruluşunda amaçlanan birlik, beraberlik, dayanışma, huzur ve refah içinde yaşama ilkelerinin gündelik hayata ve Avrupa insanlarına yansıtılabildiği, aktarılabildiği başarısının göstergesi olarak kabul ediliyor. Bu özellikleriyle Avrupa, dünyayı kargaşa içinde bırakan Amerika’dan daha etkili ve dünya değerlerinin daha farkında olan barışçıl, ilerici bir güç olarak yükseliyor. REALİSTLER ABD’Yİ, LİBERALLER AB’Yİ Uluslararası ilişkilerin temel düşünce akımlarından "realizm", ABD’nin Irak’a müdahalesiyle yükselişte olmasına rağmen konu Avrupa Birliği olduğunda "liberal görüş"e yenik düşüyor. Realizmin en belirgin özelliklerinden dünyanın anarşik ve istikrarsız yapıda olduğu tezi AB tarafından çürütülüyor. Aksine "liberalizm", ülkeler arası dayanışmanın, büyümenin, barışçıl ve insani değerlerin hükmettiği dünya sistemi savıyla açıkça AB’nin kuruluş amacını açıklıyor. Ne var ki, "liberal görüş", son beş yılda dünya siyasi Bush ve Sarkozy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle