02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Bülent Nuri KURDOĞLU Avukat ürkiye’nin ulusal savunmasının en büyük gücünü Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) oluşturmaktadır. Türk Ordusu’nun ihtiyacı olan silah, mühimmat ve teçhizatın alımı ve ordunun çağın ileri teknolojileriyle donatılması ulusal savunmamız için vazgeçilmez önemdedir. Ancak bu silah teknolojilerinin alımı kadar nereden ve nasıl alındığı da aynı derecede önemlidir. Kendi silahını yapamamanın ne kadar büyük bir risk olduğunu defalarca kez yaşayarak görmüş bir ülke olarak son dönemlerde yurt dışından hazır silah alımına büyük kaynaklar ayrılması açıkçası hem ülke sorunlarına duyarlı bir vatandaş olarak hem de bir vergi mükellefi olarak beni endişeye sevk etti. Son altı ay içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’nden aşağıdaki silah alımlarına karar vermiştir. ? 100 adet MK54 tipi torpido, ? 51 adet Block II tipi taktik Harpoon füzesi, ? 105 adet havadan havaya fırlatılan Sidewinder füzesi, ? 30 adet F16 Blok 50 savaş uçağı, ? 100 adet F35 savaş uçağı, ? 4 adet denizaltı, Bütün bu silahların bedeli milyarlarca dolar tutmaktadır. Parayı ödeyecek olanda Türk vergi mükellefleridir. Satın alınmasına karar verilen bu silahlardan bazıları Türk Ordusu’nda ilk defa kullanılmıyor. Senelerden beri Türk Ordusu bu silahların değişik tiplerini zaten envanterinde bulunduruyordu. Türk Ordusu’nun bu silahlar ile ilgili tarihçesine baktığımızda bu durumu rahatlıkla görebiliriz. C S TRATEJİ Kıbrıs’ta adı her ne kadar barış harekâtı olursa olsun savaş yaşamış olan, otuz yıla yakın zamandır da terörle mücadele eden bir ülkenin bu süre içerisinde ana muharebe silahları ve mühimmatı için silah teknolojisini geliştirmesi gerekirdi. Bu silah alımları göstermiştir ki savunma sanayi olarak gösterilen bir çok özel yatırım bazı istisnalar haricinde Türk Ordusu’nun ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Sadece Amerikan silah şirketlerinin silahlarını Türkiye’ye satmak için montaj üretimi yapan, şirketler durumundadır. Irak’ın işgal edildiği günden beri Türkiye ve ABD arasında yaşanan gerginlikler acaba Türkiye’nin savunma sanayi politikalarının belirlenmesinde hiç mi etkili olmuyor? Kuzey Irak konusunda 4 Temmuz 2003 yılında yaşanan çuval olayından önce de ABD ile anlaşmazlık içerisinde olduğumuz biliniyordu. Örneğin 2 Ekim 1992’de Amerikan uçak gemisi tarafından vurulan "Muavenet Muhribimizin" vurulma nedenlerinden birinin Türkiye’nin Kuzey Irak’la ilgili Amerikan taleplerini reddeden tutumu olduğu iddia edilmektedir. O gece neden Muavenet Muhribi’nin tercih edildiği Çanakkale Deniz Savaşları’nın kahraman gemisi Muaveneti Milliye ile olan adaşlığından bellidir. Muavenet muhribinin vurulmasından kısa süre sonra Türkiye Kuzey Irak’a 55 bin asker, tank ve zırhlı araçtan oluşan bir kuvveti sokarak bu bölgedeki çıkarlarını koruma noktasındaki kararlılığını göstermişti. Bu gün gelinen noktada Kuzey Irak konusunda Türk ve Amerikan menfaatlerinin çatışması kaçınılmaz hale geldiğine göre savunma sanayisinde Türk teknolojisinin geliştirilmesi yerine menfaatlerimizin çatışma noktasına geldiği ABD’den hazır silah alımına gidilmesi tarihsel bir hatadır. Bu tarihsel hata bazılarına göre bu gün için zararsız görünse de bir savaş durumunda ne kadar acı verici olabileceğini birkaç örnekle anlatalım. Silah alımlarında gerçekçi yöntem... T Savunmada yerli üretim Türkiye, savunma sorunları yoğun olan bir bölgede bulunuyor. Bunun sonucu olarak silah, savunma araçgereç ve mühimmat alımları yoğun olarak yapılıyor. Bu yoğunluğa karşın Türk savunma sanayisinin istenen düzeyde olduğu söylenemez. kullanıldığı ilk savaşta 1950 yılındaki Kore Savaşıdır. Havadan havaya füzelerin Türk Hava Kuvvetleri’ne girişi de aynı tarihlere rastlar. Yarım yüzyılı aşkın süredir Türk Hava Kuvvetleri havadan havaya füzeleri kullanıyor. Artık bir savaş uçağını savaş uçağı yapan en önemli özellik füze atabilme yeteneğidir ve biz kendi uçaklarımızda yarım yüzyıl sonra bile kendi füzelerimizi kullanamıyoruz. SÜREKLİ KULLANILANLAR Hazır alımına karar verilen torpido silahı ve mühimmatı Türk Donanması’na Osmanlı döneminde girdi. O tarihlerde bu kadar gelişmişleri olmasa da yüz yılı aşkın süredir Türk Donanması’nda kullanılıyorlar. Çanakkale Savaşları’nı bilenler Muaveneti Milliye gemimizin 12 Mayıs 1915 gecesi Goliath zırhlısını torpidolarla batırdığını bilirler. Yüz yıldır savaş gemilerimizde kullanılan bu silahın Türkiye’de üretilmesi için maalesef bu güne kadar hiçbir çaba gösterilmemiş. Savaş teknolojisindeki gelişmeler ilerledikçe savaş gemilerinde topların yerini güdümlü füzeler almaya başladı. Hazır alımına karar verilen Harpoon füzeleri de Türk Donanması’nda en çok kullanılan güdümlü füzelerden biri. Neredeyse Türkiye’nin NATO’ya girdiği ilk yıllardan beri kullanılmakta olan bu füzelerin ömrü beş yıl. Yani beş yıl sonra ya bir tatbikatta kullanacaksınız ya da çöpe atacaksınız. Bu güne kadar kaç tanesinin alındığını ve beş yıl sonra çöpe atıldığını varın siz düşünün. Yarım yüzyıldır donanmanın ana vurucu gücü durumunda olan bu silahın yerini alacak bir Türk füze teknolojisi geliştirilebilmiş değil. Hal bu ki TÜBİTAK’ın Toros 230 adını verdiği füze teknolojisi geliştirme çalışması başarıyla denenmişti. Türk Hava Kuvvetleri 1944 yılında kuruldu. İlk jet savaş uçakları da 1951 yılında hizmete sokuldu. Dünyada savaş uçaklarında havadan havaya füzelerin GEÇMİŞTEN ÖRNEKLER 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında Amerikan 6. Filosunun savaş gemilerimizin ve uçaklarımızın radarlarını karıştırdığı, yanıltma yaptığı biliniyor. Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde Stinger füzelerinin Rus versiyonu olan SA7 füzeleriyle düşürülen Türk helikopterlerinin aynı akıbete uğramaması için bu füzeleri yanıltan cihazlar yurt dışından satın alınıp kendi helikopterlerimize monte edildi. Benzer durumu bugün uzaktan kumandalı patlayıcılarda yaşıyoruz. Patlayıcıların kumandasını etkisiz hale getiren cihazların alımına bu yıl içinde başlandı. Yani silah teknolojisini geliştiren ülke o silahın bütün sırlarına da sahip olduğu için nasıl saf dışı bırakılabileceğine ilişkin teknolojiyi de geliştirebiliyor. Bizim elimizdeki Stinger füzeleri acaba olası bir sıcak çatışmada Amerikan uçaklarını vurabilecek midir? Yukarıda verilen bu örnekler savunma sanayisinde dışa bağımlılığın ülke savunmasını ne kadar tehlikeye attığının en büyük göstergesidir. Bize bu silahları satan ABD aslında olası bir sıcak çatışmada içimize Truva atı sokmaktadır. Ödenen paralar nedeniyle Türkiye’nin ekonomik gücünün sömürülmesi ise cabasıdır. F 16 SAVAŞ UÇAĞI PROJELERİ Savaş uçağı projelerinde ise önce 30 adet F16 savaş uçağının hazır alımına karar verilmişti. Daha sonra ortak üretim kararı alındı. F35 savaş uçağı projesinde ise Türkiye’nin belli ölçüde katkısı bulunuyor ancak uçağın önemli bir bölümü yurt dışında imal edilecek. Türkiye’de montajı yapılacak. Olası bir savaş durumunda kaybedilen uçağın yerine yenisi koyabilmek ABD’den yapılacak parça ithalatına bağlı olacak. Türkiye Akdeniz’in en güçlü denizaltı filosuna sahip buna rağmen kendi denizaltımızı yapmak yerine satın alma yolu tercih ediliyor. Neredeyse bir asırdır sayısız tehlike ile karşı karşıya kalan, defalarca komşularıyla savaşın eşiğine gelen, ULUSAL SAVUNMA SANAYİSİ Toplam maliyeti milyarlarca doları bulan bu silah alımlarına ayrılan para eğer Türk silah teknolojisinin geliştirilmesinde kullanılırsa Türkiye’nin ulusal savunmasının daha sağlam ayaklar üzerinde duracağı kesindir. Bu parayı en verimli şekilde kullanacak ve arzu edilen düzeyde teknoloji geliştirecek kurumlarımız ve nitelikli iş gücümüz bulunuyor. Yapılması gereken bu kurumları dış etkilerden uzak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle