17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa’ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük, yıl 1923. Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK "Berlin Üniversitesine gitsin" diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı "Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var" telgrafı açtım, ATATÜRK’ten, aynen şunlar yazıyordu ‘’sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz". Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider, dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor "gel de şimdi gitme, git te orda çalışma, dön de bu ülke için canını verme". Gerçekten de değişik zamanlarda yurtdışında öğrenim gören bu insanların pek çoğu ülkelerine dönmüşler, büyük sorumluluklar almışlar, yeni uzmanlar yetiştirmişler ve Türkiye’nin kalkınmasında çok önemli roller üstlenmişlerdir. Kendileri öne çıkmadan, tüm imkansızlıklara rağmen Cumhuriyet’in tuğlalarını sessizce örmüşler ve pek çoğu gene sessizce göçüp gitmişlerdir. Genç cumhuriyet ayak sesleri duyulan 2. Dünya Savaşı öncesi planlarını uygulamakta oldukça başarılı olmuştur. 1937’de Falih Rıfkı Atay şunları söylemektedir; ‘Bir rejim tarihe ve halk yığınlarına, yeni oluşturduğu ekonomik yararlar ve yeni yarattığı emek ve ahlak değerler ile hesap verir. Birçok yenileştirme yaptığına şüphe olmayan Osmanlı inkılaplarının, onların bazen bütün değerlerini inkar ettirecek kadar bizi aşırıya saptıran kusurları işte bunlardır. Tanzimat’la, köyleri zaten bir tarafa bırakınız, fakat şehirlerde ve birtakım büyük kasabalarda eski iktisadi menfaatler yıkılmışsa da yenileri vücut bulmamıştır. Bulanlar da Türk’ten gayri herkesin işine yaramıştır.’ Tüm sorunlara ve 2. Dünya Savaşının yokluk ortamına rağmen 1950’lere gelindiğinde sadece Sümerbank’ın işlettiği ya da kurduğu bazı sanayi işletmeleri şunlardı; Karabük DemirÇelik Fabrikaları, İzmit Selüloz Sanayi Müesseseleri, Sivas ve Ankara Çimento Fabrikaları, Kütahya Seramik Fabrikası, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, Filyos Ateş Tuğlası Fabrikası, İzmit Klor ve Sudkostik Fabrikaları, Defterdar, Hereke, Bünyan Fabrikaları, Isparta Yün İpliği Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası, Bakırköy Fabrikası, Kayseri Bez Fabrikası, Ereğli Bez Fabrikası, Nazilli Basma Fabrikası, Malatya Bez Fabrikası... C S TRATEJİ 9 Harbi içinde Tayyare Cemiyeti’nin Etimesgut’taki tesisinde o sıralar yurtdışından kaçmış Polonyalılar PST tipi 78 kişilik sivil keşif uçağı yaptılar. Bunlar sonra Danimarka’ya satıldı. Daha önemlisi, dizaynı bize ait, kesik kanatlı, Uğur tipi talim uçaklarının imalatıdır. Bunların motoru İngiliz Havilland’dır. Motor gövdesi gelir, Çiftlikteki uçak motor fabrikasında işlenir, uçağın montajı Etimesğut’ta yapılırdı. Uçuş tecrübeleri iyi sonuç verdi. Bu fabrika 1951’de Makina Kimya Endüstri’sine intikal etti. Orada 54 uçak yaptık, motorlarını işledik. Bunlardan dördünü törenle, Türk pilotlarıyla uçurarak Ürdün’e gönderdik 1954’de. Gerisini Milli Savunma Bakanlığı’na verdik. Daha sonra Milli Savunma Bakanlığı artık uçağa ihtiyacı olmadığını, çünkü bunları Amerikan askeri yardımından alacağını bildirerek siparişi kesti. Böylece uçaktan vazgeçerek bu tesislerde kuluçka makinası yapmaya başladık!!! 1924’de niyet uçak yapmaktı. Devlet Demir Yollarının (TCDDY), İmalatı Harbiye’nin (Askeri Fabrikalar) ve Tayyare cemiyeti’nin (Türk Hava Kurumu) elemanları bu işe yöneltildi. Bunların bir kısmı uçak mühendisi olmak üzere yurtdışına gönderildi. 1950’lerde uçakların dizaynını bizim mühendisler yapıyordu. Heves, gayret ve sonuç vardı. Kısacası, istenseydi her şey yapılabilirdi.’ Dendiği gibi, hayat ileriye doğru yaşanır, ama geriye doğru anlaşılır. Özellikle Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türkiye, çok dar imkanlarla yoktan var etmeye çalışan, bunun için inanç, umut ve ‘milli sevinç’le yola çıkanların ve daha iyi insanlar olmaya çalışanların ülkesiydi. Ülkemizin pek çok sanayi tesisinde şimdi Mustafa Kemal’in deyişiyle ‘musiki sesleri’ duyulmuyor. O dönemlerde kurulan ve Türkiye’yi dokuyan Sümerbank gibi pek çok tezgah artık yok. Artık üretmeden tüketmeyi uman, ülke gelirlerinin mutlu bir azınlığa yöneltildiği, her bakımdan dışa bağımlı bir durumdayız. Oysa yüksek katma değerli üretim ile refahın artması dışında böylesi bağımlı gelişme arayışları sürdürülebilir değildir ki. Uygarlık ve çağdaşlık, kendi gücünle halkının refahını artırmak, evrensel teknolojilere katkı yapmak, yapılanlarla övünç duyan, bunlara katkı koyan bir toplum olmaksa eğer, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerini bugün gelişmiş pek çok ülke gibi bizler de iyi incelemeliyiz. Bugün Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlar, kurulanlar hatta ülke toprakları büyük bir iştahla ve tezahüratlarla satılıyor. Oysa satılanlar ülkenin geleceği, önceki kuşaklardan aldığımız ve gelecek kuşaklara bırakmamız gereken miraslar aslında. Her birimizin ülkemizin ne zorluklarla örülen ilmeklerini bir bir çözen tezgahlara karşı hem önceki ve hem de gelecek kuşaklara karşı borcumuz var. İstenseydi ülkemizin daha hızlı ve planlı kalkınması ve gelişmesi yolunda her şey yapılabilirdi. İçerden ve dışarıdan kimler neden istemedi sorularının yanıtları mutlaka aranmalıdır. Ancak, tekrar, istersek her şeyi yapabiliriz diyebilmenin daha önemli olduğu unutulmadan ve çok geç olmadan...... Kaynaklar: Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Prof. Bilsay Kuruç Paydossuz Bir YaşamSelahattin Şanbaşoğlu AnısınaTMMOB Metalurji Müh. Odası Yayını Kardemir ve Türkiye DemirÇelik Öyküsü, Mahmut Kiper, MühendislikMimarlık Öyküleri1, TMMOB Yayınları Cumhuriyetin İlk Yıllarında Sanayi Politikaları ve Sümerbank, Mahmut Kiper, Mühendislik Mimarlık Öyküleri2 TMMOB Yayınları Çarklardan Çiplere Türk Tarih Vakfı Yayını Türkiye Ekonomisinde Bir Öncü:SümerbankSümerbank AŞ. Ülkeyi kuranların kurduğu her tesis, hatta ülke toprakları günümüzde yabancılara satılıyor. Türkler yakın geçmişte yeniden başlamayı başardı. ‘Her şeyi yapabiliriz’ demek için çok geç değil… yetişmiştir. Türkiye’de işletmelerde çalışmaya başlayan köylülerden ‘işçi sınıfı’ oluşumunda da Cumhuriyetin ilk tesislerinin çok öncü ve önemli rolü vardır. Sümerbank, Kardemir örneklerinde görüldüğü gibi, birçok yerde bir fabrikadan koca bir şehir doğmuştur. Sümerbank, yörede okullar kurmuş ya da kurulmasına destek olmuştur. İlk kütüphaneler, hastaneler Sümerbank işletmelerinin desteği ve önderliğinde kurulmuştur. Düzgün yollara gene bu işletmelerin katkısı ile kavuşulmuş, Sümerspor kulüpleri kurulmuştur. Sümerbank lojmanları gelişigüzel yapılmış inşaatlar değildir. Bilinçli mimari yapılar üretilmişti. Bununla ilgili Kayseri Erciyes Üniversitesi Araştırma Görevlisi Burak Aslıiskender Sümerbank Kayseri yerleşkesi için şu yorumlarda bulunuyor; ‘Türkiye’nin ilk toplu konut uygulaması olan lojmanlar, aralarında açık toplanma mekanları oluşturacak şekilde konumlandırılmış; tüm binalarda "çağdaşlık" ve işlev ön planda olmasına rağmen, kullanıcısının yerel kimliği ve ihtiyaçları ihmal edilmemiştir. Türk modernleşmesinin abidevi bir örneği olan Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası, 1930'lardan günümüze çok şeyin değişmesine rağmen, bugün bile yapıldığı ilk günkü 'modern'liğini koruyarak ayakta durmaktadır. 1999 yılında Erciyes Üniversitesi’ne devredilen yerleşke, 1930'lar Türkiye’sinden, bugünü ve hatta daha ilerisini görebilen bir düşüncenin ürünü olarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. 'Modern' dünyanın yaşam kılavuzu, ürettiği yeni çağdaşlık tanımlaması ve yeniden yarattığı Kayseri ile evrensel hedeflerini çevresiyle paylaşırken, zamana ve kendisini yaratan düşünceyi tüketen her türlü oluşuma inat yaşamını devam ettirmektedir.’ BAĞIMLILIK NEREYE KADAR? Ancak, ne yazık ki 1950’lerden sonra durum tersine dönmeye başlamıştır. Bunun nedenleri Selahattin Şanbaşoğlu’nun şu yakınmalarında açıkça görülmektedir; ‘1925’de, Kayseri’de uçak fabrikası kuruldu. Buraya Alman Junkers uçakları getirildi. Yapılan çalışma makineli tüfek yerleştirmek ve bunları harp uçağına tadil etmekti. Ancak daha sonra, 2. Dünya ULUSAL STRATEJİ İşletmelerinin gittiği her yerde yeni bir yaşam filizleniyordu. İşçiler oranın halkından seçilir, yetiştirilir gerekirse okutulur ve sadece kendisi için değil özel sektör de dahil tüm Türkiye için kalifiye işgücü sağlanırdı. Bugün işadamlarının pek çoğu dolaylı ya da doğrudan işte bu işletmelerden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle