17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 MGK’nın toplam personel Merkel ve Sarkozy sayısının 408’den 224’e, askeri personel sayısının da 26’dan 12’ye düşmesi olarak değerlendiriliyor. Öte yandan Komisyon, ordunun siyasetteki etkin rolünden duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etmekten de geri durmuyor. Komisyon, Genelkurmay Başkanlığı’nın "iddia edildiği şekilde laikliği güç kaybetmekte olduğu endişesini dile getiren bir ‘muhtıra’yı internet sitesinde yayınlamak suretiyle Nisan 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine doğrudan müdahale" ettiğini ancak "ordunun, siyasi hayata müdahale girişimleri ve kamuya yönelik açıklamalarına karşılık, 2007 ilkbaharında yaşanan anayasal krizin sonucunun demokratik sürecin üstünlüğünü teyit ettiğini" ifade ediyor. Geçen yılki raporda Komisyon, "sivil asker ilişkilerini AB ile uyumlaştırmada sınırlı ilerleme sağlandığını" ifade ederken bu yılki raporda sınırlı da olsa ilerleme sağlandığı yönünde bir ifade dahi yok. Bu yıl Komisyon, "askeri makamlar üzerinde tam bir sivil denetim sağlanması" konusunda "ilerleme sağlanmadığını" "tam aksine, askerin, reform programı dahil, sorumluluğu dışında kalan alanlarda, kamuya yönelik açıklama yapma eğiliminin arttığını" belirterek ordunun siyasetteki rolünü sert bir ifadeyle eleştiriyor. Bununla birlikte "Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensuplarının, Kıbrıs, laiklik ve Kürt meseleleri dahil olmak üzere iç ve dış politika konularında" yetkilerini aşan açıklamalar yapmasından benzer şekilde Genelkurmay Başkanlığı’nın AKP hükümetinin kararlarına kamuoyu önünde tepki göstermesinden duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade ediyor. Komisyon yalnızca ordunun siyasetteki rolü değil aynı zamanda askeri bütçe ve harcamalar üzerinde Meclis denetiminin sağlanması konusunda da eleştiride bulunuyor. Komisyon, "Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nun askeri bütçeyi sadece genel olarak gözden geçirdiğini" ancak "program ve projeleri incelemediğini" ayrıca "bütçe dışı kaynakların Meclis denetiminde olmadığını" belirterek söz konusu konuda Türkiye’nin hiçbir ilerleme kaydetmediğini ifade ediyor. Diğer bir ifadeyle ordunun siyasetteki rolü, AB ile müzakere sürecinde gündeme taşınan konuların en başında gelmeye devam ediyor. C S TRATEJİ cezalandırmaya tabi olması" raporda sert bir dille eleştiriliyor. Üstelik hakkında kovuşturma açılan kişilerin sayısının geçen yıl ile karşılaştırıldığında değil azalmak iki katına çıktığı bu kovuşturmaların yarısından fazlasının ise TCK 301. Madde kapsamında yapıldığı dile getiriliyor raporda. Komisyon’un "301. maddenin AB standartları ile uyumlu hale getirilmesi" talebine rağmen Yargıtay’ın 2006 yılında geliştirdiği kısıtlayıcı içtihatın halen yürürlükte olmasından rahatsızlık duyulduğu açıkça belirtiliyor. Yine, Protestanlar aleyhinde "Türklüğe" hakaret nedeniyle açılan bir davanın "gayrimüslim azınlıkların Türk toplumunun ayrılmaz bir parçası olmadıkları" şeklinde yorumlanarak onlara yönelik nefreti artırabileceğine dikkat çekiliyor. Nitekim bu uyarılar hükümeti 301. madde konusunda harekete geçirdi. Dini özgürlükler kapsamında ise Rapor’da, Malatya’da Protestanlara ait bir basım evinde üç Protestan’ın öldürülmesinin yanı sıra gayrimüslim din adamlarına ve ibadet yerlerine yönelik saldırılar yapıldığına yer veriliyor. Keza misyonerlik faaliyetlerinin, medya ya da resmi makamlar tarafından, ülkenin bütünlüğüne bir tehdit olarak tasvir edilmesinden rahatsızlık duyulduğu açıkça belirtiliyor. Yine gayrimüslimlerin "tüzel kişiliklerinin olmayışı ve sınırlı mülkiyet hakları gibi sorunlarla karşılaşmaya devam ettiği", "Alevilerin cem evleri açmakta sorunlarla karşılaştığı" ayrıca "Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun halen kapalı olduğu" ve "Ekümenik Patrik’in dini ‘Ekümenik’ ünvanının her anlamda kullanma özgürlüğüne sahip olmadığı" ifade ediliyor. Azınlık hakları alanında ise Türkiye, farklı etnik köken, din ve dile sahip Türk vatandaşlarının kendi kimliklerini koruması için özel haklar tanınmasının 1923 Lozan Anlaşması’nın hükümlerine aykırı olmadığı ifade ediliyor. Başka bir ifadeyle yalnızca gayrimüslimlerin azınlık olarak tanımlandığı Lozan Anlaşması’nın hükümlerinin özellikle Kürt kökenli vatandaşlara özel haklar tanımaya engel teşkil etmediği iddia ediliyor. Gayrimüslimlere yönelik olarak ise azınlık okullarında çift müdürlük uygulaması ve Rum azınlığın özellikle Gökçeada ve Bozcaada’daki Rum azınlığın eğitim ve mülkiyet hakları sorunlarıyla karşılaşmaya devam ettiği ifade ediliyor. Son söz niyetine bu yılki raporun, geçen yıla kıyasla daha yumuşak bir üslupla kaleme alınmış olmasının yukarıda ayrıntılarıyla değinilen konularda AB’nin tutumunda herhangi bir değişiklik anlamına gelmediği net bir şekilde ifade edilebilir. Raporun içeriğinde herhangi bir sürpriz yok deyip raporu görmezden gelmek ya da önemsememek ise bir çok açıdan Türkiye’nin aleyhine olur. Bu yüzden raporu satır satır okumak son derece önemli ve hatta gerekli. Çünkü raporu satır satır okumak aynı zamanda satır aralarında ne yazdığını anlamanın tek yolu... Benzer şekilde Hükümet ve yargı arasında yaşanan gerginliğin yargı sisteminin "engelsiz ve etkin" işlemesine kötü etki ettiği ifade edilirken yargı sistemi için ne ulusal reform stratejisi ne de onu uygulamak için ortada bir plan bulunmadığı dile getirilerek bu alanda kaydedilen ilerleme(me)nin tatmin edici olmaktan uzak olduğu açıkça ifade ediliyor. AZINLIKLARIN KORUNMASI Her ne kadar Komisyon, Türkiye’nin "uluslararası insan hakları enstrümanları" olarak ifade edilen insan haklarına ilişkin belgelerin onaylanması ve AİHM kararları konusunda genel olarak ilerleme kaydettiğine kanaat getirdiğini ifade etse de aslında Türkiye bu alan kapsamındaki hemen her konuda açıkça eleştiriliyor. Bu alan kapsamında alt sırada yer alan "uluslararası insan hakları hukukuna riayet" başlığı altında belirtilen her konuda Türkiye’nin hiçbir ilerleme kaydetmediğinden şikayet ediliyor. Raporda, Türkiye aleyhine AİHM’e yapılan başvuruların bir önceki senenin aynı döneminde yapılan başvurulardan daha fazla olduğu üstelik bu başvuruların üçte ikisinden fazlasının adil yargılanma ve mülkiyet haklarının korunması ile ilgili olduğuna dikkat çekiliyor. Bunların yanı sıra vicdani ya da dini nedenlerle askerlik yapmayı reddeden kişiler konusunda mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu hale getirilmesi başka bir deyişle vicdani ya da dini reddin tanınması hususunda Türkiye’nin Komisyon’a herhangi bir bilgi sunmadığına işaret ediliyor. Raporda, faaliyetleri konusunda oldukça tartışma yaratan Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun 2004 Ekim’inde Azınlık Hakları konusunda yayımladığı rapordan bu yana faaliyet göstermediğine ayrıca raportörlerden ikisi hakkında yasal işlem başlatıldığına da yine eleştirel bir şekilde yer veriliyor. Medeni ve siyasal haklar başlığı altında "şiddet içermeyen görüşlerin ifadesinin kovuşturmaya ve YARGI BAĞIMSIZLIĞI AB, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki kaygısının devam ettiğini belirtiyor. Yargının bağımsızlığı konusunda geçen yıl yer alan olumlu ifadelerin aksine bu yıl hiçbir olumlu ifadeye yer verilmiyor. Tam tersi Cumhurbaşkanı seçimi konusunda Nisan ayında patlak veren krizde Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için birinci ve ikinci turlarda 367 milletvekilinin seçimin yapılabilmesi için yeter sayı olduğu yönünde aldığı kararın Anayasa Mahkemesi’nin tarafsız hareket etmediği yönündeki kaygıları artırdığından şikayet ediliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle