17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kıbrıs Politikamıza bakıldığında kendini belli eden ezilmişliğin ve kompleksin Türkiye'ye maliyetinin oldukça pahalı olduğunu görüyoruz. Tabii uğradığımız hakaretler de bu ezilmişliğin cabası... Sadece Sarkozy ile Merkel değil, Avrupa topyekun saldırıyor bize... Avrupa'daki ülkelerin ders kitaplarına bakın, yapılan hakaretleri görmek için… 27 ülke 'resmen' bize küfrediyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 ülkenin yüzlerce ders kitabında yaptığı araştırmada, Tüm kuşaklara Türkler; işkenceci, namus düşmanı olarak öğretiliyor. Hatta Almanya'da imla kılavuzunda Türk kelimesi 'sahtecilik yapan' olarak tanımlanıyor. Türkiye'den ses çıkmıyor... Milli onur, milli haysiyet onlar önemli değil, varsın bizi aşağılasınlar, biz olgunluğumuzu koruyalım da (!) Amerika'nın, İngiltere'nin ve İsrail'in, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede bir hedefi var... Ama bir tek bizim hedefimiz yok... Hedeflerin kâğıt üzerinde yazılı olması yetmiyor, pratikte de bu hedeflere ulaşmak lazım... Ama hangi politikayla, hangi diplomat ve politikacıyla hedefe ulaşacağız? Aşağılanma ve hakaretlere sesini çıkaramayanların, bunu siyasi alışkanlık haline getirenlerin Türkiye'yi kahpe tuzaklardan kurtarması mümkün değil. İşte en son 5 Erdoğan ve Kral Abdullah... Kasım'da gördük... Sınır Ötesi Harekat Bush'un iki lafıyla rafa kaldırıldı. Bush ile Başbakan'ın görüşmesinden memnun olan tek takım var, o da peşmergeler... Başbakan’ın neye 'hamdolsun' dediğini hala kimse anlamış değil... C S TRATEJİ 5 Irak gibi Afganistan gibi duyarsızlığa teslim olmuş milletlerin ülkesi sanmasın… Biz, tıpkı Mustafa Kemal gibi bağımsızlığı karakterimize nakış gibi işlemiş bir milletiz. Bu memleketi satmaya kalkanlarla da, satın almak isteyenlerle de kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. İşgal meraklıları bunu iyi bilsin… SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK DERKEN... Amerika, resmen Türkiye’yi çiğniyor... Çiğnemiyor, eziyor... Harekete geçmemiz için ne gerekiyor? Afganistan ve Irak işgal edilirken, tepkisizliğimize içerleyip, "susma, sustukça sıra sana gelecek" diyorduk… Merak etmeyin kanunsuz güçlerin sinsice sürdürdükleri müstemleke muamelesini, işgalle taçlandırmaları çok uzak görünmüyor.. İşte Türkiye'nin Koloni Valileri bunu bekliyor... Memleketi pazarlayanların, hatta satanların başka ne beklentisi olabilir… Elbette ki bunlar boş hayaller, boş umutlar… Kimse Türkiye’yi, Hakarete Madalya… Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Türkiye’yi ziyareti, dış politikadaki duruşumuzun ne kadar ‘zayıf ’ olduğunu gösteren son örneklerden sadece birisidir. Hicaz, 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim’in Ortadoğu’ya hakim olmasından sonra Mekke ve Medine’yi de içine alan Osmanlı’nın vilayetlerinden biriydi. Kral, bizim gözümüzde bir ‘vali’ olduğunu unutsa da, tarih ve tarihi bilenler bunu unutmaz. Dolayısıyla gurur ve kibirin yanı sıra şaşaa ve debdebe ile yüklediği Türkiye ziyareti sırasında Kral, geleneklerin dışındaki yaklaşımlarıyla Türk milletinin sevgisini değil nefretini toplamıştır. Bu nefretin derinliklerinde, Suudi Arabistan’ın Müslüman bir ülke olmasına rağmen, Filistin Davası’na katkıda bulunmayışı ve Amerika’nın en sadık müttefiki olması yatmaktadır. Ülkemize yaptığı son ziyaret sırasında Kral’ın diplomatik nezaket ve zarafet bakımından oldukça yoksul olduğu görülmüştür. Ulu Önder’in manevi şahsiyetine ve Türk Milleti’ne ‘hakaret edercesine’ bir tutum içinde olmasına ilk tepki verenler Cumhurbaşkanı ve Başbakan olması gerekirken, onların Kral’ın tutumunu adeta ödüllendirmesi, Türkiye’nin sağlam karakterli bir dış politikaya duyduğu ihtiyacı bir kez daha göstermiştir. Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] Birlik AKP’yi üzmek istemiyor… T ürkiye’nin AB’nin dolambaçlı yollarında son bir yılda katettiği mesafenin AB Komisyonu tarafından değerlendirildiği İlerleme Raporu 6 Kasım’da açıklandı. Bu defa ne İlerleme Raporu’nun tonunun nasıl olacağına ilişkin yorumların günler öncesinden dile getirildiği AB özel programları vardı televizyon kanallarında ne de AB Komisyonu yetkililerinin ya da AB liderlerinin yapacağı en ufak bir açıklama için Brüksel’e adeta kamp kurmuş bir basın ordusu vardı televizyonlarımız başında merakla izlediğimiz. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine olası sınır ötesi operasyonun tek başına sorumlu değil bu yılki rapora gösterilen ilgisizlikte. Zira bu yılki İlerleme Raporu daha çok bir İlerlememe Raporu. Evet, sürpriz yok raporda. Yüzde 10’luk seçim barajından ordunun siyasi hayata müdahalesine, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda duyulan kaygıdan yolsuzlukla mücadeleye, şiddet içermeyen görüşlerin özgürce ifade edilmesinden dini özgürlüklere kadar her alanda Türkiye’ye eleştiriler getiriliyor. Şaşırtıcı olan, Türkiye’nin AB yolunda kaydettiği ilerleme(me)ye rağmen Komisyon’un raporun yazımında önceki yıllara kıyasla daha yumuşak bir üslubu tercih etmesi. Öyle görünüyor ki Komisyon, uzun yıllar sürecek bu müzakere sürecinde Türkiye’yi daha fazla gücendirmek istemiyor, hele iktidar Komisyon’un bugüne dek AB ilgi çekmiyor Türkiye’de AB’ye yönelik kayıtsızlık ilerleme raporuna da yansımış durumda. AB Komisyonu AKP hükümetini üzmek istemeden raporu kaleme almış. Buna karşın Türkiye’ye yönelik isteklerini daha yumuşak bir dille raporlaştırmış. Türkiye’de ise hükümet dahil kamuoyu raporla pek ilgilenmiyor. karşılaştığı en AB’ci siyasi partinin elinde ise. bölümünde Türkiye’ye getirilen ilk eleştiri yüzde 10’luk seçim barajı oldu. Komisyon, Meclis’teki azami temsilin engellendiğini bunun da istenmeyen bir durum olduğunu ifade ediyor. 2002 yılındaki genel seçimlerde olduğu gibi oy verdikleri partilerin aldığı oy oranı barajı aşamadığı için Meclis’e giremeyen vatandaşların ülkenin azımsanamayacak bir kesimini temsil ettiği düşünülecek olursa yüzde 10’luk seçim barajına dayalı seçim sisteminin değiştirilmesi gerekliliği kamuoyunda en çok tartışılan konuların başında geliyor. Temmuz ayındaki genel seçimlerde de Meclis’te temsil edilebilmek için gerekli olan yüzde 10’luk seçim barajını yalnızca üç partinin aştığını göz önünde bulundurulacak olursa söz konusu barajın aşağı çekilmesi gerektiği söyleniyor raporda. Ancak Komisyon, Türkiye’ye bu eleştiriyi getirirken, oldukça ölçülü bir dil kullanıyor. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan bu konuda mahkemenin, Ocak 2007’de, barajın özgür seçim hakkını ihlal etmediğini yine de aşağı çekilmesinin "arzu edilir" olduğunu aktarmakla yetiniyor Komisyon. Buna karşılık yüzde 10’luk barajın Avrupa’daki parlamento sistemleri arasında en yüksek oran olduğunu da hatırlatıyor. YÜKSEK SEÇİM BARAJI AB Komisyonu’nun, Kopenhag Siyasi Kriterleri olarak tanımlanan demokrasiyi güvence altına alan istikrarı, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların korunmasını içeren konularda Türkiye’nin kaydettiği ilerlemenin değerlendirildiği Geliştirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler ORDUNUN SİYASETTEKİ ROLÜ İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin en çok eleştirildiği konu güvenlik güçlerinin sivil denetimi başlığı altında ordunun siyasetteki rolü. Olumlu olarak ifade edilen tek gelişme ise Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) "gözden geçirilmiş rolü doğrultusunda toplanmaya devam etmesi",
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle