16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Milli parlamentoların yasa yapma sürecine daha fazla katılımının sağlanması, ? Konsey veya COREPER karar vermedikçe oylamaların açık yapılması, ? Onay için Konseye gelen Komisyon önerilerinin milli parlamentolara da gönderilmesi, ? Genişleme sürecinde AB vatandaşlarının görüş ve oylarına yer verilmesidir. AB bu önlemlerle sadece ekonomik birliğini korumayı hedefliyor. Çünkü birliğin ayakta kalan tek boyutu budur. Bunun da kaybedilmesi durumunda Avrupa, koşulları çok daha ağır ve öngörülemez bir politik kaosa sürüklenebilir. Bu sürüklenme, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu şekilde yeniden yapılanmasına yol açabilir. ORTAK SORUN ENERJİ Bugün Avrupa’nın en önemli sorunu enerji ve enerji güvenliğidir. Nitekim bu konu Viyana Zirvesi’nin bir numaralı sonucu olarak tarihteki yerini aldı. ABDAB’nin enerji üzerindeki stratejik işbirliği, üreticiler, dağıtıcılar, tüketiciler ve transit geçiş ülkeleri için enerji güvenliğini en üst seviyeye çıkarmayı hedeflemektedir. ABD’nin gerek askeri yığınaklanma ve bu yığınaklanmanın sağladığı caydırıcılıkla enerji bölgelerine yerleşmesi, gerekse Amerikan petrol şirketleri ile bölgedeki konsorsiyumlarda ağırlıklı olarak yer alması, AB’yi ister istemez ABD’nin güdümüne girmeye mecbur ediyor. Bunun yanında 11 trilyon dolarlık GSMH ile finans dünyasının lideri olan ABD, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü yanında bir çok ekonomik ve ticari tekelleri de kontrol ediyor. Özetle, AB bugünkü koşullarda ABD’siz enerji güvenliğini sağlayamıyor. Bu güvenlik ABD için de geçerli. ABD’nin kendisi de enerji alanında giderek daha fazla dışa bağımlı hale geliyor. 2025 yılında bu bağımlılık ORAKİ VE TEHLİKELİ ORTAKLIK yüzde 60 oranına çıkacak. ABD’nin Irak’ı işgal ile ABD askeri gücünün Irak’a yerleşmesi, yeni Ortadoğu’daki enerji savaşı ekonomik ve politik üslerin Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan’da olmaktan çıktı. Bölgedeki Amerikan askeri varlığı, kurulması ve yığınaklanma olanaklarının artması İran hariç petrol üreten ülkeleri kayıtsız koşulsuz Türkiye’nin psikolojik ve politik olarak ABD’nin etki ABD’nin politik ve ekonomik kontrolüne soktu. Hazar alanına girmesine neden oldu. Bu durum Türkiye’nin bölgesindeki mücadele ise şimdilik ekonomik ve komşuları ile olan ilişkilerini de ABD eksenli bir politik enstrümanlı olarak sürüyor. Ancak NATO’nun çerçeveye soktu. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin ABD bölgedeki genişleme politikası ABD askeri varlığının kontrollü uluslararası finans kuruluşlarına doğrudan gerekçesi olarak kullanılıyor ve Rusya’yı son derece bağımlı olması, ABD etkisini daha da artırıyor. rahatsız ediyor. Bu bölgede de Avrupa ülkelerinin TürkiyeABD ilişkileri, NATO üyeliği ve Türkiye’deki ABD güvencesi veya yardımı olmaksızın ekonomik, üs ve limanlardan yararlanma noktalarında ticari ve askeri faaliyetlerde bulunması olanaklı değil. odaklanıyor. Yani TürkiyeABD ilişkileri askeri AB’nin Ortadoğu’dan dışlanması, Hazar ve Orta Asya’daki her türlü faaliyetlerini de ABD tercih ve kararlarına bağımlı hale Gül, Plasnik, Solana getirdi. Son iki yılda Avrupa ve Asya’daki radikal jeopolitik değişiklikler AB’yi zorunlu olarak ABD güdümüne doğru sürükledi. Bu konuda önemli bir gösterge olarak değerlendirilebilecek en güncel örnek; son ABABD zirvesinde AB’nin daha önce ciddi bir şekilde eleştirdiği konuların hiç birinin gündeme gelmemesidir. Küba; ABD’nin Küba politikasını destekleyen ve Guantanamo’daki durumu dikkate almayan AB’yi suçluyor. Ayrıca Kıbrıs sorunu nedeniyle her an tıkanma noktasına gelme olasılığı bulunan TürkiyeAB ilişkileri de Türk kamuoyunda olumsuz bir ortam yarattı. Ekim 2006’dan sonra AB süreci Türkiye için daha da olumsuz bir safhaya girebilir. Takvim olarak 2014 gibi bir tarihe kilitlenen Türkiye’nin AB üyelik süreci, AB ve ABD’ye Türkiye’yi istismar edebilecek uzun yıllar sağlıyor. Müzakere sürecinde AB’nin Türkiye’ye dayattığı istekler, Türk dış politikasından çok iç politikasını etkiliyor. Etnik Kürt kimliğine azınlık statüsü kazandırma girişimleri, PKK terörü aracılığıyla dış politikasını da önemli derecede etkileyecek bir duruma getirdi. Bugünden sekiz yıl sonrasına sağlıklı bir projeksiyon yapmak mümkün olmamakla beraber, Türkiye’nin geleceğini ipotek altına sokmamak için tek çıkış yolu vardır. O da, AB’den Hırvatistan’a verildiği gibi açık, net ve hukuki bağlayıcılığı olan tam üyelik sözü ve tarihi almaktır. Bu kabul edilmediği taktirde müzakereler ve Gümrük Birliği Anlaşması askıya alınmalıdır. Ülkemiz için en sağlıklı yol budur. Çünkü ilerleyen süreçte "Hazmetme kapasitesi" ve " Halk oylaması" gibi yeni uygulamalar siyasi kriter haline gelebilir. Burada Avrupa’nın Türkiye’nin AB üyeliğine neden sıcak bakmadığını irdelemeye gerek yok. Nüfus, kültür dil, ırk, din, ekonomi gibi faktörleri öne çıkaran yüzlerce bilimsel makale yayımlanıyor. Nedenleri ne olursa olsun amaç, müzakere sürecine kadar gelen Türkiye’nin herkese tanınan aynı haklara sahip olduğunu kabul ettirmek. Müzakereler dondurulsa bile evrensel değerler taşıyan AB hukukun ülkemizde yerleştirilmesi ve uygulanmasını, kendimiz için sağlayabiliriz. AB’den kesin karar ve tarih talep etmek aslında AB’yi de rahatlatacak, TürkiyeAB ilişkileri daha rasyonel, güven verici ve sağlam temellere oturtulabilecektir. C S TRATEJİ 7 ağırlıklıdır ve çok kereler talep edilmesine karşın Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayacak kota kolaylıkları, ikili serbest bölgeler, gümrük ayrıcalığı gibi özel bir statü sağlanamıyor. Irak’ta kalıcı bir şekilde yerleşmeye çalışan ABD’nin lojistik gereksinimlerinin bir kısmı ile altyapı inşaatlarının gereksinimi olan malzemelerin büyük çoğunluğu Türkiye’den sağlanıyor. ABD; Ortadoğu’ya ek olarak, Kafkasya ve Orta Asya stratejileri için de Türkiye’nin yardım ve desteğine gereksinim duyuyor. Bu noktada Türkiye ironik bir ikilem içine girdi. Bir yanda, Irak Harekatı nedeniyle gerginleşen TürkAmerikan ilişkilerine rağmen ABD’yi desteklemeye zorlanış, bir yanda İran ve Suriye gibi kadim komşularla iyi ilişkileri sürdürmeye çalışmak. Bunlara ek olarak herkesin kendi çıkarı doğrultusunda kullanılmasına açık PKK terör örgütü. Türkiye gerek ABD, gerekse AB ilişkilerinde başından beri kararlı ve prensiplere dayanan bir duruş sergileyemiyor. Bu kararsızlık özellikle TürkAmerikan ilişkilerinde karşılıklı güvensizliğe neden oluyor ve bu durum halen sürüyor. Bu aşamadan sonra ABD’ye karşı kamuoyuyla da paylaşılmak suretiyle açık ve kararlı politikalar izlenmelidir. Şöyle ki; ? İran’ın nükleer silaha sahip olmasına Türkiye karşıdır. Bu yöndeki ABD girişimlerini destekliyoruz. Ancak Türkiye topraklarından komşularına yönelik bir askeri harekata izin verilmemeli. ? Artan iç güvenlik gereksinimleri nedeniyle, durum düzelene kadar Afganistan’daki NATO görevine devam edilmemeli. Yine aynı nedenle Lübnan’da konuşlanacak uluslararası barış gücüne katılım düşünülmemeli. ? Bölgede savaş tehlikesi yaratma olasılığı nedeniyle, ABD’nin Gürcistan ve Bulgaristan’da askeri yığınaklanmasına karşıyız. ? Bölgenin güvenliğini ve istikrarını korumak amacıyla, Rusya’nın rızası olmadan Ukrayna, Azerbaycan ve Gürcistan’ın NATO üyeliğine karşıyız. ? ABD ve AB’nin enerji güvenliği ile ilgili her türlü politikayı, proje ve yatırımı destekliyoruz. ? PKK’yı ortadan kaldırmak için Irak, Suriye, ABD ve İran ile işbirliğine hazırız. ? Kıbrıs’ta artık iki ayrı devlet vardır. Bu kabul edildiği taktirde Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıyor, liman ve hava alanlarımızı açıyoruz. Yukarıda sıralanan siyasi kararları ilan etmek hiç kolay olmayabilir. ABD’nin ve AB’nin karşı tutum ve önlemlerine hazırlıklı olmak gerekir. Ancak, Türk Ulusu’nun bu kararları büyük bir oranda destekleyeceğine inanıyoruz. Çünkü dostluklar gerçekler üzerine bina edilirse kalıcı olabilir. Sonuç olarak dünyamız ve bölgemiz öyle bir sürece girdi ki, ABD hem AB’nin hem de Türkiye’nin politik ve ekonomik manevra alanını ortadan kaldırdı. Bu etkinin dağılması için, Rusya merkezli bir gücün bölgeye doğru kayması gerekiyor. Türkiye, yukarıda örnek olarak sıralanan siyasi tercihlerini (bunların aksi de olabilir) zaman geçirmeksizin Türk halkına ve uluslararası kamuoyuna açıklamalı ve kendi parlamentosundan onay almalıdır. Aksi taktirde bölgemizde süratle yayılma eğilimi gösteren gelişmeler karşısında çok tehlikeli durumlar içine girebilir. Son savaşlarda yüksek teknoloji ürünü ve yasaklanmış silahların kullanıldığı da dikkate alındığında askeri açıdan belirli sıkıntılar yaşayabiliriz. Siyasi hedefleri halkımızla paylaşarak ülkemizi korumaya hazır olmalıyız. Z KÖŞEYE SIKIŞAN TÜRKİYE TürkiyeAB İlişkileri: Koparmak veya Statü Değiştirmek Türkiye, AB için ucu açık bir müzakere süreci statüsünde bir ülkedir. AB içinde giderek derinleşen politik ve ekonomik sorunlar, Türkiye’yi tam üyelik statüsünden uzaklaştırıyor. Başta Fransa, Almanya ve Avusturya olmak üzere bir çok AB üyesi bunu açıkça söylüyor. Üye olmadan Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayan tek ülke olan Türkiye halihazır durumda AB için zaten verimli bir ekonomik pazardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle