17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Arş. Gör. Barış ADIBELLİ Ankara Üniversitesi SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü İsrailHizbullah çatışmasının küresel yansımaları… C S TRATEJİ sorunlarla ilgilenerek, daha küresel düzeyde etkin olmayı amaçlamıştı. Soğuk Savaş döneminde Arap dünyasına ve Filistin sorununa yönelik politikaları daha çok ideolojik ve siyasiydi. Ancak Soğuk Savaş sonrası, Ortadoğu’ya yönelik bakış açısı tamamen değişerek daha çok enerji ve ticaret merkezli oldu. Çin’in Ortadoğu bölgesine yönelik tutumu büyük ölçüde petrolle şekilleniyor. Geçtiğimiz aylarda düzenlenen ÇinArap Birliği zirvesinden çıkan sonuç her alanda daha fazla işbirliğiydi; ama Filistin ve Lübnan sorununda Çin kendisinden beklenileni veremedi. Bunun aslında nedenleri gayet basit. Her şeyden önce, Çin ve İsrail arasında bulunan stratejik işbirliği, Çin’i sert söylemlerde bulunmaktan men ediyor. 1989 Tiananmen öğrenci olaylarından sonra ABD ve Batı tarafından uygulanmaya konan ambargolar nedeniyle Çin’in, özellikle ABD’nin yüksek silah teknolojilerini İsrailli firmalardan almasına neden oluyor. ABD, Çin’e yüksek silah teknolojisi satmadığı için, İsrail dolaylı olarak bu teknolojiyi Çin’e veriyor. Çin, bu ticaretten oldukça memnun. Özellikle erken uyarı sistemleri, Çin’in Tayvan ve Japonya’yı gözlemesinde oldukça önemli rol oynuyor. Yıllardan beri, bu ticareti bir türlü engelleyemeyen ABD yönetimi, geçtiğimiz yıl İsrail’i sert bir şekilde uyararak, bu ticari ilişkiden vazgeçmesini istemişti. İsrail ise, hassas teknolojileri Çin’e satmadan önce ABD’ye danışacakları ve izin alacakları yönünde söz vermişti. aftalardır Ortadoğu’da süren savaş giderek "terörle mücadele" gerekçesinden daha başka anlamlar kazanmaya başladı. İlk zamanlarda, sadece kaçırılan İsrailli askerlerin kurtarılmasına yönelik sınırlı bir askeri operasyon olarak yansıtılırken, günler geçtikten sonra ABD’nin de verdiği üstü kapalı destekle sınırlı bir harekât olmadığı daha geniş kapsamlı bir proje olduğu, ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın "yeni bir Ortadoğu"dan bahsetmesinden anlaşılıyor. Ortadoğu’da yaşanan bu bölgesel krizin kuşkusuz küresel yansımaları da bulunuyor. Özellikle yeni bir blok olarak sunulan ÇinRusya ikilisinden bu konu hakkında geleneksel diplomatik söylemlerin dışında her hangi bir tepkinin gelmemesi dikkat çekici. Özellikle konuya Çin açısından bakıldığında, daha önceki krizlerin aksine, yani İran ve Kuzey Kore konularında olduğu gibi bu konuda pek fazla sesini çıkarmadı. Ortadoğu’da yaşanan savaşa son verilmesi için toplanan Roma Konferansı’ndan bir sonuç çıkmaması ve bu konferans esnasında BM’nin Lübnan’daki gözlem noktasının İsrail tarafından kasıtlı vurularak dört BM çalışanının ölmesi, uluslararası toplumda büyük tepkiye neden oldu. Saldırıda vatandaşını kaybeden Çin, İsrail’i sert bir şekilde kınayarak, konuyu BM Güvenlik Konseyine getirdi. Çin, Güvenlik Konseyi’nden İsrail’e sert bir kınama çıkması için uğraştı; ama ABD’nin karşı çıkması sonucu BM, kendisine yapılan saldırıyı kınayamadı. ASEAN Bölgesel Forumu toplantısına katılan Çin Dışişleri Bakanı, burada da İsrail’i sert bir şekilde uyardı. BM’nin kendisine yapılan saldırıyı kınayamaması, kurumun dünyadaki itibarını oldukça zedeledi. H Çin’in diplomatik yenilgisi Lübnan’da kamuoyuna yansıyan dramın küresel mücadele boyutunda Çin’in ABD karşısında aldığı yenilgi pek ilgi çekmedi. Ölen gözlemcilerden birisinin Çinli olmasına karşın Pekin, BM’den kınama kararı çıkaramadı. kararına karşı çıkarak gücünü bir kez daha gösterdi. İSRAİL VE ‘İKİNCİ ABD’ Şüphesiz, ABD’nin bu yeni taktiği, ya da misillemesi Çin’i diplomatik açıdan büyük bir prestij kaybına itti. Son yıllarda, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde ve Latin Amerika’da artan Çin’e karşı sempati ve Çin’in ABD’ye karşı yeni denge unsuru olduğu düşüncesi de son diplomatik trajedi ile tam bir hayal kırıklığına dönüştü. ÇİN’İN GÖSTEREMEDİĞİ TAVIR Zaten Çin, baştan beri, İsrail’in Lübnan’a saldırmasına karşı oldukça sessiz kaldı, kendisinden ÇİN’E GÖZDAĞI İsrail’in BM’ye ait bir yeri tüm uyarılara rağmen kasten vurması ve sonucunda BM’nin bu saldırıya yönelik kınama kararını ABD nedeniyle alamaması, sorunun küresel boyutunu daha da öne çıkarıyor. O halde, tartışılan temel konu İsrail ve Hizbullah’tan çok, büyük güçlerin küresel mücadeleleridir. Çinli bir görevlinin yaşamını yitirdiği saldırının kınanmasının ABD tarafından önlenmesi, diplomatik teamülleri aşan bir gelişme oldu. Açıkça, Çin’in tepkileri hiçbir şekilde dikkate alınmayarak, BM’nin de bu yönde adım atması sağlandı. Kuşkusuz, böyle bir gelişme, aslında Asya’da son iki yıldan beri ABD ile Çin arasında yaşanan üstü kapalı mücadelenin açık bir yansıması oldu. 2005 yılında, Özbekistan’ın Hanabad üssünü kapatma kararı almasının arkasında Çin’in rolü büyüktü. Yine İran ve Kuzey Kore’ye karşı yaptırım uygulama kararında Çin, ABD’nin karşısına veto gücüyle çıkarak, ABD’nin girişimlerini BM’de engelledi. Anımsanacağı üzere, Kuzey Kore’nin füze denemesi konusunda toplanan BM Güvenlik Konseyi’ne Japonya tarafından sunulan tasarıda BM anlaşmasının yedinci bölümüne işaret edilerek güç kullanılmasına da vurguda bulunuluyordu. Ancak Çin’in, bu ifadenin çıkarılmaması halinde tasarıyı veto edeceğini söylemesi, tasarının daha yumuşak bir şekle dönüşmesini sağladı. Bu ise, ABD’nin pek hoşuna gitmedi. Bütün bu gelişmelere bir misilleme olarak ABD, Çin’in BM’ye getirdiği İsrail’i kınama Rusya’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin Yahudilere karşı olan geleneksel tutumu bilindiği için İsrail, BM Güvenlik Konseyi’nde veto gücüne sahip olan Çin’le ilişkilere önem veriyor. Böylece, İsrail, Çin’den tıpkı ABD gibi arkasında durmasını istiyor. Buna rağmen, son ortaya çıkan durumda bombalamanın ABD’nin bilgisi dışında yapılmadığı da açık. İsrail’in tek başına bu denli ciddi bir karar alması oldukça güç gözüküyor. En azından, Çin açısından bu saldırı, apaçık bir meydan okuma ve bir mesajdır. Çünkü son birkaç yıldan beri, Çin, ABD’yi diplomatik açıdan oldukça sıkıştırdı. Örneğin Rusya da Çin kadar küresel sorunlarla ilgileniyor; ama kendi ulusal çıkarları açısından stratejik eşiğe geldiğinde geri adım atmasını da gayet iyi biliyor. Rusya’nın her geri çekilmesinde Çin önde kalıyor. Aslında bu Rusya’nın uygulamış olduğu önemli bir taktiktir. Böylelikle, Rusya, Çin’in imajını dolaylı olarak diplomatik açıdan tüketerek, küresel arenada eskiden olduğu gibi ABD’nin ve kendisinin baş başa kalmasını sağlamak istiyor. Bu haliyle Rusya’nın Çin’e bakışı Stalin döneminden farklı gözükmüyor. Stratejik işbirliği mantığıyla da çelişiyor. YENİ ORTADOĞU VE ÇİN Öteden beri, ABD, Ortadoğu bölgesine yeniden şekil vermek istemektedir. Bunu, önce Büyük Ortadoğu projesi olarak adlandırdı, daha sonra da Genişletilmiş Ortadoğu projesine çevirdi. Fas’tan Çin Seddi’ne büyük bir coğrafyayı kapsayan bu bölge aslında son zamanlarda Rusya ve Çin için önem kazanan ve kendi etki alanları içinde gördükleri Avrasya’nın da büyük bir bölümünü kapsamakta. Avrasya’daki zengin yeraltı kaynakları geleceğin küresel ekonomileri ve askeri güçleri için yaşamsal önem taşıyor. Ortadoğu’da bir türlü sağlanamayan istikrar, Hazar bölgesi gibi çeşitli alternatif enerji havzalarını gündeme getiriyor. ABD’ye göre, bu geniş coğrafyadaki yönetimlerin çoğu istikrarsız ve bu nedenle sürekli taraf değiştiriyorlar. Bu ise, ABD’nin küresel çıkarlarına karşı en büyük tehdidi Bush ve Hujintao beklenen sorumlu küresel bir güç olmak yerine, geleneksel diplomatik söylemlerin arkasına sığınarak pasif bir politika yürüttü. Oysa modern Çin dış politikasının temel parametrelerini barış içerisinde bir arada yaşama, küresel barış ve istikrar ve tüm bunların sağlanabilmesi için sorumluluk sahibi bir Çin oluşturmaktaydı. Çin, son yıllarda, bölgesel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle