02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Armağan KULOĞLU E. Tümgeneral İsrailHizbullah çatışmasının olası sonuçları ve hedefleri… C S TRATEJİ İran’ın BM Güvenlik Konseyi ve Almanya’nın girişimiyle yapılan teklifleri reddetmesi ve uranyum zenginleştirme faaliyetlerine devam edeceğini açıklaması da bu düşünceleri güçlendirici bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Filistin’de seçimleri Hamas’ın kazanmasından sonra, Batı ile Filistin arasında başlayan gerilim arttı, İsrail’in Filistin ile olan anlaşmazlığı ise had safhaya ulaştı. İsrail Hamas’ı seçen Filistin halkını cezalandırmak için Filistin’e yapılan yardımları engelliyor ve bu yolla Hamas’ı zayıflatmaya, halkın gözündeki itibarını ve güvenirliğini kaybetmesini sağlamaya çalışıyor. Hamas da buna karşılık iki İsrail askerini öldürdü ve bir askerini de kaçırdı. Bu eylemler İsrail’in Hamas ve Filistin üzerindeki baskısını arttırdı, Gazze’ye girerek baskınlar ve tahriplerle büyük çapta can ve mal kaybına yol açtı ve İsrail’in eylemleri bir nevi devlet terörüne dönüştü. İsrail’in Gazze operasyonu devam ederken, Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın İsrail’e sızarak üç İsrail askerini öldürmesi ve iki askerini de kaçırması, İsrail’in tutumuna yeni bir boyut kazandırdı. İsrail, Lübnan’daki Hizbullah militanlarına, üs ve tesislerine karşı çok şiddetli operasyonlar düzenliyor. Bu operasyonlar şimdilik hava, topçu ve füze taarruzları şeklinde devam ediyor. Uygun koşullar oluştuğunda bu operasyonların ardından bir kara harekatının yapılması da güçlü olasılık. İsrail’in tepkisinin çok şiddetli olması ve hedef gözetmeksizin sivillere de çok büyük zarar vermesi, İsrail’in Lübnan’dan çekilişinin hıncını almak için fırsat kolladığı izlenimini yaratıyor. F Ortadoğu’da şiddet tırmanıyor düzelemeyecek seviyeye ulaşmasını göz ardı etmemek gerekir. RUSYA, FRANSA VE ARAPLAR... Ortadoğu’daki son krizle ABD, bölgeye yönelik kesintiye uğrayan planını İsrail üzerinden uygulamak istiyor. Arap devletleri Şia ve Müslüman KardeşlerHamas anlayışının yükselmesini istemiyor. Türkiye, BM ve NATO aracılığıyla gelebilecek yeni istemlere hazırlıklı olmalı. ABD’NİN TAKTİĞİ VE BOP ABD’nin bu sefer İsrail’in Lübnan’da giriştiği operasyona verdiği açık desteğinin arkasında başka düşüncelerinin bulunduğunu da söylemek olanaklıdır. ABD’nin dünya hakimiyet politikası çerçevesinde uygulamaya koyduğu Genişletilmiş Orta Doğu Projesi çerçevesinde, Irak’ta istediği sonucu alamadı ve hatta iç kamuoyunun yanında uluslararası ortamın da güvenini kaybetti. Bu nedenle devamında planladığı İran ve Suriye’deki rejimleri değiştirme girişimleri de kesintiye uğramış görülüyor. ABD’nin İsrail’e verdiği destekle, İran ve Suriye ile İsrail üzerinden mücadele sürecini açmaya çalıştığı, Hizbullah’ın İran ve Suriye’den destek aldığını ispat etme düşüncesinde olduğu, çatışmaya bu ülkeleri de çekerek cepheyi büyütme niyetinde olduğu, Hizbullah’ın ve Hamas’ın terör örgütü olmasını da bahane ederek uluslararası destek peşinde olduğu değelendiriliyor. ABD’nin bu süreci açarak BM ve belki de NATO’yu devreye sokmak isteyebileceği, en azından yeterli bir koalisyon oluşturmaya çalışacağı ve bu yolla İran ve Suriye üzerinde yaptırım uygulama ve hatta müdahale etme olanağını elde etmek isteyebileceği savunuluyor. İSRAİL’İN OLANAKSIZ STRATEJİSİ İsrail’in; kendi güvenliğini sağlama ve terörle mücadele adına Hamas ve Hizbullah terörüyle giriştiği mücadeledeki şiddet ve orantısız güç kullanmasından, lojistik tesislerini vurmasından, Hizbullah’a Suriye ve İran’dan gelebilecek lojistik desteği kesebilmek için önemli yol ve köprüleri de bombalamasından, sadece bu güçlerle mücadele etme düşüncesinde olmadığı anlaşılıyor. İsrail’in operasyonları durdurmak için ileri sürdüğü şartların yerine getirilmesi de olanaksız görülüyor. İsrail’in bu stratejiyle bir taraftan Hizbullah’ın muharebe imkan ve kabiliyetini, savaşma azim ve iradesini asgari seviyeye indirmeyi hatta yok etmeyi, diğer taraftan da Hamas ve Hizbullah’ı destekleyen Suriye ve İran’la da mücadeleyi hedeflediği anlaşılıyor. Hizbullah’ın da İsrail’le mücadelesine kararlılıkla devam edeceği ve bu mücadeleyi uzun süre ve etkili olarak devam ettirme kabiliyetinde olduğu düşünülüyor. Lübnan’a ateş açan İsrail tankı İsrail’in Gazze’deki eylemlerine paralel olarak yürüttüğü Lübnan’daki eylemlerine dünya liderlerinden farklı tonlarda mesajlar geliyor. Bunların içindeki en önemli aktör olan ABD’nin söylemleri son derece kaygı vericidir. ABD her platformda İsrail’in kendini koruma hakkını kullandığını beyan ediyor ve İsrail’e bir bakıma giriştiği eylemlerden dolayı destek veriyor. Filistinİsrail anlaşmazlığında ABD’nin İsrail lehindeki yanlı davranışlarının, Ortadoğu’daki istikrarın sağlanmasına yaptığı negatif etkinin yanında, bölgede yaratılan Batı karşıtlığının 11 Eylül olayına kadar uzanan süreci açmasını ve bunu takiben Ortadoğu’daki istikrarsızlığın İsrail’in Lübnan’da giriştiği eylemlere karşı koyma yönünde en net mesajı Rusya Devlet Başkanı Putin verdi. Avrupa’dan da sert tepki gösteren tek ülke de Fransa oldu. Bu ülkeler ABD karşıtı politikalarıyla bilinmekte ve yukarıdaki tehlikeyi gördükleri değerlendiriliyor. Diğer ülkeler ya yumuşak söylemli ya da tarafsız kalıcı mesajlarla yetindiler. Diğer taraftan İsrail’in Hamas ve Hizbullah ile mücadelesinde Arap dünyasının sessiz kaldığı bir kez daha gözler önüne seriliyor. Bunun nedeninin, Hamas düşünce ve tutumunun kendi ülkelerine de sıçrayabileceği, Hizbullah’ın daha da güçlenerek Şii gücünün ülkelerinde hakim güç unsuru olabileceği endişesinden kaynaklandığı düşünülüyor. Hamas ve Hizbullah’ın bu şekilde zayıflatılabileceği beklentisi içinde oldukları söylenebilir. Yukarıda belirtilen durumun bir şekilde Türkiye’ye yansıması da olanaklıdır. Konunun ABD’nin beklentileri doğrultusunda gelişmesi halinde, İran ve Suriye’ye uygulanabilecek yaptırımlar ve yapılması muhtemel müdahalede, BM kapsamında, NATO çerçevesinde veya oluşturulacak koalisyonda, BM, NATO veya ABD Türkiye’den de taleplerde bulunabilir. Türkiye’nin özellikle ABD’den gelecek bu istemlere karşı şimdiden alternatif yanıt ve planlar hazırlanmasında, yeri ve zamanı geldiğinde mevcut koşullar değerlendirilerek zamanında duruş belirlemesinde fayda bulunuyor. Koşullar değişik de olsa, 1 Mart teskere sürecinin, sonuçlarının ve bugünkü durumun çok iyi analiz edilmesi ve bundan dersler alınması gerekiyor. Tesadüfen reddedilen tezkereden sonra, bunu parlamentonun demokratik yaklaşımı olarak değerlendirmenin, tezkerenin reddedilişinin bölge ülkeleri nezdinde olumlu etki yarattığını söylemenin geçerli olmadığını belirtmek gerekir. Bunu Türkiye’nin bölgenin istikrarı konusunda yaptığı girişimlerde istenen sonuçları alamamasından, Irak’ta kendi güvenliği aleyhine oluşan yeni yapılanmaya müdahale edememesinden ve PKK terörünün Irak’ta meydana gelen otorite boşluğundan dolayı çok rahat manevra alanı bularak eylemlerde bulunmasından anlamaktayız. Diğer taraftan İsrail’in davranışlarını, kendisini savunma olarak nitelendiren ABD’nin, Türkiye’nin güvenliğini ihlal eden PKK konusundaki duyarsızlığını ve Türkiye’nin müdahalesine de engel olmasını doğru okumak gerekiyor. Bu olaylar güvenliğin bir başka ülkeye ihale edilemeyeceği ve ülkelerin gerekli önlemi ve tepkiyi kendisinin göstermesi gerektiği düşüncesini dile getiren davranışlar olarak nitelendirmeli ve Türkiye bundan kendi güvenliği konusunda ders çıkarmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle