02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ABD’ye yönelik tepkiler, ‘Syriana’ filmiyle sinemaya da taşındı… C S TRATEJİ 15 Amerikan karşıtlığı ideolojileşiyor Amerikan politikaları, tepki alıyor. Francis Fukuyama’nın ardından ABD sinema sektöründen yöneltilen eleştiriler de ‘Syriana’ filmiyle somutlaşıyor. ABD’nin Ortadoğu politikaları filmde eleştiriliyor. H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] ünyada hızla yükselen Amerikan karşıtlığı, günümüzde yerleşik bir politika hatta ideoloji haline gelmiş durumda. Amerikan karşıtları tarafından, kültürsüz medeniyetlerin yegâne örneği olarak nitelendirilen ABD, maddi ve ekonomik bakımdan ilerlemiş ancak ruhsuz, yapay teknolojik bir bütün olarak algılanıyor. Amerikan ulusal kimliğinin harcı olduğu öne sürülen ve barışdemokrasiözgürlük olarak formüle edilen "Amerikan Ruhu" ise bazı Amerikalılara göre fırsatlar ülkesinin rüyası, "diğerlerine" göre ise dünyayı egemenliği altına almaya çalışan küresel bir "vampir". Başka bir deyişle, ABD dünyaya tüketim ideolojisi ve politik dezenformasyon şırınga etmeye çalışan bir güç. Her geçen gün daha fazlasını isteyen asla elindeki ile yetinmeyen, her türlü olayı meşru ya da gayri meşru bir şekilde gerekirse tüm dünyaya rağmen bir manivela olarak kullanmaktan çekinmeyen bir süper güç. ABD bu bağlamda Soğuk Savaş sonrası kurmuş olduğu monolitik sistemde üretim avantajını ve pazar payını sürdürebilmek için düzen ve istikrarı istemiyor ve bu yönde geliştirdiği politikalar doğrultusunda elindeki tüm kozları oyuna sürüyor. ABD’nin 11 Eylül’ü bahane ederek önce Afganistan ardından da Irak’ı işgal etmesi, söz konusu politikalarının sadece görülebilen parçaları. Syriana gerek kurgusu gerek diyalogları ile son yılların kuşkusuz en "sarsıcı" filmlerinden biri. Senaryosu, yıllarca Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinde görev yapmış olan eski CIA ajanı Robert Baer'ın "See No Evil: The True Story of a Ground Soldier in the CIA's War on Terrorism" ( Görmezden Gel: CIA’in Terörle Savaşında Bir Operasyon Ajanı’nın Gerçek Hikayesi ) adlı kitabından esinlenilerek oluşturulan Syriana’da geçen hemen hemen tüm isimler ve ülkelerin bir kısmı kurgu. Ancak, olaylar, olayların geçtiği coğrafya ve olgular o kadar gerçek ki, sanal isimlerin kimi ya da neyi ifade ettiğinin çok da önemi kalmıyor açıkçası. Sonuçta, Ortadoğu’da aynı politikaları güden, aynı oyunların bir parçası olan pek çok yönetim var ve Syriana, isim vermeksizin söz konusu yönetimlerin hepsini bünyesinde barındırıyor. Örneğin filmin isminden başlarsak "Syriana" Suriye’yi; filmin geçtiği mekânlar Birleşik Arap Emirlikleri’ni; tekerlekli sandalyeye mahkum kral ve tahta geçme mücadelesi veren prensler ise Suudi Arabistan’ı çağrıştırıyor. Görüldüğü üzere filmin "kurgusu" bir şeyleri gizlemek için değil tüm gerçekleri bir arada gösterebilmek için tasarlanmış. Syriana’da her filmde görmeye alışkın olduğumuz alışılagelmiş iyiler ve kötüler yok. Sadece gerçekler var. Başka bir ifade ile ortada tüm dünyayı içine alan ve kendisine ayak uydurmayana yaşam hakkı tanımayan bir sistem var. Syriana işte bu sistemin parçalarını birer birer ortaya koymaya çalışıyor. Dünya’da petrol ve doğalgaz üzerine dönen oyunları güçlü bir senaryo ile beyaz perdeye yansıtmayı başaran Syriana’da başta ABD’nin petrol merkezli Ortadoğu politikaları olmak üzere, petrol şirketlerinin amaca giden yolda her türlü yolu kendilerine nasıl mubah gördüklerini; CIA’in karmaşık işleyişini ve "adam" harcamadaki maharetini; petrol zengini Arap ülkelerini kimlerin nasıl yönettiğini; enerji piyasasının kimler tarafından ve nasıl işletildiğini ve bu sistemin altında ezilen Ortadoğulu bir gencin dini inançlarının istismar edilerek nasıl intihar komandosu haline getirildiğini dehşetler içerisinde seyrediyorsunuz. Bu bağlamda filmin özellikle ikili diyalogları son derece güçlü ve etkileyici. Eleştiri oklarının en keskin olduğu sahneler de bu ikili diyaloglar sırasında fırlatılıyor. Filmin satır aralarında dikkat çeken bir diğer özellik de, ABD’nin yükselen Çin ekonomisinden ne kadar çekindiği, bir sonraki hedefin Kazakistan ve dolayısıyla Avrasya olduğu, Avrasya’yı Çin’e kaptırmamak için de Ortadoğu petrolünün ve doğal gazının mutlak surette ABD kontrolünde olması gerektiği gibi vurucu noktaların ustalıkla işlenmiş olması. D KURGU DEĞİL GERÇEK Halkına hizmet etmek yerine Amerika’ya ya da daha geniş alırsak "sistem"e hizmet etmeyi tercih eden Ortadoğu, özellikle de petrol zengini Körfez yönetimleri de filmin keskin eleştiri oklarından nasibini alıyor. Yani film salt Amerika’yı eleştirmiyor. Sistemin parçası olmayı kabul eden ve bunun uğruna "kıblelerini Beyaz Saray’a çeviren ve dolara secde eden" zihniyeti de yerden yere vuruyor. Syriana, aslında bilinmeyen değil, bilinen ama bilmezden gelinen; görünmeyen değil görünen ama görmezden gelinen gerçekleri tüm çıplaklığı ile beyaz perdeden yansıtıyor. Amerikan rüyasının aslında karanlık bir kâbus olduğunu gözler önüne seren Syriana, Ortadoğu’nun, Avrasya’nın, ABD’nin kısacası dünyanın bugününü ve yarınını anlatıyor. Film gerek senaryosu gerek sinematografik tekniği ile izleyiciyi adeta beyninden vuruyor. Karmaşık olaylar örgüsü içerisinde bir an kaybolmuş hissine kapılsanız da filmin sonunda karmaşanın aslında sistemin ta kendisi olduğunun farkına varınca her sorunun mantıklı bir cevabı olması gerekmediğine inanarak gerçekleri olduğu gibi kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak bu gerçekler o kadar ağır ki sindirmek kabullenmek kadar kolay olmuyor. ABD’YE ELEŞTRİ BOMBARDIMANI ABD’nin Irak’ı işgalinde 3 yıl geride kalırken ABD yönetimine, özellikle de başkan Bush’a yöneltilen eleştirilerin dozu giderek artıyor. Artık sadece Amerikan karşıtları ya da diğer bir deyişle "ötekiler" değil, ABD’nin "süper güç" politikalarının mimarları olan "neoconlar" da Bush’a isyan bayrağını çekmiş durumdalar. Öyle ki, Tarih’in Sonu ve Son İnsan adlı "zafer" makalesi ile ABD’yi Soğuk Savaş’ın galibi ilan eden ve ABD’nin küresel hâkimiyet projesinin yaratıcılarından biri olan Francis Fukuyama son kitabı ile bu defa "neocon felsefesinin" çöküşünü ilan etti. Ancak, Bush yönetiminin Ortadoğu politikalarını yerden yere vuran tek Amerikalı Fukuyama değil elbette. En az Fukyama’nın eleştirileri kadar etkili olan taşlamalar son dönemde beyaz perdeden de gelmeye başladı. Söz konusu filmlerin uzun yıllar boyunca Amerikan kültürünü ve ABD politikalarını dünyaya yayma misyonunu üstlenmiş olan Hollywood yapımları olması da ilginç bir ayrıntı. ABD’ye içeriden gelen en sert eleştiriler üzerine kurgulanmış, özellikle 11 Eylül sonrasını ele alan politikeleştiri filmlerinde perdeyi 2003 yılında Michael Moore’un aynı zamanda Oscar da kazanan Fahrenheit 9/11’i açmıştı. Fahrenheit 9/11’in açtığı yoldan giden bir diğer başarılı yapım da tüm dünyada büyük yankı bulan "Syriana" oldu. ABD’nin petrol merkezli Ortadoğu politikalarını korkusuzca, en açık haliyle gözler önüne seren
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle