02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jeopolitik Akademisi Başkanvekili Korgeneral Leonid İvaşov: ‘Rusya insiyatif almalı’ Rusya’da yayın yapan Narodnoye Radyo’nun sorularını yanıtlayan İvaşov’un değerlendirmelerinin özeti şöyle: İran Devlet Başkanı Ahmedinecad’ın uranyum zenginleştirme programı ve Yahudiler hakkındaki sözlerinin dünya kamuoyunda tepki yarattığı söyleniyor. Peki bu ‘dünya kamuoyu’ kim, Batı ve İsrail. İran, UAEA’nın kısıtlamalarına kendisini kendi iradesiyle sokmuştu. Şimdi de bu kısıtlamalardan çıktı. İsrail hakkında söylediği sözlere tepki gösteriliyor. Ama biz de zamanında ‘ABD emperyalizmine ölüm’ diyorduk kimse bize bir şey demiyordu. İran’ı nükleer programa zorlayan etmenlerin başında İsrail’in nükleer gücü geliyor. Bu güç sadece İran’ı değil, tüm Arap dünyasını tehdit ediyor. Aslında bölgedeki bütün ülkelerde nükleer silah çalışmalarının yasaklanması gerekir. Ama İsrail nükleer devlet olarak tanınmıyor, baskılar İran’a yapılıyor. Rusya bu konuda bir inisiyatif ortaya koyabilir. Son yıllarda sevinerek görüyorum ki Başkan Putin, İslam dünyasıyla ilgilenmeye başladı. Bu pek çok açıdan önemli. Eğer biz, CIA ve MOSSAD tarafından yaratılan İslami terörizme karşı mücadele etmek istiyorsak, İslam dünyasıyla diyalog halinde olmalıyız. Ayrıca İslam dünyası teknoloji ve silah açısından çok büyük bir pazar teşkil ediyor. İran da bu açıdan bizim için önemli. İran’la Hazar Havzası’nda da ortak çıkarlara sahibiz. Bu bağlamda, İslam dünyasında daha da etkin olmamız gerekli. Ne var ki Rusya yönetiminin yakın ilişkide olduğu bazı iş çevrelerinin Batı ile çıkar birliği içinde olması ve bazı Rus bürokratlarının yurt dışındaki bankalarda gizli hesaplarının olması, daha aktif tavır almamıza engel oluyor. Peki diğer aktörlerin konumu ne? Suriye’nin kendisi hedefte olduğu için gelişmelere açıkça tavır alması mümkün değil. Türkiye’nin ise şu anda kendi iç sorunları var. Türkiye kendi bölgesinde İran’ı rakip gördüğü için bu süreçte sessiz kalmayı tercih edecektir. Arap dünyasında da Mısır ve Suudi Arabistan çekimser kalıyorlar. ŞİÖ’ye gelince; Rusya İran’ı bu örgüte aday gösterdi. Bu konuda Çin’le görüşüp İran’ı ortak savunma sistemine dahil edebilirse olaylar farklı bir hal alır. İran, Çin’in de ilgi KARIŞTIRICI duyduğu bir ülke. Çin, İran ORTADOĞU PETROLÜ petrollerinin önemli tüketicilerinden birisi. İkincisi İran Çin için önemli bir pazar. Üçüncüsü ise İran stratejik açıdan kilit bir konumda C S TRATEJİ 23 bulunuyor ve Çin, İran üzerinden bölgedeki bütün hareketliliği denetleyebilir. Çin, yakın bir gelecekte dünya devi olmayı hedefliyor. Ancak bunu gerçekleştirmek için şu anda sınırların ötesine fazla aktif müdahalede bulunmamaya ve gelişmeler doğrudan doğruya kendi ulusal çıkarlarını tehdit etmedikçe aktif tavır göstermemeye özen gösteriyor. Bu durum 2015’e kadar böyle sürecek. Bu nedenle Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada çekimser kalması söz konusudur. ABD’nin küresel jandarmalık iddialarına bakacak olursak, Latin Amerika’da bile kaybettiğini görüyoruz. Belki de dünyada –Rusya’dan başka artık ABD’den korkan kimse kalmadı. O yüzden dışişleri bakanlığımızın ikircikli tavrını bir yana bırakması gerekiyor. KARIŞTIRICI AB RUS GAZI TAM YOL İLERİ... S T R A T E J İ K İ T A P L I Ğ I İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi: ORTADOĞU Yazan: Bernard Lewis Arkadaş Yayınları, O rtadoğu’nun yeniden dünyanın merkezi halini aldığı bir dönemde, Lewis’in ORTADOĞU: İKİ BİN YILLIK ORTADOĞU TARİHİ adlı yapıtı da yeni baskısıyla Arkadaş Yayınları’ndan okuyuculara sunuldu. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin teorisyenlerinden kabul edilen Lewis, kitabında Ortadoğu’nun geçmişten günümüze iki bin yıllık tarihindeki değişim sürecini etkileyici bir dille anlatıyor. Üç büyük dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeri olan Ortadoğu, Lewis’in anlatımıyla yeniden canlanıyor. Lewis, Doğu’ya yine Batı’dan bir Batılı gözüyle bakıyor ancak bu bakış küçümseyen, aşağılayan gözlerle olmuyor. Bu nedenle kitapta yıkıcı bir oryantalizm değil daha farklı ve yumuşak bir oryantalizm sergileniyor. Türkiye üzerine yazdığı eserleri de bulunan Lewis, Türkleri ve Türklerin kurduğu devletleri burada da diğer Ortadoğu halklarından ayrı ve özel bir yere koyuyor. Üç büyük dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeri olan Ortadoğu, yüzyıllar boyunca ticari, askeri, teknik, politik, ekonomik ve kültürel alanlardaki önemli bilgi ve fikirlerin çıkış noktası olmuştur. Kitap, Hıristiyanlığın ortaya çıkışı ile başlıyor ve Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki dönemde Ortadoğu’da yaşanan Helenleştirme, Romalılaştırma, Hıristiyanlaştırma ve nihayetinde Müslümanlaştırma süreçlerini modern Ortadoğu’ya kadar süregelen bağlantılarla inceliyor. Böylece bugünkü Ortadoğu ile bölgenin eski uygarlıkları arasında bir köprü kurulmaya çalışılıyor, Ortadoğu’nun İslamiyet öncesindeki kimliği, Bizans ve Pers imparatorlukları dönemleri de işlenerek ortaya konuluyor. Roma, Bizans ve Pers imparatorlukları döneminden başlanarak, Hıristiyanlık ile ortaya çıkan tek tanrıcılığın gelişimi, İslamiyet’in doğuşu ve yükselişi, Müslüman ve Hıristiyan dünya arasındaki güç dengesinin değişimi ve bölgenin tarihini şekillendiren Moğollar ve Osmanlılar dönemi akıcı ve bilimsel bir dille anlatılıyor. Bölgenin Musevi tarihi doğrudan anlatılmasa bile kendisi de bir Yahudi olan yazar, kimi bölümlerde üç büyük dinin tutumunu karşılaştırmalı ve objektif bir biçimde ele alırken Musevilik tarihine de değinmiş oluyor. Ortadoğu’nun ekonomik, toplumsal ve kültürel tarihini sosyal ve kültürel değişim perspektifiyle ele alan Lewis, Ortadoğu’daki değişimin dış kaynaklı olduğunun altını çiziyor. Askeriyede yapılan değişimler toplumsal değişim ve dönüşüme öncülük yapmış, askeri alandaki değişim de zamanın en önemli askeri güçlerinin dış görünüş ve taktiklerinin baz alınması suretiyle yapılmıştır. Ne var ki tarihin her döneminde değişim, Ortadoğulunun kendi geleneklerine tümüyle yabancı toplum ve kültürlerinden kaynaklanmıştır, bu çoğunlukla yabancı dünyanın tehdidi, çeşitli durumların baskısı sonucu gerçekleşmiş ve aşağı yukarı her zaman da karşı çıkışlar ve tepkiler söz konusu olmuştur. Köklü ve geri dönülmez dönüşümlere rağmen kimi değişimler yüzeysel ve kısıtlı kalmıştır. Bu nedenle de yazara göre tersine bir değişim ve geri dönüş mümkündür. Nitekim, Batı kültürünü yıkıcı ve tecavüz edici bir güç olarak görüp ondan nefret eden ve korkanlar ile onu, kültürler ve uygarlıklar arasındaki sürekli ve verimli bir alışveriş için yeni bir olanak olarak görenler arasındaki savaş bugün de sürmektedir. Batı kültüründen kaynaklanan değişimi XIII. Yüzyıldaki Moğol istilasından bile büyük bir felaket olarak gören radikal ve tutucu çevreler, ABD’yi "Büyük Şeytan" olarak adlandırarak Batının etkisine olan tepkilerini açıkça gösteriyorlar. STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle