29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 C S "Öz Savunma Kuvvetleri"nden "Ulusal Ordu"ya kinci Dünya Savaşı Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan birer atom bombasıyla sona ermiştir. Japonya, nükleer silahın etkilerini bire bir yaşayan tek ülkedir. Bu durum, ülkenin ulusal güvenlik politikasını biçimlendiren en önemli unsurdur. Anayasaya da damgasını vuran bu tarihi olgu doğrultusunda Japonya, komşularına hiçbir zaman tehdit unsuru olamayacak ancak etkin bir savunmayı da sağlayacak bir askeri güç oluşturma politikası gütmüştür. Öte yandan, nükleer silaha sahip olmamak, bunları üretmemek ve bunların ülkeye girişine izin vermemek şeklinde özetlenen üç nükleer ilke, Japon ulusal güvenlik politikasının temel taşlarını oluşturmaktadır. 11 Eylül ve Irak savaşı sonrası değişen uluslararası güvenlik boyutu, Japonya’nın da bazı güvenlik önceliklerini gözden geçirmesini gündeme getirmiştir. Japonya’nın mevcut güvenlik politikasının üç temel direği şunlardır: ? JaponyaABD Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Antlaşması’na dayalı yakın ittifakı sürdürmek, ? Sürdürülebilir bir savunma yeteneğini amaçlayan Savunma Güçleri’nin modernizasyonu sağlamak, ? Daha barışçı, istikrarlı bir uluslararası ortamın yaratılması için aktif bir diplomasi izlemek. II. Dünya Savaşı’nda alınan yenilgiden bu yana ilk kez, "ulusal ordu" kurma yolunda çaba gösteren Japonya Başbakanı Koizumi, savaştan sonra yürürlüğe giren, "Japonya’nın uluslararası meseleleri çözmek için güç kullanımı veya güç tehdidine başvurmasını" ve "Ordunun hava, kara ve deniz TRATEJİ eçimi kazanarak iktidarını daha da sağlamlaştıran KoS izumi, iç politikanın yanı sıra dış politikada da güçlü bir Japonya modeli kurmayı hedefliyor. Özsavunma Kuvvetleri’ni Ulusal Ordu’ya dönüştürmek istediğini açıklayan Koizumi, Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olması için de çaba gösteriyor. Uzmanlar ise Başbakan’ın bu iki amacına ulaştığı takdirde hammaddede Orta Doğu’ya bağlı olan Japonya’nın bölge ülkelerinde de siyasi etkinliğinin artacağını belirtiyorlar. kuvvetleri oluşturmasını" yasaklayan 9. maddeyi değiştirmek için uğraş vermektedir. Hükümetin yaptığı açıklamada, "ulusal ordu’nun kurulmasının ulusun daha iyi koşullarda korunabilmesi anlamına geldiği" ve ordunun en modern araçlarla destekleneceği ifade edilmişti. Irak’a yüzlerce asker göndererek Çin ile Güney ve Kuzey Kore devletleri tarafından Japonya Anayasası’nın 9. maddesinde ifadesini bulan "barış devleti" olma hükmünü ihlal etmekle suçlanan Koizumi, "Özsavunma Kuvvetlerinin"nin (SDF) ulusal orduya dönüştürülmesini savunuyor. Koizumi’nin ordunun yeniden kurulmasının anayasaya aykırı olmadığı konusundaki yaklaşımı, muhalif Demokrat Parti’nin lideri Yukio Hatayama tarafından da desteklenmektedir. Başbakan Koizumi, ordu ile ilgili anayasadaki değişikliğin "Japonya’nın uluslararası sorumluluğunun bir parçası" olduğuna belirterek, yeniden yapılanmanın "yakın müttefik" ABD ile ilişkileri daha yakın bir platforma taşıyacağını da belirtmişti. Uzmanlar, Koizumi’nin orduda planlanan değişikliklerin Japonya’nın "barış devleti" olduğu hükmüne aykırı olduğunu belirtirken, Çin, Güney ve Kuzey Kore’nin Japonya’daki bu değişikleri dikkatle izlediği ve gelişmeleri kaygılandırıcı buldukları belirtilmektedir. Japon Öz Savunma Kuvvetleri’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk İ ve bakımı gibi sosyoekonomik sorunlar, Japon halkının acil çözüm bulunmasını beklediği konulardır. Özellikle Çin ve Kuzey Kore ile yaşanan jeopolitik ve güvenlik sorunları gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Son yıllarda Japonya’daki sağcı grupların giderek güçlenmesi ile Senkaku Adaları, Nanjing Katliamı gibi sorunlar ÇinJaponya ilişkilerini daha da gerginleştirmektedir. Bu gelişmelerin yanı sıra, Japonya anayasasında değişiklik yapma çabaları doğal olarak Çin’i tedirgin etmektedir. Koizumi’nin, Japonya Anayasası’nda yapmayı düşündüğü yapısal değişikliklerle Japon "Öz Savunma Güçleri"ni ulusal orduya dönüştürmek istemesi ve Çin’in, anayasanın temelini oluşturan "barış devleti" ilkesinin Japonya’nın Irak’a asker göndermesiyle ihlal edildiğini iddia etmesi, iki ülke ilişkilerinde gerginliği tırmandırabilecek unsurlar olarak göze çarpıyor. Japonya ham maddede dışa bağımlı bir ülkedir. Petrol ihtiyacının yüzde 76’sını Orta Doğu’dan karşılayan Japonya, bu bölgedeki istikrarsızlığın petrol akışını kesintiye uğratması sonucu büyük zarar görebilir. Enerji darlığının yaşanması, ülkede ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasına ve dolayısıyla istihdamın azalmasına yol açacağı gibi, Japonya’nın dünya ekonomisindeki gücüne de darbe vurabilir. Bu tehlikeyi engellemek için Japonya, uluslararası arenada siyasi etkinliğini arttırmaya çalışmaktadır. Seçimden güçlenerek çıktı. (26 Eylül) defa deniz aşırı ülkelere gitmesi de Çin dahil birçok ülke tarafından dikkatle izlenmektedir. Çin’in başından beri savunduğu görüş, Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri’ni yeniden yapılandırma için kullanmasının doğru olmayacağı şeklindedir. Ekonomik etkinlikten siyasi etkinliğe aşbakan Koizumi, seçimi kazanarak iktidarını daha da sağlamlaştırmıştır. Böylece Koizumi, iç politikada etkin olurken dış politikada da cesur adımlar atabilecektir. Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olma çabaları başarıya ulaştığı takdirde, kendi bölgesinde olduğu kadar Orta Doğu’da da siyasi etkinliğinin artacağı açıktır. Böylece Japonya önümüzdeki dönemde bölgede meydana gelen olaylarda, ekonomik araçların yanı sıra siyasi araçlarla da önemli bir aktör olmaya aday bir güç görüntüsü çizmektedir. B Financial Times 20 Eylül Stok fiyatlarını inceleyen Japon iş adamları. (26 Eylül)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle