18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? David R. Ellis’in yönettiği ve Krista Allen, Nick Zano, Mykelti Williamson ile Bobby Campo’nun rol aldığı serisinin son filmi 3 boyutlu olarak gösterime giriyor. Yarış alanında eğlence dolu geçmesi gereken bir günde, Nick O’Bannon dehşet verici bir öngörü yaşar: Öngörüsünde, tuhaf bir dizi olay sonucu, çok sayıda yarış arabasının birbirine girişine, bunun sonucunda havadan yağan alev ve araba parçalarının izleyiciler arasında bulunan arkadaşlarını korkunç şekilde öldürüşüne ve seyirci platformunun da kendi üstüne çöküşüne tanık olur. Nick bu korkunç kabustan uyandığında paniğe kapılır ve sevgilisi Lori ile arkadaşları Janet ve Hunt’ı oradan ayrılmaya ikna eder. Aradan bir kaç saniye geçmeden Nick’in korkunç öngörüsü gerçeğe dönüşür. Ölümü aldattıklarını düşünen grup, hayatta ikinci bir şans elde ettiklerini sanırlar ama ne yazık ki Nick ve Lori için bu sadece bir başlangıçtır. Nick’in öngörüleri devam ederken, kazadan kurtulanlar gitgide daha korkunç şekillerde birer birer ölümle tanışırlar. Nick’in, eğer kendi son durağına gitmek istemiyorsa, ölümü esaslı bir şekilde aldatmanın bir yolunu bulması gerekir. ? Son Durak 4 3D (The Final Destination 43D) Kemgumnird’in yönettiği ve Timuçin Esen, Ozan Güven ile Ezgi Mola’nın seslendirdiği animasyon film Mavi Fil’de, bahsi geçen fil Khan Kluay, kayıp babasını bulmak için ormanın derinliklerinde maceraya sürüklenir. Göğüs germek zorunda kaldığı zorluklar onu daha güçlü biri yaparken, olaylardan almış olduğu dersler ise onu cesaretli, gururlu ve enerjik bir file dönüştürür. Aynı zamanda çok da iyi kalplidir. Bu zorlu yolculuğunda birçok değişik hayvanla karşılaşır ve onların yardımları sayesinde hem bir sürü güçlüğün üstesinden gelir, hem de ileride tüm zamanların en kahraman fili olmasına zemin hazırlar. Her ne kadar bu maceraya kayıp babasını bulmak için atılmışsa da, Khan Kluay bu yolculuğu sırasında dostluk, cesaret ve fedakârlık gibi daha anlamlı şeyler öğrenir. Aynı zamanda yeni ? Mavi Fil (The Blue Elephant) Kompin keşfettiği kavramların aslında babasının ruhuyla ona geçmiş olduğunu ve her zaman kendisinin içinde var olduğunu fark etmesine yardımcı olur. Hayvanlar aleminden başka, Khan Kluay aynı zamanda insanlarla bir arada yaşamayı öğrenir ve fillerle insanlar arasındaki ilişkiyi anlar. Başka bir dünya mümkün “İsyan” (Battle in Seattle), yeryüzü daha yaşanılabilir olsun, hayat yoksullara da gülsün isteyenlerin asi gırtlaklarından çıkan umut dolu sessiz bir çığlıktır. “Düşüş” (The Fall) ise içinizi ALPER ısıtacak bir öyküyü kuşanan ve sanatla TURGUT harmanlanan fantastik bir rüya… Şaşırtıcı, göz kamaştırıcı… Bu yapıt, masallara inananlara dair… Bulun, edinin, izleyin, mutlaka beğeneceksiniz. “Başka Bir Dünya Mümkün”… 1999 yılı Aralık ayında ABD’nin Seattle kentini ateşe veren sokak çatışmalarıyla başlayan ve günümüze dek iktidar sahiplerinin her buluştuğu zirveyi protesto eden milyonların dilindeki eşsiz slogandır bu… İşte İsyan, göstericilerin, polislerin ve yöneticilerin penceresinden yeni dünya özlemine kameralarını çeviriyor. Ne yazık ki; bu güzel film, vizyon şansı bulamadı ve orijinal DVD’si çıktı. Siyasi sinemaya ilgi duyanlar, dünya meselelerine kafa yoranlar kaçırmasın. İsyan, İrlandalı genç, yetenekli ve ünlü aktör Stuart Townsend tarafından 2007 yılında yazıldı ve yönetildi. Townsend, filmin başrollerinden birini ise uzatmalı sevgili güzeller güzeli Oscar’lı aktris Charlize Theron’a verdi. Giderek yıldızı parlayan Yeni Zelandalı oyuncu Martin Henderson, “Katil Doğanlar” ile kalplerimizde yer eden usta aktör Woody Harrelson ile 10 yaşında sinemaya adım atan ve 45 yıldır alnının akıyla mesleğini sürdüren Ray Liotta, İsyan’ın başrollerini üstlenen diğer isimler… Dev oyuncu kadrosuna ve yüzlerce figürana sahip filmde, Michelle Rodriguez, André Benjamin, Rade Serbedzija, Ivana Milicevic, Connie Nielsen, Channing Tatum ve Barbara Tyson iyi oyunculuklarıyla göze çarpıyorlar. aydınlatmayı sürdürüyor, sürdürecek. İlk filmi “Hücre” (The Cell) ile sinemaya sıkı bir giriş yapan Hint asıllı “rengârenk” yönetmen Tarsem Singh, altı yıl aradan sonra Düşüş ile yeniden ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıyor ve biz sinemaseverleri yine yüreğinden yakalamayı beceriyor. O, kesinkes video klip ve reklam çekmeye ara versin ve hep büyülü filmler yapsın. Singh, üşenmek nedir bilmediğini ise Düşüş’ü 2006 yılında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yirmi altı ülkede –bu arada dünyada ne de güzel yerler varmış çekerek gösterdi. Görsel bir mucizeyi yedeğine alan, en güzel fotoğraf karelerini ruhunda barındıran bu büyük destan için bazı eleştirmenlerin sayıkladığı “senaryosu zayıf”, “duygu sömürüsü yapıyor”, “keşke şu da olsaydı”, “bunu da koysaydı” sözlerine siz kulak asmayın. Anlatılan bir masalsa ya sever ya sevmezsiniz ancak eminim ki; beğenmeyecek her kim ise ya yeterince büyümüş ya da yüreğindeki çocuğa susmasını tembihlemiştir. Onlara tavsiyem, bırakın sanata dair filmleri, gidin Testere 5’i izleyin, belki feyiz alırsınız, olacaktır. Neyse… Sadece ve sadece ödüllerle döndüğü festivallerde gösterilen lanet olası gişe beklentisi nedeniyle vizyon şansı bulamayan ABDİngiltereHindistan ortak yapımı Düşüş’ün başrollerinde Lee Pace, Catinca Untaru ve Justine Waddel var. Çocuk oyuncu Catinca Untaru, sanırım sinema tarihine geçecek denli başarılı, inanılmaz oynamış, küçük bir beden büyük döktürmüş. Aksanı, mimikleri, jestleri, yürüyüşü, sevimliliği ile Catinca’ya bayılacaksınız. Acılara gülümseyebilmek Lisedeyken ponpon kızların lideri olan, futbol takımının kaptanı Mac’le (Steve Zahn) evlenmemesine karşın onun metresi olan, otuzlu yaşlarını ASLI süren, düş kırıklığına uğramış SELÇUK Rose Lorkowski (Amy Adams) yaşamını evlerde temizlik yaparak kazanmaktadır. Rose’un babası (Alan Arkin) başarısız bir girişimcidir. Romantik isyankar kızkardeşi Norah’sa (Emily Blunt) babasıyla birlikte yaşamaktadır. Geçim derdinden bunalan, “Doğmadan önce neydim? Ölünce nereye gideceğiz?” gibi varoluşçu sorular soran, okulda sürekli sorun çıkartan sekiz yaşındaki oğlu Oscar’ı (Jason Spevack) özel okula göndermeyi kafasına koyan bekar anne Rose, evli lise aşkı polis Mac’in önerisiyle kazancını, çıkarlarını göz önüne alıp temizlik işine başlar. Sunshine Cleaning (Günışığı Temizleme) adını verdiği şirkette Rose kendisi gibi yaşam kırgını Norah’la birlikte çalışır. Bu temizlik şirketini işletmek ev temizliğine gitmekten çok farklıdır. Polisin cinayet, intihar vakalarının gerçekleştiği olay yerini incelemesinden sonra Lorkowski kardeşler suç mahallini kan izi, birtakım ürkütücü buluntular kalmaması koşuluyla temizlemek zorundadırlar. Bu temizleme işinde dağılan beyinlerden kopan parçacıkları toplamak, kan gölüne dönüşen banyoları ovarak paklamak gerekir. Bu zorlu işin uzun ömürlü olmasını dileyen Rose aynanın karşısında ne denli güçlü, dayanıklı olduğunu, herşeyi yapabileceğini yineleyip durur. Kimseye karşı sorumluluk taşımayan çökkün Norah’sa Lorkowski ailesinin geleceği düşünmeyen tek bireyidir. geldiklerini, yaşamdan umduklarını bulamadıklarını, duygusal yaralar taşıdıklarını belirtiyor. Rose, Norah’a göre daha güçlü görünüyor olsa da özgüveni eksik, neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi bilmesine karşın evli lise aşkıyla olan ilişkisinin çıkmazlığını göremiyor, duygusal bir boşluk içinde. Başarısız, bunalımda olmasına karşın Norah gelişigüzel bir karakterden öte, o ailenin doğrucusu, yalandan nefret ediyor. Kendi bildiği şekilde yaşamla didişiyor. Olumsuzluklar, karamsar durumlar taşıyan filminde yönetmen tükenmiş bir davranıştan, yitirilmeden yana değil. Rose, her biri evlenmiş, aile kurmuş, at gözlüklü tutucu burjuvalara dönüşmüş eski lise arkadaşlarıyla buluştuğu bebeğe hoş geldin partisinde özgürlüğün bedelsiz olduğunu kavrıyor, dengesizliğin sürdüğü ortamlarda umudun hep varolduğunu görüyor. Yaşamı hafife almak Sunshine Cleaning, izleyiciye Amerikan Bağımsız Sineması’nın başarılı örnekleri Little Miss Sunshine’ı (Küçük Günışığım/2006), Juno’yu (2008) anımsatıyor. Günışığı sözcüğünü de paylaşan Jeffs’in yapımcıları bile aynı. Küçük Günışığım’daki rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ını Alan Arkin her iki filmde de babadede rollerini üstleniyor. Temizleme işinin sadece öykünün fonunu oluşturduğunu vurgulayan Jeffs, düşük bütçeli yapımında çok hızlı çalıştıklarını açıklıyor: “Filmimi sezgilerime, içgüdülerime dayanarak çektim. Öykü çizimlerine girişmedim, ön çalışma yapmadım. Duygu yüklü ve komik sahnelerin nasıl olacağını düşünerek çekime başladım”. Dün gösterime giren Günışığı Temizleme Şirketi, çocukken aynı şekilde büyütülen, aynı deneyimlerden geçen iki kızkardeşin benzemez seçimler yaparak yaşamlarını sürdürme öyküsü. Tüm karakterler arasındaki dinamik, altmetin, konuşulmayan pek çok etkileyici, düşündürücü öğe izleyiciye yansıyor. Cinayet müfettişi Enrique Castenada’yla çalışan ekip ilk suç sahnesini gerçek bir silah dükkanında gerçek insanlarla çekmiş. Reklam yönetmenliğinden sinemaya geçen Christine Jeffs, Stroke (1993) adlı eğlenceli kısa metrajıyla Cannes Film Festivali’ne katıldı. Kirsty Gunn’ın karamsar öyküsünden uyarladığı ilk uzun metrajı Rain’de onüç yaşındaki Janey’in büyüme serüvenini anlattı. Şair Sylvia Plath’ın yaşam öyküsü Sylvia’da Jeffs kötümserlikle iyimserlik arasında bir denge kurdu, Gwyneth Paltrow, Daniel Craig gibi ünlü oyuncularla çalıştı. İlk bağımsız Amerikan yapımı Günışığı Temizleme Şirketi’nde dramla komedi arasında gidip gelen Christine Jeffs, en zor çıkmazlarda umutsuzluğa düşülse bile yaşamı biraz alaya almaktan, tüy hafifliğinde, uçuculuğunda yaşamaktan yana... Ezilenlerin zaferi Vahşi kapitalizme ve dünyayı zenginlerin arka bahçesine çeviren küreselleşmeye karşı çıkan 50 bin gösterici, “Dünya Ticaret Örgütü” toplantılarını kaos ve kargaşa ile iptal etmek için Seattle’de toplanır. Eylemciler, bakir doğanın korunmasından yabani hayvanların geleceğine dek pek çok konuda, seslerini yükseltmek isterler. Alınan yüksek ve geniş güvenlik önlemleri nedeniyle kentte yaşam durmuş gibidir. Polisin tavrı serttir, cop, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi ile göstericileri bulduğu yerde dağıtmaya çalışır. Mesleğinden nefret eden polis memuru, ABD askerlerinin Vietnam’a gitmemesi için gösterilere katılan eski bir eylemciyken belediye başkanı olan dürüst ancak çaresiz politikacı, müdahale esnasında bebeğini düşüren polis eşi, ağabeyi öldürülen eski gösterici ve dahası… Çevreciler, anarşistler, işçiler, öğrenciler… Yaralananlar, hakarete uğrayanlar, gözaltına alınanlar, tutuklananlar… Gösteriler o denli büyür ki, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’un isteğiyle Seattle’de “olağanüstü hal” ilan etmek zorunda kalırlar. Çoğu yaralı 500 gösterici tutuklanmıştır ancak Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantısını da sabote etmişlerdir. Dünyanın birçok kentinde Seattle eylemcileriyle dayanışmak için gösteriler düzenlenir, ABD’li işçilerin genel greve gideriz tehdidi sonuç verir ve tutuklananlar serbest kalır. Aslında bu ezilenlerin ezenlere karşı kazandığı büyük bir zaferdir. Son olarak diyeceğimiz şudur; Washington, Prag, Melbourne, Göteborg, Cenova (23 yaşındaki protestocu Carlo Giuliani tüm dünyanın gözü önünde katledildi), Evian, Davos… Yaşamın, gökkuşağının renklerine bürünmesini isteyenler asla vazgeçmeyecek. Ve Seattle’ın ışığı bırakın bugünü, yarınları da İsimsiz kahramanlara saygı duruşu Her düşüşün bir çıkışı vardır. Düşüş, pencerelerini bir hastaneden açıyor hayal dünyasına. Ve en önemlisi 7. Sanat’ın isimsiz kahramanları dublörlere saygı duruşunda bulunmayı da ihmal etmiyor. Gelelim hikâyemize; bir filmde dublörlük yaparken – köprüden atlama sahnesi sakatlanan Roy, sevdiği kadının da kendisini terk etmesi üzerine bunalıma girer. Hastanedeki yatağında gün boyu intihar planları yapan genç adam, kolu kırıldığı için canı sıkılan ve kendisine yakınlık gösteren Küçük Alexandria’yı kullanmaya karar verir. İntihar etmesini sağlayacak hapları getirsin diye küçük kıza bir masal anlatmaya başlar. Masalda, gaddar ve zalim bir valiye karşı isyan eden beş kahraman anlatılmaktadır. İntikam duygularıyla yanıp tutuşan beş kafadar, sürgüne gönderildikleri Kelebek Adası’ndan kaçarak harekete geçerler. Hintli bir mistik, Afrikalı kaçak köle, İtalyan hilebaz, Amerikalı bir doğa bilimci ve Roy’un şahsında hayat bulan maskeli haydut… Portakal toplayarak geçinen Meksikalı ailenin küçük kızı Alexandria’nın masala kanı ısınır. Çünkü benzer bir öykü, ne yazık ki; onu ve ailesini de bulmuştur. Ve günler geçer, öykü ilerler ve hayatlar değişir. Roy ve Alexandria yakınlaşırlar ve birbirlerinin yaralarına merhem olurlar. [email protected] Özgürlük bedelsizdir Bu süreçte kızkardeşler yitirdikleri sevgili annelerini anacaklar, önceliklerini, amaçlarını gözden geçirecekler, zor savaşımlar verecekler, geleceği ve günü düzeltmek için çabalayacaklardır. Başkalarının trajik yaşamlarına tanıklık ederek, kendilerini mükemmmeleştirerek hala kapanmamış olan bazı yaraları iyileştirmeye çalışacaklardır. Yeni Zelandalı kadın yönetmen Christine Jeffs (Rain/2001, Sylvia/2003) üçüncü uzun metrajı Sunshine Cleaning’te (Günışığı Temizleme Şirketi/2008) fiziksel ölümü ve düşlerin, umutların, ideallerin, gençliğin yitirilişinin yasını anlatıyor. Bu dramatik komedisinde aşırı duyarlılıktan, kinizmden uzak duran Jeffs, iki yetkin oyuncusu Amy Adams’la Emily Blunt’a da gerçekten çok şey borçlu. Her ikiside rollerine insancıllık, umulmadık bir derinlik katıyorlar. Bu içten, yalın kara komedi anlatısını yaşamın beklenmez garipliklerine, sarsıntılarına, yalnızlıkla, terkedilmişlikle boğuşan kadınlara odaklıyor. Jeffs, Rose ve Norah’ın işçi sınıfından Ben Gördüm, San Sebastian’da yarışacak Yönetmen Miraz Bezar’ın “Min Dît” (Ben Gördüm) adlı Kürtçe filmi, İspanya’da 1826 Eylül yapılacak olan San Sebastian Film Festivali’nde yarışacak. Çatışmalı dönemde anne babasını kaybeden iki çocuğun dünyasını konu alan “Min Dît” isimli film, dünya prömiyerini San Sebastian Film Festivali’nde yapacak. İspanya’nın en büyük festivali sayılan San Sebastian’da ilk ve ikinci filmlerini çeken yönetmenlere dönük “New Directors Award”e katılacak olan filmin tamamı Diyarbakır’da çekildi. Filmin oyuncularının çoğunluğu da savaş mağduru çocuklardan oluşuyor. Evrim Alataş ile birlikte yazdıkları hikâyeden Miraz Bezar’ın senaryosunu yazdığı filmde Şenay Orak, Muhammed Al, Hakan Karsak, Berivan Ayaz, Fahriye Çelik, Alişan Önlü rol alıyor. “Min Dît” ayrıca Hamburg Film Festivali’nin en önemli bölümü “Agenda 2009 Dünya Sineması”nda da gösterilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle