Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Erdem’li yaşamak Yaşlanmaya başladığımı hissettiren şeyler var. Saçlarımın beyazlamaya yüz tutmasıyla ilgili değil. Birtakım haddini bilmez çizgilerin yüzümdeki resmi geçidiyle de hiç mi hiç alakası yok. Ne de bedenimin ilerleyen yaşlara uyum sağlamaya çalışan yerçekimi kardeşliğine edepsizce düşkünleşmeye başlamasıyla anlıyorum bunu. Sanki başka şeyler var gibi… Bir yandan bugünün indigo çocuklarına hayranlığımı dile dökecek ifadesizliğim sonsuzca büyürken, bir yandan da kendi çocukluğumu daha önce olmadığı kadar seviyorum. Küçük bir köyde, küçücük bir evde, büyük bir aileyle, bolca gürültü içinde, ilkokul öğretmeni annem ve astsubay babamla, misafirsiz oturulmayan sofralar ve pişen her yemeğin burnuna koktuğu tahmin edilen komşulara muhakkak ikram edilişiyle daha nice nice inceliklerle yeşermiş bir çocukluğu özlemekle içim gülümsüyor. Seslerin, renklerin, kokuların modern hayatın formları içinden henüz geçmemiş oldukları için bakir halleriyle tanışıklığımı hatırlamaktan çok mutluyum. İlkbaharyaz mevsimlerinde bahçemizdeki ağaçların hepsinin tepesinde uyuduğum için daha da mutluyum. Hiçbirinin hakkını yemeyerek hepsinin üstünden yere çakılsam da. Özlemek başladı mesela… ikisi de uyurken en çok ve derinden sevdim onları. Hesaplaşmak da başladı mesela… Zamanlar geçti, büyüdük üçümüz de. Ergenliğin cilvelerini elbette tattık ve tattırdık birbirimize. Erdem’in ben onunla ne kadar kavga edersem edeyim gecenin bir vakti uykumdan uyandırıp ikimize çeşitli tatlılar yaptığı ve balkonumuzda sohbetler ettiğimiz geceler bana kardeşliği öğretti. Abla bendim ama kardeş O’ydu. O benden büyük olmayı öğreniyormuş meğer ben de O’ndan küçük olmayı. Ben af dilemeyi bile Erdem’den öğrendim. O’nun eşsiz sükunetine bakarak dinlemeyi öğrendim. Birbirimize aşklarımızı anlattık, Kerem’e öğütler vermeye çalıştık olgunlaştıkça. Evlendiğindeki mutluluğunu “vakur bir şenlik” diye tanımladı bana. “Abla, ben şimdi büyüdüm” dedi. Baba olduğunda da gözümde büyüdü, öyle güzel bir baba oldu ki! Artık O’nunla hiçbir çekişmem kalmamıştı çok zamandır. Kabullenmek çoktan başlamış mesela… 2 29 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ Lorca’nın kalemi, Dali’nin paleti... METE KIZIK Ünlü İspanyol oyun yazarı ve şair Lorca’nın, faşist Franco yanlılarınca öldürülüşünün 73. ve İspanya iç savaşının bitişinin 70. yılı bir kez daha dünyanın gündeminde. Üstelik geçen hafta büromuzu ziyaret eden edebiyat tutkunu Konak eski bediye başkanı Muzaffer Tunçağ ile Lorca üzerine yarım kalmış kısa sohbetimizde var. Dünya basını bu kez ünlü şairin özel yaşamını öne çıkartıyor. Dali’yle yaşadığı özel ilişki, çeşitli yazılara konu oluyor. Bu arada Franco faşizmi bir kez daha lanetleniyor... “Neden bana o kadar az yazıyorsun Dün öğleden sonra bir resim gördüm senden. Ağlamak cesareti geldi geldi bana. Ne kadar tatlı bir yaratıksın sen öyle...” Bu diziler henüz 18 yaşındaki ressam Salvador Dali’ye sırılsıklam aşık olan 24 yaşındaki Federico Garcia Lorca’nın duyguları... Çağımızın ekstantrik sürrealizim akımının yaratıcısı Katalanlı Dali’yle geçen yüzyılın en büyük şair ve oyun yazarı 800 yıllık arap kültürüyle yoğulmuş Granada doğumlu Lorca’nın pek duyulmadık ilişkisi... Lorca, Haziran 1898’de çifçi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak Granada yakınlarında bir köyde dünyaya geldi. 1919 yılında 21 yaşındayken Madrid’de üniversite öğrenimine başlaması onu ölümsüz kılacak sürecin mihenk taşlarından biri olur. Hukuk, felsefe ve daha sonra da edebiyat bölümüne girdi. Madrid o dönemlerde sanatın başkentiydi. Dali’ye şiirler, Lorca’ya resimler Salvador Dalí’yle 1923’de tanışır. İkisi de akademinin aynı yurdunda kalmaktadır. Üniversite; kilise baskısından uzak, dönemin en aydınlık okuludur. Çok yakın arkadaşı Dali, katolik, katı kurallardan yana, dinsel ruhani dünyaya hayran, aseksüeldir. Aralarında sıkı bir sanatsal ilişki de birlikte yüremektedir ayrıcalıklara rağmen. Bu öğrencilik dönemini Dali şöyle açıklar: “Bir çok şık bayanla tanışırken, onlara karşı içimdeki erotiksel kini ve ahlaksal çelişkiyi yaşıyordum.” Lorca, edebiyat buluşmalarının yapıldığı Cafe El Paseo de la Castellana’da Dali’ye gözleri kenetlenmişcesine şiirlerini okuyordu. Bu yıllarda Lorca, şiirlerinin basılmasına karşıydı. Ona göre “Şiir, basılmak için değil okunmak için”di. Günler geçerken Dali’nin Picasso’ya duyduğu hazımsızlık artıyor, ondan daha ünlü olmanın hayalini ve ihtirasını yaşıyordu. Aynı dönemde Lorca özgürlük savaşçısı Mariana Pineda’yı konu alan oyunu ve Çingeneler şiiriyle dünya çapında üne kavuşuyordu. Dali, Lorca’yı iki kez kendi tatile gittiği baba ocağına davet eder. 1925 ve 1927 deki tatillerin ikincisi, Lorca’yı derinden sarsar, Dali’ye duyduğu aşk zirve yapar... Tatili birlikte geçirdiği dönemde Dali, “Bal kandan tatlıdır” eserini yapar. Bu yapıtında Lorca’nın kafası vardır. Yine Lorca’nın şiirlerinde geçen “şehitler” dizeleriyle ilgilenir Dali. Tutar resimlerinde meleklerin cinsiyetiyle oynar. Bu süreçte Lorca Dali’ye olan tutkusunu “Salvador Dali’ye Destan”la ölümsüzleştirir. Ancak bu durum “çinegene dostu” olarak tanınmanın hoşnutsuzluğuyla çareyi, alıp başını uzaklara ABD ye ve Küba’ya yola çıkmasına yol açar... Orada bile Dali için aşk şiirleri yazar, “Küçük Viyana Valsi”ni ona adar. Yürüttüklerim... Kardeşimin ne kadar uslu bir çocuk olduğunu hatırlıyorum. Benim pervasızlığımın yanında o bir melek gibiydi. Benim her yanım yaralıydı her günün sonunda, O ise gözlerinin mavisi kadar pırıl pırıldı. Ben avaz avaz bir çocuktum, O bir beyefendiydi. O’nun her hali beni çıldırtmaya yetti çünkü her haliyle sakindi. O’nun paralarını çalardım kumbarasından, O’na gelen erkek çocuğu hediyelerini toprağa gömerdim, benim için alınan kız çocuğu hediyelerini ise gizli gizli parçalardım, zavallı kardeşimin bütün yeteneklerini kıskandığım için delirir; bir şekilde daha üstün olmaya çalışırdım. Benim parlak çocukluğum O’ndan çaldıklarımla ışıldardı. Erdem’den o kadar çok şey yürüttüm ki! Hesaplaşmak başladı mesela… SİYAHKALEM Şebnem Sönmez Şaşkın ve yangınız Erdem hiç yalnız kalmadı. O doğduğunda ben vardım, sonra Kerem geldi. Ben okul maceramla birlikte evden erken ayrıldım, O askerliği dışında ailemin yanından hiç ayrılmadı. Evliyken bile ailemizin en yakınında O vardı. O’na güvenirdim. O da beni en iyi anlayandı her zaman. Canımın içi kardeşim on dört gün önce biricik kızı Zeynep’i de yanına alarak aramızdan zamansızca ayrıldı hâlâ inanamadığım ve asla da inanamayacağım bir trafik kazasıyla. Akasında bizleri şaşkın, yangın, yalnız bırakarak. O’na söyleyemediklerim için çok üzgünüm. O’nunla birlikte kurduğumuz hayalleri gerçekleştiremediğimiz için de çok üzgünüm. Ama olsun! Yaşadıklarımızdan ve Erdemciğim’den aldıklarım ve çaldıklarımın hepsini; hayatta kalan küçük prensine, yani kardeşimin küçücük özeti yeğenim Ahmet Ekrem’e bir bir iade edeceğim! Nur içinde yat kardeşim! Ablan sana söz veriyor! Her aşkın sonunda gözyaşı vardır “Tüm insanların kardeşiyim. Politikacı değilim ama her gerçek şair gibi devrimciyim. Siyasal sınırlara inanmıyorum” der Lorca... Ülkesininde baş gösteren faşizme karşı “Anti faşist Aydınlar Birliği” kurucuları arasında yer alır. Kendisini tutuklayan faşist subay; “Kalemiyle, başkalarının silahlarıyla verdiğinden daha çok zarara yol açtı” der. O, homoseksüeldi, devrimciydi, halk şairi, oyun yazarı ve besteciydi. Faşist Franco yönetiminin henüz birinci ayında üç arkadaşıyla çok sevdiği aşırı sağcı bölge olan Granada’da göz altına alındı. Onu üç gün sonra, 38 yaşında katleden celladı faşistin açıklaması şöyle oldu: “İbnenin götünde iki delik açtım.” Diğer infaz edilenlerle birlikte toplu mezarlığa gömüldü... Dali, Paris’teyken Lorca’nın öldürüldüğünü öğrenir. İlk açıklaması şöyle olur: “Lorca, politikayla ilgilisi olmayan biriydi. Onun ölümü bir sembol veya ideolojik bir anlam taşıyamaz. Onun ölümü, İspanyol devrim sürecinin yalpalanma sürecinde olmuştur. Onu öldüren de bir İspanyol’dur.” Lorca’nın boynuzlanarak yaşamını kaybeden bir matador için 1934’de yazdığı destan, tam 30 yıl sonra Dali için esin kaynağı olur ve tutar bunu resime döker, başlığını da “Matador” koyar.. Dali, 1966 yılında verdiği bir röportajda Lorca’nın kendisine sırılsıklam aşık olduğunu, kendisiyle iki kez cinsel ilişki için girişimlerde bulunduğunu açıklar... Lorca’nın katledilişinin 73. yılında eserleri hâlâ ölümsüz... İspanyol edebiyatının dünyaca en tanınmış yazarının eserleri zirvede kalmaya devam ediyor. metekizik@cumhuriyet.com.tr Paylaşmak... İkimiz de aynı annebabanın evlatlarıyken apayrı kişiliklerdeydik. Epey sonra bir kardeşimiz daha oldu. Kerem doğduğunda Erdem dokuz yaşındaydı, ben on bir. Paylaşmayı Kerem’le öğrendik biz. İkimizin de kavga etmeden anlaşabildiği tek konu Kerem’di. Korumamız ve gözetmemiz gereken bir küçücük fıçıcık. Allahım; daha ne azap dolu yıllar vardı önümde kimbilir! Daha biriyle hesabım bitmeden diğeri kucağımda beliriyor! Öteki de küçüğün üstüne titrediğinden tüm silahlarım O’nun eski oyuncakları gibi toprağa gömülüyor ve ben bütün kahırları içime atmak zorunda kalıyorum! Abla olmaktan nefret ettim! Kusursuz ablalık bakımı hep annemlere gösterişti, itiraf ediyorum. Sadece evde kimse yokken ve Dali mektupları yakıyor Dali’nin, Lorca’nın yüzünü tasvir ettiği 12 resminin bulunduğu öne sürülür uzmanlarca. Lorca, ABD ve Küba’dayken mektup trafiği sürer. Karşılıklı mektuplarının başlıkları hep “Benim en değerli hazinem, bir tanem, en değerli varlığım” olur. 1927’de ilginç bir olay gelişir. Dali, bir sanat dergisinde Sankt Sebastian başlığıyla Prosa yazar ve bunu Larco için yazdığını belirtir. Dali ile Lorca arasındaki 40’a yakın mektup, Dali tarafından yok edilir. Gerekçe olarak Dali’nin çevresinden çekinmesi, imajına zarar verme kaygısı taşıdığı önü sürülür. Lorca’nın 1933’te gittiği Meksika’da homoseksüel olduğunu açıklaması derin tepki yaratır katolik çevrelerde. Ünlü ressam Dali yaşantısının en önemli kişisi olurken ülke Franco faşizmine doğru hızla sürüklenmektedir. Çanlar Cumhuriyetçiler için çalmaktadır. Tüm itirazlara karşın Granada’ya döner Lorca.. Yayınevim yoksa internetim var Teknoloji geliştikçe bu teknolojilerin farklı kullanım yolları da bir bir ortaya çıkıyor. Giderek de şaşırtıyor bu örnekler. Özellikle sosyal medya SİNEM ağlarının çoğalması ve bu DÖNMEZ sitelerin takipçilerinin de artmasıyla bu siteler pek çok iş kolu tarafından kullanılmaya başlandı. Ve bir yayınevi misyonu eksik kalmıştı desek yeri... Evet bu durumun son örneği popüler sosyal medya sitelerinden twitter’dan romanını yayımlamaya başlayan Matt Stewart’ın, Fransız Devrimi adlı kitabı oldu. Dünyada henüz başka bir örneği olmayan bu fikir, belki de yayınevi bulamayan daha pek çok yazara çare olur. Romanını twitter’dan yayımlamaya başlayan Stewart’ın bine yakın takipçisi var. Romanını tweet’lemeye başlamasının nedenini birkaç gerekçeye dayandırıyor. Öncelikle kitabını en hızlı şekilde yayımlamayı ve 2009’un yaşam tarzına uygun bir çıkış yapmayı istemiş Stewart. Uzun bir romanın küçük parçalar halinde anlatılmasına dünyanın nasıl tepki vereceğini merak eden yazar, yaptığı işi sosyal bir deney olarak niteliyor. Üstelik 140 karaktere sığdırmak zorunda olduğu bu cümleleri de ayrı bir edebiyat eğlencesi olarak görüyor. Yazarın asistanı yayınevlerine kitabı götürdüğünde çoğu, kitabı sevmesine karşın yayımlamayı riskli bulmuş. Stewart, “Riskli tabii ki ama onlar için” diyor. Tüm zamanların en büyük kimlik krizi üzerine gevşek bir biçimde inşa edilen Fransız Devrimi adındaki kitapta San Francisco’lu bir ailenin tarihteki yerini bulma çabası anlatılıyor. Esmeralda Van Twinkle, başarısız bir pasta imalatçısıyken obez bir fotokopiciye dönüşür. İyi huylu bir kupon dağıtıcısı olan Jasper Winslow’la yarı gönüllü ilişkisinin ardından annelikte de tökezler. Fransız Devrimi’nde doğan ikiz kardeşler Robespierre ve Marat da, anneannelerinin otoktratik dayatmalarına ve çağdışı kurallarına isyan eder ve kötü yetiştirilmiş çocuklar olmanın üstesinden gelmek için Ortadoğu’da savaşmaya gider. Aile bir taraftan politika, iş dünyası, müzik ve gastronomide parlak başarılar elde ederken geçmişlerindeki yaraların neden olduğu çatlaklar peşlerini bırakmaz.... Gün içinde tweet’lediği romanını önce çok sık aralıklarla gönderen Stewart daha sonra gönderme süresini 15 dakikada bire indiriyor. Yaklaşık 15 dakikada bir günde 30’la 60 arası tweet giriyor Stewart. Aldığı yorumlar için “Çok yüreklendirici ve pozitif. İnsanlar yeni teknolojilerle iletişim kurmaya gerçekten çok meraklılar” diyor. Romanın PDF versiyonu, Amerika’da 1.99 Dolar’a satın alınabiliyor. Stewart, internet sitesinde, kitabındaki 480 bin karakteri yayımlamak için tahminen 3 bin 700 kadar ‘tweet’ yapması gerektiğini, ancak bunun tümünün okunacağından endişeli olduğunu belirtiyor. Twitter’dan roman okumak da twitter’dan roman yayımlamak kadar ilginç bir deneyim olacak. Takip etmek isterseniz, http://twitter.com/thefrenchrev hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk, Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım, Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya, Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı, Tel: 0 212 251 98 7475, 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri