19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Konser 4 29 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ David Byrne bina çalıyor Özgür ruhlar Cin Seddi’nde diyebiliriz. 12 şarkının söz ve besteleri Cin Seddi ilk albümü ‘Her Şeye Evet vokalistimiz Özlem ve bana ait. Şarkılar Diyemem’i yayınladı. Üniversitede tanışıp yapıldıktan sonra diğer üyeler Tunç, Burak ve beraber bir grup kurmaya karar Ufuk ile paylaşıyoruz ve onlar da veren Uğur Çakar, Özlem ŞİRİN enstrümanlarıyla şarkıya nasıl dahil olmak Altınışık, Tunç Apatay, istiyorsa o şekilde çalıyor. Stüdyoda oldukça GÜVEN Burak Sezgin ve Ufuk Bulut sık zaman geçiriyoruz ve detaylar üzerinde yaşadıkları dünyayı sorgulayan fazla duruyoruz. Albümün prodüksiyonu bize insanlar olarak beraberce ait, dolayısıyla bu albümü oluşturuken hiçbir şarkılar yapmaya başlamışlar. Onlar, ticari kaygı gözetmeden içimizden geldiği gibi albümlerinin ve şarkılarının her şey gibi çabuk davrandık, şarkıya yakışanı yapmaya çalıştık. tüketilmesini istemiyorlar. Onların en büyük Vokal melodileri, kullanılacak enstruman ve hedeflerinden biri ömrü uzun şarkılar yapmak tonlarına kendimiz karar verdik. Albümün ve bu renk karmaşası içerisinde kendi kaydı ‘Stüdyod’de Deniz Durdağ tarafından renkleriyle var olmak. Zaten albümlerinde de yapıldı. Masteringi ise Him, Nightwish, bir anlamda çabuk değişen dünyayı Amorphis ve Sentenced gibi dünyaca ünlü eleştiriyorlar. Grup adına Uğur Çakar grupların ‘mastering’ini yapmış olan Mika sorularımızı yanıtladı. Jussila tarafından Finlandiya’da Finnvox Bir müzik grubu kurmaya ve stüdyolarında gerçekleştirildi. Albümdeki 7 profesyonel olarak müzisyenlik yapmaya parçanın klavye ve elektronik düzenlemelerine nasıl karar verdiniz? 2008 Halıcı Beste Yarışması birincisi ve Müzik hatırlayamadığımız bir zaman 2007’deki Nokia’nın yarışmasının diliminde girdi hayatımıza aslında, iyi bir ‘Supersound’ kategorisinin birincisi Olcay dinleyici olarak başlıyorsunuz ilk olarak. Siz Demirci eşlik etti. Kapak tasarımı Mark Erhan büyüdükçe ve geliştikçe sevdiğiniz dünyanın Gecim’e, fotoğraflar ise Ali İnal’a ait. içerisinde olmak istiyorsunuz zaten. Şarkı Albümün yapımcılığını da Aykut Gürel söylemeye ve sevdiğiniz şarkılara sesinizle ya da enstrümanınızla eşlik etmeye başlıyorsunuz. üstlendi. Bu zamanla daha da artıyor, eşlik etmek yetmiyor ve kendi müziğinizi yapmak istiyorsunuz. Zaten yaşadığınız dünyayı sorgulayan, algıları açık biriyseniz yazmaya ve bestelemeye başlıyorsunuz. Zamanla da bu vazgeçemeyeceğiniz ve yerine hiçbir şey koyamayacağınız bir tutkuya dönüşüyor. Albümünüz neyi anlatıyor? Hiçbir şeye hayır Bülent Ortaçgil ve arkadaşları sahnede Nâzım Hikmet Kültür Merkezi büyülü bir konsere ev sahipliği yapacak. Gürol Ağırbaş’ın bas gitarda, Cem Aksel’in davulda, Baki Duyarlar’ın ise klavyede Bülent Ortaçgil’e eşlik edeceği konser 5 Eylül Cumartesi akşamı gerçekleşecek. Değerli müzisyenlerin birbirinden güzel şarkılar seslendireceği etkinlik saat 20.30’da başlayacak. (0216 414 22 39) Myndos için umut konserleri Gümüşlük Akademisi, Antik Myndos Kenti’nin karşı karşıya kaldığı tahrip olma tehlikesi ve antik kentin modern yapılaşmadan korunmasıyla ilgili duyarlılık yaratmak amacıyla ‘Myndos Umut Konserleri’ düzenliyor. Gümüşlük Akademisi4 Eylül Cuma akşamı saat 21.30’da Kardeş Türküler unutulmaz bir konser için sahnede olacak. Müziği ile engellerin, şiddetin, ırkçılığın, etnik ayrımcılığın üstesinden gelmeyi hedefleyen topluluk; Bodrum Gümüşlük’te yer alan Gümüşlük Akademisi’nin bahçesinde, Meşeli Göl kıyısındaki amfi tiyatroda sevenleriyle buluşacak.(0212 269 96 06) İçimizdeki çocuk eziliyor Grup Yorum açıkhava sahnesinde Grup Yorum 5 Eylül Cumartesi akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde müzikseverler buluşacak. Saat 21.00’de başlayacak konserde topluluk sevenleri için en beğenilen şarkılarını seslendirecek. Müzikseverler unutulmaz bir gece yaşayacak. (0216 556 98 00, biletler 28.50 TL) BİRİLERİ Grup üyelerinin bir araya geliş hikayesi nedir? Üniversitede mühendislik, mimarlık gibi bölümlerde okurken hepimiz ayrı ayrı daha fazlasını istiyorduk aslında. Böylece ‘bırakamadığımız müzik üretme ve şarkı söyleme aşkını nasıl devam ettirebiliriz’ diye düşünmeye başladık ve seçimimiz olan müziğe yöneldik. O sırada okulda tanışıp, arkadaş olduk. 2003 yılında cover parçaları seslendirmeye ve düzenli olarak sahne almaya başladık. Sonra başka şehirlerde konserler verdik. Cover parçalarla aslında başkalarının hikayelerini anlatmaya çalışıyorsunuz. Bu da bir zaman sonra size yetmiyor ve kendi hikayelerinizi anlatmaya karar veriyorsunuz. Böylece çalışmalarımızı hızlandırdık, bestelerimizi yapmaya başladık ve onları bir albümde topladık. Grubunuza Cin Seddi ismini nasıl verdiniz? 2003 yılında grubu kurduğumuz zamanlarda gerilim filmleri izliyor, birbirimize hikayeler anlatıyorduk. Vokalistimiz Özlem’den gelen bir fikir bu. ‘Çin Seddi’, ‘Cin Seddi’ gibi bir harf oyununun olması da hoşumuza gitti. Albümünüzden bahseder misiniz biraz da? Şarkılarda umut, umutsuzluk, değişmeden varolabilme çabası, yaşadığımız dünyayı ve kendimizi affedebilme gücünü arayışımız gibi duygular ve rüyalar üzerine. Bu albüm tam anlamıyla özgür ruhlardan çıktı Harf oyunu diyemeyenleri mi? Dünya çok çabuk değişiyor, insanlar da... Her şey ilerleyen teknoloji ile birlikte mekanikleşmeye başladı. Ruhumuz bu durum karşısında direnmeye çalışıyor ama çoğumuz kendimizi çok da fazla tanımıyoruz. Hepimizin içerisinde mükemmel bir dünya var ama içimizdeki dünya, bu yaşamak zorunda kaldığımız, bize dayatılan, telaşlı dünya karşısında eziliyor. İçimizdeki çocuk da öyle... O bize şöyle diyor, “Ben sizin düzeninize uymak istemiyorum, ben sizin beni görmek istediğiniz gibi olamam”. İyi olan her şey unutulmaya başlanıyor yavaş yavaş. Para ve yalan etrafımızı sardı. İnsanlar birbirlerine hiç aldırmıyor artık. Her şeye evet diyemem aslında buna verilmiş bir cevap. Gelecek için planlarınız neler? Müzik kariyerinizde neler yapmak istiyorsunuz? Yaşadığımız dünyada her şey gibi şarkılar da çok çabuk tüketiliyor. Ömrü uzun şarkılar yapmak en büyük hedefimiz elbette. Alacalı bulacalı bu renk karmaşası içerisinde, kendi rengimizle varolmak ve onu korumak istiyoruz. David Byrne’ü nasıl bilirsiniz? Talking Heads’in solisti, film yönetmeni, yazar, fotoğrafçı, opera ve film müzikleri bestecisi, deneysel projelerin çok yönlü yaratıcısı... 57 yaşındaki ünlü sanatçı, bugünlerde yine ZÜLAL hayranlık uyandıran bir projeyle sanat KALKANDELEN dünyasının gündeminde. Byrne’ün son projesi, bir binayı dev bir müzik enstrümanına dönüştüren interaktif ses yerleştirmesi... “Playing the Building” adını taşıyan proje, aslında Byrne tarafından ilk kez 2005 yılında Stockholm’de, geçen yıl da New York’ta gerçekleştirilmişti. Bu defa seçilen yeni mekan, Londra’nın Camden Town bölgesinde yer alan Roundhouse. Victoria döneminden kalma 160 yıllık bu görkemli binada, bugüne kadar Pink Floyd’dan The Ramones’a kadar çok sayıda efsane müzik grubu performans gösterdi. David Byrne de, grubu Talking Heads’le birlikte 1976 yılında konser verdiği bu binayı hiç unutmamış. 31 yıl aradan sonra, bu kez Roundhouse’da çalmıyor ama binanın kendisini çalıyor! Tamamen mekanik bir sistem “Playing the Building”in başlangıcı, Byrne’ün 10 yıl önce New York’ta bir grafikerin stüdyosunda eski bir org bulmasıyla başlıyor. Bedava alıp eve götürebileceği söylenince de tutuyor bir kamyonet, taşıyor orgu kendi stüdyosuna. Yıllarca sadece Halloween’de “Phantom of the Opera”yı çalmak dışında pek de dokunmuyor bu alete... Birkaç yıl önce aklına bir fikir geliyor ve bir binayı org aracılığıyla müzik çalan bir enstrümana çevirme işine girişiyor. Önce Stockholm’deki eski bir fabrika binasının ortasına yerleştiriyor orgu... Sonra, aletin arka kısmından tuşlarına bağlanan plastik kablolar, binanın tavanına doğru uzatılarak kalorifer borularına ulaştırılıyor. Orgun tuşlarına basınca, hava kompresörleri aracılığıyla borulara dolan hava farklı sesler çıkarıyor. Binanın çelik ve metal borularına, sütunlarına çarparak titreşen bobinler ve kocaman birer flüte dönüşen kalorifer boruları, bütün sistemi devasa ve karışık bir örümcek ağı görüntüsüne sokuyor. Hiçbir elektronik aletin, amplifikatör ve hoparlörün kullanılmadığı bu düzenek tamamen mekanik. Ve en önemlisi de, sistemi harekete geçirmek için profesyonel bir müzisyene ihtiyaç yok. Ses çıkarıp müzik yapmak istiyorsanız, oturuyorsunuz orgun önündeki sandalyeye ve başlıyorsunuz tuşlara dokunmaya... Tüketicinin üreticiye dönüşümü Side festivali başlıyor Side Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali 512 Eylül tarihleri arasında 9. kez sanatseverlerle buluşacak. Side Belediyesi tarafından düzenlenen festivalin açılışı uluslararası sanatçımız Gülsin Onay’ın Apollon Tapınağı’nda vereceği konserle gerçekleşecek. Binlerce yıllık tarihe sahip bu görkemli tapınakta Onay, Schumann, Beethoven, Elgar, Ahmed Adnan Saygun ve Chopin’in eserlerinden oluşan bir programla sahnede olacak. Festivalin ikinci konseri 6 Eylül Pazar günü Side Liman’ında yapılacak. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Bumerang grubu 70’lerden günümüze, pop ve rock türlerinde şarkılar seslendirecek. Bakır nefesli çalgılarla farklı bir deneyim yaratan Golden Horn Brass Kentet de, 7 Eylül Pazartesi sevenleriyle buluşacak. Festival kapsamında Grup Opus ise, 8 Eylül Salı akşamı konser verecek. Ülkemizde caz denince ilk akla gelen isimlerden Kerem Görsev, Engin Recepoğulları, Kağan Yıldız ve Ferit Odman’dan oluşan Quartet’in 9 Eylül akşamı vereceği konserde Larry Oneil eşlik edecek. 11 Eylül’de Tuana Sanat Kulübü’nün yapacağı dans performansından sonra festival Ankara Devlet Opera Balesi sanatçılarından Ayhan Uştuk, Aykut Çınar ve Şenol Talınlı’nın ‘3 Tenor’ konseriyle son bulacak. David Byrne, projenin en can alıcı kısmının bu noktada olduğunu söylüyor. Çünkü dokunmazsanız hiçbir şey duymayacaksınız... Bu durumda, para verip projeyi deneyimlemek isteyen bir insan, artık tüketici değildir; tuşlara dokunduğu andan itibaren binanın müziğini çalacak olan yaratıcıdır. Byrne, müzik yapma eylemini herkes için eşitlediği için, bunun çok demokratik olduğunu söylüyor. Beş yaşındaki bir çocuğun da bu işte kendisi kadar iyi olabileceğini; piyano çalmayı bilmenin, burada herhangi bir yarar sağlamadığını belirtiyor. Bu sistemle Bach çalınamıyor elbette, ama her binanın yapısına bağlı olarak farklı sesler çıkarılabiliyor... Peki, Byrne, bu proje ile ne söylemek istiyor? Enstrümanları bir kenara bırakıp arabalarımızı ya da evlerimizi çalalım mı diyor? Hayır, ama bir ürün olarak düşünüldüğünde, müziğin yalnızca profesyoneller tarafından üretilme düşüncesinden vazgeçilebileceğini söylüyor. Bu düşünce, elit kültür/popüler kültür tartışması çerçevesinde bazıları tarafından hoş karşılanmayabilir. Fakat bu projeyle verilmek istenen asıl mesajı göz ardı etmemek gerek. Byrne’ün anlatmak istediği şu: Bütün dünyada popüler müziğin kontrolünü elinde tutan büyük plak şirketlerinin çöküşü, müziğin geleceği açısından hayırlıdır. Çünkü böylece kültür üreticileri ile kültür tüketicileri (izleyici, dinleyici) arasındaki kesin ayrışma azalacaktır. David Byrne, böylesine ilginç bir proje gerçekleştirerek, sanatseverlere yine farklı bir bakış açısı sunuyor. Londra’daki gibi bir yerleştirmeyi keşke ülkemizde de görebilsek... İstanbul, çalınacak muhteşem binalarla dolu! www.zulalkalkandelen.com, kzulal@yahoo.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle