18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 29 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ Izİzlenim Izİzlenim Almanya’nın İstanbul Başkonsolosu Matthias von Kummer tarafından görev süresi dolmadan önce hazırlanan “Boğaziçi’ndeki İstanbul” kitabı bir hoşçakal hediyesi gibi. Kummer, üzerinde üç yıl çalıştığı bu kitap projesinin önemini şu sözlerle özetliyor: “Alman İmparatorluğu’nun Sefaret Köşkü ile Tarabya’daki tarihi yazlık rezidans, geçmişle ilgilenmek için iyi bir çıkış noktası oluşturuyorlar. Binalarda bulunan eşyalar dahi ‘kendi dillerinde’ TürkAlman ilişkilerinin tarihini anlatıyorlar.” “Boğaziçi’ndeki Almanya” kitabı, görev süresi geçtiğimiz ay dolan, Almanya’nın İstanbul Başkonsolosu Matthias von Kummer’in İstanbul’a hoşçakal hediyesi. Kummer, İstanbul’da tarihsel olarak önemli bir değere sahip, Almanya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu tarafından yönetilen Boğaziçi’ndeki Sefaret Köşkü’nün 120., yazlık rezidasın ise 130. yıldönümü vesilesiyle tasarladığı kitabı başkonsolosluğa başladığı 2006 Temmuz’undan bugüne yayılan bir süreçte şekillendirmiş. Kummer, üzerinde üç yıl çalıştığı bu kitap projesinin önemini şu sözlerle özetliyor: “Alman İmparatorluğu’nun Sefaret Köşkü ile Tarabya’daki tarihi yazlık rezidans, geçmişle ilgilenmek için iyi bir çıkış noktası oluşturuyorlar. Binalarda bulunan eşyalar dahi ‘kendi dillerinde’ TürkAlman ilişkilerinin tarihini anlatıyorlar”. Kummer’in de vurguladığı bu ortak geçmiş, iki ülkenin diplomatik bağından ortak tarihlerine, yoğun ve katmanlı ilişkilerine uzanıyor. Kitap, “Büyük Siyaset1900’lerde Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu”, “Eski İstanbul’da TürkAlman İzleri: Bir Gezinti”, “Alman İmparatorluğu ve Sefaret Köşkü ve İnşaat Yılları”, ? İstanbul’a hoşçakal hediyesi ÜMRAN BULUT Resim Heykel Müzesi ve Serginin Sergisi’nden esinler İstanbul Resim Heykel Müzesi kuruluşundan bugüne kuşkusuz İstanbul’da tek olmanın ayrıcalığını yaşar. Yetersiz şartlarına rağmen koruduğu resimler, heykeller, seramikler, hatlar, ikonlar açısından hep dillerdedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri sanat anlayışını yansıtan örneklerden Osman Hamdi resmine, Hoca Ali Rıza’nın manzaralarındaki ayrıntıcı yaklaşımdan “d”grubu sanatçılarının Batı’ya öykünen yenilikçi tarzlarına, Kurtuluş Savaşı konulu resimlerden natürmort ustaları diye anlatacağımız ressamlara değin Türk plastik sanatlarının önemli örneklerini barındırır. Arşiv çalışmalarını sürdürür, eser restorasyonuna ciddi yaklaşır. Gözdedir, ancak kimi zaman ötelenilmişliğin yanlızlığı içinde kalır, kimi zaman bakımsızlığı ile suçlanır, yerilir... Müze, Türk plastik sanatlarının başlangıcından ve gelişim çizgisinden haberdar olunmasını sağlayacak, bilgiler verecek, araştırma yapılacak zenginliktedir. Açılan sergilerle, tıpkı haziran 2009’dan beri izlenen Serginin Sergisi’nde olduğu gibi, depo müzecilik anlayışından kopup, sanatı paylaşımcılara açtığı etkinlikler düzenleyebilir. “Serginin Sergisi” müzenin 1937’de açılışı için hazırlanan ilk sergisini konu edinmişti. Zamanın belgeselliğini bugüne taşıma özelliğiyle bir ilkti. Gerçi, açılış sergisinin tamamını görme fırsatını sunmuyordu; yine de konu başlıkları düşünüldüğünde, yayınlar incelendiğinde yoğun ve uzmanların katılımcılığı ile Türk sanatının belleği için hazırlanılmış olduğunu kanıtlıyordu. Fotoğraftan Resim, Osmanlı Resim ve haritalar İstanbul’un günümüz kent manzarasının mimari yönden önemli bir bölümünü içeren bu iki yapı, aynı zamanda tarihi açıdan da zengin bir kaynak oluşturuyor. Kitap için binaların tarihçesinin sosyal, kültürel ve siyasi gelişmeler çerçevesinde ele alınması amacıyla, 1900 öncesi ve sonrasında “Türkiye’de Almanlar” konusunu araştıran yazar, araştırmacı ve bilim insanlarından yeni çalışmalarını sunmaları istenmiş. Böylece ortaya uluslararası siyaset, diplomasi tarihi, kent tarihi, sosyal tarih ve ekonomi tarihi gibi farklı alanlara odaklanan metinler çıkmış. Kitap bir albüm şeklinde tasarlanarak resim ve metinlerin bütünleşmesi sağlanmış. Özer Kürklü’nün çektiği ‘güncel’ fotoğraflara eşlik eden diğer fotoğraflar arasında ilk kez gün ışığına çıkan resim ve haritalar da var. Öte yandan Erald Pauw’un tarihi kartpostal koleksiyonundan örnekler, ressam Fausto Zonaro’nun eserleri ve İstanbul’u üç kez ziyaret etmiş Kaiser II. Wilhelm’in Osmanlı paşası üniformasıyla resmedilmiş ünlü portresi de kitapta yer alan ilgi çekici görsel kaynaklar arasında. “Boğaz’da Yaz”, “Osmanlı Karikatürlerinde Almanya’nın Gezgin Kayzeri”, “Alman Hastanesi” gibi makalelerle gündelik yaşamdan diplomatik ilişkilere, politikadan mimariye geniş bir yelpazeye yayılıyor. Kitaba makaleleriyle katkıda bulunan isimler arasında ise Sabine Böhme, Erol Köroğlu, Cemil Koçak, Gül Tokay, Tilman Lüdke, Martin Bachman, Ceren Göğüş var. Almanca ve Türkçe yazılmış kitabı, Alman Kitabevi ve Pandora Kitabevi’nin yanı sıra www.zerobooksonline.com ve www.egeyayinlari.com adreslerine ulaşarak da edinebilirsiniz. Mezarlığın bakımı konsolosluğa ait Kitapta bugün bahçesinde mezarlık olan Sefaret Köşkü’nün arsasının alımı da anlatılıyor: İmparatorluk Şansölyesi Otto von Bismarck eldeki arsanın satılıp elde edilecek gelirle yeni bir gayrimenkul satın alınması iznini verdiğinde, büyükelçilik zaten iki yıldır Türk hükümetiyle pazarlık halindeydi. Babı Ali Berlin’e Taksim Tepesi’ndeki eski mezarlığın dört adasından birinin seçilmesi üzerine teklifte bulunmuştu. Resmi satış mukavelesi 15 Mayıs 1874 tarihinde imzalandı. Alman İmparatorluğu, o zamanki adıyla Boulevard Ayas Paşa üzerinde 4023 metrekarelik eski bir mezarlık arazisini, inşaat projesini gerçekleştirmek üzere satın aldı. Satış işlemi yapılırken, arazinin köşesinde bulunan bir mezarlık bölümünün süresiz bakımını Alman devletinin üstlenmesini şart koşmuştu. Bu koşulun gereğini Alman konsolosluğu hâlâ ve severek yerine getiriyor. Melek Celal Sofu’nun Model adlı tablosu. Ressamları, Türk İzlenimcileri, Cumhuriyet Dönemi Sanatçıları, İnkilap Sergileri gibi beş başlığı ele alarak kurgulanmış olan sunuma kendinizi kaptırarak gezmeniz ayrı bir keyif; pekçok eseri yakından izleme olanağında dakikalar geçirmek ise kaçırılmayacak bir fırsattı. Son yıllarda İstanbul’daki özel müzelerdeki süreli sergilerde görülen başyapıtların ötesinde Türk Sanatı belleğini oluşturan tabloların, heykellerin müzenin depolarından çıkarılarak sergilenmesi tüm sanatseverlerin unutamayacakları buluşmalardı. Arif Bedii Kaptan’ın “Cumhuriyet’in Gençliğe Tevdii” isimli resmi bunlardan sadece biriydi. Melek Celal Sofu’nun, Nurullah Berk’in, Zeki Faik İzer’in, Şeref Akdik’in zaman zaman değindikleri konular da hep aynı duyarlılıkla üretilmiş resimlerdi. Resim Heykel Müzesi, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün emriyle kurulmuş ilk plastik sanatlar müzesi olarak da önemlidir. Atatürk’ün müze için uygun gördüğü Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi hiç kuşkusuz O’nun sanata ve sanatçıya verdiği değerle örtüşen bir düşüncedir. Çağdaş kentleşme girişimciliğinde eskinin korunarak çağdaş hizmet mekanları olacak koşullarda yenileştirilmesi ise aynı zamanda da tarihi geçmişin korunması açısından önemsenmesini gerektirir. Bu anlamda Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi gibi özel bir binanın, Atatürk tarafından müze olarak belirlenmesi gelecek kuşakların sanata yaklaşımlarında kılavuz olma niteliklidir. Resim Heykel Müzesi’sinin dış kapısından girişte bile tarihi mimari ile değişik bir etkileşimi hissederek yürürsünüz. Kısa yolun sonunda çift taraflı merdivenlerle ulaştığınız giriş salonu görkemli yapının mimari inceliklerinden o sırada haberdar olmanızı sağlayacak estetiktedir. Müzedeki eserlerin varlığı da tüm bu güzelliklerle örtüşecek güçtedir, bilirsiniz. Bu bağlamda Mimar Sinan Üniversitesi Rekrörü Prof. Dr. Rahmi Aksungur’un sürdürülmekte olan restorasyona ilişkin verdiği bilgiden, süreçte açılacak sergilerle hem müzeyi gezip hem de çalışmalara tanıklık edebileceğinizi öğrenmek son derece etkileyici ve umutlandırıcıdır. Yaşamak ve paylaşmak üzere. Kaplumbağa Terbiyecisi adlı eseriyle bilinen Oryantalist Osmanlı Ressam Osman Hamdi Bey’in Âbı Hayat tablosu Alman Konsolosluğu’nda sergilenmeye başlandı. İstanbul Gümüşsuyu’ndaki konsolosluk binasında uzun bir süre sonra ilk kez yeniden sergilenmeye başlanan tablo, 1904 yılında yapıldı. İki yeni mezun Venedik Bienali’ne gitti şaşkınlıktan küçük dilini yutup döndü Kadir Has Üniversitesi’nden mezun olan, okuldaki çalışmalarının da verdiği deneyimle Venedik Bienali’nde Türk Pavyonu’nun prodüksiyon ekibine dahil olan iki genç Venedik’te sanata verilen değeri görünce hem şaşırdılar hem Türkiye’nin durumuna üzüldüler. Can Küngör ve Sani Karamustafa Kadir Has Üniversitesi İletişim Bölümü’nden bu yıl mezun oldular. Bu bölümdeki eğitimleri SİNEM sırasında, 53. Venedik Türk Pavyonu DÖNMEZ Bienali, küratörü olan Yard. Doç. Dr. Başak Şenova’dan çağdaş sanat ve sergi tasarımı üzerine dersler aldılar. Bu derslerde öğrendiklerini geçen yıl Kadir Has Üniversitesi Cibali Merkez Kampusu’ndaki “Şişede” sergisinde, daha sonra da “Chain Reaction” animasyon ve video gösteriminin prodüksiyonunda çalışırken uyguladılar. Bu yıl Şenova bu iki öğrenciyi 53. Venedik Bienali, Türk Pavyonu prodüksiyon ekibine dahil etti. Böylece ikili mezun olur olmaz referanslarına çok önemli bir öge eklemiş oldu. Karamustafa ve Küngör’le Venedik’te yaşadıklarını ve Türkiye’deki sanat algısı üzerine konuştuk. Bienale Şenova’nın teklif etmesiyle dahil olmuş ikili. Daha önce çalıştıkları sergiler, Küngör’ün video ve fotoğraftaki, Karamustafa’nın ise prodüksiyondaki bilgisi seçilmelerinde etkili olmuş. Her ikisi de kurulum sürecinde çalışmış. Küngör en başından beri video ve fotoğraf olarak projenin dokümantasyonunu yapmış. Maketlerin yapımını, yerleştirilmesini belgelemiş. Bienalin kendilerine katkısının çok büyük olduğunu söyleyen Karamustafa, okulda pratikten çok kavramsal Karamustafa, Türkiye’de sanata bakışın hâlâ müze kültürü zihniyetinde ilerlediğini söylüyor. Bienal boyunca bienal ziyaretçilerinin yoğun ilgisi, kitapları almak için birbirleriyle neredeyse kavga etmesi, tüm günlerini bienal civarında o kitapları okuyup geri dönüp tekrar bienaldeki işleri izlemelerini şaşkınlıkla izlemişler. “Orada insanlar can atarak geliyor, bize ne katacak diye düşünüyor, çok okuyor, merak ediyorlar. Tanışmak istiyor, hangi pavyonu, başka hangi sanatçıların işlerini önerirsiniz diye soruyorlar. Biz burada bir müzeye gider gibi gidiyoruz bir sanat işine. İnsanlar büyük büyük arabalarla gelip kitap topluyorlar okumak için, okuyor tekrar geri dönüyorlar.” Önümüzdeki zamanda birlikte yine bir projede çalışıp çalışmayacaklarını sorduğumuzda hem Türkiye’nin hem de sanatçıların bir yarası çıkıyor açığa sanki. Yurtdışına gideceğiz master yapmak için diyor Karamustafa ve Küngör: “Bir sergi yapabilecek yeteneğimiz var ama arkamızda bir destekçimiz yok. Babalarımın parasıyla sergi yapacak halimiz yok. Biz de para kazanmak istiyoruz. Yapım aşamasında da bir video işi yapsam stüdyo, kamera lazım. Destekler olmalı ki yapabileyim” diyor. Bu ülkede artık işlerin hatır gönülle olmaması gerektiğini ifade eden Karamustafa ise “Biz para kazanmalıyız ki bizden sonra gelenler de kazansın. Ben bir iş yapıyorsam ve beğenilyorsa bir karşılığı olmalı. Ancak ne yazık ki Türkiye’de böyle bir şey yok. Yapacağı işlere fon bulabiliyor sanatçılar yurtdışında. Türkiye’de sanata bakış açısı dar. Para verilmiyor sanata. Buradaki insanlar sanatın yurtdışındaki etkisini görseler anlayacaklar. Sanatın da geri dönüşü var. Biz hala elle tutulur olmadığı için sanata değer vermiyoruz” diyor. Sanata destek verilmiyor çerçeve ve teori üzerine durulmasından şikayetçiyken aslında önemli olanın bunlar olduğunu öğrendiklerini söylüyor. Diğer üniversitelerde uygulamaya yönelik eğitimin yaygın olduğunu, Kadir Has Üniversitesi’nde kavramlara ve teorilere daha çok ağırlık verildiğini anlatan ikili, “bir sanat işine nasıl bakılacağını öğrenmiş olduk aslında fark etmeden” diyor. Bienal izlenimleri açısından en önemli şeyin Türkiye’nin sanat algısı olduğunu söyleyen Karamustafa anlatıyor: “Bize verilen sadece 30 metrekarelik bir yer. Orada her şeyi kendimiz yaptık. Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği para ancak oradaki yeri kiralamaya yetiyor. Diğer ülkelerin bütçelerini görünce çok şaşırdık. Hem devletin hem insanların sanata bakış açısı hâlâ duyarsız. Sponsorumuz olmadığı için İKSV kendi bütçesinden katkı yaptı. O kadar aksadı ki işler, malzeme alınamadığı için maketler yapılamıyor, paketlemeler gecikiyor, her şey aksıyor.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle