17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 MAYIS 2009 CUMARTESİ 7 Bu ayrışma dönemi kesinlikle bitecek Leyla Halid’in bugün Filistin’de temel sorun olarak saptadığı sorun ise, Filistin cephesinde yaşanan bölünme. Bu iç ayrışmanın geçmiş mücadele birikimini zayıflattığını vurguluyor. Temel sorumlu olarak Hamas ve El Fetih’e işaret ederken birlik için bir süreci başlatma sorumluluğundan bahsediyor. “Bu ayrışma dönemi kesinlikle bitecektir. Önümüzdeki döneme ilişkin benim tek değerlendirmem budur” derken, gerçekten de umutlu bir görüntü veriyor. Sınıfsal ve dinsel ayrışmaların nasıl aşılabileceği yönündeki sorumuzu ise, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde bir iktidar mücadelesi programını ve Filistinli sol örgütlerin güçlenmesi öngörüsünü öne çıkartarak yanıtlıyor: “Bu isteklerin peşinde koşacak ya da gerçekleşirecek bir iradeniz varsa, bu istekler gerçekleşir.” Leyla Halid, önünde sonunda haklarını alacaklarına inandığını ve bu inancının hiçbir zaman zedelenmediğini ısrarlı bir şekilde vurgularken şunu söylüyor: “Şöyle bir deyim var: Eğer kanun zulümse o zaman direniş vaciptir. Ve ben burada direniş saflarındayım.” Türkiye rolüne Filistinli kadının konumu Dünyanın “ilk kadın hava korsanı”na Filistinli kadınların mücadelesini soruyoruz. Filistin’de kadının hem işgal koşulları nedeniyle hem de toplumsal olarak ezildiğini hatırlatan Leyla Halid, Filistinli kadınların mücadelesinin ulusal mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor. Başta 1967 olmak üzere yükseliş dönemlerinde hep ön sıralarda yerini alan Filistinli kadınların bu mücadele sürecinde toplumsal konumlarını iyileştirme yönünde de kazanımlar elde ettiğini anlatıyor. Anlatacaklarının kısıtlı süreye sığmayacağını söyleyen Halid, mücadelenin inişe geçtiği zamanlarda da kadınların hep eve dönmek zorunda kaldığını vurguluyor. karar vermeli Bir dönemin efsane kadın hava korsanı Leyla Halid. Bugün Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Siyasi Büro üyesi, Filistin Ulusal Konseyi üyesi ve Filistin Kadın Birliği yönetim kurulu üyesi. Amman’da yaşıyor, iki oğlu da 20’li yaşlarını aştığı için daha ‘aktif siyaset’ yapıyor. Kararlı, önünde sonunda haklarını alacaklarına inandığını ve bu inancının hiçbir zaman zedelenmediğini ısrarla vurguluyor; “şöyle bir deyim var: Eğer kanun zulümse o zaman direniş vaciptir. Ve ben burada direniş saflarındayım.” Leyla Halid. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) yaşayan efsanelerinden biri. Yaşayan ve mücadele eden. Efsaneyi mücadelesinde yaşatan. Halid’i bugün yeniden tarif ederken belki de altını çizmek GAMZE gereken en önemli niteliği bu. Az çok diplomatik, pek çok ERBİL reelpolitik ve illa ki karizmatik... Halid, 1970’li yıllarda belleklerde ve duvarlarda yer bulan ünlü kalaşnikoflu fotoğraflarıyla Filistin halkının mücadelesine özel bir çehre kazandıran kadın gerilla savaşçısı. 1969 Ağustosu’nda kaçırdığı TWA uçağını Şam’a indirerek örgütünün politik hedeflerini gerçekleştirmekle kalmadı, tüm dünyanın tanıdığı “ilk kadın hava korsanı” haline geldi. FHKC’nin bu eylemle amaçladığı Filistin halkının sesini duyurmak, dünyanın kendilerini sadece mülteciler olarak görmesini engellemek, İsrail hapishanelerinde esir tutulan Filistinlileri ellerindeki rehinelerle takas etmekti. Bu amaçlara ulaşıldı. AKP Filistin’den nasıl görünüyor? Leyla Halid’e İsrail – Filistin konusunda kendisine “arabulucu” rolü atfeden AKP yönetiminin politikalarını soruyoruz. Son Gazze saldırısında Türkiye’nin çok önemli rolü olduğunu, Tayyip Erdoğan’ın Davos çıkışının da bu rolü pekiştirdiğini söylüyor. Ancak Türkiye ve İsrail’in askeri ilişkilerinin sürüyor olması önemli bir çelişki yaratıyor: “Bence Türkiye’nin karar vermesi gerekiyor: Hangi rol? Eğer arabuluculuk ya da soruna çözüm üretme gibi bir rol üstlenilmek isteniyorsa ezilenlerin yanında mı yoksa karşısında mı yer alacağını seçmesi gerekiyor. Bu tercihi yapmadığı sürece arabuluculuk konumu olanaklı olmayacaktır. Ayrıca arabulucu her iki tarafa da eşit mesafeli olmalı ki gerçekten bu rolünü yerine getirebilsin. Bir de şu an ortada olan asıl soru, İsrail’deki aşırı sağcı yönetimin politikaları düşünülürse, Türkiye’nin bu konumda nasıl bir arabuluculuk yapabileceğidir. AKP’nin bu soruları yanıtlaması gerekiyor.” Direnişin dönemeçleri Filistin direnişinin bütün tıkanıklıklara karşın her dönemde yeni bir çıkış yolu bulması üzerine konuşuyoruz. Halid, her mücadele sürecinde inişçıkışlar ve zirveler olabileceğini anlatıyor. Ona göre, 1967 silahlı mücadelenin başlangıcı olarak özel bir önem taşıyan bir tarih. Bundan sonra 70’ler boyunca ve 82’deki Lübnan işgaline dek Filistin Ulusal Hareketi bir yükseliş dönemi yaşıyor. 82’de Lübnan’ın işgali ve Filistinlilerin Tunus’a sürülmeleriyle birlikte direniş inişe geçiyor. Filistin halkı bu inişe 1987’deki İntifada ile yanıt geliştiriyor. Bir kez daha tüm dünya gözlerini Filistin’e ve taleplerine çeviriyor. Oslo süreci bir başka düşüş dönemini ifade ederken bu süreç de ikinci İntifada’nın gündeme gelmesiyle tersine çevriliyor. Bu noktada Arafat ile ilgili eleştirilerini soruyoruz. Yanıt: “Arafat Filistinlilerin uzun bir süre temel lideri olmuştur. Direnişi ve mücadeleyi sürdüren birincil liderdir. Yalnız Arafat Filistin burjuvazisini temsil ediyordu. Burjuvazi bu mücadeleyi başlatır ama sürdüremez. Arafat bu niteliklerinin bir sonucu olarak bir sapma yaşamıştı Oslo’da. Ve daha önce Filistinlilerin üzerinde tamamen anlaştığı bütün ilkeleri tamamen denize döken bir süreç olmuştu bu. Elbette bunu eleştirmek, reddetmek gerekiyordu.” Peki Arafat’ın ölümüne ilişkin ne diyordu Leyla Halid: Arafat öldürülmüş müydü? “Aslında benim en güçlü tahminim Arafat’ın zehirlenerek öldürüldüğü yönünde. Bunu yapan kesinlikle İsrail ve aslında Arafat’a yakın olan kimi çevreler. Zaten bu değerlendirmeyi yapmak çok da güç değil. Çünkü Arafat özellikle İkinci Camp David görüşmelerindeki tavrı nedeniyle lanetli bir kişi olarak görülüyordu. Şunu hatırlıyorum. Bush’la Şaron arasında geçen bir görüşmede Şaron Bush’a Arafat’ı öldürmek istediklerini söylemiş ve Bush’tan ‘Biraz beklerseniz zaten tanrı onu alacaktır’ yanıtını almıştı. Ve sonra Şaron o unutulmayan cümlesini söylemişti: ‘Zannedersem tanrının bize ihtiyacı var.” Direniş kendi yöntemini geliştiriyor Filistin halkının mücadelesi, farklı dönemlerde farklı biçimlere büründü. Bunun algılanışına ilişkin de on yıllar içinde bir dizi değişim oldu. Özellikle 11 Eylül’den sonra yaratılan “terör” kavrayışı, uluslararası siyasette silahlı mücadeleyi çok farklı bir zemine yerleştirdi. Leyla Halid’e 60’lardakine göre bugün Filistin direnişinin yaşadığı zorlukları soruyoruz: “Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Filistin halkının mücadelesi başından beri hep terör olarak nitelendi. Silahlı mücadelenin başladığı 1967’de terör kelimesi uluslararası alanda hiç dilden düşmüyordu. Bu anlamda aslında bu çok önemli bir değişim değil. Asıl terör, İsrail’in kendisi ve topraklarımızı işgal edişidir. Filistin direnişi, koşullara uygun olarak yeni yöntemler geliştirmeyi sürdürüyor. Hem biçim, hem ideoloji değişikliğe uğradı. Başlangıçta ulusalcı, laik ve solcu örgütlerin yürüttüğü direnişin temel biçimi silahlı mücadeleydi. Operasyonlar dışarıdan yürütülüyordu. Ancak 82’den sonra Filistin’de yeni koşulların gereği yeni biçimler ortaya çıktı. Filistin halkı taşlı mücadeleyi üretti. Evet, bu Filistin halkının bir üretimidir, ama onu koşullar Taş İntifadası’na zorladı. Bugün baktığımızda tüm dünyada taş eylemleri kullanılıyor. Bir diğer biçim, birinci İntifada ile beraber ortaya çıkan islami hareketlerin benimsediği ve daha fazla ikinci İntifada sürecinde baskın hale gelen intihar eylemleriydi. Bu dönemin tek eylem biçimi bu olmamakla birlikte daha fazla bu tarz öne çıktı. Direniş, yeni koşullara ve olanaklarına uygun biçimleri üretiyor aslında. Olması gereken de bu ve her ideolojinin, her direnişin kendi yöntemini seçme hakkı vardır diye düşünüyorum. Bugün baktığınızda kullanılan tek silah füzelerdir, Filistinliler kendi ürettikleri füzelerle saldırıyor, bugün bu üretilmiş, bu kullanılıyor. Yarın başka bir şey üretilecek ve o kullanılacaktır. İsrail’in saldırıları da biçim değiştirdi. Daha teknolojik silahları, imha silahları kullanarak Filistin halkına saldırıyor.” FİLİSTİN’İ KOKLAYACAĞIM Ünlü olurken aynı zamanda deşifre olan Leyla Halid, faaliyetlerini sürdürebilmek için bir dizi estetik ameliyat geçirdi ve kısa bir süre sonra yeni yüzüyle bir başka uçak kaçırma eyleminde sahne aldı. Ancak bu defa eylemi birlikte gerçekleştirdiği Nikaragua’lı arkadaşı Patrick Arguello öldürüldü ve kendisi de Londra polisi tarafından tutuklandı. Bir başka Filistinli gencin yeni bir uçak kaçırmasıyla bu defa kendisi bir takas sonucu serbest kaldı. 1944 doğumlu Leyla Halid, 2526 yaşlarında bu işleri yapıyordu. Bugün 65 yaşındaki Leyla Halid, hâlâ Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesi içinde etkin ve etkili konumunu sürdürüyor. 40 yıl öncesinin efsane kadın hava korsanı, bugün FHKC Siyasi Büro üyesi, Filistin Ulusal Konseyi üyesi ve Filistin Kadın Birliği yönetim kurulu üyesi. Amman’da yaşıyor ve iki oğlu 20’li yaşlarını aştığı için “daha aktif” siyaset yapıyor. Dört yaşındayken ailesiyle Lübnan’a göçmek zorunda kalan Leyla Halid vatan özlemini bir başka söyleşisinde şöyle dillendiriyor: “Bir gün Filistin’e gidersem, doğduğum yer olan Hayfa’ya gidip bir ağacın altına oturacağım ve üç gün boyunca o ağacın altından kalkmayacağım. O ağacın altında Filistin’in toprağını koklayacağım. Bunu yapmayı inanın çok istiyorum.” Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği’nin düzenlediği Ulusalararası Ortadoğu ve Filistin Konferansı‘na katılmak için Türkiye’ye gelen Halid’le konuşmamıza onu efsane yapan ve bugün hâlâ efsane kalmasını sağlayan bu özlemin arka planında yatan malum sorunla, İsrail – Filistin sorunuyla başlıyoruz konuşmamıza. “60 yılın bir özetini yapmak gerekse, nasıl yapardınız” sorusuna şu yanıtı veriyor Halid: “Aslında temel mesele İsrail devletinin kurulmasıyla beraber Filistinlilerin topraklarından sürülmesi. Bundan sonra İsrail işgalini genişletiyor, kimi Arap ülkelerini işgal etmek istiyor. Siyonizmin projesi bu ve temel sloganı ‘Halksız bir toprak, topraksız bir halk içindir’ şeklinde. Siyonist hareket ve İsrail Nil’den Fırat’a kadar ‘Büyük İsrail’ kurma peşinde. Filistinlilerse topraklarına geri dönmek istiyor. Ve bunun için direniş örgütleri kurdular. Temel program budur: Filistinlilerin geri dönüş hakkını alması ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması. Bu taktik aşamadan sonra bütün Filistin’de bir Filistin demokratik devletinin kurulması esas olmalıdır. 1948 yılında Birleşmiş Milletler’de (BM) 10 Kasım tarihinde 194’üncü karar çıktı. Bu karar Filistinli mültecilerin kendi topraklarına ve mülklerine dönmesini içeriyordu ve İsrail’in BM’ye kabulünün ön koşulu olarak konuyordu. Ancak uluslararası güç dengeleri bu kararın askıda kalmasına neden oldu ve İsrail daha önceden yaptığı gibi silahlı çeteler aracılığıyla Filistinlileri kovma politikasını sürdürdü. Bugün de hâlâ bölgede iki proje karşı karşıyadır: Biri işgalci, sömürgeci ve ırkçı bir projedir; diğeri kendi hakkını talep eden ve mücadelesini, direnişini sürdüren bir projedir.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle