17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dinleyin 4 18 NİSAN 2009 CUMARTESİ Jane Birkin: Çok şanslı Ritim dolu bir gece Ayhan Sicimoğlu & Latin All Stars, bu akşam Otto Santral’de konser verecek. Topluluğun dünya ritimlerini enerjik teknikleriyle harmanladıkları etkileyici performans saat 22.30’da başlayacak. Türkiye’nin en renkli müzisyenlerinden biri, vurmalı çalgılar ustası Sicimoğlu lise yıllarında davul çalmaya başlamıştı. Üniversite yıllarında İngiltere’de Miguel Serigides ile ve sonra da Londra’nın meşhur grubu Kokomo ile beraber çaldı. Türkiye’de Mazhar Fuat Özkan ile beraber ‘İpucu’ isimli grubu kurdu. İtalya`da tanınmış bir davulcu olan Toni Esposito’nun teklifiyle Roma’ya, oradan da New York’a geçip kariyerine önemli isimlerle devam etti. (0212 427 18 89, biletler 30 TL) “Artık bir büyükanneyim” dese de müzik ve sinema çalışmalarını sürdürüyor, konserler veriyor. Değişime katkıda bulunmak için insan hakları çalışmalarına da destek veriyor. 62 yaşındaki ünlü isim 21 Nisan’da Türkiye’de konser verecek. Jane Birkin... Ünlü İngiliz müzisyen ve oyuncu... 1960’lı , 70’li yılların ikonlarından... 21 Nisan’da TİM ZÜLAL Show Center’da KALKANDELEN bir konser vermek üzere İstanbul’a kzulal?yahoo.com geliyor. Dünya, onu, İtalyan yönetmen Antonioni’nin 1966 tarihli filmi “BlowUp” ile tanıdı. İngiltere’de porno olmayan bir filmde tamamen çıplak gözüken ilk kadın oyuncuydu. Daha 20 yaşındaydı ve sıska bedeni ile beyazperdeye erotizmi taşımıştı. O sıralarda tanınmış besteci John Barry ile evliydi. Fakat bir kız çocuğuna sahip olmalarının üzerinden çok geçmeden ayrıldılar. 1968 yılı, Birkin’in yaşamında bir dönüm noktası oldu. Yönetmen Pierre Grimblat, “Slogan” adlı filminde oynayacak bir İngiliz oyuncu arıyordu. Birkin’in Fransızcası hiç iyi değildi ama yeteneğiyle rolü kaptı ve kendisini Fransız kültürünün kural bozan kült figürü Serge Gainsbourg’ün karşısında buldu. Bridget Bardot ile beraberliğini yeni noktalamış olan Serge, setteki tavırlarıyla Jane’i ağlatsa da, sonraları ayrılmaz bir ikili oldular. Aynı yıl, sansasyonel bir olayı da beraberinde getirdi. Gainsbourg, ayrılmadan önce Bardot için “Je taime... moi non plus” adlı erotik bir şarkı yazmış ve vokalleri de birlikte kaydetmişlerdi. Fakat ilişkileri bitince, Bardot, şarkının o şekliyle yayınlanmasına izin vermedi. Bunun üzerine Serge, kaydı Birkin’le yapmayı önerdi. Jane Birkin’in kadın orgazmını çağrıştıran inlemelerini içeren şarkı, yayınlandığı anda büyük tepki gördü. Papa olayı kınadı, BBC şarkıyı yasakladı... Ama bu durum, plağın milyonlarca kopya satmasını daha da kolaylaştırmıştı. Birkin ile Gainsbourg’ün fırtınalı ilişkisi, yaklaşık 11 yıl sürdü. Fakat ayrılsalar da, birbirlerinin hayatında hep var oldular. Gainsbourg,1991’de yaşama veda etti... Ama Jane Birkin için sanki hiç ölmemiş gibi... 62 yaşındaki sanatçıyı Paris’teki evinde bulup konuştuğumda, hâlâ Serge’den tutkuyla söz ediyordu... birlikteydim. 15 yaşındaydı o zaman. Birlikte Ankara’ya gittik. Atatürk’ün mozolesini görmek istedik. İstanbul’da 2004 yılında da bir konser verdim ve kenti gezme olanağım oldu. Her şey harikaydı! İnsanlarını ve doğasını çok sevdik. Eski mimari, tarihi yerler, Topkapı Sarayı ve halıcılar muhteşemdi. Bu defa Serge’in kızkardeşi ile birlikte geliyorum. Ailesi zamanında İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış. Serge’in babası İstanbul’da çeşitli barlarda çalmış o dönemde. Benim babam da İstanbul’u çok severdi. Hatta Londra’dan ayrılıp orada yaşamak isterdi. Bu nedenle çok heyecanlıyım! Bu albümde ilk kez şarkı sözlerini kendiniz yazdınız. Geçmişinizden izler hissediliyor o satırlarda... Evet, kendi geçmişimden, özellikle çocukluk yıllarımdan esinlendim. Daha çok babamla ilgili anılarım var. İngiltere’de yazları geçirdiğimiz bir ev vardı. Orada babamla tepelere doğru yürüyüşler yapardık. Erkek kardeşim, babam ve ben... Ayrıca soğuk kış günlerinde aile ile geçirdiğimiz tatilleri de hatırlıyorum. Kış çocuklarıydık biz... Hayatımın en güzel günleriydi! Bu albümdeki şarkılar bir aileye sahip olmanın önemi hakkında... bir kadınım Serge’i çok özlüyorum Sizin için neydi Serge? İlişkimiz bittikten sonra bile benim için 45 tane şarkı yazdı... Onun hayatımda olması büyük mutluluktu. Bugün onu en çok şair olarak özlüyorum... Fransızların Fransızca’yı kullanma şeklini değiştirdi Serge... Fransızlar ne kaybetmiş olduklarını bugün daha iyi anlıyor, hâlâ birçok sanatçı onun etkisinden söz ediyor. Bir defasında onun için “hayatımın direği” demiştiniz... Öyle... Ama sadece onu “direk” olarak tanımlamam, sevdiğim diğer insanlara haksızlık olur. En önemli dayanaklarımdan birisi de babamdı. Serge ile çok güzel zamanlarımız oldu. Ben çok şanslı bir kadınım! Bugün Jane Birkin olmanın en iyi tarafı ne? Özgür olmak! Birçok kişi için siz hep özgür kadındınız... Kendinizi geçmişte öyle hissetmiyor muydunuz? 60’lı yıllarda çok gençtim... Aşık olduğum insanı mutlu etmekten başka düşündüğüm bir şey yoktu... Şimdi toplumsal bilinç geliştirme konusunda çalışmalara katılıyorum. Biliyorsunuz, Serge, politika ile fazla yakın olmadı. Ben insanların değişim yaratabileceğine inanıyorum. Bu değişime katkıda bulunabildiğim için de kendimi özgür hissediyorum. Saraybosna’da, Vietnam’da, Çin’de insan hakları kampanyalarına katılıyorum. Son albümümde, Burma’da siyasi tutuklu Aung San Suu Kyi için yazdığım bir şarkı var. Albümdeki tek İngilizce sözlü şarkı da odur. Daha çok sayıda insan İngilizce konuşabildiği için mesajı anlamalarını istedim. Bugün bazı sanatçılar, insan hakları uygulamalarını protesto için Burma’ya, Çin’e gitmiyor. Bana göre, bu yanlış... Arabeskin rock damarı Bergen’den Kamuran Akkor’a, Ferdi Tayfur’dan İbrahim Tatlıses’e kadar arabesk müziğe onlarca yıllardır emek veren sanatçıların unutulmaz eserleri, farklı müzik gruplarından gelen müzisyenlerin oluşturduğu bir ekiple seslendiriliyor. Davulda Rüya Grubu’ndan Barbaros Akbulut, elektro gitarda Buz’dan Özer Kırçak, perdesiz gitar ve cümbüşte Rüya’dan Korkut Peker, vokal ve klarnette senelerdir sahnede olan Serkan Bağkesen ve bas gitarda farklı sanatçılara sahnede eşlik eden Erkut Demiroyan’dan oluşan topluluk İstanbul Arabesque Project 23 Nisan akşamı Studio Live’da konser verecek. (0212 244 77 12) ARTIK BÜYÜKANNEYİM Hem çok yetenekli ve ünlü bir erkekle birlikte olup, hem de kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın olmaya çalışmak nasıl bir deneyimdi? Bu aslında hem avantaj hem de engel olabilir. Ama Serge’in benim için yazdığı şarkılar olmasaydı, bugünkü noktada olmazdım... 20 yaş fark vardı aramızda... Serge ile tanıştığımda oyunculuk kariyerime başlamıştım. İlişkimiz bana çok şey kattı. Müthiş yetenekli ve çok komik bir insandı. Hâlâ onun şarkılarını söylüyorum... Bir röportajınızda, geçmişteki şok edici olayları, sevdiğiniz erkekleri memnun edebilmek için yaptığınızı, çünkü onları kaybetmekten korktuğunuzu söylediniz. Aslında bütün o olaylar nedeniyle de dolu dolu bir hayat yaşadınız. Bugün daha sakin bir hayatınız var. 20 yaşındaki Jane bugünkü Jane hakkında ne düşünürdü? Kesinlikle şaşırırdı! Üç ayrı ilişkimden olan üç kızım var. Hepsi de başarılı kariyerlere sahip. Zaman zaman onların çocuklarıyla tüm aile bir araya geliyoruz. Kendi evimde onlara yemek yapıyorum. Artık bir büyükanneyim! Müzik ve sinema çalışmalarım sürüyor, konserler veriyorum. Bunun dışında insan hakları çalışmalarına destek veriyorum. Caz keyfi Bilal Karaman Trio, 22 Nisan Çarşamba akşamı saat 21.30’da Nardis Jazz Club’de konser verecek. Bilal Karaman, Amerikalı kontrbas sanatçısı Matt Hall ve Polonyalı kadın davulcu Monika Bulanda’dan oluşan grup müzikseverlere unutulmaz saatler yaşatacak. Gitarist Karaman’ın gitarla ilk tanışması 11 yaşında oldu ve çalmayı kendi kendine öğrendi. Doğan Canku’yla flamenko, Önder Focan’la caz üzerine yoğunlaştı. Donovan Mixon ve Wolfgang Muthspiel ile caz gitar, Erkan Oğur ile Türk müziği ve perdesiz gitar, Aydın Esen ile yüksek armoni ve doğaçlama çalıştı. Karaman, geleneksel Türk müziklerine çağdaş yaklaşımlarda bulunarak Türk müziklerini daha ileriye taşımayı hedefliyor. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 TL) BİZ KIŞ ÇOCUKLARIYDIK Son albümünüz “Enfants d’Hiver” (Kış Çocukları) için turnedesiniz ve birkaç gün sonra İstanbul’da konseriniz var. Ama daha önce de gelmiştiniz Türkiye’ye... İlk geldiğimde kızım Lou ile Toplumsal dayatmalara karşı 21 tavır ama bu kadarını da beklemiyordum. “Don Kişot”, “Hadi Redd’in yeni albümü “21” yayımlandı. “21” bir rakam değil, değiştirelim her şeyi, devrim olsun bunun ismi” sözleriyle bir kahramanın ismi, hatta dünyadaki yaşam sırasına ironik bir başlıyor. Doğan Duru, bunun herkes için farklı bir devrimin gönderme. Grubun dördüncü stüdyo albümü “21”, dört bölüm, kapısını açtığını düşünüyor. O ise şarkının sanatsal bir devrimi 21 şarkı ve 74 dakikalık süresiyle adeta yansıttığı görüşünde. Çünkü artık sanat değerini kaybetti, müzikal bir roman. Bu roman da albümün zümreye yamandı, yozlaştı. Bu da sanatın harekete geçiriciliğini kahramanı “21”in doğumu ile başlıyor. alıp onu uyuşturma aracı yaptı. Zira albümün genel tepkisi “21” zamanla hayatı tanıyor. Yaşamın toplumun dayatmalarına karşı bir tavır. “Vicdani Redd” şarkısı heyecanını tadarken de küçük elleri ile da her türlü şekillendirme ve çerçevelemeye bir eleştiri. Güneş dünyaya tutunmanın zorluğunu yaşıyor. Duru, “Bizi alıp başka taraflara götürmek isteyen her Sonra anlıyor ki her şey istediği gibi eyleme, her anlayışa bir vicdani redd bu” diyor, “Elbette olmayacak, o da mücadeleye başlıyor. İşte albümün çıkış askerden de yeni döndük. Bunu da görmezden gelmemek parçası “Don Kişot” da bu sanrıyı anlatıyor. Daha sonra Hrant gerekli”. Berke Hatipoğlu da bu şarkının tekleştirme, Dink için yazılan “Özgürlük” isimli parçada “Özgürlük aynılaştırma, kişinin bireysel özelliklerini kaybedip sistemin bir sırtından vuruluyor”. “21” daha sonra “Tamam Böyle parçası olması haline bir vurgu taşıdığını anlatıyor. Yani Redd, Kalsın” diyor bir an, çünkü hayatla çarpışmak onu yılgınlığa bu şarkısında hayatımızdaki sınırları belirlenmiş seremonilere sürüklüyor, ama pes de etmiyor. İşte burada da albüme tavrını göndermeler yapıyor. Doğan Duru’ya göre kapitalist dünyanın veren “Vicdani Redd” parçası dinleyenleri karşılıyor. Üçüncü bölümde ise aşk geliyor. “Seni Buldum”, “Aşk Bu Kadar Zor mu?”, “Her Neyse” gibi şarkılarla baş başa kalıyoruz. Albümün kahramanı aşka Redd’in yeni albümünün ismi “21”. “21” hepimiz gibi inanıp hayatı sorgulamayı unutuyor. Ağızda buruk bir tat bırakan bu sıradan biri, ismi hayattaki sırasına bir gönderme. Albüm şarkılardan sonra geçmişin ve şimdinin onun hikâyesini anlatıyor. Aslında her şarkı bir tavır. bir muhasebesi geliyor. Sonunda da Sancılı doğumu, hayata merakla büyümesi, sıkıntılı küçük mutluluklar, büyük hayal ergenliği, ilk aşkı, haksızlıklara isyanı, kırıklıkları, zorlu mücadeleler ve umut mücadelesi, hayal kırıklıkları ve yarım kalan kırıntılarıyla bu hikâye bitiyor. Albüm bu noktada başladığı yere dönerek de hikâyelerle ironik sonu... her bitişin bir başlangıç olduğunu hatırlatıyor. BİRİLERİ ALİ DENİZ USLU içinde tüm mecralar bir savaşa hazırlanıyor. Yaşadığımız dünya ve bu ülke de bu gerçekliğin ortasında duruyor. Artık herkes bir şekilde tarafını seçmek zorunda. İnsanların tek tipleşmesi için de üniforma giymesine gerek yok, çünkü ruhlar artık plastik bir hal aldı. Doğan Duru bunu, “İlkel toplumlardaki mimik sayısı ile modern toplumlardakiler arasında derin bir uçurum var. Şehirli insanlar donuk, yüz mimikleri yok. Bu da samimiyetimizi kaybettiğimizin kanıtı. Gülmek, sinirlenmek, öfkelenmek artık zor. Çünkü onları saklamak zorundayız” diye özetliyor. “21” albümündeki bir şarkı da Hrant Dink için yazılmış. Grup elamanları Dink’in vurulması olayında ruhsal olarak epey hırpalandıklarını anlatırken bu ülkede farklılıklara yapılanların en uç örneğinin Hrant Dink cinayeti olduğu görüşünde birleşiyorlar. Peki ya göremediğimiz, duyamadığımız, bilmediğimiz acılar ne olacak? Zaten sistemin insanları korkuyla sindirmeye çalışması da bize çok yabancı değil. O yüzden bu şarkı bir isyan. ÖZGÜN BİR DİL Redd’i dinleyen herkes kendine saklıyor, yaşıyor, paylaşmıyor. Doğan Duru bu durumu ilginç bir örnekle açıklıyor: “Klip çekmediğimiz pek çok sevilen parçamız var. Dinleyiciler bu parçalara klip çekilmediği için memnun. Çünkü popüler olurlarsa bize kalmazlar” diyorlar. Evet, grubun özgün bir dili ve müzikal duyumu var. Hem sözel hem müzikal olarak Redd’in durduğu yer kendine özel. Yeni albüm de, 21 şarkıya rağmen hiç monotonlaşmıyor. Akustik ve rock tınısı yoğun şarkılar akıcı ve zamanı durdurarak geçip gidiyor. “21” albümündeki şarkıların hepsi yakın geçmişten. Melankolik, ama buruk bir mutluluk ve tebessüm hepsinin mayasında var. Redd bu albümde karanlığa daha fazla gidiyor, sonra bir ışık yakıyor ve onu aynı hızla söndürüyor. Geride kalanlar da küçük, pırıltılı hareler. Bu gece de yolunuzu Taksim’e, Studio Live’a düşürüp yeni albümlerinin ilk konserinde onları dinleme şansınız var. Kim bilir belki de bu da sizin için bir başlangıç olur? HAYATIN SEYİR DEFTERİ Redd kendine özgü bir grup. Seyircisiyle olduğu kadar medyayla da mesafeli. Görünür olma dertleri yok, hayatın içinde ve bir o kadar da sınırındalar. “21” albümü doğumla başlayıp ölümle biterken sıradan bir insanın öyküsünü özetliyor. Aslında hayatın bir seyir defteri, ama çok da içsel değil. Redd’in yeni albümünü stüdyo sürecinde dinlerken çıkış parçaları “Don Kişot”u ilk duyduğumda başka bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu fark etmiştim, RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle