23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kamilmasaraci?gmail.com 18 NİSAN 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi gide dur düz yollarda dönemeçlerde düşüne dur ERAY CANBERK Profesyonellik omurgasız olmak demek değil Sinema ve tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer’in 41. sanat yılı kutlamasında çok sayıda yazar, sanatçı ve emekçi bir araya geldi. Tuncer, 1970’lerin sonunda sanat emekçisi kavramını ortaya attığında çok eleştirildiğini anlattı. Buna karşılık “Tek başına odalara kapanıp sanat yapacak halimiz yok” diyen Gülsen Tuncer starlık sistemine de karşı olduğunu söylüyor. Sanata adanmış 41 yıl. Dostlukla, emekle, üretimle yaşanmış, hayata bitmek bilmeyen bir enerjiyle tutunmuş bir tiyatro ve sinema emekçisinin, Gülsen Tuncer’in 41 yıllık sanat öyküsünü konuşmak üzere sözleşiyoruz. Evinde, ZUHAL Engin Ayça ile karşıyor bizi. 11 kedisinden birkaçı dolaşıp kontrol ediyor, bakıyor, denetliyor. AYTOLUN dönüp Arada bir de kucağımıza oturup katılmak istiyorlar sohbetimize. Sımsıcak, her yerinden yaşam fışkıran bir ev burası. Biz röportajımızı yaparken Engin Bey de terasta çiçekleriyle ilgileniyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Yanlarından ayrıldığımızda ise yüzümüzde kocaman bir gülümseme. Gücü üretimden gelen, başı dik, acılara da mutluluklara da ortak olmuş, emekle bezenmiş 41 yılı, keyifle anmanın verdiği bir mutluluk... 41 kere maşallah diyerek başlıyoruz söze. Sanatta 41. yılınız, 41 kere maşallah. Ne hissediyorsunuz? Bu çok karmaşık bir duygu dünyası yaratıyor insanda. Çok onurlu bir haleyle sarılıyorsun. Çok güzel bir duygu. Maddi manevi bu 41 yıl kolay geçti, diyemem. Bir yandan çok mutlu oluyorsun ama diğer yandan da önemli bir şey farkediyorsun. Yüreğinle, beyninle ve emeğinle beraber çalıştığın ya da aynı düşünceyi paylaştığın insanlarla bu yolda berabersin. Bu bana mal olan bir şey değil. Şu an özne olarak ben olabilirim ama bu yolda hep beraberdik. Fiks mönü Espirisentır ? Dublör Salata ? Model Kavurma Fotoğraf: CEREN ÇIPLAK Argodan al haberi EFTAMİNTOKOFTİ: Yalan haber PLAKİ YAPMAK: Karmaşık duruma getirmek SALAMURYA: Yolsuzluk Doktorunuz diyor ki Benim bişi demem sağlıklı olmaz.. Türkiye bunları konuştu Arda.. Semih.. Sabri.. Derbi.. Emre.. Tekme.. Tokat.. Lugano.. Olay.. Yumruk.. Kırmızı kart.. Sarı kart.. Gırtlak.. Volkan.. Oha.. Kafa.. Hakem.. Burun.. Kan.. Düüüt.. Arda.. Semih.. Sabri.. Derbi.. STARLIĞA KARŞIYIM Star sistemine de karşısınız siz. ‘Ben’ diyen bir yapınız yok. Kesinlikle karşıyım. O yüzden ‘41. Sanat Yılında Bir Yurttaş, Gülsen Tuncer’ dedik geceye. İlk defa Türkiye’de 1970’lerin sonunda sanat emekçisi kavramını ortaya attığım zaman çok eleştiri aldım. ‘Ne bu şimdi, biz amele miyiz?’ dediler. Sanat emekçiliği diye çok yüksek bir kavram var. Sanat yapıyorsun ama seni izleyecek, algılayacak bir izleyici kitlesine de sahip olman gerekiyor. Tek başına, odalara kapanıp sanat yapacak halimiz yok. Hep birlikte, el ele vererek geldik biz bugünlere. Peki 41 yılda neler yaşandı sanat dünyasında? Ne değişti, ne değişmedi Türkiye’de? O yıllarda daha kolaydı işler. Çünkü konservatuardan çıkıp tiyatro yapmak isteyenler sahne bulabiliyordu. Şimdi gördüğünüz gibi sahne yok. Profesyoneller için bile sahne yok, kaldı ki amatörler kendilerini gösterebilsin. Yine o yıllarda turneler yapılırdı. Oyuncuyu Anadolu’yla, Anadolu’yu da sanatla tanıştırmak açısından çok önemli turneler. Homojen bir yapı elde ediyorsun. İnsana dair şeylerden uzaklaşıp, onlara farklı şeyler sunduğun zaman insan ve toplum yapısı bozuluyor. Biz sanat emekçileriyiz. Ağır çalışmalarımız var. Bunları yapmazsan başarılı olamazsın. 2000’lerde alan daraldı. Eskisi gibi turneler de yok. Eskiden derneklerle, sendikalarla yapardık. Sen toplum örgütlerini kapattın, korkuttun, sindirdin. E peki nasıl olacak? Ekonomik dayatmalar getirdin. Ekmek mi alsın insanlar tiyatro bileti mi? Haftada iki üç farklı oyun oynardık, maaşlı tatilimiz vardı. Sonra prodüksiyon tiyatroları ortaya çıktı, ne sigorta kaldı, ne süreklilik. Yeşilçam’da olduğu gibi, mevsimlik işçi statüsüne geldik. Çalışmadığın zaman iş yok. Böyle bir şey kabul edilemez. Tiyatro, kadrodur. Pet şop Misafir çizer Akdağ Saydut Aranıyor Uluslararası politika alanında yetiştirilmek üzere bir demet maydanoz aranıyor.. ÇOCUK ENERJİSİ Tiyatro ve sanatçı nasıl bir duruş belirledi peki? Doğru ve iyi tiyatro meselesi vardır. İnsanların kafalarını bulandırıcı, baştan çıkarıcı tiyatro modelleri ile gişe için özünden koparsa tiyatro, insanları yozlaştırır. Umudun yok mu derseniz, hayır derim. Hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Geçiş dönemleri vardır. Çıkar, iner ve tekrar çıkar. Bu dalgaların hepsini atlatacağız biz. Örgütlülükle, meslek örgütleri ve STK’ları korumakla, sızıntıları önleyerek bir duruş sergilemekle... Bu ülke 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü nasıl yendi, hasarlarıyla da olsa. Bu da umudun kaybolmaması ve örgütlü bir yapı oluşturulmasıyla atlatılabilir. Dik durmak gerekiyor. Sahtekarlık yapmadan, omurgalı olmak gerekiyor. Görüyorum; hiç olmaması gereken kişiler bazı reklam filmlerinde oynuyor, bazı kanallara imzasını satıyor. Ben profesyonelim demek, omurgasız olmak ya da emeğini o anlamda satmak demek değildir. Aç kalacaksın ama profesyonelliğini satmayacaksın. Ben satmadım. Mendil satarım ama yine de beni kanalların birinde onursuz bir işin içinde göremezsiniz. Başarısız bir iş olabilir ama asla ülkemin değerlerine ters düşen bir iş olmaz. Sanatçı, ne olursa olsun önce yurttaştır. Ülkenizde ve dünyanızda ne oluyorsa, siz onlardan sorumlusunuz. 41 yılda pek çok çalkantıya da şahit oldunuz ülkede. Hiç mi düşmedi temponuz? Garip bir enerji var bende. Tempom düşmüyor. Bazen ben de şaşıyorum kendime. Bu da Hasan Hüseyin’in dediği gibi ‘Acıyı bal eylemek’ten geliyor. Anadolu insanının kuvveti de oradan gelir. Bir yüksek fırını, bir rafinerinin motorunu kapatamazsın, sürekli çalışması gerekir. Bence iyi bir yurttaş yüksek fırın gibi çalışmalı. Durmadan, şarj olarak... Nâzım, ‘Bir çocuk gibi şaşarak bakmak yaşama’ der. O çocuk merakını, hayranlığını kaybetmeden bakarsanız, enerjiniz sürekli diri kalıyor. Siz de hâlâ o çocuk enerjisindesiniz. Evet hala öyle. Tabii ki bir yaşım var. Kazalar geçirdim, felç oldum, mahkemelerde süründüm. Ama o çocuk hep şaşarak baktı. 12 Eylül’de Selimiye’de savcı ifademi alırken, çok ağır şeyler söylüyordu. Çok rencide edici şeylerdi. Bir ara gözüm pencereye takıldı, 3 serçe gördüm. Bıraktım savcıyı, kuşlara bakmaya başladım. Hayat orada devam ediyor çünkü. O Barış Davası sürecinde 34 serçeyle kırdım olayı. İdama karşı bir sahne gösterisi yapmıştım. İdam mahkumu gençlerin mektuplarında gördüm. Pencere kenarında biriken toprakları toplayıp mercimeği koyuyor, yeşertiyorlar. Doğaya ve yaşama dokunuyorlar. Yaşamdan emekli olmayacağım 41 yılda ne biriktirdiniz peki? Olağanüstü dostluklar biriktirdim. Gerçi son yıllarda kötü bir şey de öğrendim: kötü insanların da olduğunu. Çok acı çektim. Ama aynı zamanda şunu da öğrendim. Karamsarlık ve karanlık sürekli değil. Mutsuz olmayı sonsuza kadar götürmemek lazım. Yaşam bir şekilde sizi ödüllendiriyor. Direnç gösterirseniz, omurganızı dik tutarsanız... Meslek ödülleri, plaketler aldım. Bunları kastetmiyorum. Dostlarınla basit bir masada mutlu oluyorsan, yaşam budur. Hayatın beni bu şekilde ödüllendirdiğini düşünüyorum. Ben ihtiyarlamayı reddediyorum. Sağlığım elverdikçe yaşamdan asla emekli olmayacağım. İçinizde kalanlar oldu mu bu yıllar içinde? Star sisteminden hep uzak kaldım. Toplum için de birey için de çok yıpratıcı olduğunu düşünüyorum. Ama yine de toplumla ilişki kurmak için tanınır olmak gerekiyor. Ben yıllardır kendimi hep geri çektim. Bunun doğru olduğuna inandım. Biz Engin’le doğal yaşarız. Burada dizim oynar, ben filemi alır pazara giderim. Halk nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyorum ben de. Ama emek verdiğim, hedeflediğim şeyleri yapabilmem için biraz da tanınır olmam gerekiyormuş. Şunu yapmadan ölmeyeceğim diyeceğiniz bir şey var mı? Hindistan ve Kazakistan gibi gitmek istediğim yerler, oralarda görmek istediğim müzeler var. Daha okumak istediğim kitaplar var. Türkiye’de de iki proje var yapmayı istediğim. Harran Üniversitesi bünyesinde bir film festivali yapmak istiyorum. Çünkü belli başlı yerlerde festivaller ya da sanatsal etkinlikler yapılsa da bunun homojen bir dağılımı olmalı. Bir de etnografi müzesi düşünüyorum. İlla ki Engin’le bu dünyayı terk ettiğimiz zaman kitaplarımız, etnografik malzemelerimiz kalacak. Onlar bu müzeye armağan edilsin. Bu topraklardan alındı, bu topraklara verilsin istiyorum. Çünkü Engin’le tek zenginliğimiz kitaplarımız. Üç ot üç görüş Pratik bilgiler Yaşadığınız yerin mis gibi kokmasını isterseniz ampülün üzerine biraz parfümünüzden sıkın. Yakıldığında mis gibi kokar. HERCAİ MENEKŞE: Vur patlasın çal oynasın!.. SİKLAMEN: Üüfff yavruya bak!.. DEVETABANI: Ufak ufak tabanları yağlasak fena olmaz.. Düğünler için yeni bir mekan: Reji Baharın gelmesiyle beraber düğün sezonu da açıldı. İstanbul Kalyon Hotel de, geçen yıl hizmete açtığı mekanı Reji ile 2009 düğünleri için yeni alternatifler sunuyor. Sultanahmet sahil yolundaki mekan, Marmara Denizi ve eski İstanbul evleri arasındaki otantik atmosferiyle düğünler için farklı bir seçenek oluşturuyor. Üstelik mekanın kolonsuz olma özelliği ile yaz aylarında yaşanabilecek yağmur ve rüzgar gibi sürprizlerin önüne geçilebiliyor. Tente sistemi ile bir dakikadan kısa bir sürede üstü kapanarak sürprizlere yer bırakmıyor. Kalyon Hotel, yaz düğünleri için bin 100 metrekarelik alanda, yemek düzeninde 600 kişilik kapasitesiyle açıkhava organizasyonlarında yeni bir isim. Yalnızca düğünlerde değil, nişan, kokteyl, gala yemekleri, sanatsal ve kültürel faaliyetler, ürün lansmanları, mezuniyet baloları gibi organizasyonlar için de farklı dizaynları ile tercih edilebilir. (Tel: 0 212 517 44 00) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle