16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 18 NİSAN 2009 CUMARTESİ gerekli malzemeler Özgür bırakılmanın kötü bir yanı var mıdır seçme zorunluluğundan başka? İstediğimiz her şeyi yapabileceğimiz düşüncesiyle kanatlanan ruhumuzun sıkıştığı sonsuz seçenekler sokağının çıkmaza dönüşmesi ne büyük bir felaket olur gerçekten “ne” istediğimizi bilemezsek! Seçmek… Özgürlüğün bir adım ötesindeki mecburiyet… Mecbur olma hali özgürlükle bağdaşabilir mi düşüncemizde bile? Hiçbir şey yapmamayı tercih etmek de mümkün, seçimlerimizin karakterlerimizi belirlediğini unutmadan. Shakespeare Othello’ya “Nedeni ruhum!” dedirtir aynı adlı oyununda kıskançlığı sebebiyle çok sevdiği karısını öldürmeyi ona inanmaya tercih ettiği için; Sylvia Plath ise acı hayatını “Karakterim kaderimdir!” diye özetler. Seçerken özgür olabiliyorsak da sonrasında diğerlerine yeğ tuttuğumuz o şık, bize yalın haliyle gelmez hiç. İsteklerimiz sorumluluklarıyla kardeştir. Sorumluluk duygumuzun hayatımıza kattığı ölçüler ve disiplin sayesinde elde edebileceğimiz şeye özgürlük diyebiliyorum ancak. Gerçeği arayan, gerçek olanın salt doğru olduğuna inanan yolcular için kaçınılmaz olan sabırlı yürüyüşün tutarlılıkla elele tutuşan kardeşi inançtan başka ne olabilir? Sabır, tutarlılık, inanç: Athos, Porthos, Aramis. Bir tek eksik var bu listede; D’Artagnan Yani cesaret. Şebnem Sönmez Ammaa... Bilmek gerek en evvel ne anlayabilmek için gerçeği. “Anlamak sevgilim O bir müthiş bahtiyarlık Anlamak gideni Ve gelmekte olanı” demedi miydi Nazım Hikmet? Anlamak için dinlemek gerek, dinlemek için de susabilmeyi öğrenmek. Susku eylemsizlik, edilgenlik, etkisizlik demek değildi hiçbir zaman. Zorunlu bir eylemdi anlayabilme yetisine erişmeye götüren. Söz büyü ise sükut büyücüdür. Yazık ki artık söz değil, volüm dinleniyor. En mütevazısından en ulaşılmazına istediğimiz her ne ise kendimize yaraştırdığımız özgürlüğümüz de tam olarak odur ve o kadardır. Özgürlük için Merhaba Gülüyor, ağlıyor, dayak yiyor, tacize uğruyor, yetim kalıyor, mutlu oluyorlar... Hepimiz gibi... Ama onlar henüz çocuk. Ve gerçek hayatta belki de gerçekleşmesi mümkün olmayan şeyleri yaşıyorlar kamera karşısında. Küçücük yüzlerindeki kirlenmemiş, daha içten, daha samimi duyguları bizi de yakalıyor. En çok onlara gülüyor, onlara üzülüyoruz. Tıpkı gerçek hayattaki gibi. Sezercik, Ayşecik, Ömercik... Ayrılan anne ve babasını yeniden biraraya getirmeye çalışırken, kötü kalplilere, yokluğa karşı da savaşıyordu filmlerde. Aradan geçen yıllarda çocuk filmleri gibi yıldızlarının da adları değişti. Şimdi isimlerinin sonunda ‘cik’ yok ama sevgi ifade eden kelimelerle çağrılıyorlar; ‘pamuk’, ‘kocayanak’, ‘şekerpare’, ‘prenses’... Eğer yönetmen ve aile duyarlı değilse sabahın köründe gittikleri setlerden gece yarılarında ayrılıyorlar. Bir sahne için üç saat bile bekledikleri oluyor. Onların sette yaşadıkları, büyüklerinden asla farklı değil. Sektörde örgütlenme ve sendika yok, haliyle çalışma saatleri ve koşulları da belirsiz. Bir yanda okul, diğer yanda set, çocukluklarını yaşayamadan büyüyorlar. Küçücük omuzlarına kocaman sorumluluklar yüklüyorlar. Kendilerine hem büyük, hem küçük binlerce hayran yaratıyorlar. Yüzlerce çocuk onları örnek alıyor, onlar gibi konuşuyor, onlar gibi davranıyor, onlar gibi oyuncu olmak istiyor... Çocuk oyuncularla ilgili bir internet sitesi... Bir kız çocuğunun yazdıkları: “Lütfen benim oyunculuk yeteneğim çok güzel. En büyük hayalim çocukken oyuncu olmak. Lütfen beni dizilere çağırın. Adım Berfin, 5’e gidiyorum. 11 yaşındayım ama 10 yaşında gibi görünüyorum. Lütfen, yemin ederim oyuncu yeteneğim çok güzel. Reklamcılık bile olsa yaparım, beni dinleyin lütfennnnnnn ne olur yardım edin bana.” Çocuk oyuncuları hep sevdik. Tıpkı çocuk şarkıcıları sevdiğimiz gibi. Onlar da çok tartışıldı, yaşlarına yakışmayacak acılı arabesk şarkıları taşıdılar ekran ve sahnelere. Kimi şöhreti sırtlayamadı, bunalıma girdi, eridi gitti. Kimi büyüdü, adının başındaki ‘küçük’ sıfatından kurtulmak için çabaladı. Anlaşılan yeni bir çocuk şarkıcı furyasına gidiyoruz. Televizyon kanallarından biri ‘dünyada izlenme rekorları kırdığı‘ iddiasıyla çocuk şarkıcı yarışması düzenliyor. Hem de nostaljik eserlerle. Yani onların yaşına yakışmayan sevda, hasret, ölüm, yas kokan şarkılarla... Deniz Ülkütekin çocuk oyuncularla konuştu bu hafta. Setleri, gelecek planlarını, oyunculukla ilgili düşüncelerini sordu. Kimi samimiyetle yanıtladı. Kimi oyuncunun ailesi ya da yönetmeni izin vermedi söyleşi yapmasına. Kimisinin ise sınav dönemiydi ve söyleşiye ayıracak zamanı bile yoktu... İyi hafta sonları. ORTAK İHTİYAÇ SEVGİ Silahşörlerden birini yarı yolda unutmuş, ihmal etmiş, önemsememiş ya da gereksiz bulmuş olabilir miyiz? Korumak da gerekiyor anlaşılan bu arkadaşları. Sadece koruduğumuz şeyler kıymetlidir. Sadece değerli bulduğumuz şeylerin zor bir durum ya da tehlikeden esirgenmesini isteriz, onları himaye ederiz ki kaybetmeyelim. Tersine bir yaklaşımla diyebilirim ki; eğer varolanlarımızı gözetmiyorsak ya onları gerektiği kadar önemsemiyoruzdur, ya ihtiyacımız yoktur onlara, farkında da olmayabiliriz gereksinimlerimizin, en kötüsü de sevmiyoruzdur onları. İşte bir can acısı gibi yitmeye, yitirmeye açılan kapı! Tam da bu eşiğin öte yanında duruyor benim için esareti ruhun. Yokluğunun hakikatli bir kölelik doğurduğu bütün insanların en ortak ihtiyacıdır sevgi. İnsanoğlu edindiği şöhretten, paradan puldan, her türlü konforundan, en beğendiği oluş halinden, daha neler nelerden gün gelir cayabilir ama asla vazgeçemeyeceği şeyin – rastlayamamış olsa bile– şefkat olduğunu her zerresiyle bilir. Sevmek gerek! Sevmek şart! Kendini ve ötekini. Sevilmeye ne kadar aç olduğumuzu gittikçe daha sızlayarak hissediyorum. Sevilebilmek için neler yapıyoruz belki de hiç istemediğimiz ve çocuklar kadar safça arzu duyduğumuz neleri asla fark etmek bile istemiyoruz. Aklımızı nasıl koruyabiliriz tüm bunları farkedersek? Akıl işte! Seçimlerimizi yapmak için düşünür dururken sorular sorduğumuz kütüphane. Kütüphane karışıksa vay halimize! Bir de düzen mi gerek yani şimdi özgürlük için? Bu özgürlük denen şey, düşündükçe sıkıcı mı olmaya başladı ne? Duyar duymaz insanın hemen kanatlandığı bu sözcük yoksa o kadar da ferahlatmıyor mu insanı? İçine ne doldursan alacak ilginç bir kap gibi ama bir yandan da kabul etmez gibi her şeyi, seçici mi seçici. SİYAHKALEM istediğini. Hamlet’ten alıntı yaparak iyice karıştırıyorum şimdi benliklerimizi: “Bilgi, bilene zarar getirir. (…) Bilinç böyle korkak ediyor bizi!” Ah! Değil! Tek cümlelerle spotlanan beyinlerimizin nereye doğru gittiğini bilemem ama ne kadarcık yol alabileceğini söyleyebilmek için müneccim olmaya gerek yok maalesef! Büyük düşünürlerin yarının filozofları olacak fikir çırakları boşu boşuna susmuyorlardı demek HER YOL BİR SEÇİM Üstelik kafa karıştırıyor tam da aydınlanırken. Kadın gibi, çocuklar gibi. Aslında tam olarak tanımlanamaz gibi. Düşüncede lezzetli, ifadede güç gibi. İnsanın insan olduğunu hissetmesi için fikrini ve zikrini başka bir gücün etkisi altında kalmadan ortaya koyması, ötekinin, öbür ötekinin, ve elbette en ötedekinin de aynı eylemi yapabilmesi şartsa, bütün ötekiler birbirine karışıp zarar vermeden nasıl olacak bu iş? Doğadan mı örnek alsak acaba, o en mükemmel dengeden? Hani belgesellerde izliyoruz ya; canım ağaçlar göklere ulaşmak için boylanır giderken köklerini hatırlanmayası adlı böcekler kemiriyor. Güneşin altındaki yemyeşile bütün dünyaya serilmiş gibi uzanırken imrendiğimiz çita, narincecik ceylanları çenesiyle paramparça ediyor hani… Bir gariplik var ama, değil mi bu örneklerde? Aklıma neden geldiğini de hiç anlamadım doğrusu. Güçlü güçsüzü parçalıyor mu demek istedim acaba? Uzanıp gideni sinsi sinsi kemirir birileri diye düşünmemişimdir umarım. Öyle idiyse fikrim, bu fikri nereden edinmiş olabilirim? Bana bir özgürlük verildi diye her aklıma geleni bu satırlara dökmeli miyim? Bence sorumluluğumu bir daha gözden geçirip kendime gelmeliyim. Listeye şöyle bir göz atıp özetlemek gerekirse bu yazı bitmez, bitemez bu sene içinde. Dahası, daha çok şey içeriyor özgürlük kendi içinde ve kendinden hatta bizden çok ileride. Temennim odur ki; hak etmiş olalım onu biz. Hak yerini mutlaka bulur diye de inancımızı bir güzel perçinleyelim. Kendimize verdiğimiz özdeğerle ötekine duyduğumuz saygının eşit olduğunu hiç unutmaksızın ışıl ışıl duralım yolumuzun başında. Her yol bir seçim. Ve yol, sonunda erişilecek olan özgürlük için mücadelesiz aşılamaz. Seve seve yürümeli yollarda hayatı ve öteki yolculuklardaki yolcuların yollarını. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için! hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle