19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (Appaloosa) Ed Harris’in yönettiği filmde Ed Harris, Viggo Mortensen, Renee Zellweger ile Jeremy Irons rol alıyor. 1882 yılında New Mexico Appaloosa kasabasında kanunsuzluk ve karmaşa hüküm sürüyordu. Kasabaya seyyah olarak giden iki arkadaş Virgil ve Everett, gittikleri yerlerde kanun adamı olarak görev yaparlar. Kasabadaki halk uzun süredir Randall Bragg isimli bir çiftlik sahibi tarafından zulüm görmektedir. Bragg 3 tane kanun adamını da öldürmüştür. Bragg’i asmak üzere mahkemeye çıkaran ikilinin planları kasabaya yeni gelen dul bir kadının varlığıyla değişir. ? Kanun Benim (The Reader) Stephen Daldry’nin yönettiği ve Ralph Fiennes, Jeanette Hain, David Kross ile Kate Winslet’ın rol aldığı film, Bernhard Schlink’in 1995 tarihli aynı isimli romanından uyarlandı. II. Dünya Savaşı sonrası Almanya. Michael, kendisinden yaşça büyük Hanna’ya aşık olur. Hanna’nın bir gün ansızın ortadan kaybolması ile ilişkileri sona erer. 8 yıl sonrasında, bir hukuk öğrencisi olarak hayatına devam eden Michael, savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yaparken Hanna‘yı sanık sandalyesinde otururken görünce gözlerine inanamaz. (Outlander) Howard McCain’in yönettiği filmde James Caviezel, Sophia Myles, Jack Huston ile Ron Perlman rol alıyor. Norveç fiyordlarına doğru gökyüzünden yanarak düşen bir uzay mekiği gecenin karanlığını aydınlatır. Enkazdan bu dünyadan olmayan bir adam çıkar. Kainan, insan görünümlü bir uzaylıdır. Uzay gemisinde farkında olmadan taşıdığı ölümcül bir kaçak yolcu olan Moorwen ile dünyaya inmiştir. Bu kahverengi gezegende kendi medeniyetinden yüzyıllarca geride Kainan gerçek düşmanı ile yüzleşmeye fırsat bulamadan Vikingler tarafından esir alınır. ? Okuyucu ? Yabancı (Knowing) Yönetmenliğini Alex Proyas’ın yaptığı filmin başrollerini Nicolas Cage, Rose Byrne, Lara Robinson ile Chandler Canterbury paylaşıyor. 1959 yılında, bir grup öğrenciden geleceğin neye benzeyeceğini resmetmeleri istenir. Resimler 50 yıl boyunca saklanır. Yarım asır sonra, mesajın geçen 50 yıl içinde yaşanan tüm büyük felaketleri tahmin ettiği ortaya çıkar. John Koestler belgeden, üç büyük felaketin daha yaşanacağını ve bunlardan sonuncusunun küresel çapta bir yıkıma yol açacağını keşfeder. Felaketi durdurabilmek için zamanla yarış başlar. ? Kehanet Üç boyutun büyüsü Sinema tarihinde baştan sona üç boyutlu olarak gerçekleştirilen ilk animasyon Monsters versus Aliens ASLI (Canavarlar Yaratıklara dün SELÇUK Karşı) sinemalarımızda hem üç boyutlu hem de 35 mm kopyalarıyla gösterime girdi. Kendisine uyguladığı bir deneyin sonucunda hamamböceğine dönüşmüş aydın bilim adamı Dr. Cockroach (Hugh Laurie), sudan çıkıp toprakta yaşamaya karar veren yarı balık yarı maymun The Missing LinkKayıp Halka (Will Arnett), kimyasal olarak değiştirilmiş çiftlik tatlısıyla genetik açıdan değiştirilmiş domatesin bileşiminden oluşan jelatinli obur yaratık B.O.B (Seth Rogen) ve 100 metre boyundaki dev tırtıl Insectosaurus, Amerikan hükümetince 1952’den beri toplanarak gizli bir tesise kapatılan sıra dışı canavarlardır. Bu olağanüstü şaşırtıcı gruba nikah gününde uzaydan gelen üstü yapışkan maddelerle kaplı bir meteor çarpınca boyu gizemli bir şekilde uzamaya başlayıp 16 metreye ulaşan Susan Murphy de (Reese Witherspoon) katılır. Devin devi bir kadına dönüşen Susan’ı askerler yakalayıp öteki canavarların kapatıldığı yere götürürler. Dünyaya inen bir robotun her yanı yakıp yıkmasına karşı ABD Başkanı bu uzaylı robotu durdurmaları için Canavarlar’ı görevlendirir. siyahbeyazdan renkliye geçiş gibi üç boyutunda izleyiciye yeni bir yedinci sanat deneyimini yaşatırken büyüleyici, olağanüstü bir tanıklık yaptığının altını çiziyor: “Ayrıca üç boyutlu filmin korsanlığı da yapılamıyor, korsanlık Hollywood’a milyarca dolara maloluyor. Üç boyutlu sinema salonlarının yaygınlaşması ancak 2011’in sonunu bulur” diyen Katzenberg üç boyutlu film bütçesinin 165 milyon dolar dolayında olduğunu belirtiyor. Hollywood’da bugüne dek gerçekleştirilen 3D (üç boyut) örnekler iki boyuttan (2 D) üç boyuta aktarıldı.1952’den beri endüstri bu teknolojiyle sürekli ilgilendi: Bwana Devil (Arch Oboler/1952), House of Wax (Mumyalar Evi, Andre de Toth/1953), Creature from the Black Bir Terör Filmi: Der Baader Meinhof Sol gösterip sağ vuruyor “Bir Terör Filmi: Der Baader Meinhof” (Der Baader Meinhof Komplex), sol gösterip sağ vuran bir film. Ve tüm görsel cazibesine inat, senaryosu ve inandırıcılığı yerlerde sürünüyor. Devrimci düşmanı bu yapım, ALPER Almanya’nın 2009 TURGUT Oscar’daki adayıydı. Canı gönülden diyoruz ki, iyi ki alperturgut.blogcu.com kazanamamış. Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF), Almanya’nın yakın tarihini (1967– 1977) sarsan ve silahlı eylemi devrim yürüyüşünün pusulası ve rotası belleyen bir örgütlenmedir. Bolivya’da Che, Vietnam’da Ho Amca, “kaldırım taşlarının altında kumsal var” diyen Parisli öğrenciler ve ABD’li çiçek çocuklar... Dünya siyasetle yatıp kalkmakta, gençlik sosyalizm düşü kurmakta, sokakların ruhu mutlu yarınlara inanmaktadır. Filmimize gelecek olursak; İran’ın son şahı Muhammed Rıza Pehlevi ve onun güzelliği dillere destan üçüncü eşi Farah Diba’nın 2 Haziran 1967’deki Almanya ziyaretini protesto eden gençler, polis şiddetine (İstanbul polisine gönderme yapıp orantısız güç mü desek?) maruz kalırlar. Sonra RAF’ın ilk çekirdek kadrosu; Andreas Baader, Ulrike Meinhof, Gudrun Ensslin, Astrid Proll, Holger Meins, Jan Carl Raspe, Irmgard Möller ve diğerleri ortaya çıkar. Federal Cinayet Dairesi Başkanı sinsi ve becerikli Horst Herold ise peşlerine düşmekte gecikmez. saftorik ve sıradan bir maceracı... Örgütün kendini geri planda tutan teorisyeni Gudrun Ensslin ise –sıkı durun teşhirci bir top modele çevrilmiş. İkinci kuşak RAF’çılardan Brigitte Mohnhaupt ve Christian Klar ise devrimcilikle alakası olmayan ve kafaları asla basmayan tipler vasıtasıyla cezalandırılmış. Eleştirilerimiz bitti mi? Ne gezer... Yoldaşına, “cezaevinde altı yıl erkeksiz kaldım, hadi sevişelim” diyen devrimci bir kadın militan. İçini boşalt, karikatürize et, kullanabildiğin kadar kullan ve at... İşte al sana yeniçağın ikon kültürü... Uzlaşmacılar, hinoğlu hinler, hainler, dönekler, yaptığı eylemi savunamayanlar... Çıplaklar kampı sevdalısı, rock yıldızı özentisi ve marka düşkünü eylemcilerin, bir tek “ille de birey, birey, birey” diye bağırmadıkları kalmış. Onları büyük büyük laflar eden küçük insanlar olarak betimlemek, filmin inandırıcılığını hepten silip götürmüş. Yönetmenin öfkesi o denli yaman ki; RAF üyelerini eğiten Filistinli direnişçiler de “hödük” mertebesindeler... İnançlarından kati suretle ödün vermeyenler ise filmimize göre toplu şekilde intihar ediyorlar. Yazık ve el insaf be! kendini fesheden İki Haziran Hareketi’nin (adını şahın gelişiyle yaşanan o meşum günden alır) faal bir militanıydı ve 11 yıllık bir hücre deneyimi vardı. Bir cümlesi hâlâ hatırımda; “Tecrit, sosyal bir yok oluştur.” 1977’de Baader (en korunaklı hücrede başının arkasından vuruldu), Ensslin ve Raspe şüpheli bir şekilde öldüler. Sadece Möller ağır yaralı olarak kurtuldu ve 22 yıllık cezanın ardından özgürlüğüne kavuştu. Gözaltında ve cezaevinde insanların ölmesi elbette Almanya’nın tekelinde değil. Ahmet Karlangaç, İsmail Cüneyt, Remzi Basalak, Metin Göktepe, Festus Okey, Engin Çeber... Size neyi hatırlatıyor? Başrollerini Martina Gedeck, Moritz Bleibtreu, Johanna Wokalek ve Bruno Ganz’ın paylaştığı Bir Terör Filmi: Der Baader Meinhof, bugüne dek çekilmiş en pahalı Alman filmiymiş. Protesto gösterileri, ABD’yi hedef alan kanlı bombalamalar ve 10 dakikada üç banka soygunu... Tamam, görsellik 10 numara ancak film sırıtıyor ve ortaya halkın gerçek düşmanı RAF’tır gibi bir ucubelik çıkıyor. Geçen hafta 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali önerilerim arasında bu film de vardı. İyi ve özgün bir şey beklediğim ve buna inandığım için önce kendimden sonra sizlerden özür diliyorum. EKSİKSİZ BİR ETKİ Rob Letterman’la (Köpekbalığı Hikayesi) Conrad Vernon’un (Shrek 2) ortaklaşa yönettiği bu eğlenceli, üç boyutlu animasyon 1950’lerin canavarlarla, yaratıklarla dolu B tipi popüler filmlerini selamlayarak onlara saygıda bulunuyor. Canavarlar Yaratıklara Karşı’da iyi işlenmiş, düşündürücü karakterlerle şaşırtıcı yeni teknoloji izleyiciyi apayrı bir boyuta taşıyor, kendinizi filmin tam ortasında, canavarların, yaratıkların arasında duyumsuyorsunuz. Bu güçlü etki sinemanın yeni bir çağa girdiğine de işaret ediyor. Herşeyi doğal halinde görüyorsunuz, algılıyorsunuz. Üç boyut coşku dolu, şaşkınlık veren bir izlence sunuyor. Bilgisayar ortamında kurgulanmış görüntüler daha önce sinemaya uyarlanması olanaksız öykülerin böylece gerçekleşmesini de sağlıyor. Üç boyut teknolojisi eksiksiz bir etki yaratıyor. Alan derinliği ve kameranın devingenliği dinamizmi arttırıyor. Yazılım yüklü bir kamera yönetmenin sayısal dekorda çekim yapmasına, açıları değiştirmesine, kamera devinimlerini kendisinin gerçekleştirmesine, onun geleneksel, klasik biçemde çalışmasına tam olanak veriyor. Yönetmen oyuncularını istediğince yerleştirebiliyor, ışığını saptayabiliyor. Bu kamerayı ilk kez kullanan Letterman’la Vernon, Canavarlar Yaratıklara Karşı’da klasik bir filmde çalışır gibi çalıştılar. “TECRİT, SOSYAL BİR YOK OLUŞTUR” Yüksek güvenlikli cezaevlerinin Almanya’daki adı “ölü bölüm”dür. Açlık grevi eylemcisi Holger Meins’i, 9 Kasım 1974 günü zorla besleyerek katleden (RAF üyeleri 1973–1989 yılları arasında 10 büyük açlık grevi eylemi düzenlediler) zihniyet, kendi gençlerini düşman bellese dahi dürüst idi. Peki, ya sen birader, senin derdin nedir? Sayın rejisör, bilir misin? “Öğütme makinesi” dediği hücresinde 1976’da ölü bulunan Ulrike (İngiliz doktorlar onun öldürüldükten sonra asıldığını ve öncesinde de tecavüze uğradığını söylediler), tecrit yüzünden kendisini çivi yatağının üzerindeki adam gibi hisseder ve şöyle der; “Tabutluk şunu hedeflemektedir, tutsağın kendi kimliğini yok etmesini, en sonunda da kendi varlığını...” RAF üyeleriyle birlikte açlık grevi eylemlerine katılan Angelika Goder ile birkaç yıl önce söyleşi yapmıştım, o, şimdi PAZAR: BİR TİCARET MASALI Biraz da güzelliklerden bahsedelim. O vakit kaçırmamanızı salık vereceğim bir film var. Pazar: Bir Ticaret Masalı’nı (The Market: A Tale of Trade), bizi bizden daha iyi anladığı su götürmez bir gerçek olan 40 yaşındaki İngiliz Ben Hopkins (Yılmaz Güney sinemasıyla tanışması, onu, Türkiye’de film çekmeye itmiş) yazdı ve yönetti. Başroldeki Tayanç Ayaydın, kelimenin tam manasıyla döktürüyor. Antalya ve Locarno International film festivallerinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kucaklayan Ayaydın’a, 14 yıl aradan sonra sinemaya geri dönen usta aktör Genco Erkal ve rolü kısa olsa da dört dörtlük iş çıkaran genç aktris Şenay Aydın eşlik ediyor. TRT Şeş’in yıldızı Rojin de filme “Geliyor Mihram çekilin yoldan” adlı şarkısıyla katkı sağlıyor. Dün gösterime giren bu yapım, özetle; kâh komikleşen kâh drama dönüşen sapasağlam bir yol filmi... Kurnaz ve sevimli Mihram, 1990’lı yılların ortasında, Van sınırında kızı ve karnı burnunda karısıyla birlikte yaşayan yerel bir girişimcidir. Onun aklı fikri paradadır ve amacı cep telefonu satan bir dükkân açmaktır. Ama garibim, sermaye sıkıntısı çekmektedir. Ufak tefek işlerden de yeteri kadar kazanamaz. Bir gün kasabanın dispanserine hasta çocuklar için ilaç getiren kamyon soyulur. Çaresiz kalan doktor hanım, Mihram’dan karaborsa ilaç bulması için yardım ister. Hayatının şansını yakaladığını düşünen kahramanımız, ilaç parasını yatıracağı kaçakçılık adlı projesini, sınır ötesine, amcası Fazıl’ı da suç ortağı edeceği Nahçivan’a taşımaya karar verir. Vicdan, mafya ve serbest piyasa... Köşe dönmeciliğin bile kuralları ve aşılacak engelleri vardır. OLAĞANÜSTÜ BİR DENEYİM İlk 3D animasyonu yapan şirket Dreamworks’un başkanı Jeffrey Katzenberg, sessiz sinemadan sesliye, Lagoon (Kara Gölün Canavarı, Jack Arnold/1954), Dial M for Murder (Alfred Hitchcock/1954) gibi üç boyutlu çekilen filmler dönemin öncüleri oldular. Seksenli yıllarda Amityville, Friday the 13th Part 3, Jaws üç boyutta yapıldı. Polar Exspress(Kutup Ekspresi/2004) büyük başarı kazandı. Yine de bu çalışmalar iki boyuttan üç boyuta aktarılmışlardı. Günümüzde 3D artık heryerde. Denizaltı belgeselleri için üç boyutlu bir kamera icat eden James Cameron yeni projesi Avatar’ı tümüyle bu özel kamerayla gerçekleştirdi. Korkugerilim My Bloody Valentine 3D (Sevgililer Günü Katliamı) ülkemizde de gösterime girdi. Steven Spielberg ve Peter Jackson, ünlü çizgi roman kahramanı Tintin’i üç boyuta taşıyacaklar. George Lucas, iki yıldır Yıldız Savaşları’nın üç boyutlu versiyonunun üstünde çalışıyor. Tim Burton yeni filmini 3D çekecek. Toy Story’nin (Oyuncak Hikayesi) üç boyutu da yine gündemde. Yapım aşamasında üç boyutlu otuz film var. Anlaşılan önümüzdeki günlerde bol bol 3D film izleyeceğiz. Bu teknoloji ancak filmler yazım aşamasında üç boyutlu olarak düşünülüp öngörülürse başarılı oluyor. Sinemasal anlatımın yeni olgusu üç boyutun yedinci sanata katkılarını zaman içerisinde göreceğiz. Kuşkusuz korsanlığı engelleyerek sinemaya gittikçe daha az uğrayan halkı salonlara yeniden çekecek. DEVRİMCİ “TOP MODEL” Öncelikle söylememiz gereken yönetmen Uli Edel’in devlet ideolojisinden yana taraf tutan bu filminin (Alman basını, onlara ‘çete’ demişti, Edel ise, serseri, sefil ve salaklardan oluşan vahşiler çetesini daha uygun görmüş sanırım) gösterime girdiği her ülkede tartışma yaratmasıdır. Andreas Baader, katıksız bir kadın düşmanı yani bildiğiniz yarım akıllı bir maço ve sürekli öfke nöbeti içerisinde... Siyasi bir önderden ziyade mahallenin delisine dönüştürülmüş. Gazeteci ve iyi bir hatip olan Ulrike Meinhof, ikircikli davranan sorunlu bir ev kadını kılığında... Edel’e göre o, resmen C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle