Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 11 NİSAN 2009 CUMARTESİ ‘Siyasetteki Politika ikiyüzlülük gerektirir mizah da bundan beslenir ERSİN KARABULUT (Uykusuz) Ersin Karabulut, Uykusuz adına yaptığı açıklamada, mizah dergilerindeki “eskiye özlem” yaklaşımını eleştiriyor. Karabulut, mizah dergilerinin siyasetle ve gündemle kurduğu ilişkinin bir “gelenek” olduğunu belirtiyor. Mizah dergileri ve Uykusuz: Gırgır’ın en çok sattığı döneme baktığımızda derginin sokaktaki vatandaşa daha yakın durduğunu görüyoruz. Sonrasında gelen dergilerde bu durum değişik. Mesela Engin Ergönültaş’ın çıkarttığı Mikrop dergisi, Gırgır’a göre çok daha sert ve saldırgan bir mizahı seçmiş. “Gırgır sokağın dergisiyse, Mikrop arka sokakların dergisidir” şeklinde aklımda kalan bir yorum var. Hıbır, Limon ... derken bu fark da artarak şekillenmiş ve “Gırgır olmayan yeni bir mizah dergisi” formu oluşturmuş. Ama tabii ki bu 16 sayfalık saman kağıttan dergilerin gerçek atası yine Gırgır’dır. Şu anki haftalık mizah dergileri de biçimsel olarak var olan bir geleneğin takipçileridir. Her jenerasyonun bir mizah dergisi var ve bu kuşak, kendi mizah dergilerinden sonra çıkan dergilerin çok kötü olduğunu, şimdikilerin hiçbirşeye benzemediğini söyler durur. Bu bir tekrar. Nostaljik bir hisle baktığınız zaman eski dergilerin daha kaliteli olduğunu düşünebilirsiniz. Ben buna çok da katılamıyorum. Çizgi özeni türünden teknik özellikleri katmazsak, her dergi kendi dönemi içindeki çelişkileri ve farklılıkları olması gerektiği gibi anlatıyor. Uykusuz da hayatla ilgili muhabbetini kendi sayfalarında tıpkı Gırgır’ın yaptığı gibi yapıyor işte. Ama önemli bir farkla. Mizah gittikçe “özelleşti”, kendi içine kapandı. Uykusuz ya da Penguen artık Gırgır gibi sokağın dergileri değil, belki öğrenci evinin dergileri. Türkiye siyasetinin etkileri: Bazen öyle saçma şeyler oluyor ki, hangisini kapak yapacaksın? Adamlar oy almak için kömürü, beyaz eşyayı geçtiler artık para ve hediye çeki dağıttılar, şaşkınlıkla bakakalıyorsun. Mizahın bir yöntemi olan “abartıyı” da sahiplendikleri için daha fazla abartamayacağın durumlar oluyor. Öyle birşey yapılıyor ki onunla ilgili ne söylesen, hangi karikatürü çizsen olayın kendisinden daha az komik oluyor. Başbakan kendisine laf söyletmiyor. Yani karikatürcüye kızılır ve dava açılır mı? Mizah her zaman politikayla, siyasetle ilgili olmuştur, çünkü siyaset yalan ve ikiyüzlülük gerektirir, mizah da tam olarak bunlardan beslenir. Zaten mizah dergilerin siyasetle ve gündemle kurduğu ilişki de bir gelenek. sıkışmayı açıyoruz’ Leman dergisi Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Akgün mizah dergilerinin Türkiye’nin özgün siyasi yapısında özel bir rol üstlendiklerini vurguluyor. Kutuplaşmaların baskın olduğu Türkiye siyasetinde, sistemin dayatmalarının dışında bir soluk alma alanı açmaya çalıştıklarını belirten Akgün, her çeşit toplumsal baskı biçimini de karşılarına aldıklarını anlatıyor. Meşrutiyet döneminden bu yana varlıklarını sürdüren mizah dergilerinin Türkiye siyasetinde hep etkin bir rolü oldu. Marko Paşa, Akbaba, Zübük, Amcabey gibi isimler ilk akla gelenler. 70’lerde ise, bugünkü mizah dergilerinin ve mizahçı kuşağının GAMZE “kökeni” olarak görülen Gırgır ismi öne çıktı. “Gırgır giren eve dırdır girmez” ERBİL sloganını benimseyen dergi, gerçekten her eve girer hale gelmişti. Türkiye siyasetindeki yoğunluğa paralel olarak siyasi kimliği belirginleşen Gırgır, buna karşın 500 bin tirajla “Dünyanın en çok okunan üçüncü mizah dergisi” olmayı başarmıştı. Bugün çeşitlenmiş bir mizah dergileri kataloğuyla karşı karşıyayız. Gırgır’dan kopan Limon’un Leman’a dönüşümü ve yarattığı etki de, unutulması mümkün olmayan bir süreçti. Sonra Leman’dan Penguen ve Penguen’den de Uykusuz “çıktı”. Bugün Türkiye’de etkinliği en fazla öne çıkan bu üç derginin yetkililerinin görüşlerine başvurduk. Leman dergisinden Tuncay Akgün, Türkiye siyasetindeki özel durumu ve mizah dergilerinin buna uygun olarak üstlendiği özel rolü anlatırken, kendilerinin yaşadığı sıkışmalardan bahsetti. böyleydi. İşte laikşeriatçı tartışması, AleviSünni, TürkKürt kamplaşmaları. Bugün de yine ayyuka çıkmış bir sıkışma var: Ulusalcıliberal uçlar arasında. Biz daima bu uçlara sıkışmayı reddettik. Bunun ötesinde muhafazakar toplumun, devletin tek tip anlayışının da altında ezilen insanlara bir nefes alma alanı sağlamaya çalıştık. Bu taşrada daha belirgindir, dinlediği müzikten saç şekline kadar insanların yaşadığı baskılar sürüyor. Sistem boğuyor ve biz onu açmaya çalışıyoruz. Politikayı, muhalif olmayı klişelere sıkıştırmamak lazım. Gerçekten muhalif olmak arı kovanlarına çomak sokmak, damarlara girebilmekle ilgili bir şey. O damarları açmak önemli. VİCDAN... Bu aynı zamanda mevcut uçların ve ana eğilimlerin hedefi olmayı göze almayı da gerektiriyor. Bu konuda sıkışmıyor musunuz? Evet, özellikle son yıllarda bu sıkışma çok fazla belirgin. Türkiye yeniden çok net ve kırmızı çizgilerle ayrışıyor. Mesela cumhurbaşkanıyla ya da başbakanla ilgili bir kapak yaptığımızda liberaller bizi eleştirebiliyor. Dayatılan “ona karşı çıkıyorsan, buradasın” şeklinde bir anlayış. Aslında bizim temel olarak ortaya koyduğumuz şey, vicdan. Türkiye’de hep unutulan çok önemli bir nokta var: Çoğu zaman iç savaş koşullarının olduğu, insan hayatının çok değerli olmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bunun yarattığı travmaları tamir etmeden, bunu görmezden gelerek bir şeyler söylemek mümkün değil. TEK KİTLESEL MUHALİF Mizah dergileri geçmişte ve bugün Türkiye’de nereye oturuyor ve özel olarak Leman’ın konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Meşrutiyet döneminden beri Türkiye’de mizah dergileri var ve çok da etkili oluyorlar. Ancak bizim miladımız Gırgır, biz onun içine doğduk. Gırgır’ın 70’lerde Türkiye’ye olan etkisi büyük. Biz 80’lerin ortalarında Gırgır’dan kopup Limon dergisini kurduk. Limon ile mizahı radikalleştirdiğimizi düşünüyorum. Toplumsal dönüşümlerle mizah dergilerinin etkinliği arasında birebir bir ilişki var: Meşrutiyet döneminde, cumhuriyetin ilk yıllarında, sonra tek parti döneminde, Menderes açılımında, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde. Gırgır bu son iki dönemin neredeyse tek kitlesel muhalif odağıydı. Sonra 12 Eylül kurumlarının oturduğu dönem, bizim Limon’u çıkartışımızla örtüştü. Limon, Leman’a dönüşürken, yani 90’ların başında da Türkiye farklı bir döneme giriyordu. Dünyada da farklı rüzgarlar esiyordu. Basının medya oluşu, holdingleşmesi, oligarşik bir yapıyla eklemlenmesi ve bizim bundan ayrışmamıza karşın alanı büyütmemiz ve Leman’ın çok etkili olması yaşandı. Bu dönemde biz hem antimedya bir tavır geliştirdik, hem de tüm o insan hakları ihlalleri sürecinde, bankaların soyulması sürecinde neredeyse tek başımıza savaş verdik. Gırgır da 70’lerde bunu yapmıştı. İç savaş koşullarında, kahvelerin tarandığı bir dönemde, hayatın sıkıştığı anlarda onu tekrar yaşanır kılıp açmak yolunda bir işlev üstlenmişti. ERSİN KARABULUT Türkiye siyasetinin etkileri: Türkiye’de bir yandan her an gündeme bir bomba düşüyor, her şey değişiyor gibi gözüküyor, yani mesela pazartesi bir kapak yapıyoruz, çarşamba dergi çıktığında o konu tamamen unutulmuş olabiliyor. Böyle diyorum ama bir yandan da gündem sayfalarımızda yıllardır benzer şeyleri çizip duruyoruz. Bu çizerler için sıkıcı, bunaltıcı bir durum. Ben açıkçası ilerleme olmamasından, önüme her hafta aynı konuların gelmesinden bunalıyorum. “Size de çok malzeme çıkıyordur” denir ya, istemez öyle malzeme, dünyanın en yorucu dejavusu bu. Belki sırf bu sıkıntıdan kurtulmak için Penguen’de de, Uykusuz’da da daha stilize işlerin çıkmaya başladığını görüyorum. “Bari kendimiz eğlenelim” gibi bir durum oldu kafamızda herhalde... SELÇUK ERDEM TUNCAY AKGÜN Fotoğraf: VEDAT ARIK En yorucu dejavu SELÇUK ERDEM (Penguen) : Bireysel kopuşlar önem kazanıyor Selçuk Erdem, çizerlerin giderek daha sivri ve kişisel işler yapmakta oluşuna dikkat çekiyor ve bunun gelecek dönemde daha belirleyici hale geleceğini öngörüyor. Mizah dergileri ve Uykusuz: Bugün için, en azından format olarak günümüzün dergileri Gırgır/Mikrop/Limon çizgisinin devamı diyebiliriz. İçerik olarak günümüzde belki çizerler artık eskiye göre daha sivri, daha kişisel işler yapıyor. Dergilerin çizgisini belirleyen tek bir yönetici olmadığı için çok farklı insanlar yan yana, ayrı dünyalardan işler yapabiliyor. Aslında okuyucu da dergiden çok kişilere bağlanıyor artık galiba. Yakın bir gelecekte olmasa da ilerde daha az kişinin, 35 arkadaşın bir araya gelerek yaptığı, çerçevesi daha net dergiler olacak diye tahmin ediyorum. Hatta belki tek kişilik aylık dergiler. Penguen bir sürekliliğin içindeki ufak farklılaşmalarla yoluna devam ediyor. Büyük kopuşlardan bahsetmek yanıltıcı olur; çoğumuz birçok dergide birden çalıştık, mesela Penguen benim çalıştığım dördüncü dergi. Dergilerin farklı ruhları da olsa yan yana gelmez şeyler değiller. Kişisel fikrim, bugün Uykusuz’un da Penguen’in de yenilenmek adına ellerinden geleni yaptıkları. Daha önce de dediğim gibi dergilerin çizgisinden çok artık çizerlerin bireysel kopuşları daha önemli bence. EZİLEN İNSANLARA NEFES Süreklilik ve kopuşları daha çok toplumsal dinamiklerle ilişkilendiriyorsunuz. Peki okur profilindeki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çok konuşuldu. Gırgır’da çok daha geniş bir alan vardı, her düzeyde, her eğitim seviyesinde ve her yaşta okuru vardı. Limon’da biz bunu çok daralttık, içerik olarak da estetik olarak da daha çok üniversiteli bir okura yöneldik. O dönem yine toplumun en dinamik kesimiydi bu, yine her eve giriyorduk ama evin çocukları aracılığıyla. Bugünkü siyasi tabloyu ve bundaki yerinizi tarif edebilir misiniz? 2000’lerle birlikte farklı bir döneme girdik aslında. Bana kalırsa Türkiye’de her zaman belli merkezler arasına sıkışmış bir politik atmosfer vardır, bu her dönem Kitap projesi Liseliler kendi İstanbullarını anlatacak Bilgi Üniversitesi öğrencileri, Avrupa Kültür Başkenti kapsamında çok ilginç bir kitap projesine imza atıyor. Liseliler kendi DENİZ İstanbullarını anlatacak. ÜLKÜTEKİN Ancak bu o kadar da basit bir süreç değil. Projeye ilgi gösterecek liselilere ulaşmak, yazıların toplanması, derlenmesi; hepsi büyük çaba gerektiren işler. Proje yürütücülerinden Gülnaz Can sorularımızı yanıtladı. Proje fikri nasıl ortaya çıktı, neden çocuklar seçildi? 2010 Ajansı’nın kabul ettiği ilk projelerden biri yine İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi son sınıf öğrencilerinin bir projesi. O da liselilerle çalışmayı öngörüyordu. 3 yıldır da sürdürülüyor. Bu projenin yürütülmesi esnasında liselilerle tanıştık ve edebiyata, yazmaya ilgisi olan öğrencilerin fazlalığı ve onlarla sohbetlerimiz sonucu böyle bir proje ortaya çıktı. Benzer bir kitap piyasada zaten var. Türkiye’nin önemli yazarları, şairlerinin oturdukları sokaklarını anlattıkları kitap da bizim için örnek oldu. Projenin İstanbul 2010’la bağlantısı nasıl gerçekleşti? 2010 Ajansı, liselilerle çalışılan diğer projeyi onaylamıştı zaten. Bu süreçte ortaya çıkan Senin Sokağın Senin Hikayen’in liselilerle buluşma sürecini, diğer projeyle birlikte desteklemeye karar verildi. Şu ana kadar elinize ulaşan yazılarında dikkatini çeken ilginç benzerlikler nedir? Yazılar genelde öyküleyici anlatımla yazılmış, anılar paylaşılmış. Lise dönemi enteresan bir dönemdir. Yeni mezunlar iyi bilir ki üniversite sınavı stresi ve çalışmaları, öğrencileri dış dünyadan adeta koparır. Her gün defalarca üzerinden geçtiğimiz, toplumla buluştuğumuz adımı attığımız ilk nokta evimizin önü, sokağımız. Geçerken dönüp bir daha baktı liseliler, izledi kimileri, kimileri tarihini araştırdı, kimi anılarını tazeleri ve yazdı. Şu ana kadar elimize geçen çok çeşitli yazılar var. Fakat süreç devam ediyor. sokakkitabi@bilgi.edu.tr http://map.bilgi.edu.tr/sokakkitabi.htm C MY B C MY B