Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
figenatalay?yahoo.com 21 MART 2009 CUMARTESİ 5 Tıp fakültesinden bazen evrim biyologları da çıkar CEM SUNGUR Yazımı 14 Mart günü, yani biraz ülkemize özgü bir gün olan “Tıp Bayramı”nda kaleme aldım. Bu özel günde düzenlenen etkinliklerde birçok meslektaş yeteneklerini sergiler ve “tıp fakültesinden ender olarak doktor yetiştiği” şeklindeki görüşü adeta doğrular. Tıbbın, sanat yönü bir anda ortama egemen olur ve hekimler, yaratıcılıklarını kanıtlayan özelliklerini paylaşırlar. Aslında bu özellikler mesleki eğitim süreçleri sırasında edinilir, bazı donanımlar kazanılır ve kişisel özellikler şekillenir. 12 Şubat 2009’da, Charles Darwin’in doğumunun iki yüzüncü yıldönümü nedeniyle birçok ülkede şubat ayında değişik etkinlikler düzenlendi ve saygın bilim dergilerinde ve basında konu ele alındı. Darwin özellikle antropologlar ve biyologlar tarafından anıldı. Oysa Darwin eğitimine farklı bir alanda başladı. Charles Darwin’in babası, hayatına çeki düzen vermesi ve bir meslek edinmesi için onu 1828’de Edinburgh’a Tıp Fakültesi’ne yolladı. Genç Charles’ın, büyükbabası ve kendisi gibi doktor olmasını istiyordu. Tıp eğitimi o yıllarda da oldukça pahalı bir eğitimdi. Ancak iki yıllık tıp fakültesi deneyimi sırasında Darwin çok başarılı bir öğrenci profili çizmedi. Kuramsal dersleri son derece sıkıcı buluyordu. Ayrıca ameliyathanedeki kanlı görüntülere dayanamıyordu. Edinburgh’un hareketli bilimsel ortamı ona daha çekici geliyordu. Edinburgh’da Büyük Britanya’nın o dönemdeki en zengin ve gelişmiş doğa tarihi müzesi bulunuyordu. Kurucusu olan Dr. Robert Jameson, on sekizinci yüzyılda popüler olmuş olan “neptünizm” öğretisini savunuyordu. Neptünistler yeryüzündeki bütün kayaların eski okyanusların çökeltilerinden oluştuğuna inanıyorlardı. Oysa neredeyse bir kuşak önce, Edinburgh’un çevresindeki lav ve bazaltlardan oluşan kayaların, eski bir volkanın patlamaları sırasında oluştuğu kanıtlanmıştı. Darwin Dr. Jameson’un derslerini o kadar sıkıcı buluyordu ki hiçbirine girmedi. Öte yandan, yaşantısı boyunca, özellikle de “Beagle” deneyimi sırasında deneyimli bir jeolog olduğunu kanıtladı. Darwin’in deneysel biyolojiye yönelmesinde o dönemin Edinburgh’u çok büyük rol oynadı. 1820’lerin Edinburgh’u çok sayıda radikal görüş ve düşüncenin serbestçe paylaşıldığı bir ortama ev sahipliği yapıyordu. Genellikle Fransa kökenli yenilikçi düşünceler bilimsel çevrelerde tartışma konusu oluyordu. Hayat bilimlerindeki hararetli fikir alışverişlerine JeanBaptisteLamarck’ın görüşleri damgasını vuruyordu. Darwin’in müdavimi olduğu Pilian Derneği adlı öğrenci klubü Darwin’in modern kavramlarla tanışmasında çok önemli bir rol oynadı. Darwin Edinburgh Tıp Fakültesi’nde bir ustanın (mentor), genç bilim insanlarının yetişmesinde ne kadar önemli olduğunu da fark etti. Edinburgh’dan ayrılıp eğitimine devam etmek üzere Cambridge’e gittiği zaman, her bir öğretim üyesinden öğrenebileceği herşeyi adeta özümsedi. Bazı dersleri özellikle üç kez aldı, mikroskop kullanmayı öğrendi, öğretim üyeleriyle fikir tartışmalarına girdi. Charles Darwin’in Edinburgh Tıp Fakültesi’nde geçirdiği iki dönem ona aile mesleğinin kapılarını açmadı ama “deneysel biyolog” ve daha da önemlisi “modern evrim biyolojisi”nin kurucusu olarak gelişiminde çok önemli rol oynadı. Tıp fakültesinde geçirdiği iki dönem ona, bilimde deneysel yaklaşımın ve eleştirel bakış açısının önemini ve değerini öğretmişti. cem.sungur@anadolusaglik.org Kentlerin geleceği biziz Temiz ve güvenli ortamlarda özgürce yaşamak isteyen çocuklar; yerel yönetimlerden; yeni oyun alanları, parklar, kültürspor merkezleri yapılmasını ve FİGEN çocuk meclisi kurulmasını ATALAY istiyorlar. Kentlerde yaşayan çocukların sorunlarını “Kentlerin Geleceği Çocuklardır” konulu forumda tartışan İzmir Yöneliş Koleji öğrencileri, yerel seçimler öncesinde kent yöneticilerinden ve adaylardan isteklerini, bir bildirgeye dönüştürüp kamuoyuna duyurdular. Forumda söz alan çocuklar, kent yaşamında karşılaştıkları sorunları ve kent yönetimlerinden beklentilerini tartıştılar. İstekler, “Çocukların Kent Bildirgesi” başlığı altında toplandı ve imzaya açıldı. İzmirli çocukların hazırladığı “Kent Bildirgesi” imzaya açıldı. TEMİZ ÇEVRE BIRAKIN Çocukların hazırlayıp imzaladıkları ve herkesten katılım ve destek bekledikleri bildirge şöyle: ? Kentlerin geleceği biz çocuklarındır. Bu nedenle annelerimizin, babalarımızın, öğretmenlerimizin kısacası büyüklerimizin bizleri iyi insanlar olarak yetiştirmeleri gerekiyor. Her birimiz iyi bir yurttaş olarak büyümeliyiz. ? Biz çocuklar günün her saatinde şehrimizde korkmadan özgürce dışarı çıkabilmek istiyoruz. ? Kimsesiz çocuklar için daha çok barınma yerinin kurulmasını istiyoruz. Yaşıtlarımızın sokaklarda kalmasını istemiyoruz. ? Hayvanları çok seviyoruz. Büyüklerimizden sokaklarda başıboş dolaşan köpekler, kediler için önlemler almalarını istiyoruz. Onların da bir evi olmasını istiyoruz. ? Çevremiz hızla kirleniyor. Yeşil alanlar tükeniyor. Bizlere temiz bir çevre bırakmanızı istiyoruz. ? Çevremizde çok gürültü var. Yüksek sesle müzik çalınmamasını, kornalara gereksiz yere basılmamasını; kısacası gürültü kirliliğinin önlenmesini istiyoruz. ? Hastalandığımızda uzun kuyruklarda beklemememiz için kentimizdeki hastane, poliklinik ve doktor sayılarının artırılmasını istiyoruz. ? Bir yere giderken toplu taşıma araçlarında saatlerce zaman harcamak istemiyoruz. Bunun için metro ağının kurulmasını, otobüs sayılarının artırılmasını, yolların genişletilmesini istiyoruz. ? Arkadaşlarımızla oturabileceğimiz, zaman geçirebileceğimiz yerler bulamıyoruz. Bizlerin verimli zaman geçirebileceği kulüplerin, spor tesislerinin, kütüphanelerin, sinemaların, tiyatro salonlarının olmasını istiyoruz. ? Özgürce bisiklet sürebileceğimiz alanlara sahip olmak istiyoruz. ? Nefes alırken zehir değil, oksijen solumak istiyoruz. Bunun için bacalara filtre takılmasını ve oksijen üreten yeşil alanların artırılmasını istiyoruz. ? Alt yapı çalışmalarının bozduğu yollar, caddeler değil; düzenli ve yaşanabilir sokaklar istiyoruz. ? Kentimize ayrı bir güzellik veren tarihi yapılarımıza sahip çıkılmasını istiyoruz. ? Görüntü kirliliğine neden olan cezaevinin kent merkezinden kaldırılmasını istiyoruz. ? Engelli arkadaşlarımızın da kentimizde özgürce yaşayabilmeleri için düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. ? Kentimiz için kararlar alınırken bizlere de kulak verilmesini; bunun için de çocuk meclislerinin oluşturulmasını istiyoruz. ? Bu bildirgenin büyüklerimiz tarafından okunmasını, gerekli önlemlerin alınmasını istiyoruz. ‘Boogie Woogie’ partileri Aylin Kotil’in sahibi olduğu Ataköy Eğitim Merkezi, çocuklara yönelik doğum günü partilerine ev sahipliği yapıyor. “Boogie Woogie” partilerinin en önemli özelliği, çocukların hareket kabiliyeti, yaratıcılık ve kendini ifade etme alanlarında gelişim göstermelerine yönelik etkinliklerin yapılması. Bir dramaspor dersi gibi düzenlenen doğum günü partilerinde, her çocuğa parti boyunca birer rol veriliyor.. Yeniköy’de kukla neşesi Kuklaların neşeli dünyasında özel bir gün.. Her ay gerçekleştirdiği çocuk etkinlikleri ile bilinen Yeniköy Tribeca Cafe, bu ay çocuklar için Semaver Kumpanya’yı konuk ediyor. Semaver Kumpanya, Işıl Kasapoğlu’nun yönetmenliğinde kukla tiyatrosu “MEMO’nun Önlenemez Yükselişi”ni 21 Mart Cumartesi günü saat 13.00 – 14.00 saatlerinde sergiliyor. Çocuklar, dünyayı tanımak ve büyük adam olmak için yollara düşen Memo’nun hikayesini kukla tiyatrosunun büyülü atmosferinde Yeniköy Tribeca Cafe’de izleyecek. Etkinlik, maddi imkansızlıklar nedeniyle okuyamayan çocuklar için TOÇEV yararına Semaver Kumpanya’nın gönüllü katılımı ile gerçekleşecek. Müze’de Eğitim Atölyesi Rahmi M. Koç Müzesi’nde, FaberCastell’in katkılarıyla yapılan “Ana Sınıfı Atölye Çalışmaları”na, 5–8 yaş arası miniklerin katılıyor. Pazartesi hariç her gün açık olan Rahmi M. Koç Müzesi’ndeki atölye çalışmalarından, hafta arası randevulu okul grupları, hafta sonları müzeye ailesi ile gelen çocuklar (5678 yaş) yararlanabiliyor. Randevu almak için 0212 369 66 00 numaralı telefonu arayabilirsiniz. ‘Sihirli’ loto numaraları başına dert oldu Küçüklüğümüzün Sermet Erkin’ini kim unutabilir ki? Şapkadan tavşan çıkaran, seçtiğimiz iskambil kağıdını tereddütsüz bulan, attığımız düğümleri yok ŞİRİN eden, kutuya koyduğu GÜVEN kızı kılıçlarla kesmesine rağmen çiziksiz çıkaran Sermet Erkin’i... İllüzyonun büyülü dünyasına 7’den 70’e pek çok kişiyi konuk etmiş Erkin, yıllar boyunca çeşitli programlar yaptı. Ancak ondan tam 12 yıldır pek haber almak pek mümkün değildi. Çünkü o yaşadığı şehir olan İstanbul’u terk edip Anadolu’nun farklı yerlerinde yaşamak zorunda kalmış. Sihirbazlık yapan birinin nasıl olur da işi dolayısıyla İstanbul’dan kaçmak, izini kaybettirmek zorunda kalacağını merak ediyorsanız buyurun Erkin’in ilginç hikayesine... Her şey 1997’de başlamış. Kanal 6 ekranlarında haftalardır devreden lotoyu kazanacak numaraları bileceğini duyurduğunda başına geleceklerden habersizmiş. Olay, bir gün Kanal 6’nın sahibi Mehmet Kurt ile Erkin arasında şöyle bir sohbetin yaşanmasıyla başlamış. “ Ne yapıyorsun Mehmet Bey? Ne yapayım Sermetciğim, loto dolduruyorum. Mehmet Bey nasılsa sana çıkmayacak. Boşa doldurma. Numaraları biliyorum çünkü.” Bu şakayla karışık sohbet Erkin’in hayatında bir dönüm noktası olmuş. Kurt, Erkin ile aralarındaki bu sohbeti Kanal 6’nın Yayın Yönetmeni Ardan Zentürk ile paylaşmış. Ve Zertürk, Erkin’i heyecanla arayarak olayın aslını öğrenmeye çalışmış. Zentürk’e durumu “Ben bir kızı kesiyorum sahnede. Katil mi oluyorum peki? Hayır çünkü gerçekten kesmiyorum. Bunu da bilmiş gibi gösteriyorum kendimi, yani aslında gerçekten bilmiyorum. Bu oyun yıllar önce radyo aracılığıyla bir Amerikalı illüzyonist tarafından yapılmış” diyerek Sermet Erkin’in 1997’de TV’de yaptığı illüzyon gerçek sanılınca önce evinin önü hınca hınç insanla dolmuş. Daha sonra işin tadı kaçmış. Olaylar Sermet Erkin’in oğlunun kaçırılmasına kadar dayanmış. anlatan Erkin soluğu Kanal 6’da almış. “Kanal 6’nın hali zaten malum. Hiç olmazsa reyting patlaması yaşarız. Bunu televizyonda canlı yayında yapabilir misin” diye sorulunca kendini haberlerde bulmuş. O zamanlar Şebnem Kısaparmak’ın sunduğu akşam haberlerinde cumartesi günü çekilecek loto rakamlarını bildiğini iddia etmiş. Canlı yayında Erkin bir kağıda gizlice numaralar yazmış ve onu bir zarfa koyup, üstünü imzalamış. Böyle bir oyun televizyon kanallarında ilk kez yapılacağı için Guiness Rekorlar Kitabı’nın Türkiye temsilcisi Orhan Kural da çağırılmış. Erkin’in zarfını o da başka bir zarfa koyup, imzalamış. Ardından Türk Kalp Vakfı’nın Başkanı Çetin Yıldırımakın ve 13. Beşiktaş noteri... Tabii ertesi gün Erkin’in evinin önü hınca hınç insanla dolmuş. Kendini zar, zor Kanal 6’nın stüdyolarına atmış ve Loto çekilişiyle birlikte numaralar açıklanmış. Sonucu tahmin edersiniz... yaşlarından itibaren illüzyon sanatını modern anlamda Türkiye’de başlatan ilk Türk sanatçı Zati Sungur’la zaman geçirmeye başlaması, ona büyülü bir dünyanın kapısını aralamış. Aile dostları Sungur’la birlikte bu inanılmaz dünyaya adım attığında daha ilkokulda bile değilmiş. Sungur, 1964 yılında Türkiye’de ilk defa illüzyon malzemeleri üreten bir stüdyo kurduğunda stüdyosunun müdavimi Erkin bütün gününü onunla geçirmeye başlamış. Önceleri sadece izlemiş Sungur’u. İşi kelimenin tam anlamıyla mutfağında, araç ve gereçlerin yapıldığı stüdyoda öğrenmeye başlamış. Gün geçtikçe Sungur yavaş yavaş oyunlar öğretmeye başlamış Erkin’e ve gerisi de gelmiş. GÖSTERİ HAFTA SONLARI Zati Sungur bir yandan, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun kurucusu, şehir orkestrasında ve şehir operasında yöneticilik yapmış Muhittin Sadak ve Safiye Ayla diğer yandan Erkin’in hep sanat dolu yaşamasına neden olmuşlar. Nitekim Muhsin Ertuğrul’un isteğiyle Şehir Tiyatrosu’nda ‘Karagöz, Meddah, Hokkabaz’ diye bir çocuk oyunu başlatmış. Zaten Erkin’e Sermet adını bile Safiye Ayla ve eşi Muhittin Targan koymuş. Önce Ahmet demiş Targan. Ayla “Ahmet biraz eski bir isim. Günümüze uygun bir isim olsun” diyince Erkin’in adı ‘Ahmet Sermet’ olmuş. Erkin, 12 yılın ardından bugün yine İstanbul’da çocuk gösterilerine başladı. Oğlunu kaçıran, kimi “Mafyayım”, kimi ise “Çok muhtacım” diyerek ondan loto numaralarını isteyen yurdum insanlarının tehditlerine rağmen o yine işinin başında. Profilo Alışveriş ve Kültür Merkezi’nde her cumartesi ve pazar sabahı yaptığı gösterisiyle... Sırf 7’den 70’e bütün çocukları mutlu edebilmek için... BÜYÜLÜ BİR DÜNYA Ardından başlamış bir kovalamaca. “Bize bir sonraki çekilişin numaralarını söyle” diye başlayan tehditler oğlunun kaçırılmasına kadar gidince İstanbul’u terk etmeye karar vermiş. Can güvenliğini koruyabilmek adına... Söyleşimiz sırasında ben de çok sordum tabii, numaraları nasıl bildiğini... Ama hep aynı cevabı aldım: “Bunu illüzyon tekniğiyle bildim. Kızı nasıl gerçekten kesmiyorsam, bunu da gerçekten yapmadım. Sadece yapmışım gibi gösterdim. Benim başarım budur.” Ve yine o zaman canlı yayında numaraları bildikten sonra söylediği gibi bana da, sihir diye bir şey olmadığını illüzyonun sadece izleyicileri doğru yere yönlendirmek olduğunu anlattı. Sermet Erkin yıllarını illüzyona vermiş. Henüz çok küçük C MY B C MY B