22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 21 MART 2009 CUMARTESİ Üsküp Halklar Tiyatrosu Merhaba Eski Yugoslavya’nın sanatçı çocukları; torunları bu binada oyunlar oynarken, savaşlar oldu, yönetimler değişti, “Biz!” demeyi bilen koca bir ulus küçük “biz” lere bölündü ama tiyatro bu oyunlara gelmedi. Tiyatroya gelindi. Üsküp Halklar Tiyatrosu’nun Türkiye’nin dışında dünyadaki tek türk tiyatrosu olduğunu söylemeliyim. Elbette bilenler vardır ama o kadar az ki bilen! Klasik ya da modern, İingiliz ya da Sırp, Makedon veya Fransız edebiyatı olsun bütün oyunlarını Türkçe oynuyor bu tiyatro. Türk dilinin ata mirası olduğunun ve korunması gerektiğinin bilinciyle. 60. yıldönümü kutlaması için seçtikleri oyunu makedon bir yönetmen sahneye koyuyor. Vlado Cvetanovski. Oyunun iki yazarı var; Vlado’nun eski büyükelçi kardeşi Jordan Plevnesh ve İlhami Emin. Vlado tek kelime Türkçe bilmiyor ama oyuncular nasılsa makedonca konuşuyorlar. Burada tuhaf bir durum yok ama enteresan olan Cvetanovski‘nin yönettiği oyun. Oyunun adı Siyahkalem. Mehmet Siyahkalem‘in ressamlığının iziyle kimleri görmüyoruz ki sahnede? Nasreddin Hoca, Cem Sultan; Leonardo da Vinci, Şeyh Bedreddin, Picasso, Lucreccia.. daha kimler kimler.. Nasıl olur da bütün bu karakterler aynı eserde bir araya gelebilir diye düşünürken bu soruyu yazara sormaktan başka bir çaremiz kalmıyor kuşkusuz. Oyunun yazarı kim ve ne anlatmak istiyor? Niçin Mehmet Siyahkalem’i merak etti? Mehmet Siyahkalem kim? Sorular.. sorular... Üsküp’teki tiyatro oyuncusu meslekdaşlarımla onlar bu oyunu prova ederken yani er meydanı için hazırlanırlarken birlikte olma şansım oldu. 27 Mart 2009 da, o içine Shakespeare‘in, Molliere‘in, Aziz Nesin‘in, Güngör Dilmen‘in adlarını sayamayacağım kadar çok çeşitli çağdaş balkan yazarlarının ruhlarının sindiği güzel tiyatrolarında Siyahkalem adlı oyunlarıyla prömiyer yapacaklar. Bugünlerde bütün oyuncu arkadaşlarımın aklında fikrinde sadece Siyahkalem var desem hiç de abartmış olmam. Sabahın en erken saatlerinde Bitola’daki (Manastır) çekimler için Üsküp’teki provalarından çıkıp gece yarıları tekrar iki saatlik yolu katediyor, alelacele, belki doğru dürüst yemek bile yiyemeden tiyatrolarına koşuyorlar, ardından yine yollar ve yine çekim ve yine yollar... Tiyatro özveri ister. Onlarsa özverinin ta kendisi! Vlado’nun da provalardaki heyecanını, oyunculara rol veya sahne tarif ederkenki ele avuca gelmez enerjisini, oyuncularını bebekler gibi sevdiği hallerini, rejisinin zenginliğini görsel bütünlüğe ulaştırmadaki becerisini, kabataslak bir akışta bile oyunun sahnedeki son halini hissettirebilme yetkinliğini görmek bu oyunun ne kadar kıymetli olduğunu öyle güzel kanıtlıyor ki! Oyuncular sahnede enstrüman çalıyor, dans ediyor, tüluat yapıyor, her objeden çıkan seslerle müziği sahnede el’an icra ediyor, terliyor, gülüyor, ağlıyor, yollara çıkıyor, ölüyor ve belki de sırf bu yüzden ölümsüzce yaşıyorlar. Ben de öyle mutluyum ki! Yaşadığım iki ülkenin de ne kadar değerli olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Dünyayı değiştirebilecek kadar büyük bir yazar olmayacak olsam bile beni yazı ile buluşturan mesleğime ve köşeme uğurunu taşıyacağına kalpten inandığım Siyahkalem’e minnettarım. Dünya Tiyatrolar Günümüz kutlu olsun! Yaşasın tiyatro! Yaşasın iz bırakanlar! Kardeş ülke Makedonya’da.. Hayatın, onu salt gerçekten severek yaşadığımız için sunduklarını kabul edenlere ne mutlu! Henüz küçücük çocuklarken hepimiz, beyinlerimizin tertemiz sayfalarına ne renkli motifler nakşetmişizdir. Her yeni tanıştığımıza boyumuzdan büyük şaşarak, keşiflerimize hayran kaldığımız zamanlar ne kadar uzakta duruyor olabilir şimdi ayak bastığımız topraktan? Türlü maceralar soluyup, önümüze sunulan herşeyi okuyup, kendi hayallerimizi dokuduğumuz o en masum hallerimiz... “Geçmişe gülümseyerek baktığımız gün olgunlaşmış sayılırız” der Anton Çehov. Bu söz üstüne, geçmişim bana gülümsüyorsa hala biraz çocuk sayılırım diye avunduğumu itiraf etmeliyim. Hiç de yerinde durabilen bir çocuk olmayan beni, üstüne hayaller kurarken en küçük zerreme kadar susturabilen tek düşüm yazmaktı. Dünyayı en güzel haline dönüştürebilecek büyük bir yazar olmak! Ne kabına sığmaz bir düşmüş bu! Yazma eyleminin tek başınalığı mı beni korkuttu yoksa okuduğum yazarların ne muhteşem eserler verdiğini düşünüp asla onlar kadar olamayacağıma mı kani oldum, bilemiyorum. Eğer kabul ederseniz, hayatın sürprizleri size düşlemediğiniz cennetleri hediye edebilirmiş meğer. Oyuncu oldum. Kalbimi olduğu kadar beynimi de titreten o büyük yazarların eserlerine can verenlerden biri yaptı beni çarpışmalarım. Tiyatronun gerçek anlamıyla “ne” olduğunu tam olarak kavrayana kadar dizlerimin sarsıntısıyla, sesimin yol vski. Vlado Cvetano bulamaz ürkekliğiyle, ruhumun içre EREM Fotoğraf: İPEK karmaşasıyla, zihin dehlizlerimin yankılarıyla boğuşurken zannederdim ki bu acılar salt bana özgü! Her oyuncu böyleymiş. Ruhunu yazı ile sarmaştırmak için yola düşenlerin hepsi aynıymış. Soluk aldığım şimdiki zamanlara gelene kadar payıma düşenlere teşekkür borçlu hissederken bir yandan da iki senedir tiyatro sahnesine adım atamamanın özlemi çok büyüdü. İstanbul’a ayak bastığım her dönüşümde en azından bir oyun izleyebilmek için programlıyorum günlerimi. Oyuncu sahneye çıkamıyorsa seyirci koltuğuna başka türlü oturuyor doğrusu. İzlemeyi hasretle sürdürmenin sonucunda kendimi oyunlar, oyuncular, tiyatro grupları için kendimce küçük notlar alırken bulduğumda geçmişime gülümsedim mi acaba? Ya da o mu bana göz kırptı? Hangisi ise olan, Makedonya’ya gelişimin, buradan ülkeme ve sanatıma özlemimin bileşkesidir yazdıklarım. Üstelik, hayatın bir hediyesi daha önümde şimdi: Dünya Tiyatrolar Günü için bir hafta önceden bir selam güzel Üsküp’ten! sandığım 18 Ağustos 2007 günü. Bütün görevliler Makedon, havalimanı asla bizimkine benzemiyor ama ben kendimi pasaport kontrolü sırasında bulduğum halde nedense kendimi yabancı bir ülkede hissetmiyordum, neredeyse Türkçe konuşacak kadar ileri gitmek üzereydim. Bu yabancılaşamama duygumu uzun bir süre çözümleyemedim doğrusu. Hala aynı halde yaşadığım bu ülke bana poleka poleka (yavaş yavaş) sezdirdi ki, biz zaten tanışız birbirimize. Hem de çoook uzun yıllardır komşuyuz, kardeşiz, hasretiz. Aynı havayı solumuşuz, aynı suyu içmişiz, düğünlerde kolkola halaylar çekip, cenazelerde birlikte gözyaşı dökmüşüz. Birlikte 500 yıldan da fazla yaşamayı gerçekten becerebilmişiz, ta ki ayrılık gayrılık çıkartana kadar birileri. Üsküp Halklar Tiyatrosu Üsküp’te, bit pazarının neredeyse içinde 1948’den bu yana türk ve dünya tiyatro edebiyatından seçme eserlerle yoğrulmuş bir repertuarla durmaksızın oyunlar oynayan kocaman bir tiyatro var. 1954’teki son büyük Türkiye göçünden geriye kalan 280 bin Türk’ün yaşadığı Makedonya’nın başkentindeki Lütfü Seyfullah tarafından kurulmuş bu tiyatro, 60. yılını kendisiyle de akran olan emektar oyuncuları ve gepegenç yeni aktörleriyle birlikte kutlayacak. Biz zaten tanışız... Ayağımın bu topraklara değdiği ilk günü hiç unutmayacağım. Sanki THY uçağı bana bir oyun oynamış da, havada 1 saat 10 dakikalık bir oyalama uçuşundan sonra yine Atatürk Hava Limanına yeniden inmiş gibi kendi topraklarımıza ayak bastığımı Yıl: 2019. Tehlikenin farkında mısınız? Ortaoyuncular’ın son oyunu 2019 gidilip görülecek, görülüp gülünecek bir oyun. “Bilimsel olmayan kurgu” şeklinde sunulan 2019, Türkiye’nin başına gelebilecekleri anlatıyor, Türkiye’nin siyasal gündemine damardan giriyor. Ortaoyuncular’ın 24 Ocak 2009’da prömiyeri oynanmış olan son oyunu “2019”, “bilimsel olmayan kurgu” ya da “bilimsiz kurgusal güldürü” şeklinde sunuluyor. Adından da anlaşılacağı üzere, GAMZE 2019 yılına yapılmış bir projeksiyon sözkonusu oyunda. Tabii adından bunu ERBİL anlamadıysanız hemen yukarıdaki cümleyi unutun ve “Neymiş peki?” diye oyuna gidin. Zira Ferhan Şensoy “oyunu anlatma”yı içerecek her türlü açıklamayı, oyunun sürprizlerine dair bilgi vermek anlamına gelecek her türlü değerlendirmeyi şiddetle protesto ediyor. Haksız sayılmaz; 2019 “gidilip görülecek”, “görülüp gülünecek” bir oyun. Sürprizleri açıklamadan, ama oyun hakkında merak uyandıracak bir şekilde yapmaya çalıştığımız söyleşimiz de hep bu kısıtlamaların gölgesinde geçti ve ben de olabildiğince “sürprizsiz” bir yazı hazırladım. Sanatı gibi gizemli bir isim Mehmet Siyah Kalem. Tarih kaynakları ondan söz etmediği için kim olduğu, nerede yaşadığı, gerçek adı bilinmiyor. 15. yy’da yaşadığı tahmin edilen ve bugün efsane haline gelen Siyah Kalem’in izini süren dünya çapında araştırmacılar bile henüz somut bir bilgiye ulaşamadı. Çizimlerinde genellikle ‘Karı Üstat Siyah Kalem’ imzası bulunuyor. ‘Karı Üstat’, ‘kalem ustası‘ anlamına geliyor. ‘Siyah Kalem’ ise İranlı yazarlar tarafından kalın kenarlı, siyah beyaz çizgi resimler için kullanılıyor. Kim olduğu bilinmese de resimleri Doğu ve Batı dünyasında efsane haline gelmiş bir sanatçı Siyah Kalem. Resimlerinin ana konusunu Orta Asya Şamanizmi ile İslami dönemin birbiriyle kaynaştığı gündelik hayat sahneleri oluşturuyor. Kimi zaman pazar yerleri, kervanlar, dervişler, hayvanlar, kimi zaman ise doğaüstü yaratıkların fantastik dünyasını anlatmış resimlerinde. Siyah Kalem’in resimlerinin önemli bir bölümü bugün Topkapı Sarayı Hazine Kitaplığı envanterine kayıtlı. Mehmet Siyah Kalem’in ressamlığının izi bugün Üsküp’te sürülüyor. Hem de bir tiyatro sahnesinde. Ayrıntıları yandaki sütunlarda Şebnem Sönmez’in kaleminden okuyacaksınız. Evet, Haftasonu ailesine yeni katıldı Şebnem Sönmez. Onbeş günde bir ‘siyahkalem’ köşesinde bizlerle birlikte olacak. Büyük bir beğeniyle izlenen Elveda Rumeli adlı televizyon dizisinde beş çocuklu bir anne olan ‘Fatma’ karakterini canlandıran Şebnem Sönmez, kalemdeki ustalığını da kanıtlamış oluyor böylece. Kimi zaman bir tiyatro sahnesinden, kimi zaman beyaz perdeden, kimi zaman bir kitabın sayfalarından seslenecek yazılarında. Dünyaya, sanata, politik ve kültürel olaylara sanatçı kişiliğinin verdiği duyarlılıkla bakacak; gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını paylaşacak bizlerle. İlkyazısı da köşesinin adına esin kaynağı olan kardeş ülke Makedonya’daki tiyatro oyunu ‘Siyah Kalem’. Aramıza hoş geldin Şebnem Sönmez... İyi hafta sonları... Gidişat hiç bilimsel değil Öncelikle 2019’a dönük bir projeksiyona neden ihtiyaç duyduğunu konuşuyoruz Ferhan Şensoy’la. Aslında tam konuşamıyoruz. “Niye böyle bir oyun yaptınız?” şeklindeki klasik ortayı, “Benim işim bu oyun yapmak, her sene yapıyorum” diyerek taca attıktan sonra, soruları somutlamak ihtiyacı ortaya çıkıyor. Neden bilimsiz kurgusal güldürü? “Burada bilim – kurgu sözcüğüne bir gönderme var. Bilim – kurgu bilimsel olarak yapılan bir faaliyet. Türkiye’nin başına gelecekler ise, yani şu andan itiraben ufkumuzda gördüğümüz şey, bilimsiz bir şekilde bir yöne gidiş anlamına geliyor. O bilimsiz şeyin kurgusu 2019. On yıl sonra Türkiye şöyle de olabilir, gibi bir pencereden bakıyoruz.” 2019 Türkiye’nin siyasal gündemine “damardan” giriyor, deyince, “Bu Ortaoyuncular’ın 30 yıllık tavrıdır. ‘Şahları da Vururlar’la başlayan bir serüvendir. Biz o zamandan beri ‘damardan’ giriyoruz” yanıtını alıyoruz. Oyunla çok yakından ilgili olduğu için, Türkiye’nin gidişatına dair değerlendirmelerini soruyoruz: “Bu değerlendirmeleri oyunda yapıyoruz zaten. Türkiye’nin iyiye gitmediğini, ufkumuzun karanlık olduğunu düşünenlerdenim ben. Bu gidişat, hiç iyiye gidişat değil. Gerek hukuksal açıdan, gerek kültürel açıdan ciddi bir erozyonla karşı karşıyayız. Sonunu ben de merak ediyorum” diyor. Günceli sezip yakalıyoruz 2019’un “kahramanları” da bu gidişatı durduracak meziyetlere sahip değiller aslında. “İzleyici oyunun başında böyle bir duyguya kapılıp onları kahramanlar olarak görüyor ama bunlar kahraman değiller. O mevcut kavgadan kaçarak bir yere sığınmışlar. Bu bir nazire olarak böyle: Birinin adı Mustafa, öbürünün adı Kemal. Cumhuriyet gazetesi okuyorlar, Kemalistler, Atatürkçüler ama kahraman değiller. Birden bire devrim beklenmemeli onlardan, seyircilerin böyle beklentileri oluyor kimi zaman.” Peki oyunun mesajı “Tehlikenin farkında mısınız?”dan ibaret bir mesaj mı? “Evet, mesajımız tamamen bununla örtüşen bir mesaj.” Tehlikeye işaret ederken, bir yandan da tüm olup bitenler sıradanlaşmış, her adımda boyun eğme ile “gelen gideni aratır” olmuş 2019’da. Gülmemek mümkün değil 2019 görüntülerine ama, tablo aslında “ağlanacak tablo”. Nasıl gülüyoruz, ağlanacak halimize? 2019’un çarpıcı politik mesajları var, bu oyunu diğerlerinden daha önemli görüyor musunuz, deyince bu soruyu bir yazara sormanın bir anneye “Hangi çocuğunuzu daha çok seviyorsunuz” sorusunu sormak gibi olduğunu söylüyor Ferhan Şensoy: “Her oyun farklıdır. Anlatımı, biçimi, üslubu birbirinden farklıdır. Politik olmayan oyunum var mı diye düşünüyorum, 30 yıllık Ortaoyuncular maceramda politik olmayan bir şey yazmadım. Biz günceli biraz öncesinden sezip yakalayan bir tiyatroyuz. Daha oraya gelmeden biz onu yazmış oluyoruz. Örneğin ben bu oyunu yazın yazmaya başladım ve yaz sonunda bitti. O dönem yazdığım şeyler, bugün birinci sayfalardaki haberler, ama yazıldığı dönem birinci sayfada değildi.” hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle