Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayrılan ama kopamayanların öyküsü Ali Poyrazoğlu ve Nilgün Belgün’ün sahnelediği İyi Günde Kötü Günde, evli bir çift üzerinden ilişkilere diri ve gerçekçi bir bakış sunuyor İnsan, kimi zaman kendini bile anlayamıyor hatta kimi zaman katlanamıyorken ilişkilerin ne büyük handikaplara sahne olduğunu varın siz düşünün. Mutlu mesut başlayan ilişkiler, gün geçtikçe pasif çatışmaya ZUHAL kişilik çatışmasına sahne AYTOLUN dönüşebiliyor, olabiliyor. Zamanla konuşmayı bile beceremeyen, sorunların çözümünün karşısındakini yaralamaktan geçtiğini sanan, çevreden gelen her türlü tepkiye açık olan çiftlere dönüşebiliyor insan. İlişkilere tam da bu noktada gerçekçi bir bakış atan İyi Günde Kötü Günde, Fransa’da çok beğenilen bir oyunun Ali Poyrazoğlu tarafından yeniden yorumlanmış hali. Sahnede Poyrazoğlu ve Nilgün Belgün, ayrılamamış ama beraber oldukları süre içerisinde de bir birlikteliği yürütemeyecek kadar yabancılaşan, zamanla ötekileşen, gerçekleri öteleyen ve yüzleşmekten kaçan bir çiftin hikayesini paylaşıyor izleyiciyle. Aşk ve ilişkilere dair konuştuğumuz Poyrazoğlu, aşkı iki kişilik bir örgüt olarak tanımlıyor; sistemin yapısı itibariyle birden fazla olan kalabalığa saldıracağını dile getirerek. Tabii diğer yandan da ilişkide en öldürücü ve en acımasız hastalığa dikkat çekiyor: Alışkanlıklara... Koşullar ne olursa olsun yaşanan sürgün haline... Bu oyun ayrılan ama birbirlerinden kopamayan sevgililerin öyküsü; bekar, nişanlı, evli, kavgalı ya da küs farketmez. Yüzleşmekten kaçmamalı Yüzleşmekten neden kaçar insanlar? Yüzleşmekten korkmalılar. Karı koca ya da iki sevgili yatıyorsunuz yatağa, değiyorsun birbirine, vücutlarının sıcaklığını hissediyorlar ama yalnızlar, kriz var. Dokunamıyorlar, bekliyorlar karşısındakinden. Ben genelde elimi uzatırım. Çekilecek gibi olurum, kırılsam da üzülsem de, bir küskünlük olsa da hep derim ki aşk var ulan. Uzan, dokunmaya çalış, ıskalama. Eğer değiyorsa ilişkiye, kıymetliyse karşındaki, gururu bir tarafa bırakacaksın, egonu iteceksin, uzanacaksın dokunacaksın. Doğru olan yol budur bence hayatta. HERKESİN DERDİ MUTLU OLMAK Aşk, iki kişilik bir örgüt müdür? Öyle değil midir sonuçta? Ne olursa olsun iki kişilik birlikteliğe mutlaka sistem saldırır yapısı itibariyle. Sistem bireye de saldırır. İyi ilişkilere de saldırır. Saldıracaktır. Ne kadar kötü ‘Ben senin koynunda ölmek istiyorum’ diyen insanların bir süre sonra birbirlerinden nefret eder hale gelmeleri. Nasıl büyük bir beceriksizlik, bu krizi aşmayı beceremeyişleri. Şapşallıktan başka bir şey değil. Hele ki alışkanlıklar... Onun için bileceksin ki cesur bir şeydir iki kişinin yaşama doğru elele tutuşup, ileriye doğru yürümeye çalışması. Hepimizin derdi mutlu olmak. Nasıl olması gerektiğini herkes kendine göre bir yöntem bulup, keşfetmek zorunda. En iyi metres eski eştir diyorsunuz oyunda. Öyle midir? Bazen yaşanır, ayrılmışsındır, bitmemiştir. Pişman olursun. Yeniden başlarsın. O zaman çok daha iyi anlayabilir, keşfedebilirsin. Ben bunu hatalarımın üniversitelerinden mezun olmaya borçluyum. Yenilgilerden öğrenmeliyiz ki kendimizi sürekli yenileyebilelim. Ben değişime inanırım. Değişebilmek için yenilenmen, bilgiyle donanmış olman gerekir. Bilgiyle donanmazsan yenilir, çürür ve yok olup gidersin. İLİŞKİYE DIŞARIDAN BAKMAK İki insan arasında olsa da ilişkiler, yaşananlar evrensel gibi görünüyor. Oyunda herkesin kendinden bir pay çıkarması mümkün. Öncelikle genel bir bakış atmak isterim oyuna. Birbirini yakalamasını beceremeyen, çok sevdikleri halde içlerini açıp, egolarından, komplekslerinden sıyrılıp berrak bir şekilde kendilerini karşısındakine sunamayanların öyküsü İyi Günde Kötü Günde. Aslında çağımızda birçok çiftin hikayesi. Eğer kendini net bir şekilde sunabiliyorsan karşındakine, gönlünün ve zihninin kapılarını açabiliyorsan, sevginle beraber neden zaman zaman ondan nefret ettiğini, niçin zaman zaman korktuğunu ve ondan uzaklaşmaya başladığını, tenin nasıl eskidiğini ve ten eskimesinden ortaya çıkan sorunların nasıl atlatılabileceğini, sevgi tökezlediği zaman nasıl yenileyebileceğini, nasıl emek vermek gerektiğini öğrenelim diye seyirciyle beraber düşünme hali diyebiliriz bu oyuna. İstedik ki herkes bize bakarken, kendi ilişkisine de dışarıdan bakmanın yollarını keşfetsin. Biz millet olarak saklanırız Kitaplarla ilişkinizi bilmeyen kalmamıştır. Bir ev dolusu kitabınız var. Kitabın sizdeki yeri nedir? Kitabın yaşamımdaki yeri Türkçe’nin hayatımdaki yeriyle ilgilidir. Bana nerelisin diye sorulduğu zaman Türkçeliyim diyorum. Ana yurdum Türkçe. Orada doğdum, büyüdüm, zihin yapım orada şekillendi, dünya görüşüm o dilin içinde oluştu. Yaşamın sırlarını keşfetmeme yol açan anahtar dil Türk dili. Onun için dille ilişkisini canlı ve taze tutmak ve yaratıcı bir şekilde dünyayı kucaklamak isteyen insanlar sürekli okumak zorundalar. Okumazsan yaşamı ıskalarsın. Bu çok net. Ben profesyonel bir okuyucuyum. İyi bir okuyucu olmak meslektir. İnsan zihninde kaçmaya meyilli bir taraf vardır aslında. Nasıl yetişiyorsunuz yaşama? Ben aslında çok miskin bir adamım. Daha hiç çalışmadım. Eğleniyorum sadece. Onun için bu kadar çok işi yapıyorum. Ama günde 4 saat uyurum ben. İnsan işini eğlenerek yaparsa hem mutlu hem de başarılı olabiliyor. İşin sırrı burada sanırım. Belki anlamaya çalışmak, dünyada, çevrende, evinde olan bitenleri, krizleri, yolunda gitmeyen şeyleri, daha soğukkanlılık ve bilimsel bir tavırla, farkında olarak, sosyolog gibi keşfederek yaşamayı denersek bizim için daha iyi olur. Korunaklı yaşamlara gömülüyor insanlar... Biz millet olarak saklanırız. Psikologa da gitmeyiz. Açmayız sorunlarımızı, söylemeyiz. Çünkü sorunumuzla yüzleşmek istemeyiz. Biz herşeyi ve herkesi ötekileştirerek yaşamda kendimizi korunaklı, izole bir yer sağlamaya çalışıyoruz. Sorun olmasın istiyoruz hayatımızda. Kendi minicik çevremize kapanıyoruz. Kendi minicik dünyalarımıza, gettolarımıza gömülüyoruz. Orada bize hiçbir şey değmeden, yaşama değmeden geçmeye çalışıyoruz. Öyle yapınca yaşam senin tam ortandan geçiyor. Farkına varmıyorsun. Sonra bakıyorsun, bu koca delik nereden çıktı diyorsun. SEYİRCİ OYUNUN ORTAĞI İzleyen de dahil oluyor oyuna. Ben yazarken de böyle yorumladım. Bir Fransız oyunuydu, oradan yola çıktım ve yeniden yazdım. Biz farklı bir şey de yaptık. Seyirci oyunun ortağı olsun istediğimiz için bütün objeleri kaldırdık. Yaşamımıza giren kişilere, flörtlerimize kadar herkesi biz canlandırıyoruz. İstedik ki seyirci de bu hayal ürünün bir parçası olsun. Birlikte oynasın. Olmayan kişiler görüyor, onlara gülüyor, alkışlıyorlar. Seyirci zihninde bu iki insanın evine geliyor yerleşiyor. Bu iki insanın yaşadıklarının ortağı oluyor. Amaç da bu zaten. Umarız birkaç soru takılır insanların yaşadığı ilişkilerle ilgili. Oyuna girmek için yer dahi bulamadım. Siz krizden etkilenmemişsiniz. Biz seyirci sıkıntısı çekmeyen, krizden etkilenmeyen bir tiyatroyuz. Her seferinde farklı ve yeni bir gündem açan, farklı bir oyun sergileme dilinin peşinde koşan bir tiyatro olduğumuz için seyretmek heyecan verici. Diğer yandan tüm bu seyirci, teker teker kumbaraya atar gibi biriktirdiğim bir seyirci. Yıllardır seyirciyle beraber yapıyoruz biz bu işi Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda. Her oyunumuz bir davettir. Ama bu kadar seyirci olması ülkede bir kriz olmadığı anlamına gelmiyor ya da tiyatroda bir kriz yaşanmadığı anlamına... ? Oyun Atölyesi’nde Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler bugün ve 25, 26, 27 Mart’ta saat 20.30, yarın 16.00’da sehnelenecek. ? Dostlar Tiyatrosu’nda Marx’ın Dönüşü bugün Muammer Karaca Tiyatrosu’nda saat 20.30’da yarın ise saat 15.00’te sahneleniyor. ? Tiyatro İstanbul’da Altı Haftada Altı Dans Dersi bugün 15.00 ve 21.00’de yarın 14.30’da, 26 ve 27 Mart’ta ise saat 21.00’de sahnelenecek. ? Sadri Alışık Tiyatrosu’nda Yeşil Papağan LTD. saat 20.30’da, yarın ise Bahçemdeki Ayı saat 15.30’da sahneleniyor. ? Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda İyi Günde Kötü Günde bugün saat 20.30’da yarın ise 15.30’da sahnelenecek. ? Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Ölüm ve Kız bugün saat 18.30’da sahneleniyor. ? Tiyatro Oyunevi’nde Beklerken 23 ve 24 Mart’ta Talimhane Sahnesi’nde saat 21.00’de sahnelenecek. Efes Pilsen’le bu hafta C MY B C MY B