Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 19 ARALIK 2009 CUMARTESİ Son albümlerini 2004’te yayımlayan Moğollar dört yıl süren içine sindirme döneminden sonra ürettiklerini, biriktirdiklerini taşırdı. Ortaya Umut Yolunu Bulur albümü çıktı. Ablümdeki “Geri Sar” şarkısı hem albüme ruhunu veriyor, hem kaybettiğimiz değerleri hatırlatıyor. Çünkü toplum olarak gerçek anlamda sevgisizlik yaşıyoruz. Albümde dört de Nâzım Hikmet şiiri var. Moğollar 68 ruhunu çağırıyor berdik, Serhat’la Bilgi Üniversitesi’nde beraber okudum. 40 yıl devam etmek az gruba nasip olur. Bir tren gibi, inen de oluyor binen de. Karaca: Yeniden toplanma aşamasında ben içindeydim. Babamla beraber ilk albümü dinledik. Göz ucuyla baktı, “iyi olmuş” dedi. Çok iyi bir dönüş yaptılar. Ben şanslılardan biriyim ama o dönem ıskalatılmış bir kitle vardı. Mesela bana, babamı dinlemek yasaktı. Tamamen silmeye çalıştılar o dönemi. Ancak Moğollar öyle bir albümle döndü ki bazılarının kafasına balyoz gibi indi. ‘Babamı dinlemem yasaktı’ Grubun en yeni elemanları olarak Moğollar’da yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Emrah Karaca: Tamer ve Cahit ağabeye zaten çok yabancı değilim. Ancak büyük bir grupta ilk solistlik deneyimim. Ama onlar hep destek oldular. Konservatuar mezunu değilim ama “Moğollar Konservatuarı”ndan geçtim diyebilirim. Utku Ünal: Zaten 2005’e kadar Bulutsuzluk Özlemi’ndeydim. Moğollar’la çeşitli platformlarda bera Bu albümde dört Nâzım Hikmet şiiri var. Farklı düzenlemeler dikkat çekiyor. Öngür: Üç yıldır Nâzım şiirleri üzerine çalışıyorum. Hayatı, yaşadığı dönem bilinince bir çok şey ortaya çıkıyor. Şiir yazımı herkesin dikkatini çekmiştir. O ritm kendiliğinden çıkıyor zaten. Bunun müzikal karşılığını aradım. Fakat bu 70’lerden beri tartışma konusuydu. Caz şarkıları bile ya pılabileceğini de gördüm. Ama hepsi için geçerli değil tabii ki. Klişe haline gelmiş bir şekli var. O klişe biraz da protest tavrı yakalamak için sanırım. Öngür: Biraz dayatılan bir şey olduğu için ben buna tepki gösterdim. Araştırırken bir çok şey çıktı. Nâzım Hikmet şiirini, sinema gibi bütün detaylarıyla yaşatıyor. Mesela günler şiiri Tanju Okan’ın şarkılarını anımsatan bir ritmdeydi. “Buna Beatles armonisi uyar mı” diye düşünürken farklı yorumlar olabileceğini gördüm. Cahit Berkay, Taner Öngür, Serhat Ersöz, Utku Ünal, Emrah Karaca (sağdan) Moğollar uzun bir aradan sonra “Umut Yolunu Bulur” albümüyle karşınızda. Bu albümde iki DENİZ yeni eleman da yıllık gruba ÜLKÜTEKİN 40 katılmış. Biri Bulutsuzluk Özlemi’nden tanıdığımız Utku Ünal, diğeriyse Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca. Albümün çıkması biraz gecikti. Cahit Berkay: Son albümü 2004’te yaptık. Albüm çıkar çıkmaz bir sonraki kafalarda dolaşmaya başlıyor. İnsanlar içine sindirebilecekleri bir albüm olduğunda “bitti” denir, o zaman albüm çıkar. Gerekli samimiyeti sağlamak istiyoruz, içimize sinmesi lazım. O da dört yıl sürdü. Bir de içinde bulunduğumuz ortamda korsanlar, bedava şarkı indirmeler insanın şevkini kırıyor. Hadi kendi emeğimizi geçtik, bir yapımcı firma var. Yapılan hırsızlıktır. Neticede şartlar ne olursa olsun ürettiklerimizi biriktirdik, taşması da bu albüm işte. Albümün karakteri nasıl şekillendi? Taner Öngür: Alarm şarkısını 1986’da yazmıştım. Almanya’dayken Yeşiller hareketinden, otonom gruplardan arkadaşlarım olmuştu. Onlar şimdilerde yaşanan doğal felaketleri o yıllarda öngörüyorlardı. Ben de bundan esinlenip şarkıyı yapmıştım. Yeni bir düzenleme ve Emrah Karaca’nın yorumuyla bu albüme aldık. Nâzım Hikmet’in Kadınlarım şiirine Uğur Mumcu’nun yorumu çok etkileyiciydi. Dinlerken rock formatında söylenişini duyar gibi oldum. Bulutlar Adam Öldürmesin, Nâzım’ın gelecekle ilgili öngörüsünün nasıl yüksek olduğunu gösteriyor. Onu da Serhat’ın düzenlemesiyle bir punk şarkısına çevirdik. Bazıları Moğollar tarzının dışına çıktığımızı düşünebilir ama gerekirse punk da yapabiliriz. Eski albümler de hep öyledir aslında. Berkay: Mesela benim yaptığım Haydarpaşa Merdivenleri, Memleketimden İnsan Manzaraları oyununun açılış müziği. İlk başta oyuna göre daha yumuşak yaylılarla bir versiyonunu yapmıştım. Albüme aktarırken bize yakışan bir rock formatına çevirdim. “geri sar 68’e geri sar” diye işin melodisi çıktı. Uğur Mumcu anısına şarkıyı da katledilişinin onuncu yılında Ankara’daki anmaya giderken “elim boş gitmeyeyim” diye hazırlamıştım. Asıl Kriz Bastı’yı anlatayım. Her albümde kaybolmaya yüz tutmuş folklor geleneğini yaşatan bir şarkımız oluyor. Kolbastı geçen yıl revaçtaydı. Ben o oyunu çok seviyorum, gençlere de çok yakışıyor. Fakat televizyon bunun cılkını çıkartıyor. Derken kriz geldi, ardından sözler kendiliğinden çıktı. Yenilik arayışı sürüyor Serhat Ersöz’ün gruba katılması müziğinizde ne gibi farklar yarattı? Berkay: On yıl evvelki kadar müzik dinleyemiyorum. Serhat dünyada neler olup bittiğini çok yakından takip ediyor. Kayıttan, sounda, gitar figürlerine kadar katkıları oluyor. Zaten “yeni katıldı” ifadesini sevmiyoruz. Neredeyse 16 yıldır bizle birlikte. Serhat Ersöz: İlk başlarda eski Moğollar müziğiyle kıyaslanıyordu. Düz mantıkla bakınca ben de çok takıyordum. “Değişen ne? Yeni bir klavyeci. O zaman onun yüzünden” gibi bir durum. Ama düşünsenize 20 yaşımda gelmişim, “hayır o müziği yapmayacağız” diyorum. Moğollar da “tamam öyle diyorsan öyle olsun” mu diyecek? Öngür: Biz yaşayan bir grubuz. İlk yıllarda yaptığımız şeyleri tekrar edecek halimiz yok. Yenilik arayışı halen sürüyor. Müzik yapamıyorduk Yeniden nasıl bir araya geldiniz? Berkay: 1976’dan sonra müzik yapamaz hale geldik. Engin Yörükoğlu’yla birlikte Fransa’ya gittik. Pazar günleri Anten 2 kanalında Fransa’da yabancı işçilere yönelik şarkılar çalınırdı. Ara sıra Türklere yönelik müzik olduğunda tamburları bağlamaları alıp gidiyorduk. Bir ara Tülay German’la çalıştık. Onun dışında lokantacılık yaptık, kitap sattık, elektrik tesisatı yaptık. 1982’de döndüm ama bir taverna furyası vardı ve bana hiç hitap etmiyordu. Albüm pazarı bitmişti, sinema batmıştı. Bir şirkete girdim, yavaştan sinema kıpırdamaya başladı, 1993’e kadar müzik yaptım. Arada 1986’da Cem Karaca dönünce kurtlar kaynadı onunla başladık. Moğollar bir araya gelince Cem’le ayrılmak zorunda kaldım. Fotoğraflar: VEDAT ARIK Nefes alan bir albüm Albümün kayıt süreci çok farklı aşamalardan geçmiş Ersöz: Kayıtlar bitip mix başladığında artık objektifliğimi yitirmiştim. Bu arada Underworld ve Jamaraqui gibi isimlerle çalışan Mike Nielson’la tanıştık. Aslında onunla mastering için konuşacaktım ama o Pink Floyd’un ses mühendisi Andrew Jackson’a gönderdi. Onun da katkılarıyla iyi bir şey ortaya çıktı. Sound olarak kaygımız artık yeni müziklerde ses üzerine çok oynanması. Bu yüzden müzik dinamikleri kayboluyor. ABBA’nın bir albümünde en yüksek ve en düşük arasında büyük fark var. Masteringli halinde ise fark çok az. Şarkıları lafla doldurmaya gerek yok Geri Sar şarkısı 68 ruhunu çağırıyor, belki çok az sözü var ama bir anlamda albüme ruhunu veriyor. Berkay: Şarkıları lafla doldurmaya gerek yok. 68’e dönelim anlamında değil. Toplum olarak kaybettiğimiz değerler iyice ayyuka çıktı. Gerçek anlamda sevgisizlik yaşıyoruz. Ben biraz sinema üzerine düşünürken BİRİLERİ Nâzım üzerine denemeler İki dönüş iki albüm 2009’da müzikte çok sayıda geri dönüş yaşandı. Bunların arasında en önemlileri, Eminem, Alice in Chains, Blink 182, Whitney Houston, Blur, The Cranberries, Creed, Faith No More, Limp Bizkit, Phish, Public Image Ltd. ve Skunk Anansie idi. Müzikten tamamen kopmasalar da yıllardır yeni ZÜLAL albüm yayınlamayanlar da KALKANDELEN vardı. Bugün bunlardan ikisini ele alacağım. Birisi, 1970’li yılların en popüler hard rock/ heavy metal gruplarından Kiss. Diğeri ise, bir terapi sürecinin ardından yeniden sahneye dönen pop yıldızı Robbie Williams. KissSonic Boom Kiss’in 11 yıl aradan sonra yayımladığı “Sonic Boom”, üçlü bir set olarak dünyanın en büyük perakende şirketi WalMart aracılığıyla satışa sunuldu. Yeni şarkılardan oluşan albümle birlikte, Buenos Aires’te verilen bir konserin DVD’si ve en sevilen şarkıların yeniden kaydedildiği bir diğer CD’nin de yer aldığı bu set, Amerika’da WalMart mağazalarında sadece 12 dolara satılıyor... Kiss, elbette sendika karşıtı WalMart ile anlaştığı için Bruce Springsteen gibi pişman olup özür dilemedi... Aksine grubun solisti Gene Simmons, “WalMart’ın daha fazla kasiyeri var” diyerek kendileri için önemli olanın aldıkları para olduğunu vurguladı. Kiss’i tanıyanlar için şaşırtıcı değildi bu. 35 yıl önce ilk kurulduklarında da, bütün stratejileri büyüklük, çok satma ve stadyumları coşturma üzerineydi. Grupla özdeşleşen abartılı yüz makyajları, parlak dar kıyafetler, Gene Simmons’un ateş yutma numaraları, duman saçan gitarlar ve lisanslanan Kiss kıyafetlerinden action figürlerine kadar, her şey bunun gereğiydi. Şarkılarında her zaman partilerden, kadınlardan, içip dağıtmaktan söz ettiler. Bu yüzden, yaptıkları müziği seksist ve maço bulanlar oldu. “Sonic Boom”un ana teması da yine seks, kadınlar ve partiler... Bu defa gruptan ayrılan Peter Criss ve Ace Frehley’in yerine, davulda Eric Singer, gitarda Tommy Thayer var. Gene Simmons, “Sonic Boom, Destroyer’dan bu yana kaydettiğimiz en iyi yeni albüm,” diyor ama ben bundan çok emin değilim... Albümü dinlediğinizde hissettiğiniz ilk şey, 70’lerin klasik soundu oluyor. 35 yıl sonra aynı soundu elde etmek bir başarı mı, yoksa hiç gelişmemenin göstergesi mi? Bu tartışılır... Albümle ilgili bu izlenimde, kaydın dijital stüdyo yerine analog ortamda yapılmasının etkisi büyük. Bu nedenle, bütün şarkılar her şeyiyle eskiyi anımsatıyor. Bu durum, nostalji yaşamak isteyenler için iyi olabilir ama açıkçası beni heyecanlandırmadı... Çünkü müzikal anlamda bir gelişme göstermediğinizde, sürekli kendinizi tekrarlama tehlikesiyle karşılaşıyorsunuz... Yine de, 1977’ye geri ışınlanıp bir Amerikan kasabasının barında eğlenmeyi düşleyenlere iyi gelebilir bu albüm... RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Pop müziğin en yetenekli isimlerinden Robbie Williams, yeni albümüyle yine gündemde. Yeni şarkısı “Last Days of Disco”da, “Buna geri dönüş demeyin” diye uyarıyor bizi; ama son birkaç yıldır Robbie cephesinde olanlara bakınca C MY B C MY B Robbie WilliamsReality Killed the Video Star ben buna başka bir şey diyemiyorum... Çünkü 2006’da çıkan “Rudebox” adlı albümü yok farz etmek istiyorum... Listelerde 1 numaraya yükselse de, Robbie’nin bugüne kadar yaptığı en kötü albümdü bana göre. Nitekim kendisi de, daha sonra onu “kariyerinde bir intihar” olarak değerlendirmişti. Neyse ki, sonunda bu albümle asıl müzikal rotasına geri döndü... Müziğe ara verdiği sürede kilo aldı, ilaç ve alkol bağımlılığı nedeniyle terapi gördü, sakal bırakıp Los Angeles’ta UFO arayışına girdi Robbie Williams... Son görüntülerine bakılırsa, epeyce toparlanmış ama eski süperstar havasından da uzaklaşmış sanki... “Reality Killed the Video Star”, radyolarda çalınmaya uygun akılda kalıcı melodileriyle ortalamanın üstüne çıkan bir pop albümü. Robbie’nin X Factor adlı şovda söylediği “Bodies” ilk single olarak yayınlandı; ancak bana kalırsa, albümün en güzel şarkısı “You Know Me”. İlginç sözlerinin yanı sıra, dinlerken bir yandan da vals yapabileceğiniz hoş bir melankolik havası var bu şarkının. John Barry’nin “Midnight Cowboy” adlı film müziğinden uyarlanan yaylılar ve piyano kullanımı dikkate değer... “Morning Sun”da ise, The Beatles’dan “I Am the Walrus”a gönderme var. Bu albümde kendisini toplum dışına itilenlerle aynı safta görüyor Robbie. Bir pop yıldızının böyle hissetmesi oldukça şaşırtıcı... Bence bu kez içten bir karşılamayı hak ediyor Robbie. Özletmişti kendini... www.zulalkandelen.com / kzulal@yahoo.com