21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 KASIM 2009 CUMARTESİ 7 ‘İnsan gücünün resmini yapıyorum’ Lolita Asil, “Hayat Çizgileri” sergisinde insan bedenine içten ve dıştan yeniden yaklaşıyor. Ressam Lolita Asil, “Hayat Çizgileri” başlıklı sergisinde insana bakışını bir GAMZE kez daha gözler önüne ERBİL serecek. Asil’in Akademi döneminden eğitim aldığı klasik desen anlayışından başlayan, ardından üniversitelerin Tıp Fakültelerinde devam ettiği Kadavra ve Otopsi çalışmalarına ve günümüze kadar uzanan “insana bakış” sürecini yansıtan bu sergide insana ve insan bedenine “iç”ten ve “dış”tan yeniden yaklaşılıyor. Lolita Asil’le sergi hazırlıklarının yoğunluğu içinde sohbet etme fırsatı bulduk. Bu serginiz nasıl bir birikimin ürünü oldu, özellikle şu kadavralar meselesini sormak istiyorum... Bu sergi, 1996’dan beri süren 13 yıllık çalışmalarımın bir ürünü diyebilirim. Ne değişti 13 yılda? Son derece soyut çalışmalar yaparken insana yönelme ihtiyacı hissettim ve insana farklı bir yönden bakmamla başladı her şey. 1996’da renk konusuyla ilgilenmeye başladım. İnsan vücuduyla dışından değil, içinden ilgilenmeye başladım. Kadavra çalışmalarına ilk kez 1996’da girdim, insanla ilk kez öyle tanıştım. “Hayat Çizgileri” adlandırması sizin tercihiniz olmalı, neyi vurgulamak istediniz? 2005’te buldum bu ismi, o tarihte bunu yapmaya karar verdim ve ismi belliydi. Şimdi olsaydı “Yeni Yaşam, Yeni Yüzler” olurdu benim için. 2003’te işlerimin ağırlığı renkteydi, daha sonra çizgiye yöneldim. Çünkü benim tekniğimde zaten çok kuvvetli bir çizgi hakimiyeti var. Burada renkleri biraz daha geri plana atıp, çizgiyi ön plana çıkardım; çünkü kadavrayı resmediyorum, çünkü renksiz olması lazım. Çizgiyi kuvvetle vurgulamaya çalıştım. Çünkü benim için insanın tüm santimetrekaresi, milimetrekaresi çizgilerden oluşuyor. İnsana bakışınıza dönelim isterseniz. Nasıl bakıyorsunuz, nasıl bakılsın istiyorsunuz? Ben bir kafatası resmederken onu kafatası olarak resmetmiyorum, öncesi ve sonrası var. Bu sergide sinirleri çok göreceksiniz, nöronları... Bunlar benim için son derece önemli, bunları bilerek yapıyorum, farkında olarak yapıyorum. Bizim için sinir hücreleri vücutta ne kadar önemliyse, onların evrende ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Yani evrenin insanın bir parçası, aynı zamanda insanın da evrenin bir parçası olduğunu. Gerçekten bilimsel bir araştırma gibi. Ben şuna inanırım, bir sanatçının duyarlılığı bilim adamınınkinden daha ileridedir. Çünkü konsantrasyonu daha fazladır. Kim konsantrasyonunu yükseltirse, o çok tanrısal bir güce sahip olur, düşündüğü her şeyi yapabilecek bir güce sahip olur. Bu kesindir. Ben burada insanın resmini yaparken, aynı zamanda insanın gücünün resmini yapıyorum. Leonardo’nun çok büyük etkisi var benim hayatımda, yani bedenle uğraşmamın en önemli altyapılarından biri Leonardo’ya ait. Zaten oradan yola çıkarak kadavra çalışmalarına girdim. İstanbul’da 2 Aralık tarihine kadar sürecek olan sergiyi, Çağla Cabaoğlu Art Gallery’de pazar günleri hariç 11.0019.00 arasında ziyaret edebilirsiniz. (Tel: 0212 291 37 91) Popülerliğin bedeli bu olmamalı Yedi aylık hamile Bergüzar Korel ‘magazinden’ bıkmış. “Popülerliğin bedeli bu olmamalı” diyor. Tolgahan Sayışman da sabaha kadar sinema hakkında konuşabilecek kadar tutkuyla bağlı mesleğine. İkili dün vizyona giren Aşk Geliyorum Demez’de seyirciyle buluşuyor. Yeşilçam’dan esintiler taşıyan bu romantik komedi yer yer komik, biraz da dram soslu. İkiliyle sinema, magazin ve diziler hakkında konuştuk... Yeşilçam esintili romantik komedi “Aşk Geliyorum Demez”, dün gösterime girdi. Yer yer komik, az biraz dram soslu, mesaj kaygılı ve Fenerbahçeli (6 Kasım YÖK dışında ALPER size ne hatırlatıyor) bir film bu... TURGUT Zeki Alasya’dan Altan Erkekli’ye birçok yan karakter, filmi daha da izlenilir kılıyor. Aşk Geliyorum Demez’i basın gösteriminde izledikten sonra soluğu başrol oyuncuları Bergüzar Gökçe Korel ve Tolgahan Sayışman’ın yanında alıyorum. Sinemadan girip dizilerden çıkıyoruz. Sonra Bergüzar’a, magazin basınıyla süren gerginliği soruyorum; “Beni üç sene boyunca küçük düşürdüler, annem fenalaşıp hastaneye kaldırıldı, ben ise üzüntüden perişan oldum. Popüler olmanın bedeli buysa ben istemiyorum” yanıtını alıyorum. Bergüzar, yedi aylık hamile ve belli ki magazinsel konular onu hayli etkilemiş, fazla da üstüne gitmemeli... Tolgahan ise sabaha dek sinemadan konuşabiliriz diyen bir adam, Çin’de dünyanın en iyi mankeni seçilmiş ama onun gönlü çocukluk düşlerini süsleyen beyazperdede... Meşhur “1001 Gece” dizisinden sonra bir sinema filminde oynamak nasıl bir duygu? Bergüzar Korel: Üç yıl süren dizinin ardından bambaşka bir rol. Beni, bu filmde oynamaya yönetmenimiz Murat Şeker ikna etti. Pozitif insanları çok severim, baktım Murat da öyle bir adam. O anlattı, ben dinledim. Baktım sıcak bir iş olacak, içinde yer almak istedim. ‘Filmler insanı mutlu etmeli’ Siz ise Murat Şeker’in “Aşk tutulması” filminde de oynamıştınız. Yönetmenin fetiş oyuncusu oldunuz mu? (Daha sonra yönetmen Murat Şeker de bunu onayladı, ‘evet’ dedi ‘o, fetiş oyuncumdur’) Tolgahan Sayışman: Sanırım (gülümsüyor). Filmler insanları mutlu etmeli. Murat da öyle filmleri seviyor, hayatı ve sineması, mizah ve eğlenceden besleniyor. Sette germiyor, gerilmiyor, birlikte keyif alıyorsunuz. Ve sizi hep olumlu bir şekilde yönlendiriyor. Aşk Tutulması’nda bir hareketi ısrarla yapmak istiyordum, Murat buna izin vermedi. Sonra onun haklı olduğunu anladım. Dizideki Şehrazat rolü bir süre sonra üzerinize yapışıp kalmadı mı? Korel: Üç yılın sonunda artık zorlanmaya başladım. Her hafta saçınız, diyaloglarınız aynı oluyor. Ancak reytinglere bakınca hep üst sıralardanız. İnsanın işine saygısı olmasa, bir süre sonra ben istediğim gibi oynayayım, ne olursa olsun zaten tutuyor diyebilir. İnsanlar, bu kız Şehrazat’ı oynuyor, artık herhalde başka rolde oynamayacak diye düşünüyordu sanırım. Komedi filmindeki kadınım Peki, insan üç yıl Şehrazat olunca, rol ile gerçek hayat arasında bocalamaz mı? Korel: Yok, kendimi asla Şehrazat sanmadım. Ancak herkese Şehrazat olmadığımı ispat etmeye çalıştım. Filmdeki oyunculuğunuzu beğenecek misiniz? (Filmi ben basın gösteriminde izledim, onlar ertesi gün galada seyredeceklerdi) Korel: Bu filmde muhteşem bir oyunculuk beklememek gerek. Ben komedi filmindeki kadınım, Tolgahan da jönümüz. Yeşilçam sineması gibi birçok yan karakterle zenginleşebilen bir film bu... Armut dibine düşüyormuş Oyuncu bir anne ve babanın kızısınız. Mesleğiniz çocukken kanınıza işlemiş olmalı. Korel: Çocukluk hayalim olmadı ancak armut dibine düşüyormuş, onu anladım. Ailemden biliyorum, oyunculuğun maddi anlamda kötü tarafları da var. Bazen iki, üç yıl iş gelmediği oluyor. Evde oturmak zorunda kalıyorsunuz. Eskiden hikâyeler yazardım. Yazmayı ve okumayı çok seviyordum. Sonra konservatuara girdim ama öncesinde oyunculuk hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ne antik tiyatroyu ne de Shakespeare’i biliyordum. Yapı, resmen sıfırın üzerine inşa edildi. Belki de böylesi daha hayırlı oldu. Babam beni hiç yönlendirmedi, kendi ayaklarımın üzerinde durmamı istedi. Hatta onunla birlikte aynı dizide oynadık, soyadımı kullanmadım. Bergüzar Gökçe oldum. Oyunculuğun sizin için önemi nedir? Korel: Babam, ‘işine kafa patlatıyorsan, en iyisini yapacaksın’ derdi. Tiyatro, dizi veya film, hiç ayırmam. Sanki ayrım yapınca nankörlük de yapacakmışım gibi geliyor. Sahneyi çok özledim. Sahnenin tozunu yutmak benim en büyük hayalim. Film için ise senaryonun bir derdi olmalı. Oynayacağım kadını kafamda oturtmalıyım. Ben şu anda açım. Ama hamileyim, setleri özlemiyorum. Biraz kendimle kalmak, ailemle bir arada olmak istiyorum. Gönlümde yatan aslan gerçek öyküler Bir kısım “magazin muhabirlerine” yönelik ilanda sizin de imzanız vardı. Bu muhabirler, neden her ünlünün değil de bazılarının peşinden hiç ayrılmıyor? Korel: Şimdi bize dava açıyorlarmış. Tüm magazin muhabirleri alınmasın ancak bir kısmından gerçekten çok çektim. Babam “isyan edeceğin günler olacak” derdi. Haklıymış. Öyle günlerim çok oldu. Son yıllarda kendimi ifade edemediğim, üzüntüden perişan olduğum anlar yaşadım. Mesleğe 24 yaşında başladım, tecrübesizdim. Olumsuzluklarla mücadele edecek gücüm ve enerjim yoktu. Bir gün yaşlı başlı bir magazinci geliyor, ben babanın arkadaşıydım diyor, hal hatır sorup, sohbet ediyoruz. Sonra fotoğrafımızı çekip gidiyor, ertesi gün gazeteyi açıyorum ve “kebapçıda basıldı” başlıklı yalan bir haberle karşılaşıyorum. Eşim Halit Ergenç ile yıllardır tanışıyoruz, 60 bin dolar borç alıyorum ondan ve birkaç gün sonra gazetelerde şöyle bir başlık; “Şehrazat’ın bedeli 150 bin değil 60 bin dolar”. Magazincilerle anlaşan ve dekontu onlara veren bankacı, işten çıkartılıyor ama benim annem de fenalık geçirip hastaneye kaldırılıyor. Ben üç sene boyunca defalarca küçük düşürüldüm. Buysa popüler olmanın bedeli, ben istemiyorum. Garip bir ahlak durumu bu... Elle ve sözle taciz mi ararsınız, tinercilere para verip insanların üstüne salmak mı ararsınız her şey onlara öyle normal geliyor ki. Sürekli tahrik ediyorlar ve onlara sorsanız, utanmadan işlerini yaptıklarını söyleyecekler. Sizin böyle sorunlarınız olmadı sanırım? Sayışman: Ben, 2,5 yıldır Makedonya’daydım, o yüzden her şeyden uzaktım. Bergüzar ayırım yapmıyor, peki sizin önceliğiniz nedir? Sayışman: Ben kesinlikle sinema diyorum. Filmlerin yarattığı atmosfer, beni çok etkiliyor. Benim çocukluk hayalim sinemaydı, asla sahneyi düşlemedim. Maddi anlamda doyurabilse sadece filmlerde oynamak isterim. Ama son yıllarda hakkını vermek gerek, dizi sektörü de çok gelişti. Eskiden TV dizilerinde ünlü oyuncu göremezdiniz, şimdi meşhur oyuncuların akınına uğramış durumda... ABD’de de bu böyle... Sayışman: Tür saplantım, tür faşistliğim yok. Korku, komedi, dram, macera fark etmez. Benim için hikâyenin önemi büyük. Gönlümde yatan aslan ise yaşanmış hikâyelerden esinlenilmiş filmlerde, başarı öykülerinde oynamak. Tıpkı “Cinderella Man” gibi. İlerde sinemanın içinde var olmak istiyorum. Oyunculuk dışında yapım koordinatörlüğü (hikâyede söz sahibi olmak, oyuncu seçmek vs.) de olabilir. Suluboyayla tango Anadoluhisarı’ndaki Capricco, Neşe Gümüşcüoğlu’nun 21’inci kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Bugün açılan ve 28 Kasım’a dek sürecek sergide Gümüşcüoğlu’nun suluboya tekniğiyle yaptığı resimleri görebilirsiniz. Gümüşcüoğlu sergisinde tangonun ritmini kendine özgü bir üslup ve yorum ile tuvale aktarıyor. Sanatçı, aynı zamanda Suluboya Ressamları Grubu ve Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesi. Capriccio Anadolu Hisarı, Tel. 0 216 4656600 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle