18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bugünlerde Beykoz’a uğramak gerek Şu sıralar bahçenizle ilgili düzenlemeler yapıyor ve kasım ayı değişiklikleri planlıyorsanız İstanbul’da mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir yer var: Beykoz Fidanlığı. İstanbul İl Özel İdaresi’ne bağlı Beykoz Fidanlığı, 75 yıldır İstanbul’un daha “yeşil” olması için hizmet veriyor. Geniş bir ürün yelpazesinde ve piyasa fiyatlarıyla karşılaştırıldığında şaşırtıcı GAMZE ucuzlukta bitkiler sunan fidanlık, hafta içi gündüz mesai saatlerinde ziyaret edilebilir. ERBİL Ekim ve Kasım aylarında daha yoğun bir mesai düzenine geçen fidanlık ziyareti öncesinde 0 216 323 55 64 nolu telefondan bilgi alabilirsiniz. Beykoz Fidanlığı’nı ziyaret etmeden önce bir göz atılmasında yarar olan internet sitesindeki (http://fidanlik.ioi.gov.tr/) giriş yazısında şu ifadelere yer veriliyor: “İçinde bulunduğumuz yüzyılda hızla artan nüfus, çarpık kentleşme, sanayileşmeyle birlikte bozulan ekolojik denge ve oluşan çevre kirliliği tüm dünyayı olduğu gibi İstanbul’u da tehdit ediyor. İstanbul’a özgü bitki ve ağaç türlerinin bir çoğu yok oluyor. Betonlar arasında bulundukça, yeşilin öneminin farkına varan özel ve tüzel kişiler İstanbul’u eskiden olduğu gibi daha yeşil bir kent yapabilmek için çalışıyor. İstanbul İl Özel İdaresi Beykoz Fidanlığı da yarım yüzyılı aşan geçmişi ile şehrimizin güzelleşmesine katkı sağlayan kurumlardan biri.” 2 7 KASIM 2009 CUMARTESİ Manisa’nın Turgutlu ilçesinin can damarı kesildi. Yarım asrı aşkındır yörede kurulu bulunan Tukaş’ın kapısına kilit vuruluyor. Gerekçe ise kurumun ‘verimsiz’ olması. Turgutlu halkı için anlamı büyük olan fabrikanın kapanması yalnızca ekonomik değil sosyal açıdan da bölgeye zarar verecek. Ağaç müzesi Yaklaşık 300 çeşit fidan türünü bünyesinde bulunduran Beykoz Fidanlığı, yetiştirdiği fidanlar ve araziyi çevreleyen ağaçlarıyla gerçekten de tam bir canlı ağaç müzesi. 300 türün aşı yöntemiyle geliştirildiği belirtiliyor. Yetkililer, türüne göre bir fidanın satışa hazır hale gelebilmesi için 3 ila 10 yıl arasında bir zamana ve emeğe ihtiyaç olduğunu, çünkü fidanların türüne ve bulunulan mevsime göre, su, güneş, topraklarının havalandırılması, ısı, ışık, gölge ihtiyaçlarının sağlanması gerektiğini vurguluyorlar. Üretilen türler arasında yalnızca Türkiye’de bulunan örnekler de var. Beykoz Fidanlığı cumhuriyetin ilk fidanlığı olarak biliniyor; aynı arazide 1918 yılında Beykoz Orman Ameliyat Mektebi inşa edilmiş ama iki yıl sonra kapatılmış. 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kurulmuş. Abraham Paşa Çiftliği olarak bilinen 2200 dönümlük arazi fidanlığa dönüştürülmüş ve burada fidan yetiştirilmeye başlanmış. Abraham Paşa’ya ait çiftlik evi ve fayton yolları olduğu gibi korunmuş. Ermeni asıllı Abraham Paşa, zamanında Osmanlı yönetiminin paşa yaptığı, ancak sonrasında ihanetle suçlanan bir Paşa. Kendisine hediye edilen Beykoz sırtlarındaki bu koru, casusluk yaptığı gerekçesiyle vatana ihanetten idam cezasına çarptırılmasının ardından tekrar Osmanlı’ya devrolunmuş. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne. Adı “Turgutlu” olarak değiştirilmiş olsa da, “Kasaba” diye adlandıranlar çoğunluktadır Manisa’nın ilçesini. Ancak Kasaba’da hüzün HAKAN bugünlerde hakim. Çünkü ekonomilerinin can damarı kesimliş durumda. İlçenin DİRİK adını verdikleri Turgutlu Konservecilik Anonim Şirketi’nin (Tukaş) ilçedeki fabrikasının kapısına kilit vuruluyor. Turgutlu halkı, yarım asrı aşkındır ekonomik ilişkinin yanı sıra sosyal olarak da bütünleştikleri kurumun yöreden ayrılacak olmasına bir türlü inanamıyor. Ancak Tukaş yönetiminin İMKB’ye bildirdiği not, her şeyi olanca “kuruluğuyla” anlatıyor: “Şirketimiz yönetim kurulunun 23 Ekim 2009 tarihli kararıyla, üretim faaliyetlerinin ağırlıklı olarak mevsimsel tedarik edilebilen yaş sebze ve meyveye dayalı bulunması ve yılın 12 ayında üretim yapılamamasına bağlı olarak, tüm yıl boyunca yüksek sabit giderlere katlanılması, üç ayrı fabrika lokasyonunda sürdürülen üretim faaliyetlerinin mevcut kapasitenin ve işgücü kaynağının etkin kullanılmasını engellediği ve idari giderlerin artmasına sebep olduğu dikkate alınarak, verimlilik kriterleri çerçevesinde, Manyas/Balıkesir fabrikamızda tam yıl süren çalışma döneminden, salça ve konserve üretimi faaliyetleriyle sınırlı mevsimsel yaş hammedde gelimine bağlı olarak altı ayı kapsayacak şekilde mevsimsel çalışma düzenine geçilmesine, Turgutlu/Manisa fabrikamızın yerleşim ve yaşam alanları ile içiçe olması, buna bağlı olarak da çeşitli riskleri içermesi, büyüme ve gelişme olanaksızlığı, buna karşılık Torbalı/İzmir ve Manyas/Balıkesir fabrikalarımızdaki açık ve kapalı alanların gelişmeye açık ve yeterli düzeyde bulunması nedeniyle, Turgutlu fabrikamızdaki üretim faaliyetlerinin sona erdirilmesine... karar verilmiştir.” ‘Kasaba’da hayat durdu harcı koyanlardan biri, Tukaş’ı kuran 22 kişi arasında ailesiyle birlikte yer alan Metin Eti. Şirket yönetiminin şimdi “kent içinde kaldı, gelişemiyoruz” dediği alanların, kuruluşta bağbahçe olduğunun altını çizen 79 yaşındaki Eti, Tukaş’ın kurulmasıyla birlikte bölgenin hareketlendiğini söylüyor: “Tukaş’ın kuruluşundan herkes istifade etti. Bölgenin ürünü değerlenmeye başladı. Sebzeciler istifade etti. Piyasa kıymetlendi. Fiyatlarda belirleyici oldu.” Turgutlu’da ticaret biter Tukaş’ın kuruluş döneminde Kasaba’nın tek kitapçısı olan Eti, şimdi yine mutevazı dükkânında aynı işini sürdürüyor. Tukaş’ın kapanmasını ise “yazık olur” diye nitelendiriyor. “Tukaş, hem bölge insanı için bir iş kolu, hem de ziraatçiler için bir Bölgeyi hareketlendirdi Tukaş yönetimi, kapatma kararı için “verimlilik”, “kent içinde kalma” “mevsimsel çalışma düzeni” gibi gerekçeler ileri sürüyor. Ancak Turgutlu halkını bu gerekçelerden hiçbiri tatmin etmiyor. “Yer bulurduk” diyorlar, “yıllardır kazandırırken, şimdi mi verimsiz oldu?” diye soruyorlar. Tukaş, Turgutlu’nun adını taşımakla kalmıyor, aynı zamanda ilçenin öz evladı. Sıtkı Evin önderliğinde bir araya gelen Turgutlu’dan 22 kişi kurmuş Turgutlu Konservecilik Türk Ananim Ortaklığı Şirketi’ni. Her ne kadar şirketin internet sitesinde kuruluş tarihi 1962 olarak duyurulsa da Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odası kayıtlarına göre kuruluş tarihi 1954’e dayanıyor. 1967 yılında Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) tarafından satın alınmış, 1994’te yüzde 28’i halka arz edilmiş ve İMKB’de işlem görmeye başlamış. Bugün dev bir gıda firması olan kuruma ilk güvence. Tütüncülük gitti, pamukçuluk bitti, şimdi de sebzecilik giderse ne olacak? Çiftçinin elinde para olmazsa çarşıya inmez. O zaman da Turgutlu’da ticaret biter.” Peki Tukaş, Turgutlu için ne ifade ediyor? Ticaret odası çalışanlarından Hüseyin Canlıgül’ün “askerlik anısı”, bu sorunun yanıtını en güzel biçimde veriyor: “Askerdeyken bir gün Tukaş konserveleri verdiler bize. Nasıl duygulandığımı anlatamam. Sanki memleketten ailem beni ziyaret gelmişti!” İlçenin yerel yöneticileri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, karar sonrası şaşkın durumda. Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mesut Altan, “vahim bir olay” diye nitelendirdiği kapatmanın ilçe ekonomisi için büyük bir kayıp olacağını vurguluyor. Kapısına kilit vurulmak üzere olan fabrikada ve çevresinde sessizlik hakim. Fabrikanın en faal elemanları, kapısındaki güvenlikçiler! Yanı başındaki kahvede konuşulan konuların başında geliyor, Tukaş Turgutlu fabrikasının kapanışı. Kahveci Hüdai Özgören, “Turgutlu’ya yazık” derken, müdavimlerden İsmet Derbent, işsizliğin çığ gibi arttığı bir dönemde yeni işsizlerin ortaya çıkacak olmasından yakınıyor. İsmet Tuna ise sosyoekonomik bir gerçeğin altını çiziyor: “Tukaş’ı yalnızca fabrikada çalışanlar ibaret görmemek lazım. Bunun ürününü satan çiftçisi var, tedarikçisi var, buradan para kazanan kişilerin de esnafa katkısı var. Ayrıca Turgutlu’daki birçok kişi bir biçimde Tukaş’la bir araya gelmiştir. Örneğin ev hanımları, konserve döneminde evlerinde bamya ayıklamıştır. Tukaş kapanmamalıydı.” [email protected] Başka fidanlıklarda olmayan türler var Cumhuriyet döneminde, İtalyan hükümetiyle ikili anlaşmalar yapılıyor ve fidan yetiştirilmeye başlanıyor. Arazi zamanla bölününce fidanlık alanı 1000 dönüme iniyor. Bugün, fidanlığın 300 dönümünde fidan yetiştiriliyor ve ender bulunan ağaç türleri yaşatılmaya çalışılıyor. Çeşitli coğrafyalara ait yüzlerce ağacın yanısıra İstanbul’un korunması gereken türleri de burada bulunuyor. 700 dönümü doğal orman özelliği taşıyan fidanlıkta yılda yaklaşık 250 bin fidan üretiliyor. Beykoz Fidanlığı, bir dönem 1317 yaşındaki gençler için bahçıvanlık okulunu da bünyesinde barındırmış. Buradan yetişen kadrolar, birçok fidanlıkta bulunmayan fidan türlerini yetiştirerek fidanlığın alt yapısını oluşturmuş. Zengin ağaç türleri ile üretimde rekabet üstünlüğü taşıyan fidanlıkta, halkın ihtiyacı olan nadide aşılı ibreli, ibreli, aşılı yapraklı, aşılı süs, sera, ve meyve fidanı türleri yetiştiriliyor. Türkiye’de başka fidanlıklarda yetişmeyen mavi sedir, altuni sedir, yaprak döken manolya gibi ağaç türleri burada soyları yaşatılan ağaç türler arasında. İstanbul’un ağaçlandırılması için Batı’dan ithal edilen ağaçların tamamı Beykoz Fidanlığı’nda üretilebiliyor. Fidanlar “tüp” denilen polietilen torbada satıldığı için her mevsim dikim yapılabiliyor. Bu ağaçların ekosisteme uygunluk açısından yurtdışından ithal edilenlere göre daha dayanıklı olduğu belirtiliyor. Beykoz Fidanlık Müdürlüğü: Mehmet Vavtız Cad., No. 135, Beykoz /İSTANBUL Tel; 0216 323 55 64 Fax : 0216 323 67 03 GDO’ya karşı harekete geçin Hep böyle olmaz mı zaten? Hayati önem taşıyan konular kapalı kapılar ardında karara bağlanıp oldu bittiye getirilmez mi? Üstelik de konu hakkında derinlemesine bilgiye sahip insanlara pek danışmadan... Alınan ŞİRİN etkileyeceği kesimlere, bire bir GÜVEN kararın o konunun ilgililerine hiç fikirleri sorulmadan alelacele uygulamaya gidilmez mi? Yine öyle oldu işte. Maalesef genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) ve ürünlerinin ithalat, işleme ve tüketimini serbest bırakan “Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik” geçen hafta yürürlüğe sokuldu. Bu yönetmeliğin şakası yok, bundan böyle GDO Türkiye’de serbest. Oysa bir bitki türüne virus, bakteri ya da hayvan gibi başka türlerden alınan genlerin aktarılmasıyla elde edilen GDO’lar insan sağlığı için zararlı. Yapılan pek çok araştırma GDO’nun daha fazla sağlık sorununu beraberinde getirdiğini ve kısırlığa neden olduğunu söylüyor. Mesela ‘National Association for Genetic Security’nin fareler üzerinde yaptığı bir araştırma GDO’lu soya ile beslenen farelerin ölüm oranlarının diğer farelerden daha fazla, GDO orucu 26 Ekim Pazartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle serbest bırakılan GDO’lara karşı pek çok grup çalışma yapmaya başladı. Yetmiş civarı kuruluş ve sivil toplum örgütünden oluşan GDO’ya Hayır Platformu, çeşitli basın açıklamaları, televizyon programları ve mitinglerle halkı bilgilendirmeye çalışıyor. Onlar marketlere giriyor, okullarda öğrenciler, pazarlarda halkla buluşuyor. GDO’ya Hayır Platformu’nun ‘hukuk komisyonu’ şeklinde çalışan Ekoloji Kolektifi de açılacak dava üzerine çalışıyor. Bu arada Türk SağlıkSen, 4 Kasım Çarşamba günü GDO’yla ilgili yönetmeliğinin iptali için Danıştay’da dava açtı. Fast food’a ve onun getirdiği her şeye karşı olan Slow Food’un Türkiye gruplarından biri olan Fikir Sahibi Damaklar da bir basın bildirisiyle GDO’ların serbest bırakılmasına ilişkin kaygılarını açıkladı. “Gerçek gıdaya eşit erişim hakkı çocuklarımızın en temel hakkıdır” diyerek yola çıkan grup pek çok etkinlik düzenliyor. GDO’lu ürünleri tüketmedikleri ‘GDO orucu’ da bunlardan biri. Fikir Sahibi Damaklar’ın çatısı altındaki aşçılar da “GDO’ya Hayır” diyor. doğurganlıklarının da diğerlerinden daha az olduğunu ortaya koyuyor. Avusturya Federal Sağlık, Aile ve Gençlik Bakanlığı’nın öncülüğünde yürütülen bir çalışma da GDO’ların doğurganlığı ve sağlığı tehdit ettiğini ortaya koyuyor. Harekete geçme zamanı Bunlar gibi pek çok araştırma bize GDO’ların somut zararlarından bahsediyor. Zaten ‘Frankeştayn gıda’ olarak da nitelenen GDO’ların (bakteri geni taşıyan mısır, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi) sağlığımız için iyi olduğunu düşünmek imkansız. Vaat edildiği gibi daha çok ürün vererek açlık sorununa çare olmadığı da görüldü. Yani bizim Frankeştaynlar’ın olumlu bir yönü yok! Evet, GDO’lu ürünler raflardaki yerlerini bundan böyle resmen alacak. Ancak bizler için asıl sorun GDO’lu ürünleri diğer temiz gıdadan ayırabilmek. Yönetmeliğe göre maalesef GDO’suz ürünlerin GDO’suz olduklarını belirtmesine izin verilmiyor. Yani iş başa düşüyor ve GDO’lu olan ile olmayanı ayırmak bize kalıyor. Etiketlerde belli bir miktarın (binde 9) üzerinde GDO bulunduran ürünler bunu bildirmek zorunda. Ancak bunlar nasıl ölçülecek, belirtilen binde 9 neye göre belirlenecek bilmiyoruz. Kaldı ki, sınırın altında kalan GDO’lu gıdayı yediğimizi ruhumuz bile duymayacak. Bugün GDO’lu olma ihtimali en yüksek olan ürünler mısır, soya ve hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk, Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım, Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur, Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ, Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64, Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden, Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya, Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı, Tel: 0 212 251 98 7475, 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri kanola... Tek sorun bu da değil tabii. Yönetmelik GDO’lu ürünlerin yem amaçlı kullanılmasına da izin veriyor. Yani yediğimiz tavuk, et, yumurta, peynir ile içtiğimiz sütün temiz olup olmadığını bilemeyeceğiz. Çünkü satılan et, yumurta, süt, peynir ve tavuk üzerinde “GDO’lu ürünle beslenen hayvandan elde edilmiştir” yazmayacağı için etinden, sütünden, yumurtasından yararlandığımız hayvanların GDO’lu gıda ile beslenip beslenmediği bir muamma olacak. İşin aslı açık bir şekilde tehlikedeyiz. Almanya, Fransa, Avusturya, Cezayir, Kanada, Polonya, Yunanistan başta olmak üzere pek çok ülkede GDO yasaklanırken biz de neden ve nasıl serbest bırakılıyor anlamak mümkün değil. Üstelik BM Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması’nın bir parçası olan ve genleriyle oynanmış organizmaların serbest bırakılmasını doğaya, insan sağlığına ve biyoçeşitliliğe karşı önemli bir risk olarak tanımlayan Cartegena Biyogüvenlik Protokolü’nün uygulanmasına yönelik bir çalışma olması gereken Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı’nın da amacından saptırıldığı ve içine yasanın çıkış nedeniyle çakışacak şekilde GDO’ların sokulduğu söyleniyor. Belli ki öncelikler farklı... Belli ki GDO’lu tohum üreten çok uluslu şirket Monsanto’nun çıkarları pek çok şeyden daha önemli. Gıda güvenliğimizden, sağlığımızdan ya da giderek dışa bağımlı hale gelecek olmamızdan... Peki o halde Zaman harekete geçme zamanı değildir de nedir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle