Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Dünyanın en zekisi’ yarın seçiliyor Antalya, 18. Dünya Zeka Oyunları Şampiyonası’na evsahipliği yapıyor. 27 ülkeden 200 katılımcının katıldığı şampiyonada, geçen yılın “en zeki ikinci insanı” Mehmet Murat Sevim’in de aralarında bulunduğu Türk Beyin Takımı yarışıyor. Şampiyonanın bu yılki konuklarından biri de yarışmanın kurucusu Will Shortz. Şampiyona genel koordinatörü ve Dünya Zekâ Oyunları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Kamer Alyanakyan, Sevim ve Shortz’la konuştuk. 6 7 KASIM 2009 CUMARTESİ Geçen yılın ikincisi bu yıl birincilik için yarışıyor Dünya Zeka Oyunları Şampiyonası’na katıan her ülke dört kişiden oluşan bir takım seçiyor. Türkiye’de bunu Akıl Oyunları Grubu yapıyor. Yaş sınırlaması yok. 60 yaşında bir kadın ya da 15 yaşındaki bir genç de katılabiliyor. Şampiyona altı gün sürüyor. Soru yönergeleri İngilizce ancak sorularda yarışmacıların ana dillerinin ne olduğu sorun değil çünkü sorular matematik ve mantığa dayanan şematik sorular. Daha çok mantıksal muhakeme, analitik düşünce, farkındalık, dikkat ve hafıza gibi bir takım becerilerle çözülen tipte sorular. Sona kalan dört takım ve dört kişi arasında final oyunları oynanıyor ve bir takım ve bir kişi birinci çıkıyor. Kamer Alyanakyan, ilk kez 1992’de Cumhuriyet’in düzenlediği Türk Takımı seçmelerine katılmış. O günden 2006 yılına kadar 14 kez beyin takımında yarışmış Alyanakyan. Bulmaca onun için öyle bir tutku haline gelmiş ki, sonunda federasyona da üye olmuş. Akıl Oyunları Yayıncılık olarak çıkardıkları Akıl Oyunları Dergisi, Karala ve Sudoku ve Ötesi dergileriyle zekâ oyunlarına da destek oluyorlar. Bu yıl Antalya’da düzenlenmesinden çok memnun Alyanakyan. Haliyle Türk Takımı’ndan da çok ümitli. Mehmet Murat Sevim, geçen yıl dünyanın en zeki ikinci insanı seçildi. Bigisayar mühendisliği okuyan Sevim, bu yıl da birincilik için yarışıyor. Bulmacalara ve zekâ oyunlarına merakı lise yıllarında başlamış Sevim’in. Okuldaki öğretmeninin desteğiyle Akıl Oyunları Dergisi’nin seçmelerine katılmış. Dört yıldır şampiyonada yarışıyor. Geçen yıl bireysel dalda ikinci olan Sevim, bu yıl yine aynı heyecanı yaşıyor. Yine de yarışmanın çok eğlenceli olduğunu söylüyor. Hele de finalde... Dünyanın en zeki insanlarıyla yarışmak çok heyecan verici diyor. Merak ediyoruz acaba IQ’sunu ölçtürmüş mü. IQ testlerinin hiç zekâ oyunu oynamayan insanlara göre olduğunu, bu yüzden hiç ölçtürmediğini söylüyor. Şampiyonaya hazırlanmak için, vakit buldukça zekâ oyunları çözüp pratik yaptığını söylüyor Sevim. Her hafta yarışmak için buluştuğu bir arkadaş grubu da var. Birbirleri için zor sorular hazırlıyorlar. Şampiyona yaklaştığında ise takım olarak yönergeleri açıklanan soruların benzerlerini çözebilecekleri kaynaklar buluyor, gerekirse kendileri soru hazırlayarak şampiyonaya hazır hale geliyorlar. Türkiye’de bir sayfa bile yazamadım! Olasılıksız ve Empati kitaplarının yazarı Adam Fawer kitaplarını imzalamak için Türkiye’deydi. İnsanların ilgisi karşısında çok şaşıran ünlü yazar, bu yüzden günde iki saat yazma alışkanlığını askıya almak zorunda kaldı. “Türkler beni kalpten kabul etti” diyen Fawer’la yazı maceralarını konuştuk... Adam Fawer Türkiye’de son yılların fenomen yazarı desek yanlış olmaz. Önce iki yıl önce yayınlanan Olasılıksız, sonra da SİNEM tüm ülkelerden önce basılan DÖNMEZ Türkiye’de Empati adlı romanıyla, pek çok insan onun kitapları için “kitap okumayanlara bile kitap okutturan kitap” demişti. Fawer geçen hafta İstanbul’daydı. Dünyada kitabını en çok okuyan halkla buluştu. Fawer’ın yazar olma öyküsü de en az kitapları kadar ilginç. Altı yaşında ileri derecede görme bozukluğu yaşayan Fawer büyüyünceye kadar sesli kitaplar okumuş. Üniversiteyi bitirdiğinde çok yakın bir arkadaşının kanser olduğunu öğrenen Fawer, “ya hayallerimi gerçekleştiremeyecek kadar gençken ölürsem” diye düşünmüş ve 11 Eylül 2001’de işinden istifa etmiş. Arkadaşı ile birlikte hergün günde iki saat, Starbucks’da kitabını yazan Fawer, kitabını yayınlayacak bir menajer bulmak için 50 kişiye teklif göndermiş, sadece birinden olumlu yanıt almış. Kitabını bitirip yayınevlerine gönderdiğindeyse “iyi bir yazar kötü kitap yazmış” eleştirisini almış iki yayınevinden de. Sonra kolları sıvayıp kitabı baştan yazmış. İki yayınevinden biri yine reddetmiş ancak biri çok beğenmiş. O beğenen editörün sayesinde de biz Olasılıksız ve Empati kitaplarıyla tanışmış olduk. Sonrasını Fawer anlatıyor... Türkiye’deki okurlarınızla başlayalım. Ne düşünüyorsunuz? “Türkiye’de bu kadar popüler olmam beni çok şaşırttı. Ama Türk okuyucuların çok tutkulu olduğunu düşündüm buraya gelince. Kitap imzalatanlarla ettiğim sohbetler beni Amerika’da olduğumdan daha çok mutlu etti. Orada tüm bu insanlar kitaplarımı imzalamaya gelseydi, bu kadar heyecanlı yorumlar alır mıydım bilmiyorum. Çok kalpten kabul etti Türkler beni. Bu benim için büyük bir sürpriz. Bu kadarını hiç beklemiyordum.” Yazı stiliniz biraz bilimkurgu biraz matematik ve çokça maceranın füzyonu gibi. Bunun için çok araştırıyor musunuz? Epilepsi, şizofreni, gnostitisizm bunlar çok farklı konular... “Kitaplarımda yapmaya çalıştığım şey dünyada olan gerçek bir şeyden yola çıkarak bir kurgu yaratmak. Pek çok fantastik hikâye var, ama bunları gerçek olaylara nasıl bağlayacağım? Mesela Harry Potter, çok güzel bir kitap ve çok popüler, çünkü bizim dünyamızda başlyor. Ne büyü ne sihir var başta. Biz orada bir yerde fantastik bir dünyaya inanıyoruz. İnanmak istiyoruz. Sanki gerçek olabilirmiş gibi geliyor. Benim içinse, ben daha ciddi şeyler yazıyorum ama, bir akıl sağlığı bozukluğunu geleceği görmekle ilişkilendirdim. Örneğin epilepsi. İskender, Sezar, Napolyon üçü de epilepsiden muzdarip. Ama hepsi çok önemli çok güzel ve kötü şeyler yaptılar. Ortak noktaları da dahi ve lider olmalarıydı bana göre. Bir liderin gelecek öngörüsü de vardır diye düşündüm ve buradan yola çıktım. Ben İnançlardan etkileniyorum inançlardan da çok etkileniyorum. Çok dindar insanları gözlemliyorum. İnandığı şeye obsesif bir şekilde bağlanan insanlara çok şaşırıyorum. Bunları araştırıyorum, çok fazla şey okuyorum. Pek çok dini araştırdım Empati’yi yazarken, gnognostisizime, stisizime rastladım.” Üçüncü kitabı bekliyoruz heyecanla. Nasıl bir konusu var. Yine aynı tarzda mı yazıyorsunuz? “Bir masal, Amerika’da çok popüler. Bunu değiştirip yeniden hayal edip farklı bakış açılarından bakarak onu devam ettireceğim. Bilim tarafında da biraz paralel evrenler konusu var.” Beynimin sağlığını bulmacaya borçluyum New York Times gazetesinin bulmaca editörü Will Shortz, dünyanın ilk ve tek Enigmataloji (bulmaca lisansı) bölümü mezunu insanı. Henüz sekiz yaşındayken bulmacalar hazırlamaya başlayan Shortz, Indiana Üniversitesi’nde okumuş bu bölümü. Indiana Üniversitesi’nin özelliği bu. Okulu kazandıkları takdirde öğrenciler kendi bölüm derslerini kendi seçiyor ve istedikleri bölümü yaratabiliyorlar. Henüz lisede “ileride ne olmak istiyorsun?” sorusuna tereddüt etmeden “profesyonel bulmaca hazırlayıcısı” yanıtını veren Shortz, hayalini gerçekleştirmiş. Her hafta hazırladığı bir bulmacayı öğretmene götürüp kontrol ettiren Shortz, bunun dışında matematik bulmacaları, mantık bulmacaları, bulmacanın psikolojisi, bulmaca dergileri gibi dersler almış. Son olarak tezini de 1860 öncesi Amerikan bulmaca tarihi üzerine yapmış. Bir de hukuk lisansı almış. “Bulmacadan para kazanmak zor olduğu için hukuk da okudum” diyor Shortz. Bulmaca hazırlayanlara çok az para verdiklerini ancak bulmaca editörü olursanız durumun değiştiğini ifade ediyor. Hukuk okuduktan sonra 15 yıl boyunca genel yayın yönetmenliğini yürüttüğü Games dergisine girmiş. 19891990 yıllarında Avrupa’da yapılan bulmaca yarışmasını beğenmeyince kendisi 1992’de New York’da ilk Dünya Zeka Oyunları Şampiyonası’nı düzenlemiş. Şampiyonanın özelliği, dille ilgisi olmaması ve tamamen mantığa dayanmasıymış. Ancak ilginç olan şu ki, Shortz asla böyle bulmaca, zekâ oyunu yarışmalarına katılmamış. “Ben iyi bulmaca çözen biri değilim, hazırlamak daha kolay geliyor bana” diyen Shortz, “Sizi zorlayacak ama sonunda yapabileceğiniz bir bulmaca hazırlamakta iyiyim. Sizi hırslandırıp bulmacayı çözmek istemenizi sağlamak isterim. Bunu yapmak çok kolay olmayacak tabii sizin için. Ama sizi sonunda mutlu edecek, kendinizle gurur duymanızı sağlayacak ve iyi hissettirecek.” Bizde biraz zaman kaybı olarak görülen bulmacalar bazılarının da tutkusu olabiliyor. Shortz bu konuda bulmacaların aynen futbol maçı izlemek, sinemaya gitmek, bir roman okumak gibi bir eğlence şekli olduğunu üstüne üstlük yararlı olduğunun altını çiziyor. “Bulmacalar zihni güçlendirir ve esnekleştirir, farklı yanlardan bakmayı sağlar, ayrıca çok şey öğrenirsin ve alzheimerı da engeller. Ben beynimin sağlıklı çalışmasını bulmacalara borçluyum.” Günde iki saat yazmak gibi bir prensibiniz olduğunu biliyoruz. Türkiye’de yazdınız mı? “Burada bir sayfa bile yazamadım. Bu kez iki saat olamadı ne yazık ki. Burada o kadar çok meşgulüm ki. Ama burada benimle ilgilenen insanları görmek o kadar güzel ki. Unutuyorum, hayatta beklediğimden çok daha fazlası bu benim.” Peki bu kadar tutan bir roman yazmak sizi korkutuyor mu? Bir daha bu kadar başarılı bir kitap yazamamaktan korkuyor musunuz? “Evet aslında. Yani insanları hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. Tabii ki biraz bu beni endişelendiriyor ama bir yandan da beni cesurlaştırıyor. Düşünsenize benim yazdığım bir şeyden dolayı hayal kırıklığına uğrama ihtimalleri olan okuyucularım var.” Beklediğimden fazlası Belki Türkler kitabımın filmini çekmek ister Kitabınız Almanya ve Japonya’da da en az Türkiye’deki kadar popüler... “Pek Türkiye’deki kadar değil. Ama orada da iyi gittim. İkinci kitabım yeni gitti Japonya’ya. Uzun zaman beklediler onlar kitabın orada basılması için. Japonya’daki yayıncım da çok heyecanlı. Onlardan da samimi, tutkulu emailler alıyorum.” Bunlar birbirinden çok farklı ülkeler. Ortak noktaları ne sizce? “Ortak bir noktaları olduğunu düşünmüyorum. Bence şans onların ortak noktası. Ben böyle şeylere inanıyorum. Bazen yılda beş bin kitap çıkar ama 500 kitap bu kadar popüler olur. Bu biraz şans, zarların nasıl atıldığıyla ilgili biraz.” Kitap kapağının değişmesiyle çok ilgilendiğinizi duydum. “Evet. Ben kitap kapaklarına çok önem veriyorum. Sanırım burada da satmadığını farkedip kapağını değiştirmişler. Popülerliğini buna da bağlıyorum biraz. Ama bu da başarının parçası bence. Kitap kapakları okuyucu ile kitabın arasında bir köprü. Kötü bir kitabı popüler hale getirebilir bir kapak.” Filme çekilsin ister miydiniz kitabın? “Evet bunu çok isterdim. Birkaç deneme oldu ama gerçeğe dönüşmedi. Belki Türk film yapımcıları isterler. Eğer isterlerse yayıncıma başvursunlar. Gerçekten bu çok hoşuma giderdi. Neden olmasın diye düşündüm şimdi. Ben filmlere bayılıyorum. Kitabın burada bir filme çekilmesi benim için çok eğlenceli olurdu. Kim bilir? Belki de bir Türk filmi olmalıdır...” Çok sade bir diliniz var. En ilginç en karmaşık konuları bile kolayca açıklıyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz bunu? “Bu çok çalışmanın ürünü. Çok zeki değilim, çok iyi fizik bilmiyorum mesela. O kadar çok okudum ki bunu anlamak için. Anladığım anda hemen yazdım, sonra bir hafta sonra bir daha okudum, anlamadığımda bir daha okudum, bir daha yazdım. Okuyucu olmaya çalıştım kitabı yazarken. Kendimi okuyucu yerine koydum hep. Tekrar okuduğumda eğer fizik konusunda hiçbir şey bilmiyorsam ama anlıyorsam tamamdır dedim. Bir karakter de okuyucu benim için.” Stephen King’e hayranlığınızı biliyoruz. Esinlendiniz mi ondan? Bir yerde karakterlerin isimlerinin aynı olduğunu okumuştum... “Bilinçsiz bir şekilde yapmış olabilirim. Kasti değildir. Ama çok seviyorum Stephen King’i. Onun sayesinde yazmayı başardım bu kitabı.” Yazmaya başlama öykünüzle herkes kitap yazabilir der gibisiniz. Böyle düşünüyor musunuz? “Herkes her şeyi yapabilir diyemem. Ben şanslıydım, ailem, beni okullara gönderdi, şanslıydım çünkü bir çeşit yeteneğim vardı. Okumayı seven herkes yazar olabilir bence. Çünkü ben başta okuyucuydum. Benim bildiğim kitap aşkla yazılır. Eğer sevdiğin şeyi yapıyorsan tutkun, heyecanın olur bunu da karşıdaki okuyucu hisseder bence.” Üçüncü kitabınıza ne zaman kavuşacağız? “Gelecek yıl Türkiye’de olur diye düşünüyorum.” Bir notunuz var mı okurlarınıza? “Evet. Son bir şey söylemek istiyorum. Herkes benim üçüncü kitabımı yazmamı beklediğini söylüyor. Ama benim de para kazanmam lazım, iki çocuğumu ve evimi idare etmek için. Çok zengin olmak istediğim için değil. Ama korsan kitap alındığında ben para kazanamıyorum. İnsanlar daha ucuz kitap almak istiyorlar ama sokaktaki gerçek değil, eğer bir yazarı seviyorsanız ona destek olmanız lazım.” C MY B C MY B