Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık hizmeti sunmaya dair CEM SUNGUR Nâzım Hikmet Ran’ın “Yaşamaya Dair” adlı şiirinin ikinci kıtasının coşkulu dizeleri oldukça çarpıcıdır. “Yaşamayı ciddiye alacaksın, Yani o derece, öylesine ki, Mesela kolların arkadan bağlı, sırtın duvarda, Yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda, İnsanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile hiç görmediğin insanlar için, Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, Hem de en güzel, En gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde”. Nâzım Hikmet bu eşsiz dizelerinde, toplumsal yarar açısından bireyin her türlü fedakârlığı göze alması gerektiğini anlatır. Sağlık hizmetlerinde görev almanın gerektirdiği bazı fedakârlıklar hep olagelmiştir ve olmaya devam edecektir. Sağlık çalışanları olarak günlük işlerimizi yürütürken iletişimimizden en karmaşık tedavilerimize kadar değişen uygulamalarımızda etik kurallara bağlı kalmamız beklenir. Salgın hastalıklar sağlık çalışanlarını bu kanıksanmış iş akışının dışına çıkmaya zorlarlar ve etik ikilemler yaratırlar. İlk aşıyı kim olmalıdır? İlaç stokları yetersiz kalırsa kimlere öncelik tanınmalıdır? Hastalara bakım sağlarken ve tedavi ederken ne kadar risk altındayım? Sevdiklerime, çocuklarıma bu hastalığı taşıyıp bulaştırır mıyım? Alışık olduğum çalışma alanlarının dışında görevlendirilecek miyim? Hayır dersem çalışma haklarım elimden alınacak mı? Keşke bu soruları ve kaygıları Nâzım’ın şiirinin dizeleriyle yanıtlamak ve yatıştırmak mümkün olsaydı. Altı yıl önce bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı olan Dr. Carlo Urbani, influenzaya benzeyen bir enfeksiyon nedeniyle durumu kötüleşen bir hastaya tanı koymak üzere çağrıldığı hastanede benzer durumda olan diğer hastaların varlığını ilk fark eden hekim oldu. Kısa sürede 2009 H1N1 virüsünden çok daha tehlikeli olan SARS enfeksiyonunu ve dünyayı tehdit edebilecek salgının başlangıcını tanımladı. Ne yazık ki Dr. Urbani, beş sağlık çalışanı ile birlikte SARS salgınının ilk kurbanlarından biri oldu ve birkaç hafta içinde hayatını kaybetti. Bugünlerde sağlık çalışanlarının; yeterli bilgi donanımı, aşılar, ilaçlar ve koruyucu malzemelerin yanı sıra etik kılavuzlara da gereksinimi olacak. Bu kılavuzlar sağlık çalışanlarının, influenzalı hastaları tedavi ederken ve bakım sağlarken kendi sağlıkları açısından artmış olan risk karşısında ne yapmaları gerektiği konusunda yardımcı olacaktır. Uluslararası etik kurallar, sağlık çalışanlarının her koşulda hastalarını tedavi etmelerinin ve bakım sağlamalarının beklendiğini vurguluyor. Öte yandan bunun sınırları olduğunu da ekliyor. Eğer sunulan hizmetler sağlık çalışanının hayatını riske atacaksa, bu koşullarda görevi sürdürmenin ahlaki bir zorunluluk değil ahlaki bir seçim olacağı belirtiliyor. Ayrıca salgın gibi olağandışı koşullarda sağlık çalışanlarının sorumluluklarının tek bir hasta ile sınırlı olmayacağını, salgın yaygınlaştıkça yeni hastalara hizmet sunmaları gerekeceği anımsatılıyor. Bugün karşı karşıya olduğumuz 2009 H1N1 influenza salgınının daha önceki salgınlardan farkı çok. Virüs hemen tanımlandı, salgının izleri sürülmeye başlandı ve pandeminin geliştiği tespit edildi, risk altında olan bireyler belirlendi, aşı geliştirildi, etkili ilaçlar var ve bulaşmayı önleyen yöntemler biliniyor. Salgına insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar kısa süre içinde hazırlandık. Şimdi bilimsel olanaklardan yararlanarak bilinçli bir şekilde, toplumun beklentilerini ve önceliklerini gözeterek hizmet zamanı. Kendimizi feda etmeden ama ihtiyacı olanlardan da esirgemeden. cem.sungur@anadolusaglik.org 7 KASIM 2009 CUMARTESİ 5 Önce motivasyon Çocukta doğuştan varolan motivasyonu, düşük özgüven, destek eksikliği, başarı beklentisi, baskı ve mükemmeliyetçilik gibi etkenler azaltır. Eleştirmek, cezalandırmak, karşılaştırmak, her davranışı ödüllendirmek gibi davranışlar da, çocukları motive etme yolunda hiç işe yaramaz. Doğuştan meraklı ve öğrenmeye istekli çocuklar, bir gün nasıl olur da ödev yapmak istemeyen, kitap okumayan, okula gitmeyi sevmeyen çocuklar haline FİGEN dönüşürler? Motivasyonları neden Tabii ki annebabaların ATALAY azalır? hataları yüzünden. Çocuklarımızı eleştirerek başka çocuklarla kıyaslayarak kapasitesinin üstünde okul başarısı bekleyerek bazen de fazla poh pohlayarak abartılı ödüller ve övgülerle, doğuştan varolan motivasyonlarını yok ediyoruz ne yazık ki. Psikoloji İstanbul’da Çocuk ve Ergen Psikoloğu olarak görev yapan Sevilay Kahveci, annebabalara, çocuklarını motive etmek isterken yapmaları ve yapmamaları gerekenler konusunda uyarılarda bulundu. sonra başarı Davranışlarının sonuçlarını belirleyin: Çocuğunuz için onun yapıya uymadığı durumlarda karşılaşacağı yaptırımları belirlemek de önemlidir. Burada amaç onu cezalandırmak değildir. Ancak yerine getirmediği sorumluluklarının bir sonucu olacaktır. Hangi durumda ne ile karşılaşacağı çocuk ile birlikte önceden belirlenebilir. Örneğin belirlenen zamanda ders çalışmadığında hafta sonu arkadaşları ile buluşamaz ya da akşam üstü sokakta oynayamaz. Ulaşılabilir hedefler koyun: Yüksek motivasyonun en önemli basamağı hedef belirlemektir. Bunu yaparken çocuğunuzun mevcut durumunu ve onun yapması gereken işleri göz önünde bulundurabilirsiniz. Bir uzun vadeli hedef (örneğin matematik dersinden dört almak) ve buna bağlı kısa vadeli hedefler (matematik ödevini yapmak, anlamadığı konuları sormak, tekrar etmek, yazılı öncesinde genel tekrar yapmak...vs) belirlediğinizde her adımda çocuğunuza uygun bir geri bildirim verebilir, ihtiyacı olduğu noktada onu destekleyebilirsiniz. Sevdiği şeyleri öğrenin: Çocuğunuzun sevdiği etkinlikleri öğrenmek onun motivasyonunu arttırmak için atabileceğiniz ilk adımdır. Bunu öğrenmek için çocuğunuzu gözlemleyebilirsiniz. Kendinize sorun; ne yaparken zevk alıyor? Bu etkinlik sinemaya gitmek de olabilir bilgisayar oyunu oynamak da. Yapmaktan hoşlandığı etkinlikleri not edin, bunları daha sonra olumlu davranışlarını pekiştirmek için kullanabilirsiniz. Ne istediği hakkında sohbet edin: Ailece güzel zaman geçirdiğiniz bir anda çocuğunuzla onun kendi için ne istediği hakkında konuşun. Gelecekte ne yapmak istiyor? Nasıl bir hayat planlıyor? Çocuğunuz motivasyon eksikliği yaşadığı anlarda ona bu planları hatırlatmanız onun büyük resmi görmesine ve asıl amacını farketmesine yardımcı olur. Sizin için önemli olduğunu anlatın: Çocuğunuza, hayattaki hedeflerine ulaşmasının sizin için önemli olduğunu hissettirin. Çocuğunuz herhangi bir nedenle çabalamayı bıraktıysa ya da umursamaz görünüyorsa onunla konuşabilirsiniz. Bu konuda çocuğunuzla konuşurken onun çabalamasının ve başarılı olmasının sizin için önemli olduğunu, onun başarılarının sizi de mutlu ettiğini ifade etmenin yanı sıra bu konuda onu zorlayamayacağınızı, nihayetinde bunlara ulaşmak isteyenin kendisi olduğunu da belirtebilirsiniz. Bunu ifade ettiğinizde o da sorumluluğu üstlenmesi gereken konumuna geçecektir. Çocuklarınızı motive etme yolları 1) Karşılaştırmak: Çocuğunuzu başkalarıyla karşılaştırmak hiçbir zaman olumlu sonuç vermez. Sizin amacınız onu motive etmek olsa da çocuğunuz kendisinin değerli olmadığı mesajını alır. Ancak motivasyonu arttıran en önemli etkenlerden biri kedini değerli hissetmektir. Kişi kendini değerli hissetmediği sürece çabalamasının anlamsız olduğuna inanacaktır. 2) Nasihat vermek: Özellikle çocuğunuzla ilişkinizin gergin olduğu dönemlerde çocuğunuz bunu onaylanmamak ve onun yetersiz olduğunu düşündüğünüz şeklinde yorumlayabilir. Bu durumda ya sessizce sizi dinliyormuş gibi görünerek ya da kendini savunmak için size saldırarak tepki verebilir. Her iki durumda da çocuğun motivasyonu olumlu yönde etkilenmez. 3) Cezalandırmak: Çocuğunuzu cezalandırdığınızda ona sadece ne yapmaması gerektiği mesajını verebilirsiniz Çıkmaz sokaklara girmeyin ama bir sonraki durumda ne yapacağını öğretemezsiniz. Ayrıca cezalandırılma, çocuğunuzda üzüntü, hayal kırıklığı, öfke gibi duygular uyandırabilir, ve çocukta değersizlik, yetersizlik hislerini tetikleyebilir. Bu duygu ve hisler ise motivasyonu olumsuz etkiler ve uzun vadede çocuğun çabalarını baltalayabilir. 4) Her davranışı ödüllendirmek: Çocukların çabalarının karşılığını almaları onların motivasyonunu arttırır ancak bu çabalarının sürekli olarak başka insanlar tarafından ödüllendirilmesi ters bir etki yaratabilir. Her davranışı çevresindekiler tarafından ödüllendirilen bir çocuk bir süre sonra kendisi için değil ödüller için çabalamaya ve ödül olmadığında çabalamamaya başlayabilir. 5) Aşırı övmek: Çocuğunuzun çabasını takdir etmek motivasyonunu arttıran bir diğer etmendir ancak bunu yaparken makul sınırlar içinde kalmanın kritik bir rolü vardır. Çocuklar gerçek olmayan takdiri anlamakta ustadırlar. Gereğinden fazla abartıldığında bu övgüler çocuğa, aslında yaptığının yeterince iyi olmadığı, beğenilmediği, yeterli olmadığı mesajlarını verebilir. Bu nedenle çocuğu desteklerken çabasını takdir etmek, geliştirmesi gereken alanları işaret etmek çok daha verimli olacaktır. Onun yapması gereken şeyleri yapmayın: Anne babalar çocukları isteksiz ya da umursamaz davrandığında onların sorumluluklarını üstlenmeye başlayabilirler. Ancak bu durum çocuğun motivasyonun daha da düşmesine neden olur, çünkü bu durumda çocuk çalışıp çalışmamasının o kadar da önemli olmadığını öğrenir. Önemli olmayan bir şey için de çaba göstermek çocuk için anlamsızdır. Zamanı planlayın? Çocukların ödevlerini yapacağı, odasını toplayacağı, eve geleceği zamanlar belirlenmelidir. Bu zaman belirlendikten sonra çocuk o saatleri yalnızca belirlenen etkinlik için kullanabilir, o sırada bunun dışındaki şeylerle ilgilenemez. Bu yapıyı belirlemek ve takibini yapmak, çocuğunuza onun sorumluluklarını üstlenmesinin sizin için önemli olduğu ve ondan (onun geçekleştirebileceğini düşündüğünüz) beklentileriniz olduğu mesajını verir. Kuzeydoğu’nun oya işlenmiş gibi mimarisi Havariler Kilisesi ya da Kümbet Camisi, Aleksander Nevski Rus Ortodoks Kilisesi ya da Fethiye Cami, Muradiye Hamamı, Ani Harabeleri, Havariler Kilisesi, Bakireler Manastırı, Çengelli ESRA Köyü Kilisesi, Ardahan evleri, Şeytan AÇIKGÖZ Kalesi ve Şapeli... Kimi zaman camiden kiliseye dönüştürülmüş, kimi zaman da kiliseden camiye çevrilmiş dini yapılarıyla karşılıyor insanı, Kuzeydoğu Anadolu; farklı kültürlerin izlerini taşıyan evler, birkaç devleti misafir etmiş binalar... Ermeniler, Kazaklar, Türkler, Ruslar, Malakanlar... Kuzeydoğu Anadolu, pek çok medeniyetin izlerini taşıyor. Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin çıkardığı “Kuzeydoğu Anadolu Mimarisi” kitabı okurlarını işte bu izlerde dolaştırıyor. Aslında bu, “Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Mimari” projesinin ikinci kitabı. İlki, 2005’te “Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari” adıyla çıkmıştı. Proje yönetmenliğini ve küratörlüğünü Amelie Edgü‘nün, danışmanlığını Prof. Dr. Metin Sözen‘in yaptığı kitabın fotoğrafları ise Ali Konyalı‘ya ait. Zaten proje kapsamında galeride 26 Kasım’a kadar Ali Konyalı’nın “Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari” başlıklı sergisi de gösterilecek. Geleceğe yüklü bir miras armağan eden bu kültür havzası, önemi oranında tanındığında, yeni açılımlara da yol açacağı, farklı yaklaşımlara zengin bir ortam sunacağı açıktır”. Yaşama ve savunma alanı Kitap da bunu amaçlıyor; tarih boyunca çeşitli kavimlerin kuzeyden güneye, doğudan batıya geçiş ve Türklerin Anadolu’ya geliş yolları üzerinde bulunan Kars, Ani ve yakın çevresinin özgün kimliğini yansıtıyor. Üstelik yoğun görsel desteğiyle. Ya da Prof. Sözen’in deyişiyle; “Belge ve bilginin konusu olan tarihselkültürel miras, bu kitapta özel bir bakış açısıyla elde edilmiş görsel malzemeyle örtüşmekte, ‘çok yönlü araştırmalara’ zemin oluşturmaktadır. Kuşkusuz bu beklenti, altı az çizilmiş özgün bir kültür havzasına ilgiyi yoğunlaştırmayı da kaçınılmaz görev bilmektedir”. Prof. Dr. Hamza Gündoğdu asıl amacın, gerek Hristiyanlık gerekse İslami dönemlerde farklı inanç ve düşüncelere sahip insanlar tarafından yörede oluşturulmuş, çeşitli boyutlarıyla daha çok halka mal olmuş yapıların tanıtılması olduğunu söylüyor. Bunu daha çok sivil inisiyatifleri dikkate alarak yaptıklarını anlatıyor Prof. Gündoğdu. “Bu nedenle, savunma ve kamusal yapılara yer verilmekle birlikte, bu yazının ana konusu insanların yaşama kültürüne ait, ev, saray, cami, kilise türü eserlerdir” diyor, “Ancak bunların dışında tanıtımı gereken bazı örneklere de konumuz içinde yer yer değinilmiştir. Kuzeyi ve doğusu itibariyle iki yanı kuzey ve kuzeydoğudaki Kafkas Dağları’na dayanan bölgenin, güney ve güneybatısı da kısmen plato ve ovalarla bu hareketliliğin devamı olan topografik bir ortama dönüşür. Doğu ve kuzeyden Aras ve Kura gibi iki ırmağın, kuzeybatıdan da Çoruh’un biçimlendirdiği dik vadiler, dağlar ve düzlükler yer yer ekime, dikime ve yerleşime uygun ortamlar sunarken, tarih boyunca Kuzey Kafkaslardan ve doğudan gelen topluluklar ile batıdaki devletlerin uzantıları tarafından kontrol edilen bölge, aynı zamanda buradaki insanlar için bir yaşama ve savunma alanı olmuştur”. Daha fazlası Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin çıkardığı “Kuzeydoğu Anadolu Mimarisi” kitabında... Kültürel kesişme noktaları Kitabın önsözünde, “Son yıllarda” diyor ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, “doğanıntarihinkültürün farklı dönemlerini irdeleyen yeni araştırmaların gözler önüne serdiği gibi, düşünce ve uygarlığın tüm evrelerine ışık tutan, bugün de farklı yaklaşımlara ortam hazırlayan Anadolu coğrafyasının da belirli kültürel kesişme noktaları vardır. Bunlardan birisi de AnadoluKafkasya kültürel ağıdır. Tarihin her döneminde bu bölge çok yönlü ‘ilişkilereyaratmalara’ tanık olmuş, bu özelliğini sürekli koruyabilmiştir. Dünyamızın büyük bir hızla değişim sürecine girdiği günümüzde, önemi tekrar öne çıkan böyle bir kültür havzasına ‘yeniden bakmakta’ sayısız yarar vardır. Firiloğlu Konağı Hemşin ve Çamlıhemşin Halil Efendi Konağı C MY B C MY B