23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 7 KASIM 2009 CUMARTESİ New York’tan İstanbul’a müzik köprüsü Sıfır km bir grup Bas gitar ve vokalde Levent Yüksel, davulda Volkan Öktem ve gitarda Ant Şimşek’ten oluşan ‘Sıfır KM’, 10 Kasım Salı akşamı saat 22.30’da Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde konser verecek. Müzik dünyası tarafından çok sevilen ve son yıllarda piyasaya çıkmış en kaliteli Türk yapımlarından biri olarak adlandırılan albümlerini Haziran ayında çıkarmışlardı. Koserde en beğenilen şarkılarını seslendirecek topluluk sevenlerine unutulmaz saatler yaşatacak. (0216 556 98 00, biletler 25 TL) DENİZ ÜLKÜTEKİN Brooklyn Funk Essentials, New York çıkışlı bir müzik topluluğu ama artık onu İstanbul müzik camiasından ayrı tutmak mümkün değil... İstanbul’a kaçıncı gelişleri olduğunu bile unuttuk ama fanatik hayranları eğlence dolu bir gece geçirmek için yine onları bekliyor. Topluluk bu akşam Urban Festival kapsamında Maslak Venue’de sahne alacak. Brooklyn Funk Essentials’ın kurulmasının üzerinden 16 yıl geçti. Ancak müziğinizin modası hiç de geçmiş gibi görünmüyor. Stüdyoda ne kadar sıklıkla yeni şeyler deniyorsunuz? Temelde her albüm için yeni ses arayışı ve farklı denemeler içindeyiz. Brooklyn Funk Essentials “sonud”u konsept olarak yıllardır bir değişim içinde. İnsanların müziğimizden sıkılmamasının sebebi de bu olabilir. İstanbul’a ilk gelişinizin üzerinden 13 yıl geçti. Bu süre içindeki ziyaretleriniz sırasında kentte kültürel ve politik anlamda bir takım değişiklikler fark ettiniz mi? İstanbul çok büyük bir metropol, az çok New York’a benziyor. Ancak her gelişimizde gelişimi biraz daha net görebiliyoruz. Özellikle azınlıklar ve farklı etnik kökenler her gelişimizde biraz daha fark edilir hale geliyor. Biz de aynı hisleri paylaşıyoruz. Grup üyelerinin bazıları İsveçli bazılarıysa ABD’li ama nasıl oluyorsa İstanbul’a geldiğimizde insanlarla kimyamızın tam anlamıyla uyuştuğunu görüyoruz. Sanırım Türk müziğinde bizi en çok etkileyen şey de bu uyumdu. Elektronik müzik için yeni alternatifler Urban Festival Brooklyn Funk Essentials dışında bir çok önemli müzisyeni ağırlayacak. Kış aylarının ilk kapalı alan festivali olan Urban Festival’de yer alacak gruplar arasında yer alan Nightmares On Wax son dönemde elektronik müzik camiası içinde popüler hale gelen NuJazz akımının dikkate değer temsilcileri arasında. Hip hop ve soul ağırlıklı müziğini elektronik altyapıla birleştiren bir grup Nightmares on Wax. Birkaç yıldır bir stüdyo projesinden sahne şovuna dönüştü ve bu yolla önemli bir takipçi kitlesi edindi. Funk müziğin yeniden Skeewiff doğuşu birçok müzik projesiyle tanışmamıza olanak tanıdı. İngiliz Skeewiff grubu da bunlardan biri. Grup ayrıca ülkemizde sıkı izleyici kitlesi olan Entourage dizisinde de birçok şarkısıyla yer alıyor. Brooklyn Funk Essentials Kimyamız uyuştu New York müziğine Brooklyn Funk Essentials tarafından yeni ve taze bir şeyler eklendiğini söyleyebilir misiniz? Tabii ki akla ilk gelen etnik dokunuşlar. Bu tarz müzikle ilgilenen birçok tanınmış yapımcı var. Bizim yaptığımız elimizdeki orijinal etnik enstrümanların seslerini kullanmak. Bu daha önce hiç yapılmamıştı. Buzzbag albümünüz kimilerince Doğu ve Batı kültürlerinin artistik anlamdaki en iyi sentezlerinden biri olarak gösteriliyor. Buna katılıyor musunuz? Kesinlikle. Stüdyoya girmeden önce ana fikir somutlaşmamıştı. Ancak sonunda biraz doğaçlamanın da katkısıyla Grammy’e lakık görülen bir albüm ortaya çıktı. Kerem Görsev Trio Kanyon’da Kerem Görsev Trio, yarın 12.00 ile 14.00 saatleri arasında Kanyon’da konser verecek. Bu özel caz performansında Ed Howard, Rabin Kenyata, Doris Troy, Eric Revis, Allan Harris, Harvey Thompson, Steve Kirby ve Marcus Strickland gibi birçok tanınmış müzisyenle çalmış olan Kerem Görsev’e kontrbasta Kağan Yıldız, davulda ise Ferit Odman eşlik edecek. Kanyon’un ziyaretçilerini caz müziğine doyacak. Fado sevgiliye ağıttır Margarida Bessa, bir Fado sanatçısı. Hüznün müziği olarak tanımlanan Fado’nun tutku olduğuna inanıyor. Sevgiliye yakılan bu ağıtların her dilde aynı anlama geldiğini düşünüyor. Portekiz’in tanınmış Fado şarkıcıları, 12 Kasım’da Cemal Reşit Rey’de sahneye çıkacak. “Casa de Fados” konserinde ayrıca görsel ALİ DENİZ bir şölen de izleyicileri bekliyor. Çünkü Carlos USLU Saura’nın, Fado’yu sinemada ölümsüzleştirdiği “Fados” bu şekilde sahneye taşınıyor. Margarida Bessa da bu kadrodaki isimlerden biri. Sorularımıza yanıt veriyor. “Casa de Fados”, Carlos Saura’nın “Fados” filminden bir uyarlama. Nedir hikâyesi? Yapmaya çalıştığımız tam olarak konser salonuna gelen herkesin Lizbon’da bir Fado evinde dinler gibi geleneksel bir atmosferde Fado şarkıları dinlemesini sağlamak. Derdimiz geleneğiyle Fado evlerini konserlerimizle gittiğimiz her yere taşıyabilmek. Bunun için özellikle bu müziğin ve bu şarkıların doğduğu şehri, Lizbon’u da doya doya hissettirebilmek için, arka fonda Lizbon’dan olağanüstü görüntüler eşlik ediyor. Hem filmden bazı sahneler, hem eski zamanlara götüren dekorlar, hem Lizbon’u gözünüzün önüne getiren görüntülerle Fado geleneğini sahneye sığdırıyoruz. Fado köklü bir gelenek ve hâlâ kurallarıyla yaşıyor. Onu sahneye taşırken vazgeçilmez olanlar neydi? Geleneksel olarak Fado’da sadece bir Portekiz gitarı ve bir viyola, çıplak sese eşlik ediyor. Biz bu saf müziği korumaya, katıksız bir geleneksellikle ortaya çıkmaya çalıştık. Farklı olarak İspanyol gitarı ve kontrbas sahneye renk katıyor ama orijinal formuna sadık kaldığımız bir proje bu. Efsanevi gitarist King Crimson, Frank Zappa ve Talking Heads’in efsanevi gitaristi Adrian Belew 13 Kasım Cuma akşamı Türkiye’de konser verecek. Adrian Belew Power Trio, Ghetto’da sahneye çıkacak. 1970’lerin başından itibaren Adrian Belew aralarında, David Bowie, Talking Heads, Paul Simon ve 3 albümünde yer aldığı Nine Inch Nails gibi çok sayıdaki isimle sayısız albüm ve turne yaptı. 27 yaşından bu yana da ‘progressive rock’ tarzının önemli gruplarından King Crimson’da vokalistlik ve gitaristlik yapıyor. (0212 251 75 01, biletler 40 ve 30 TL) Alkışlar Piano Magic’e! ZÜLAL KALKANDELEN 2009 bitmedi ama ben bu yılın en iyi indie rock albümünü ilan ediyorum. Kalan 54 günde daha iyi bir albüm çıkmazsa; ki çıkacağına dair bir beklentim yok, benim bu kategori için adayım, “Ovations“. Piano Magic, yeni yayımlanan bu albümüyle, adı gibi coşkulu bir alkışı hak ediyor. Ülkemizde de yakından tanınan gruplardan biri Piano Magic. İki yıl önce Radar Live festivalinde verdikleri kısa konserle dinleyicileri büyülemişlerdi. Sonra Babylon'da dinledik onları. Babylon'un 10. yıl kitabında, bazı kişilere o salonda görüp unutamadıkları konseri sormuşlar. Bana sorulsaydı, Piano Magic derdim. Müziklerinin yansıttığı içtenlik çok etkileyiciydi. Aynı hissi “Ovations”ı dinlerken de hissettim. Albüm, İngiltere'de tam bağımsız bir plak şirketinden çıktığı için ülkemizde satılmıyor. Make Mine Music adlı bu plak şirketinin sahibi sanatçıların kendisi. Herkes albümünün yapım masraflarını tümüyle kendisi karşılıyor ve elde edilen bütün geliri de kendisi alıyor. Tam bağımsız dememin nedeni bu. Ancak albüm Türkiye'de satılmasa da, internet üzerinden CD ya da MP3 olarak almak olanaklı. Ben de öyle yaptım. bas ve davul, flamenko ile özdeşleşen el çırpmalarla birleşince ritmik ve canlı bir albüm çıkmış ortaya. Brendan Perry'nin seslendirdiği iki şarkı, “You Never Loved This City” ve “The Nightmare Goes On”, özellikle Tindersticks sevenleri mest edebilecek türden çok etkileyici şarkılar. (Grubun Myspace sayfasında bu şarkıları dinleyebilirsiniz. www.myspace.com/lowbirthweight) Perry, bu albüme katkıda bulunduğu için çok mutlu; uzun zamandır duyduğu en iyi müziği Piano Magic'in yaptığını söylüyor. Fado bir tutkudur Bu proje farklı nesilleri bir araya getiriyor. Bunun zorlukları oldu mu? Şarkı söylerken hepimiz bir hissediyoruz, çünkü söylediğimiz şarkıların hepsi yüzyıllık. Şarkı söyleme biçimimizdeki geleneksellik ve eski şarkılar tek bir ruha dönüşmemizi kolaylaştırıyor. Kadrodaki tüm sanatçılar eskinin güzelliğini, melankoliyi ve köklü müzikleri seven, aynı duygularla sahnede olan şarkıcılar ve müzisyenler. Fado hüzünlü bir müzik. Melankolik, acı dolu. Umutsuzluk da ona dahil sanırım. Elbette ki aşk hikâyelerinin kiminde umutsuzluk, kiminde çaresizlik var. Ama Fado’yu Fado yapan tutku. Anlatılan öykülerin hepsi tutkulu aşk öyküleri. Denizcilerin arkasından özlemlerini paylaşan şarkılar ya da gidip geri dönmeyen sevgiliye yakılan ağıtlar. Carlos Saura’dan bahsetmek gerekli. Saura, İspanyol olduğu halde dinlediği her geleneksel müziği iyi anlayabilecek ve hissedebilecek kadar yetenekli. Daha önce Buenos Aires’i ve Tango’yu nasıl tutkuyla anlattıysa, aynı tutkuyla Fados filminde de Fado’yu hissederek anlatıyor. Ateistlerin yürüyüşü Bir Piano Magic albümü, sözleri incelenmeden anlaşılmaz. Çünkü vokalist ve şarkı sözü yazarı Glen Johnson, günümüzün en şair ruhlu müzisyenlerinden birisidir. Yazdığı sözlere farklı anlamlar katıp düşündürür, sözcüklerle oynar, çeşitli metaforlar kullanır... Bu albüm de yine melankolik ve nostaljik. Kendisiyle yaptığım bir röportajda, şarkı yazarken hayatının hayaletlerinden kurtulmaya çalıştığını söylemişti Johnson. O çabasına yine devam ediyor. Bu defa kurtulmaya çalıştıklarının arasında dinci yobazlar da var. “March of the Atheists” adlı şarkıda, “Senin inançlı olduğunu kabul edebilirim / Ama sen de benim öyle olmadığımı kabul etmelisin” diyor. El çırpmalar yaylılarla karışırken, “Kalbinde tanrı var ama ellerin kan içinde” diyerek, din adına yapılan savaşlara ağır eleştiriler getiriyor. Albümdeki en dikkat çeken parça “The Faint Horizon”, hayatı yakalamaya çağırıyor insanları... Gençlik geleceği düşünerek, yaşlılık da gençliğe duyulan özlemle harcanıyor; sonunda da hayat ıskalanıyor diyor... Synth ve gitarların baskın kullanıldığı “On Edge”, albümdeki en elektronik şarkı. Benim favorimi soracak olursanız, “The Blue Hour” derim. O kadar çok Joy Division'ı hatırlattı ki takılıp kaldım... Albümde fark ettiğim bir değişikliği de söylemeden geçmeyeceğim. Bu defa yağmurdan hiç söz etmemiş Glen Johnson. Rüzgâr var, bulut var, deniz var ama yağmur yok... Oysa Piano Magic şarkılarında sık sık yağmur yağardı... Bu arada, albüm kapağındaki resmi bulmak için grupla temas kurdum. Glen Johnson'ın kendisinden bir eposta geldi. Şöyle diyor mesajında: “Belki yakında yine Türkiye’ye geliriz.” Konser organizatörlerine hatırlatmak isterim; Piano Magic albüm tanıtımı için Avrupa turunda... İstanbul'da yine coşkulu bir şekilde alkışlayabilir miyiz onları? kzulal@yahoo.com, www.zulalkalkandelen.com Film müzikleri Hollywood, Yeşilçam ve günümüz sinemasının film şarkıları ve Türk pop müziğinin unutulmaz eserleri Selen Uçer’in yorumuyla hayat bulacak. 10 Kasım Salı akşamı saat 21.30’da Nardis Jazz Club’de gerçekleşecek konserde Uçer’e, Vecihi Akın, Burak Erkul, Mehmet Salkım, Cudi Genc ve Serkan Ayman eşlik edecek. İstanbul Devlet Konservatuarı Şan bölümünde Gül Sabar’ın öğrencisi olarak öğrenim gören Uçer, sesiyle müzikseverleri büyüleyecek. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 TL) Güçlü bir müzik “Casa de Fados” projesinde sahneye görüntüler de veriliyor. Burada vermek istediğiniz şey neydi ya da oyunun gücünü arttırmak mı istiyordunuz? Özellikle modern dansçı ve koreograf Patrick De Bana’nın Fados filmi için yarattığı çok özel koreografilerin olduğu dans sahnelerini arka fonda kullanıyoruz. Çünkü bundan yüzlerce yıl önce Fado eşliğinde dans ediliyordu. Şimdi hiç kimse bunun özünde nasıl bir dans formu olduğunu bilmiyor ve üstelik herhangi bir kayıt da yok. Ancak Patrick De Bana tüm yaratıcılığını kullanarak Fado için nasıl dans edilebilir diye hayal etti. Bana kalırsa bu şarkıların ve müziklerin dansı ancak bu kadar estetik olabilirdi. Bu yüzden şarkılarımıza eşlik eden dans sahneleri projeyi çok özel kılıyor. Fado deyince Lizbon geliyor akla. Onu bir şehre ait gibi sunmak onu kısıtlamak anlamına gelmiyor mu? Fado o kadar güçlü bir müzik ki, Lizbon’un dışına taşmış ve şimdi tüm Portekiz’e ait bir müzik olarak biliniyor. Herhangi bir bölgeye, herhangi bir şehre ait müzikler özellikle öyküleriyle ve tarihleriyle çok özel hale geliyor. Ama hiçbir zaman anlatılanlar sadece Lizbon hikayesi olarak kısıtlanamaz. Dünyanın her yerinde aşk acısı, ayrılık acısı ve hasret duyguları yaşanıyor. İnsanların duyguları evrensel ve Fado hikayeleri de insanca hikayeler anlatıyor. Bu yüzden 12 Kasım’da İstanbul’da bu şarkıları söylediğimizde izleyici de aynı duyguları hissediyor olacak. sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ Dead Can Dance Etkisi Gelelim Ovations için neden bu yılın en iyi albümü dediğime... Piano Magic'in 10. stüdyo çalışması bu albüm ve bugüne kadar yayımladıklarının içinde en dinamik olanı. 80'lerin Manchester soundunu başarılı bir enstrümantasyonla günümüze taşımışlar. Bunu yaparken de, indie rock soundunu Ortadoğu ve Akdeniz ile buluşturmuşlar. Bana birçok şarkıda Joy Division ve New Order'ı hatırlattı albüm. Zaman zaman Depeche Mode yansımaları da geldi kulağıma. Ama işin ilginci, albümü dinlerken sadece 80'lerin Manchester soundunu duymuyorsunuz; duyduğunuz şey, bir tür Joy Division ve Dead Can Dance bileşimi... Bunun gerisindeki en önemli neden, bu albümde gruba katılan iki efsanevi müzisyen: Gotik çağın müziklerini günümüzün ritim ve perküsyon aletleriyle yeniden yorumlayan ünlü grup Dead Can Dance'den Peter Ulrich ve Brendan Perry. Peter Ulrich'in perküsyondaki yeteneği ve Brendan Perry'nin hafızalarımızdan hiç çıkmayan sesi, albüme çok şey katmış. Santur, viyolonsel, çello, analog synth, gitar, piyano, darbuka, orkestra çanı, clave, RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle