Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema VİZYON ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Yönetmenliğini Atıl İnaç’ın yaptığı filmde Şafak Sezer, Aydemir Akbaş, Hakan Ural ile Ali Sürmeli rol alıyor. Birbirine kenetlenmiş 7 kişinin bir günde başına gelenlerin anlatıldığı bir hikaye Kolpaçino: “Para darphanede basılır, imzası atılır, banknot yapılır, deste deste akar gider. Milyonlarca temiz, milyonlarca pis el değer. Anlatılmaz bir sevgisi, anlatılmaz bir acısı vardır. Dünyada para için istenilecek en güzel dilek pis tarafını tutmamaktır, eğer tutarsan.” Kenny Ortega’nın yönettiği ve efsanevi yıldız Michael Jackson’ın son provalarını ve kamera arkası çekimlerini içeren “This Is It”, bu hafta vizyona girdi. Yakınlarının tam desteği ile gerçekleştirilen bu yapım, Londra konserlerine hazırlanan Michael Jackson’ın yüzlerce saatlik provalarından ve kamera arkası çekimlerinden görüntüler içeriyor. Dijital ses kalitesi ile hazırlanan filmde, Jackson’ın yakın arkadaşları ve birlikte çalıştığı kişilerin röportajları da yer alıyor. Film, Jackson’ın titiz hazırlığını ön sıralardan izleme deneyimini sunacak. ? Michael Jackson/This is It ? Kolpaçino Cem Akyoldaş’ın yönettiği ve Almeda Abazi, Kerem Fırtına, Paşhan Yılmazel ile Ogün Kaptanoğlu’nun oynadığı Konak’ta altı üniversiteli arkadaş, hocalarının verdiği ödev için aynı gruba düşer. Hocaları bu grubu Safranbolu projesinden sorumlu tutar. Safranbolu’ya gelirken arabaları bozulur. Rezervasyonları iptâl edildiğinden buldukları boş bir konağa yerleşirler. Baştan her şey güzeldir ama saatler gece yarısına yaklaştıkça sıra dışı şeyler olmaya başlar. Anthony DiBlasi’nin yönettiği ve Jackson Rathbone, Shaun Evans, Hanne Steen ile Laura Donnelly’nin oynadığı Korku, üç üniversite öğrencisinin insanların korkuları üzerine yaptıkları araştırmayı anlatan psikolojik gerilim hikâyesi. Stephen, kardeşini bir trafik kazasında kaybetmiştir. Quaid ise takıntı halinde insan korkuları üzerinde çalışmaktadır. Stephen’ın sınıf arkadaşı ve gizliden gizliye aşık olduğu Cheryl da ikiliye katılır. Üçlü insanların hayatlarını değiştiren bu içsel travmları araştırmaya ve bununla ilgili bir belgesel çekmeye başlarlar. ? Konak ? Korku Yerli yapımlar sınıfı geçemedi Ne yazık ki son model yerli işi filmleri kötülemeye kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hayır, bundan zerre keyif almıyorum. Ama her ne kadar makul olmaya çabalasam da göz var izan var. Ve ALPER üstelik beyazperdeyi ne idüğü belirsiz çöplüğüne çevirenler, hayret TURGUT denemeler edilecek denli gayretkeş, asla ama asla yılmıyorlar. Kurgu murgu hak getire, diyaloglar amansız ve anlamsız, öyküler deseniz evlere şenlik... İnanın, hiç de keyifli bir meşgale değil bu... İçim kıyıldı, sıktım sıyrıldı, ruhum daraldı, imanım gevredi, göbeğim çatladı, vs. vs. Her film bitiminde bende oluşan ruh halini başka nasıl anlatabilirim, bilemiyorum. İzninizle bu hafta gösterime giren “Konak” ile başlayalım. Acaba, “gençler bilmedikleri bir yere gider ve çok geçmeden bela onları bulur” konulu daha kaç film çekilecek. ABD’liler afedersiniz bu “kıytırık” yapımların çok ekmeğini yedi, biz de yiyelim diyorsanız zaten sözüm yok. Ancak yine de o ucube filmlerin kalibresi 7.65 ise sizin ki 6.35, yani yad ellerde çekilen filmler daha vurucu (silah benzetmesi pek yakışık almadı, mazur görün) ve hiç olmazsa kötünün iyisi... Korku ve gerilim sinemasında, layıkıyla kotarılmış film sayısı gerçekten çok azdır. Ustalık ister, yoğun emek ister, makyaj ister, ses ister, etkileyiciliği arttıracak oyunculuk ister, ister oğlu ister... Topa sağlam giremeyeceksen şayet, bu alengirli, çetrefilli ve ister istemez gizemli türe hiç bulaşmayacaksın, bir gençlik komedisi (alıcısı çok) çek gitsin. sürüklen mektedir. Depremin korkunç etkisi, çevrelerindeki tüm insanları da mutsuz etmiştir. İşte tutunamayanlar, vefa için sevdasından vazgeçenler, psikopatlığa meyledenler ve dahası... Onlar belayı çağırır, haliyle bela da söz dinlemeyi sever. Peki, gerçekten damıtılan hikâye, layıkıyla resmedilmiş mi? Ne gezer... Ancak hakkını verelim, diğerlerine oranla Melekler ve Kumarbazlar, daha eli yüzü düzgün bir yapım. Vaktiniz çoksa ve ille de yerli sinema diyorsanız, izlenilebilir. Yönetmenin sonraki projelerini merak ediyorum, her şeyi bol kepçeden koymaması ve tuzunu tam ayarlaması şartıyla... Kendini yaratan Coco Chanel Son yıllarda ünlü Fransız modacı Coco Chanel’in yaşam öyküsünü konu alan çok sayıda film projesinin hazırlığından söz ediliyordu. William Friedkin, Marina Hands, ASLI Danièle Thompson, Jan Kounen, Fontaine’in bu konuya SELÇUK Anne yoğunlaştıkları haberi sürekli dolaşıyordu. Sonunda 16 Ekim’de sinemalarımızda gösterime giren Coco ChanelIgor Stravinsky’iyle (Coco ve Igor: Büyük Aşk) 6 Kasım’da izleyiciyle buluşacak olan Coco avant Chanel (Coco Chanel’den Önce) filmleriyle Jan Kounen’le Anne Fontaine Chanel’in mucizevi yaşantısını kitlelere aktarabilmeyi başardılar. Kounen’e 87 yıllık ömür süren Coco’nun besteci Stravinsky’iyle yaşadığı tutkulu aşkı yansıtmak çekici geldi, Fontaine’se yaratıcının oluşum yıllarını, yoksul yazgısını aşabilen genç kızın portresini aktarmayı yeğledi. “Tüm yaşamı çok renkli, inanılmaz olsa da Chanel’in gizemle dolu gençlik yılları bence daha ilginçti. O dönemde seçtiği biçeminin doğuşu, oluşturduğu kişiliği, yaşamdaki kararlılığı şaşırtıcı” diyen Anne Fontaine yirmi yaşındayken Chanel’in yakın iş arkadaşı Lilou Marquand’la da tanışmış. hapsoldukları süslü püslü giysiler, korseler, ağır aksesuarlar yerine içlerinde rahatça hareket edebildikleri giysiler tasarladığını vurguluyor. Değişik bir bedeni olduğundan yeni bir tarz yaratan Coco feminist hareketin başlamasından çok önce gerçek bir feminist ve bir iş kadınıydı. Eğitimi, kültürü olmamasına, işçi sınıfından gelmesine karşın içgüdüleri çok güçlüydü, kadınların bedenlerini özgürleştiren bir biçem oluşturdu. Giysileri kendi çelimsiz bedenine uygulayarak Chanel modasını yarattı. Neredeyse ayrımsamadan kendi yazgısını böylece çizdi. Coco Chanel’in sevgilileri Balsan ve Boy Capel’le (Alessandro Nivola) olan ilişkilerini, onları destek alarak bir anlamda mesleğinde yükselirken kullanması modacının gelişiminin temel taşlarını oluşturuyor. Paul Morand’nın L’Allure de Chanel’iyle Edmonde CharlesRoux’nun L’irrégulière’inden esinlenen yönetmen kadınların hem bedensel hem de ruhsal olarak gömüldükleri yıllarda Coco’nun öncü, feminist davranışının onu çok’ etkilediğini belirtiyor. Kendisine acınmasını asla istemeyen Coco doğuştan gelen koşullarının kurbanı olmayı reddederek yoksul çevresinden sıyrılmayı başarıyor. Dokuz yaşındayken seyyar satıcı babaları kızları Gabrielle Bonheur’le Adrienne Chanel’i rahibelerin yönettiği bir yetimhaneye bırakır (1893). Kızlarına geri döneceğini söylese de bir daha dönmez. Coco’yla kızkardeşi yetimhanenin dikiş atölyesinde dikiş dikmeyi öğrenirler. On beş yıl sonra (1908) yetimhaneden ayrılan kızkardeşler gündüzleri dikiş dikerek geceleri de bir kulüpte şarkı söyleyerek yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Coco’nun (Audrey Tautou) iki giysisi vardır. Birini dikiş dikerken öbürünü de şarkı söylerken giyer. Şarkıcılık yaparken varsıl at yetiştiricisi Etienne Balsan’la (Benoit Poelvoorde) tanışır. “İnsanın doğuştan çok amansız bir yazgısı varsa bence yere daha sağlam basar, bu yazgıyı değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Coco da bu denli ünlenmeyi hiç düşünmemişti. O bir erkek gibi özgür olmayı istedi. Bağımsızlık, özerklik duyguları o çağda son derece modern isteklerdi. Karakteriyle doğası zamanına denk değildi” diyerek Chanel’i tanımlayan Fontaine, modacının ufak tefek, erdişi bir bedeni olduğundan ötürü etine dolgun, şişman kadınların Gerçek bir feminist Balsan’la Paris sosyetesine giren Coco, tutkulu aşkı ise Capel’de tanır. Boy Capel Coco’nun varoluşunda bir dönüm noktası olur. “Duygusal değildi. Her şeyi anında algılardı. Trajedilerini saklamayı, geçmişten sözetmemeyi daima yeğledi” diyerek Coco’yu tanımlayan Fontaine yetimhanede yetiştiğinden kreasyonlarının yalın fakat çok farklı olduğunu belirtiyor. Coco hem yepyeni bir moda yarattı, kadına rahatça hareket etme özgürlüğü verdi, kendini de hep bir zanaatkar olarak niteledi. Çok zekiydi insanları ustaca güdümleyebiliyordu, her ortama uyum sağlayabiliyordu. Küçük bir terzi olarak bir köşede sıkışıp kalmadı, kendi yolunu çizdi. “Yaşamımdan hoşnut olmadığımdan onu yeniden yarattım” diyen Coco Chanel’in güçlü, bağımsız, modern yanından etkilenen Anne Fontaine rastlantı sonucu yönetmen olmuş. Paris’te klasik dans, felsefe eğitimi gören Fontaine sahnede yönetmen Robert Hossein’in dikkatini çekince Notre Dame’ın Kamburu oyununda Esmeralda’yı canlandırdı (1980). “Oyunculuktan hiç hoşlanmadığımı hemen anladım. Bedenimi, hareketlerimi, her şeyi denetleme alışkanlığım olduğu için yazmaya giriştim” diyen oyuncu ilk filmi Les histoires d’amour finissent mal...en général (Aşk Öyküleri Hep Kötü Biter/1993) ile Jean Vigo ödülünü kazandı. Nettoyage à Sec’le (Kuru Temizleme/1997 Venedik Film Festivali’nde senaryo ödülü alan yönetmen bu çalışmasıyla çağdaş Fransız sinemasının önemli adları arasına girdi. Filmlerinde genellikle aşktan, istekten, aileden, insan ilişkilerinin karmaşıklığından söz eden, psikolojik dramlar çeken Anne Fontaine “Freudcü bir yaklaşımla karakterlerimin karanlık yüzlerini deşip yansıtmayı seviyorum. Onların gizli yanlarını ortaya çıkarıyorum. Yazgının ironisi beni büyülüyor. Bundan ötürü tüm öykülerimde acımasızlık var” sözleriyle sinemasını tanımlıyor. Yalın kreasyonlar Konak’ı Cem Akyoldaş yönetti, senaryo Mehmet Akif Turgut ve Funda Çetin’e ait. Başrollerde ise Almeda Abazi, Kerem Fırtına, Sevil Uyar, Paşhan Yılmazel, Damla Debre, Ogün Kaptanoğlu, Öykü Akay, Melahat Abbasova ve Gökhan Çelebi var. “Kültür mirası projeleri” ödevi, üniversiteli altı arkadaşı, Safranbolu’ya sürükler. Onlar, geçmişe dair yakıcı ve yıkıcı bir kötülüğün ortaklarıdır, hesaplaşmak yerine susmayı ve rol yapmayı yeğlemişlerdir. Safranbolu girişinde gençlerin arabası bozulur, tuhaf bir tamirci de onlara yardımcı olur. Kalacakları oteli arayan kimliği belirsiz bir kişi, rezervasyonu iptal ettirmiştir. Gençler de ıkına sıkına bizim tamircinin önerdiği konakta kalmaya karar verir. Dilediklerini yapabilecekleri konak, ilk etapta hoşlarına gider ancak gece ilerledikçe mekân tekinsiz bir hal alır. Kötülüğün ortakları “Kanalİzasyon” da geçen haftanın sınıfta kalan seyirliklerinden... Medya eleştirisi adı altında yola çıkan ve ilginçtir ki; eleştirdiği her ne varsa aynısını yapmaya çabalayan garip ve tutarsız bir film bu... Kanalİzasyon’un yönetmen Alper Mestçi... Başrolleri Okan Bayülgen, Hakan Yılmaz, Erol Günaydın, Rasim Öztekin ve Serhat Özcan sırtlıyor, misafir oyuncular listesinde ise Hakkı Devrim, Ahmet Çakar, Sadettin Teksoy ve Metin Uca var. Öykü, komik programların kendi iddiasına göre yer aldığı bir TV kanalı olan Kanalİ’de geçiyor. Cam siliciliğinden medya patronuna dönüşen İmdat ve kanalda yaşananlar... Bizler, sıkı ve sağlam bir hiciv beklerken deyim yerindeyse sükutu hayale uğradık. Kötü bir film olduğunu ise sanırım söylemeye gerek bile yok. Bu yapım, sadece tribüne oynuyor, beni sevsinler ve beğensinler diye adeta çıldırıyor. Lakin film güldürmekten yoksun ve ince işçilikten uzak... Tu kaka ilan etmesek de kesinlikle önermiyoruz. Kanalİzasyon tribünlere oynuyor Belayı çağıranlar “Melekler ve Kumarbazlar”, geçen hafta vizyona girmişti. Ertekin Akpınar’ın yazıp yönettiği film, Büyük Marmara Depremi’nin ardından yaşanan gerçek bir öyküden esinlenilmiş. Filmin başrollerini Cem Davran, Bülent Şakrak, Kutay Köktürk, Nail Kanalİzasyon Kırmızıgül, Hakan Meriçliler ve Macit Sonkan üstleniyor. Sakaryalı üç kafadar, depreme bir bilardo salonunda yakalanır, biri yaşamını yitirir diğerleri kurtulurlar. Aradan 10 yıl geçer, dostlarının acısı yüreklerinde taşıyan iki arkadaş, hâlâ boşvermişliğin girdabında 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan tüm uzun metraj adaylarını yazdığımı düşünüyordum, yanılmışım. Biri gözümden kaçmış. Usta yönetmen Yavuz Özkan’ın çektiği “İlkbahar Sonbahar”ı unutmuşum ya da unutmak istemişim. Niye mi? Belki de uzak ara en kötü film olduğu için… Yavuz Özkan da bunu fark etmiş olsa gerek ki; filmin Antalya’daki galasına dahi katılmamıştı. Dünyanın gidişatına kafayı takan, eski kuşak bir yönetmen, yaşama müdahale eder ve kolektif bir deneyim için kollarını sıvar. Bu uğurda ailesinden kalan araziyi ve evini ipotek ettiren yönetmenimiz, gençler için bir manifesto yayınlar. O, yeni bir üretim ahlakıyla film çekecektir. Sürece müdahil olmak isteyen gençler arasında yapılan elemeyle yol arkadaşları belirlenir ve kırsal alanda (Armutlu) ortak yaşam deneyine başlanır. Sonra film biter ve bize “la havle” çekmek kalır. alperturgut@cumhuriyet.com.tr Festival filmi YENİ DALGA 50 YAŞINDA ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? İstanbul Modern Sinema, Yeni Dalga’nın 50. yılını kutluyor. Dün başlayan ve yarın da sürecek olan Pera Fest kapsamında “Yeni Dalga’nın 50. Yılı” başlıklı programda beş film gösterime sunulacak. Programda, 1950’li yıllların sonunda Fransa’da ortaya çıkan sinema akımı Yeni Dalga dönemine damgasını vurmuş Serseri Aşıklar, Bir Kadın Meselesi, Komşu Kadın ve Toplayıcılar filmleri yer alıyor. Jean Luc Godard’ın 1959 yapımı Serseri Aşıkları’nda Amerikalı bir kıza aşık olan Michel, bir araba çalar ve kendisini yakalamaya çalışan polisi öldürür. Ancak beklemediği bir anda sevgilisinin ihanetine uğrar. 1988 Claude Chabrol yönetmenliğindeki Bir Kadın Meselesi’nde ise ev kadını Marie, komşusunun istemediği bir çocuğu düşürmesine yardımcı oluyor. Isabelle Huppert, François Cluzet ile Marie Trintignant‘nın rol aldığı film, Fransa’da idam edilen son kadının hikayesini anlatıyor. 1981 yapımı François Truffaut’un filmi Komşu Kadın’da Gérard Depardieu, Fanny Ardant ile Henri Garcin rol alıyor. 1999 yapımı Toplayıcılar adlı otobiyografik belgesel, Varda’yı ve sinemasını mizahi bir dille inceliyor. Agnès Varda’nın çektiği filmde yönetmen görüntüleri topluyor ve onlara bir anlam vermek üzere birleştiriyor. 1991 yapımı Claude Chabrol yönetmenliğindeki Madame Bovary’de Isabelle Huppert, JeanFrançois Balmer ile Christophe Malavoy rol alıyor. Filmde çiftçi kızı Emma bir doktorla evlenir. Evliliğinde hayal ettiğini bulamayan Emma’nın küçük burjuvaların kabalığı karşısında mutluluk hayalleri kısa sürede kaybolur. Filmler İngilizce / Türkçe altyazılı olarak gösterilecek. C MY B C MY B