19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Soğuk algınlıgından ölmek CEM SUNGUR Amerikalı yazar Willa Siebert Cather’ın sık alıntı yapılan bir görüşü şöyledir: “Ben bir soğukalgınlığından ölmeyeceğim. Yaşamış olduğum için hayatımı kaybedeceğim”. H1N1 salgını mart ayından beri dünya gündeminin tam ortasında yer alıp binlerce can alırken bilgilenme ve önlem alma konusunda, son dakikacılık ve kanıtlar yerine söylentilere dayanan bilgi edinme yaklaşımlarımız pek değişmedi. Doludizgin yaklaşan H1N1 salgını, henüz 29 yaşında olan bir hastane temizlik görevlisinin, akciğerlerinde yarattığı komplikasyonlar ve solunum yetmezliği sonucunda hayatına mal olunca, toplum olarak somut gerçeklerle yüzleşmiş olduk. Temizlik görevlisinin virüsü hastane ortamında mı yoksa toplum içinde mi edindiği bilinmiyor, büyük olasılıkla da bilinmeyecek. Şu anda kaç hastane enfeksiyon komitesinin, çalışanları günlük olarak influenza ilişkili belirtili ve bulgular açısından izlediğini, düzenli kayıt tuttuğunu ve hastaları evlerine yolladığını merak ediyorum. Yetkililerden gelen bazı açıklamalar ise enfeksiyon kontrolü konusunda çok iyi kavrayamadığımız önlemler içeriyor. Virüs hava yoluyla bulaştığına göre, okullarda havanın dezenfekte edilmesi, yani mikroplardan arındırılması için nasıl bir yöntem geliştirildiği merakla bekleniyor. Gelişmiş ülkelerde, okullar kapatılmıyor ve her sabah öğrencileri belirtiler açısından taranıyor ve hasta olanlar evlerine yollanıyor. Okullar kapatılınca, çalışan ailelerin zorlanacağı ve evde yalnız kalan çocukların daha farklı sorunlar yaşayabileceğini ifade ediyorlar. H1N1 aşısının yapılması ile bağışıklığın oluşması arasında birkaç hafta geçeceği için hastalanan insan, dolayısıyla da solunum yetmezliği gelişen hasta sayısında artış olacaktır. H1N1 bazı insanlarda ölümcül olabiliyor. Özel risk altında bulunan insanlar: 1) Gebeler 2) Beş yaşından, özellikle de iki yaşından küçük olan çocuklar 3) Başka hastalıkları olan ve bağışıklık sisteminde yetersizlik olan bireyler, 4) 65 yaşından büyük insanlar ve 5) Kilosu çok fazla olan bireyler. Şu bir gerçek ki, H1N1 virüsü genç insanlar ve çocuklarda daha ağır seyrediyor ve komplikasyonlara neden olabiliyor. Çocuklarda H1N1 enfeksiyonunun solunum yetmezliğine yol açtığını ve tehlikenin başladığını ebeveynleri şu belirtilerden fark edebilirler: 1) Çok sık soluk alma veya zor nefes alması, 2) Cilt renginin mavigri olması 3) Yetersiz sıvı tüketmesi, 4) Uyanamaması veya iletişim kurmaması, 5) Kucağa alınmayı istemeyecek kadar huzursuz olması, 6) Grip benzeri belirtilerin önce düzelmesi ama birkaç gün sonra ateşle birlikte geri gelmesi, 7) Ateşle birlikte deri döküntüsü olması. Erişkinlerde ise solunum yetmezliğinin geliştiğini gösteren belirtiler şunlardır: 1) Soluk almada zorluk veya solunum yetersizliği olması, 2) Göğüste veya karın içinde ağrı veya basınç hissi oluşması, 3) Ani gelişen sersemlik hissi, 4) Zihin karışıklığı, 5) Şiddetli veya sürekli kusma. Solunum yetmezliği geliştiği düşünülen bireylerin acilen hastaneye ve yoğun bakıma nakledilmesi gerekiyor. Yeni Zelanda, Avustralya, Meksika ve ABD deneyimleri yoğun bakımların salgın sırasında çok zorlandığını ortaya koyuyor. Ülkemizdeki yoğun bakım yataklarının, yapay solunum cihazlarının ve sağlık çalışanlarının önceden planlamalarının yapılması gerekiyor. Ağır solunum yetmezliği durumunda başvurulan “vücut dışı membran oksijenasyonu” yöntemi şu anda ülkemizde uygulanmadığından bu konuda da önlem alınması gerekiyor. Özetle “en hasta” hastalar için de bir dizi hazırlık yapılması şart. cem.sungur@anadolusaglik.org 31 EKİM 2009 CUMARTESİ 5 Bırakın sorununu çözmeye çalışsın Çocuklar kendi sorunlarını çözmeyi nasıl öğrenirler? Kendi sorunlarını çözebilen çocuklar yetiştirmek için, neler yapmalı ya da yapmamalıyız? Annebabaların yanlış tutumları nedeniyle çocukta oluşan düşünce neyazık ki “sorunları annebabalar çözer” oluyor. Çocuklarımıza gün boyunca “haydi geç kalacaksın”, “okul çantanı unutma”, “hırkanı kaybetme”, “kalem kutunu çantana koydun mu?”, “bahçede FİGEN çok koşma terlersin”, dikkatli çık” der ATALAY “merdivenleri dururuz. Aslında bu uyarıların pek işe yaramadığını da biliriz. Ödev defterini evde unuttuğunu farkettiğimiz çocuğumuza bunu hatırlatmasak, belki okulda yaşayacağı sıkıntılardan sonra bir daha çantasını hiç unutmayacak, hep kontrol edecek. Ama onun üzülmesini, öğretmeninden azar işitmesini istemediğimiz için yanlış olduğunu bilsek de yapmayız bunu. İzmir Ekin Koleji Psikolojik Danışmanı, Eğitimci Rezan Turhan, kendi sorunlarını çözebilen çocuklar yetiştirilmesi için velilere önemli görevler düştüğünü söylüyor. Turan’a göre, sorun çözebilme bir beceridir, öğrenilebilir ve çocuklara kazandırılabilir. Edilgen hale gelmesin Çocuğun günlük yaşamında anne babaları tarafından sıkça uyarılmasının, çoğunlukla hedeflenen sonuçları getirmediğine dikkati çeken Turhan, bu konuda velilere şu uyarılarda bulunuyor: “Burada niyetiniz çocuğu yaşayabileceği zorluklardan uzak tutmak veya ona yardım etmek olabilir. Özellikle küçük yaşta çocukları olan annebabalar, öğretmek amacıyla da çocuğuna ne yapması gerektiğini hatırlatmak isteyebilir. Oysa sıklıkla yapılan bu hatırlatmalar yaşananları, sorunları bir kişiden alıp diğerine taşımaktadır. Çocuk neyi ve nasıl yapması gerektiği konusunda yanlış şeyler öğrenebilmekte, konu ile ilgili çabasız, ilgisiz, deneyimsiz kalmaktadır. En sonunda çocukta oluşan düşünce ise; ‘Sorunlar annebabalar tarafından çözülür’ olabilmektedir. Böylesi bir anlayış, çocuğu edilgen hale getirebilir ve çözümü hep büyüklerinden ve başkalarından bekleme yanlışına düşürebilir. Sorun çözebilme bir beceridir, öğrenilebilir ve çocuklara kazandırılabilir. Özellikle küçük yaşlardan başlayarak ve onun karar verme alanında olan konularda bu çalışmalar yapılabilir. Çocuk, sınırları tanımlanmış ortamlarda, beslenme, uyku, arkadaşlık, öğrenme, ders çalışma gibi bireysel konularda; seçme, erteleme, karar verme, değerlendirme gibi sorun çözme becerileri kazanabilir.” Çocuklar! Festival başlıyor Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali 6 Kasım’da Cinecity Sinemaları’nda başlıyor. İstanbul ve İzmir’de minik sinemaseverler ile yedinci kez buluşacak olan Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali’nde, 6–19 Kasım tarihleri arasında 25 ülkeden 67 film gösterime girecek. İki çılgın kuklanın hikâyesinden Afrikalı küçük bir çocuğun hayatına, gizli bir deney için çalışan 10 yaşındaki Frederike ve Fabian’in arkadaşlarını ışınlamak istemelerinden, pek de zeki olmayan itfaiye eri Bob ve erkeksi tavırlarıyla tanınan küçük kız Kika’nın yaşamını anlatan birçok farklı film, üç yaş ve üzeri tüm çocuklara Wings Cinecity Etiler, Wings Cinecity Trio Kozyatağı, Cinecity Olivium Zeytinburnu, İzmir Çiğli Kipa Cinecity ve Beykent Üniversitesi Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde beyazperdeye yansıyacak. İzgü miniklerle söyleşti Yazar Muzaffer İzgü, Çevre Koleji İlköğretim Okulu öğrencileriyle buluştu. İzgü, öğrencilere çocukluk anılarını anlattı, sorularını yanıtladı. Öğrencilerin, “İyi bir yazar nasıl olunur?” sorusuna, “çok okuyarak çok gözlem yaparak çok hayal kurarak” diye yanıt veren Muzaffer İzgü söyleşinin ardından kitaplarını imzaladı ve çocuklarla fotoğraf çektirdi. Sizin için çağdaş sanat İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Görsel Sanatlar Yönetmenliği’nin, çağdaş sanatın İstanbul’un farklı bölgelerine ulaştırılması amacıyla başlattığı “Taşınabilir Sanat” projesi, yeni durağında Zeytinburnu’ndaki çocuklarla buluşuyor. Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki “Çocuklar için Çağdaş Sanat” sergisi 20 Kasım tarihine kadar gezilebilir. “Çocuklar için Çağdaş Sanat” günümüz çocuklarını, kuşatıldıkları popüler kültür karmaşasına alternatif oluşturan kültür arayışlarından haberdar etmeyi hedefliyor. Çözüm yolları düşünsün Rezan Turhan, sorun çözme becerisinin alt yapısını oluşturacağını ve çocuklara kazandırılması gerektiğini düşündüğü becerilerle çalışmaların içeriğini şöyle sıraladı: ? Kendisinin ve diğerlerinin duygularını anlama, ? Diğer kişinin bakış açısını dikkate alma, ? Birden fazla çözüm yolu düşünme, ? Her çözüm yolunun olası sonuçlarını dikkate alma, ? Hangi çözüm yolunun seçileceğine karar verme, ? Kararlı ve sabırlı tutum geliştirme, ? Sorumluluk geliştirme, ? Sorun çözebilmek için gereken sözcük dağarcığını öğrenme. ‘Fast food’a karşı gençlik hareketi Yemek kültürünün kaybolmaması için çalışan Gençlik Gıda Hareketi televizyonlar aracılığıyla gençlere dayatılan tüketim odaklı yaşamın tek seçenek olmadığını anlatmak için çalışıyor. Gençlik Gıda Hareketi; gıdanın, tarımın ve çiftçiliğin geleceğini değiştirmeyi amaç edinen genç çiftçiler, şefler, zanaatkarlar, aktivistler ve ŞİRİN öğrencilerden oluşuyor. GÜVEN Onların asıl derdi daha iyi, temiz ve adil gıdalara erişebilmek. Bunun için yerel ve bölgesel gıda sistemlerinin adaletli ve sürdürülebilir bir şekilde kurulmasına çalışıyorlar. Zaten onlar dünyanın dört bir yanına yayılmış ve binlerce üyesi olan Slow Food’un Türkiye’deki gençlik kolu. Bu nedenle tıpkı Slow Food gibi onlar da, fast food’a ve beraberinde getirdiği her şeye karşı. Bize ait yemek kültürümüzün kaybolmaması ve fast food’a yenik düşmemesi için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. İşe yöresel yemeklerimize uzaklaşmaya başlayan gençleri bilinçlendirerek başlamak gerektiğine inanıyorlar. Çünkü onlar dünyada ne yediğini ve yediği gıdanın nereden geldiğini bilmeyen gençler istemiyorlar. Ve bunun için de canla başla savaşıyorlar. Üniversite ve okullar başta olmak üzere pek çok yerde etkinlik yapan Gençlik Gıda Hareketi’nin üyeleri sıklıkla bir araya geliyor ve beraber yemek yapıyor. Göstermeye çalıştıkları şey, televizyonlarda gençlere dayatılan tüketime dayalı yaşam tarzının tek seçenek olmadığını anlatmak. Onlar gençler arasında yemek yapmanın, sağlıklı ve iyi gıda ile beslenmenin pek yaygın bir şey olmamasını yadırgıyorlar. Yemeğin kayboluşunu, bir zevk olmaktan çıkışını ve yiyeceklerin giderek mekanik süreçlerden geçen tatsız şeylere dönüşmesini kınıyorlar. Gençlerdeki “Ben nasıl yemek yapacağım? Beceremem, bilmem” endişesinin onları hazır gıda almaya yönelttiğinin de farkındalar ve bunu değiştirip temiz mevsim sebzeleriyle pişirilmiş yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu göstermek istiyorlar. Sebzelerin mevsiminde yenmesinin önemini fark etmelerini sağlamaya çalışıyorlar. Çünkü Gençlik Gıda Hareketi üyeleri zamanında alınmış temiz mevsim sebzelerinin, süpermarketlerde yılın 12 ayı satılan ve kimyasallarla yetiştirilmiş sebzelerden daha sağlıklı, temiz ve lezzetli olduğunu çok iyi biliyor. Tabii sadece mevsiminin dışında sebze almayın demekle kalmıyorlar, yerine bir şeyler koymak gerektiğinin de farkındalar. Bu nedenle alternatifler üzerine de kafa yoruyorlar. Mesela domatesin zamanı değilse, marketlerden lezzetsiz ve sağlıksız domateslerden almak yerine kurutulmuş domatesin kullanılabileceğini hatırlatıyorlar. Ayrıca insanların tercihlerinin üretime yön verdiğini de biliyorlar: “Eğer kış sebzelerini yazın almazsak, bir yerden sonra yazın kimyasallarla kış sebze yetiştirmezler çünkü bilirler ki onları alan olmayacak”. Gençlik Gıda Hareketi’nden Filiz Telek, Ceylan Çelikoğlu, Evrim Yörük, Özge Olcay (soldan). İyi, adil ve temiz gıda Gençlik Gıda Hareketi adı üstünde genç… Bir o kadar da aktif… Şeker kullanmadan, elma suyu ve pekmez gibi doğal tatlandırıcılarla reçel yapılabileceğini göstermek için yaptıkları “reçel atölyesi” onların etkinliklerinden biri. Sıklıkla organik pazardan alışveriş yapıp onlardan lezzetli yemekler yaparak sebzelerin aslında ne kadar lezzetli olduğunu gençlere göstermeye çalıştıkları “pazara gidelim etkinlikleri” de bir diğeri… Üniversiteler başta olmak üzere pek çok yerde yaptıkları ve gençlere yaratıcı, pratik ve çok lezzetli yemekler öğrettikleri “yemek atölyeleri”ni de unutmamak gerekir. Ya da plastik kullanmak yerine insanları bez torbaya yönlendirmeye çalıştıkları “bez torba atölyesi”ni… Daha birçoğu da yolda… Tek bir amaç için… Daha iyi, adil ve temiz bir gıda. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle