17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 EKİM 2009 CUMARTESİ Delilik bir 7 Meral Çetinkaya, Çağan Irmak’ın son filmi Karanlıktakiler’de canlandırdığı rolüyle 40 yıl sonra ilk kez başrolde. Başlarda kolay yargılanabilecek bir karakterin sonradan öğrendiğimiz hikayesiyle derinine indiriyor bizi Çetinkaya. Bugüne dek oynadığı bazı karakterlerin ortak noktası olan delilik, sanki biçim değiştirerek kendi ruhuna da işlemiş. Bu bir korunak değil belki ama bir kaçış, bir kolaylık. O yüzden “Çocuk halime sığınıyorum” diyor. Meral Çetinkaya, sinemadaki ilk başrolü Gülseren ile Karanlıktakiler filminde izleyiciyle buluşuyor. Oynadığı her rolü ince ince işleyen Çetinkaya için bu başrol, ZUHAL sadece karakteri anlatabilmesi için daha AYTOLUN fazla zaman verilmiş bir alan. Azlaçokla ya da süreyle derdi yok. Yaşama da böyle bakıyor, kıyısından geçmiyor. Tam ortasında, göbeğinde duruyor. Her şeyi gözlemliyor, sorguluyor. Belki de suskun tavrı bu yüzden. Suskunluğunu da kendi deyimiyle çocuksu tavırla, bizim yorumumuzla hafif delilikle bastırıyor. Ne hırsları olmuş yaşamında ne de şöhret merakı. Hatta bunlar çok daha yorucu geliyor ona. Bir yanıyla çok açık, diğer yanıyla da derinlerine ulaşması güç. Oyunculuk bu anlamda kurtarıcısı bir bakıma. Pek çok döneme, pek çok kişiliğe, pek çok hayat hikâyesine sızabiliyor. Çetinkaya ile hem başrolünü oynadığı Karanlıktakileri konuştuk, hem de kendimize yer açabildiğimiz ölçüde dünyasına girmeye çalıştık. İlk başrolün bu kadar geç gelmesi sizde nasıl bir etki bıraktı? Neden diye sormadınız mı yıllarca? Seyirci olarak baktığımda bazen kısacık gördüğüm bir karakterden bile öyle bir hayat soluğu alıyorum ki, o başrol oluyor bana. O yüzden başrol tanımlamasını da tam bilemiyorum. Süreyle ilgili olduğu düşünülürse, Karanlıktakiler, karakteri anlatabilmek için bana verilen en uzun zamandı. Diğer yandan yaşadığımız ortamda “Neden?” diye sorulacak o kadar çok şey var ki... Ben, neden diye sormuyorum. Böyleyim; biraz silik bir kişiliğim var, kenarda duran. Bu anlamda bir kırgınlık yaşamadınız mı? Yaşamadım. İstek duydum elbette. Geçmişe bir kırgınlığım yok ancak şimdi Çağan’a çok teşekkür ediyorum. Çok keyifli bir egzersiz yaptırdıkları için. kaçamak Karanlıkta da umut var Nasıl başladı bu serüven? Çağan Irmak’la çalışmak nasıldı? Bana Şans Dile’yi izlediğimde, yanına gidip olumlu duygumu belirtmiştim. İlk filmiydi ancak kişiliğini yakın hissettim ve kutladım. Sonra Karanlıktakiler için buluştuk. Her şey kafasında çok netti. Zaten duyarlı bir yönetmen. Karşılaştığınızda o ince ve hassas antenleri görüyorsunuz. Düz ve sığ bakmamak, ayrıntılar üzerine düşünmek ve disiplinli çalışmak gibi tarafları var. Ne yaptığını bilen bir insanla çalışmanın cazibesi çıkıyor ortaya. Ben de bu cazibeye kapıldım. Kaç farklı öykü var sıradan görünen hayatların içinde. Peki, film size nasıl bir bakış açısı daha ekledi? Tuhaf bir hikâye bu. Özel bir dili var. Genel kanıya göre çok fazla insanla iletişim kuramayacak gibi düşünülebilir. Yönetmenin diğer hikayeleri için de popülerliğiyle daha geniş kitlelerle bağ kurabildiği söyleniyor. Buna katılmıyorum. Çünkü filmlerinde hem ara anlamlar var derine giden hem de herkesin anlayabileceği şeyler. Önyargılardan uzak, insan insana çıplak kaldığınız zaman iletişim kurabileceğiniz bir film. Aslında karanlık şeylerde de bir umudun olduğunu görüyoruz. Bir çözüm bulma ihtiyacı kaçınılmaz. Giderek insan olmaktan utanç duyar hale geliyoruz. Ama sanatın ve yaratıcılığın insan onuruna ne kadar yakışır bir şey olduğunu görüyorum. O zaman insan olmaktan mutlu oluyorum. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Büyük cümlelerim yok Hayata da filme olduğu gibi umutlu mu bakıyorsunuz? Hayır, ben çok karamsar bir insanım. Umudun gerekliliğine, umutsuz yaşanamayacağına inanıyorum. Ama bir şekilde ben de herkes gibi yaşamaya çalışıyorum. Onun için de beni insan olarak heyecanlandıracak, yaşadığıma değecek şeyler bulmaya çalışıyorum. Tatlı deli bir tarafınız da var. Delilik bir korunak olabilir mi? Sıkılıyorum çünkü. Belki çok gri, düz biriyim. Mesela konuşmayı çok sevmem, çünkü beceremem. Öyle büyük cümlelerim, özdeyişlerim yok. Delilik hali ise belki bu noktada kendini gösteriyor. Çok rahatsız olduğum için zaman zaman kendimi çocuksu, deli dolu bir özgürlüğü bırakma ihtiyacı duyarım. İster kaçamak deyin, ister kolaylık. Çocuk olma haline sığınıyorum belki de. Deliliği de tanımlamak lazım gerçi. Yaş ilerleyince de çocuk gibi olana deli derler. Aslında canlandırdığınız birkaç karakter de böyle düşündürüyor olabilir. Üst üste böyle roller gelmiş oldu. Bu tabii oyuncu için keyifli bir şey. Yüzeydekinin altına hızlı bir şekilde girme ve eşeleme olanağı veriyor. Sürprizli, keşfedilecek, şaşırtıcı yanları olan renkler ortaya çıkarabiliyorsunuz. Bu meslek beni düelloya davet ediyor Bu kadar şey biriktirip, bunca suskunlaşırken bir aidiyet sorunu yaşıyor musunuz? Evet, yaşıyorum. Kimi zaman kendime de yabancılaştığım oluyor. “Bu da nereden çıktı” diyorum. Gücünüzü nasıl diri tutuyorsunuz? Her insanın içinde bir enerji var. Ya kendini ve etrafını yok etmeye yönelik ya da beslemeye. Ben fazla yıkım yapmadan yıkıla yakıla düz bir hale geldim sanıyorum. Beni diri tutansa yaratıcılık. Büyük bir coşku veriyor. Dahil olayım ya da tanık olayım, değişmez. Kendinizi nasıl tanımlayabilirsiniz? Kendimi tanımlayamam, tanıdığımı da iddia edemem. Tanıdığım kadarından da çok hoşlandığım biri de değilim ayrıca. Başka insanları tanıyarak kendimi tanımaya çalışıyorum. Bu meslek o anlamda beni çok kışkırtıyor, bir düelloya davet ediyor. Özel yaşamımda çok kontrollü, kapalı hatta asosyal denebilecek bir insanım. Üç kişinin oturduğu odaya girerken bile tedirgin olurum. Bu meslek sayesinde minicik bir rolle de olsa başka bir zaman diliminde, başka insanlarla ilişki kurabiliyorum. Belki de yaralayabilir bu beni. Çok yaralarınız oldu mu? İnsan bu yaşına düşe kalka geliyor mutlaka. Kendi kapasitemde yara bereyle kuşanarak bu yaşa geldikten sonra ne kadar az şey bildiğimi fark ettim. Bir de sürenin ne kadar kısa olduğunu... Kısa ve meşakkatli bir süreç hayat. Bu yaşımda böyle şaşkın, kalakalmış bir halim var. Belki sizin savunma dediğiniz hafif delilik, bu kalakalmışlıktır. Ama sanırım ben bu dünyayı anlayamadan gideceğim. Kültür ve sanat çıkmaza girdi ama Kars’ta çıkmaz sokak yok Goethe Enstitüsü’nün düzenlediği “Kültür Köprüleri” kapsamında farklı ülkelerden yazarlar bu kez de Kars’ta buluştu. Bu yerinde buluşma son zamanlarda Kars’ın kültür ve sanattan uzaklaşmasına neden olan kararlara bir yanıt gibiydi. Goethe Enstitüsü’nün düzenlediği “Kültür Köprüleri” kapsamında Alman yazarlar bu kez de Kars’ta buluştu. Bu yerinde buluşma son zamanlarda Kars’ın ALİ DENİZ kültür ve sanattan uzaklaşması adına atılan adımlara bir salvo oldu. USLU Neden mi? Yeni Belediye Başkanı Nevzat Boşkuş, “Sanata ayıracak paramız yok” diyerek Kars’ı son yılların en gözde kültür şehirlerinden yapan festival ve etkinliklere noktayı koydu. Buna neden olarak da “Altyapıya önem vereceğiz” açıklaması geldi. Bu gelişmeler Kars sevdalısı pek çok kişiyi üzdü. Biz de yolumuzu “Kültür Köprüleri” programı çerçevesinde Kars’a düşürdük. Kaldırılan heykeller, yapımı durdurulup yıkılması gündeme gelen Barış Anıtı derken, edebiyat üzerine öğrencilerle buluştuk, söyleşilere katıldık. “Kültür Köprüleri” programı çerçevesinde Goethe Enstitüsü tarafından birçok kurumun işbirliği ile düzenlenen “Avrupa Edebiyatı Türkiye’de – Türk Edebiyatı Avrupa’da” isimli projede kültürlerarası alışveriş ile sivil toplum diyaloglarının geliştirilmesi amaçlanıyor. 5 Mayıs 2009 tarihinde Diyarbakır’da başlayan Türkiye turuna; sekiz Avrupa ülkesinden, eserleri daha önceden Türkçe’ye çevrilmiş 48 çağdaş yazar konuk oluyor. Daha önceki duraklar arasında Van, Urfa, Erzurum, Antakya, kayseri, Mersin ve Adana da vardı. Yazarların yanı sıra, fotoğraf sanatçıları, film yapımcıları ve müzisyenler de bu kültür seyahatlerine katılıyor. Projenin ikinci ayağı ise bu kültür köprüsünün Türkiye’den Avrupa’ya kurulması. 4 Mayıs 2010 tarihinde başlayacak sekiz Avrupa ülkesini kapsayan Avrupa turunda ise; eserleri daha önce yabancı dile çevrilmiş 16 Türk yazar, yedi AB ülkesi ve İsviçre’de iki dilde okuma günleri düzenleyecek. Elbette müzisyen, film yapımcısı ve fotoğrafçılar, Sofya, Bükreş, Viyana, Zürih ve diğer iki Avrupa Kültür Başkenti olan Pecs ve Essen’de buluşacak. Kars’taki açılış, Alman yazar Kerstin Specht’in “Kurbağa Prenses Bir Mutfak Masalı” adlı oyununun okuma tiyatrosuyla yapıldı. Sonrasında aile içi çekişmeleri komik ve ironik bir şekilde anlatan oyunu üzerine konuşurken çocukların ebeveynlerle ilişkilerini anlatırken kullandığı “anne oteli” kavramı her şeyin bir özetiydi. Ama ne yalan söyleyelim ilgi azdı. Geçen yıllarda bu salon dolup taşardı. Evet, kesinlikle alt yapı çalışmaları başlamış! Bunu gördük. Specht’nin tiyatro okumasının ardından İstanbullu sayılan Alman yazar ve fotoğraf sanatçısı Dieter Sauter’in “Türkiye’den İnsan Manzaraları” adlı fotoğraf sergisinin açılışı yapıldı. İtalyan hikâye yazarı Ermanno Cavazzoni de Kafkas Üniversitesi’nde “Budalalar Takvimi” adlı eserinden bir bölüm okudu. Bu sefer katılım iyiydi. Öğrencilerin soruları Cavazzoni’yi hem keyiflendirdi hem de sinirlendirdi. Cavazzoni’nin 1987’de İtalya’da yayımlanan romanı “Il poema dei lunatici”; Federico Fellini’nin “Ayın Sesi” adlı filmine esin kaynağı olmuştu. Daha sonrasında konuştuğumuz Goethe Enstitüsü İstanbul Müdürü Claudia HahnRaabe, Kars’ın özel bir seçim olduğundan bahsetti. Üç büyük kent algısını kırmak adına bunu yaptıklarını söyledi. İlgiden memnundu, ama yeterli olmadığının farkındaydı. Organizasyona her anlamda daha fazla destek verilmesi gerektiğini düşündüğünü söylerken belediyelere bir gönderme yapıyordu. Özellikle, Türkiye’nin öbür yüzünü keşfetmenin önemini anlattı Raabe: “Burası başka bir yer ve ilgiyi, değeri, merakı hak ediyor. Önyargıları kırmak, karşılaşmalar yaratarak mümkün. Tanışarak anlaşmanın değerini bilmemiz gerekiyor.” Evet, bu güzel bir dert. Bu sorumluluğu bir şekilde hissetmeleri de hiç fena değil. Kars’ta kapanışı müzikle yaptık. Bazen söz biter müzik başlar ve herkes dans eder. İşte bu yüzden müziğin dili ortak. Kafkas Üniversitesi Prof. Necdet Leloğlu Salonu’nunda BalkanFunkRock grubu Grooveheadz sahne aldı. Viyana sınırlarını aşıp gelen bu enerji dolu grup, şarkılarını Eski Rusça, Sırpça ve İngilizce söyledi. Kars’ta insanlar ve yapılanlar güzeldi ama önümüzdeki yıllar kültürsanat adına bizi neler bekliyor bilememenin kuşkusu can sıkıcıydı. Kars’lı bir mihmandarın şehri anlatırken söylediği üzere, belki de “Kars’ta çıkmaz sokak yoktur.” Kim bilir? Okuma tiyatrosu Ermanno Cavazzoni C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle