23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkan Şoray 31 OCAK 2009 CUMARTESİ 5 Sihirli kelime: Sabır Sinemacıları bu kez fotoğraflarla anlatıyor Eleştirmen yanıyla tanınsa da 40 yıldır fotoğraf çekiyor Atilla Dorsay ve onları “Yüzler Sergisi 20072008”de izleyiciyle paylaşıyor. Herkes onu eleştirmen sanıyor ama biliyor musunuz ki 40 yıla yakındır fotoğraf çekiyor. Yine de profesyonel olduğu iddiasında değil, anlık fotoğraflar çekiyor çoğu zaman; basın toplantılarında dirsek yemeyi veya dirsek gölgeli resim çekmeyi göze alarak. Yıllarca bulunduğu tüm ortamlarda sinemacıları fotoğraf karelerine konuk etti. İlk çektiği fotoğraflar nelerdi? Ya ilk çektiği sinemacı fotoğrafları? 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali kapsamında usta sinema yazarı Atilla Dorsay’ın hazırladığı “Yüzler” sergisi, Bursa Kent Müzesi’nin ardından İstanbul Beyoğlu’ndaki Fransız Konsolosluğu’nda da izlenime açıldı. Sergideki fotoğraflar Dorsay’ın Türkiye’nin yanı sıra farklı ülkelerde katıldığı sinema festivallerinde çektiği ünlülerin fotoğraflarından oluşuyor. Atilla Dorsay ile sergilerle eş zamanlı olarak yayınlanan “Atilla Dorsay Yüzler Sergisi 20072008” adlı kitabı ve elbette Türk sineması üzerine konuştuk. Elbette en önce sinema eleştirmenliğinizle bilinirsiniz ama bu fotoğraf tutkusu varlığını giderek daha bir hissettiriyor gibi… Fotoğraf işi aslında ilk önce biraz şapkadan çıktı. Fotoğrafçılığı son 35 yıldır iyice ciddiye almaya başladım ve çok ciddi bir kamera edindim. Bütün bu fotoğraflar da o kameranın ürünü. Bütün festivalleri izlediğim için anında orada olup, bu fotoğrafları çekebiliyorum. Bu çalışmalar hiçbir zaman çok sanatsal, çok usta fotoğraflar olmak iddiasında değil. Çok alçakgönüllü çekiyorum resimlerimi, sanatsal yaklaşmıyorum, Türkiye’nin büyük fotoğrafçılarının ne gölgesiyim ne onlara yakın bir noktadayım. Ben görsel bir arşiv oluşturmaya çalışıyorum. İnsanları heyecan içinde yakalamanın, çok kendine özgü, biraz gazetecilikle bağlantılı bir tadı var. Ben, o tadı bu fotoğraflara yansıtmaya çalıştım. 40 yıldır bu kadar ünlü insanlara bu kadar yaklaşıp, burunlarının dibine kadar girip hatta çoğu zaman söyleşilerle daha da yakınlaştıktan sonra bir de resimlerini çekmemek neredeyse enayilik olurdu yani. Bu çok büyük bir imkan, bu imkanı değerlendirdim. Bu resimlerin başarısı varsa bu imkanın bana sunulmasından benim bu imkanın bilincine varmam ve bunu değerlendirme çabamdan ibarettir. Eyüboğlu Eğitim Kurumları’nda anne ve babalara 6 haftalık “Etkili Aile İletişimi” eğitimi verildi. Verilen etkili iletişim eğitimi velilerde davranış değişikliğine katkıda bulundu. Çocuk ve annebaba ilişkisinde doğru iletişim ve doğru yaklaşım yöntemlerinin interaktif bir biçimde paylaşıldığı program sonunda veliler, çocuklarıyla daha verimli iletişim kurabildiklerini kabul ettiler. Anaokulu ve ilköğretimin tüm sınıflarında eğitim gören çocukların velilerine yönelik düzenlenen eğitimlerde, annebabaların, çocuklarıyla yaşadıkları ya da yaşamaları olası iletişim zorluklarının üstesinden gelmelerini kolaylaştıracak konular ele alındı. “Kabul”, “iletişim engelleri”, “etkili dinleme yöntemleri”, “çatışma çözme yöntemleri” gibi başlıkların ele alındığı eğitimde, bilgi aktarımı dışında bazı grup oyunları ve etkileşimli etkinlikleri de içeren interaktif bir yöntem izlendi. Seminere katılan Rıfat Güngör “Annebaba olarak çocuklarımızdan çok şey beklediğimizi, çok yüklendiğimizi fark ettik. Öğrendiğimiz en önemli şey ise daha sabırlı olabileceğimizi anlamaktı” dedi. Küçük şefler işbaşında! Hilton İstanbul’un özel pazar brunch’larında başlattığı “My Little Hilton” uygulaması ile çocuklar, annebabaları için kekler, pastalar pişiriyor. Hazırlık sırasında hiçbir kesici aletin kullanılmadığı bu çalışma sonunda, küçük şeflere, “My Little Hilton Sertifikası” veriliyor. GAMZE AKDEMİR ANLARIN PEŞİNDE… Anları yakalamaya çalışıyorsunuz.. Bu çok doğru. Yakaladığım anları değerlendirmeye çalışıyorum. Çünkü buradaki söz konusu anlar insana öyle çok kapılar açan anlar değil. Basın toplantılarının hele uluslararası büyük bir basın toplantısının o hengamesini insanlar bilmese de tahmin edebilir. Bir kere biz profesyonel fotoğrafçı olmadığımız için basın toplantıları öncesinde bize lütfen ayrılan en fazla 34 dakika içinde çekmek zorundayız. Büyük bir kalabalık, itiş kakış, her dakika önünüze gelebilecek bir dirsek, fotoğrafınıza inecek bir darbe veya bir hanımın kabarık saçları bütün görüntüyü bozabilir. Bir de bu sevdiğim insanların becerebildiğim kadarıyla karakteristiklerine, fiziksel özelliklerinin yanı sıra benim için ifade ettikleri anlamı da saptamaya çalıştım. Pintilik etmeyip mümkün olduğunca çok kare çekip en iyilerini yakalamaya, seçmeye çalıştım hep. Biraz belki şansım yaver gitti, bazen çok güzel ışıklar yakaladım, bazen sarı veya turuncunun egemen olduğu garip ışık dünyaları yakaladım. Bu kitapta da, sergide de bazı resimlere o sinmiştir. Tabii çok daha rahat koşullarda çektiğim resimler oldu gerçi burada yok ama mesela en son 90 yaşını aşan bir ustamız Lütfi Akad’ın yıllardır peşindeyim bir türlü şartlar uygun olmadı ama sonunda eşiyle birlikte yakalayıp bayağı güzel resimlerini çektim, sergide iki tane var. Bir tanesini sergi bittiğinde kendisine hediye edeceğim. Onun yaşanmış, belli bir mutluluk ifade eden yüzünü sanıyorum iyi yakalayabildim. İlk çektiğiniz fotoğraflar.. Gazeteciliğimden öncedir bu. Mimarlık eğitimim sırasında kimi binaların resimlerini çekmemiz gerekiyordu; rölöve, perspektif gibi dersler için... İlk makinem, markasını hatırlamadığım, ucuza alınmış bir Rus makinesiydi ve oldukça kötü sonuçlar veriyordu. Sonra bir Japon Yashica edindim. Ama daha sonraki makinalarım hep Canon oldu. Yani çektiğim ilk fotoğraflar, kimi eski evler ve yalılardı. Sonra aile bireyleri ve Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki sınıf arkadaşlarımı çektim. İlk çektiğiniz sinemacı fotoğrafı hangisiydi? İlk çektiğim sinemacı fotoğrafları, sinema yazarlığımın ilk yıllarında, 1968’de Sinematek derneğinin beni yolladığı Romanya, Bükreş gezisine birlikte çıktığım rahmetli eleştirmen Tuncan Okan ve dönemin yıldızı Pervin Par’ın resimleriydi. İlk resimlerimi orada çektim. Televizyon ya da bilgisayar karşısında 8 saat ve daha uzun süre hareketsiz kalan çocukta obezite riski yüksek. Ayrıca TV seyretme sırasında besin tüketimini çağrıştıran ve özendiren reklam ve programlar da obezite gelişme riskine katkıda bulunuyor. Çözüm ise hareketli yaşamda. Hareketsiz yaşam+TV= Çocuklarda obezite Çocuklarda obezite giderek artıyor. Çocuklukta başlayan obezite, gelecek yıllarda başta kalp damar hastalıkları, diyabet ve hipertansiyon olmak üzere birçok sağlık sorununa neden FİGEN oluyor. Bu nedenle bebeklikten sağlıklı beslenme ATALAY başlayarak alışkanlığının edinilmesi ve hareketli bir yaşam sürme bilincinin çocuklara yerleştirilmesi büyük önem taşıyor. Ancak, diyelim ki bunu yapamadınız ya da genetik eğilim vardı ve 8 yaşında şişman bir çocuğunuz var. Bu yaşta ne yapılabilir? Çocuklara diyet yaptırmak doğru mudur? Acıbadem Kadıköy Hastanesi Büyüme ve İştah Bozuklukları Merkezi’nden Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Benal Büyükgebiz, çocuklarda besin gerektiren büyümenin temel bir süreç olduğuna dikkat çekerek özellikle de sınırları belirlenmemiş diyet uygulamalarının doğru olmadığını söylüyor. Prof. Büyükgebiz, çocuklarda obezite tedavisi için dikkat edilmesi gereken konuları şöyle sıralıyor: ? Çocuğun kendine güveni zedelenmemelİ, özgüven duygusu desteklenmelidir. ? Çocuğun sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanması sağlanmalıdır. ? Çocuğa tedavide uzun süreli bir davranış değişikliği süreci yaşanacağı baştan açıklanmalıdır. ? Çocukluk yaş grubunda obezitenin tedavisinde merkez ailedir. Ailenin de tedavi sırasında çocuğu desteklemesi gerekmektedir. Anne baba ve kardeşler de besin tercihlerinde ve beslenme alışkanlıklarında sağlıklı seçimler yapmalıdır. ? Çocuğun ikinci yaşından sonra tüm aile bireyleri de yağsız veya az yağlı süt ve süt ürünlerini tüketmelidir. ? Meyve ve sebze tüketimi artırılmalıdır. ? Besinler ve beslenme koşullarında yapılan değişikliğe, tüm ailenin katılacağı daha aktif bir yaşam tarzı eşlik etmeli ve bu hayat boyu devam edecek bir alışkanlık haline getirilmelidir. Aktif yaşam koşulları sadece belirli saatlerde sürdürülen spor aktiviteleri ile sınırlandırıldığında değil; günlük yaşamın bir parçası olabildiğinde tedavi başarılı olur ve kalıcı sonuçlar elde edilir. Hareketsiz yaşam koşullarına sebep olan aktiviteler kısıtlanmalıdır. ? Yemek porsiyonları azaltılmalıdır. ? Çocuk yemeğini ailesiyle birlikte yemelidir. Yemekte mutlaka su içilmelidir. ? Başta kahvaltı olmak üzere hiçbir öğün atlanmamalıdır. ? Okul beslenmesi evden götürülmelidir. bilgisayar karşısında geçirilen saatler arttıkça, obezite riski de artar. Özellikle 8 saat ve daha uzun süre hareketsiz kalan çocukta obezite riski yüksektir. Ayrıca TV seyretme sırasında besin tüketimini çağrıştıran ve özendiren reklam ve programlar da obezite gelişme riskine katkıda bulunur. NEDEN? Obeziteye yol açan başlıca dört faktör: Annebabanın obez olması: Özellikle annebabanın her ikisinin de obez olması durumunda risk daha da yükselir. Bu hem genetik olarak kilo almaya yatkınlığı oluşundan, hem de annebaba ile aynı yaşam koşullarının ve beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesinden kaynaklanır. TV izleme: Çocukların TV izlemeleri ile obezite gelişme riski arasında belirgin ilişki vardır. Benzer şekilde bilgisayar başında geçirilen saatlerin de katkısı olumsuzdur. TV ve Hareketsiz Yaşam: Bir araştırma sonucuna göre günde toplam 12 saatten daha az uyuyan çocuklarda obezite gelişme riskini daha yüksek olduğu söylenmektedir. Bunun sebebi aslında çocukların az uyuması değil, aktif bir hayat tarzına sahip olmamalarıdır. Çünkü az aktif olan çocuklar gün içinde daha az yoruldukları için daha az uyurlar. Önemli olan çocuğun aktif ve hareketli olmasıdır. Bu nedenle az uyuyan ama aktif ve hareketli çocukta obezite gelişme riski doğal olarak yüksek değildir. Birinci yaşta hızlı kilo: İlk yıl içinde hızlı kilo alan çocuklarda da obezite gelişme riski daha yüksektir. Bunlara dikkat ? Çocukların bulundukları yaş gruplarına göre yaklaşımlarımız da değişkenlik göstermektedir. Örneğin, anne sütünün alındığı dönemde gelişen obezitede, anne sütünü kesmek gerekmez. ? İlk iki yıl içinde kilo artış hızının azaltılması amaçlanmalıdır. Diyet uygulanırken de çocuğun büyüme parametreleri (boykilo) çok yakından izlenmelidir. ? Çocuğun her koşulda boyunun uzamaya devam etmesi gerekir. Altı yaşından sonra kilo vermesi de amaçlanabilir. Ancak bu koşulda dahi çocuk kilo kaybederken boyu uzamaya devam etmelidir. ‘ATOM’U PARÇALADIM’ Birkaç anı… Şimdi kitabın başında grup fotoğrafları var. 2007’de Cannes’da hayatımda görmediğim kadar tanınmış yönetmen bir araya geldi ve sinema sorunlarını tartıştılar. Öyle inanılmaz kareler veriyorlardı ki o acelede ne olduğumuzu şaşırdık yani. Odaklandığınız kişi net yanındakiler flu çıkıyordu fark etmeden kimi fotoğraflarda enteresan havalar, buğulu gizemler falan yarattım yani. Nasıl denk getirdiysem artık. Sonra Atom Egoyan yıllar önce söyleşi yaptığım bir sanatçıdır, “Ararat” filmi dolayısıyla özellikle bir araya gelmiştik ve onunla ve Charles Anzavour ile konuşmuştum ve o söyleşide onları hayli hırpalamıştım. Atom’u parçalamıştım diyebilirim. Aşırı milliyetçi falan değilim ama “Ararat” Türklere Ermeni olayı çerçevesinde de olsa çok zalim biçimde bakan, çok ırkçı ve bir okadar da başarısız, sinema sanatı açısından da kötü bir filmdi. Hangi taraftan gelirse gelsin ırkçılığa tümüyle karşı olan biriyim. Birkaç yıl sonra karşı karşıya geldik, ben resim çekiyorum. Aralarından bir tek Atom Egoyan beni selamladı ve çağırdı. Gittim, el sıkıştık, “Her şeyi unuttuk değil mi?” dedi. “Tabii” dedim. Gazeteci olmanın fotoğrafa etkisini nasıl yorumlarsınız? Mutlaka oluyordur ama öyle gazeteciler bilirim ki hayatlarında ellerine fotoğraf makinesi almamıştır. Bir örnek çok eski dostum Hıncal Uluç mesela fotoğraf çekmemiştir, çekmez. Ama bu bana doğru gelmiyor açıkçası, profesyonel olmak zorunda değiller ama gazetecinin fotoğraf makinesi olmalı, çekmeli. Tamam onlar çok ünlü yazarlar ihtiyaçları yok fotoğraf çekmeye ama olaya böyle bakmamak gerek. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B ? Çocuğun kilo kaybının yağ dokusundan olması sağlanmalı, adale kitlesi olumsuz etkilenmemelidir. ? Her yaş grubunda şişmanlığın tedavisinde başlıca iki yaklaşım vardır: ? Tüketilen yiyeceklerin kısıtlanması ile alınan enerjinin azaltılması. ? Hareket arttırılarak harcanan enerjinin arttırılması. ? Çocuğun yaş grubuna ve obezitesinin derecesine bağlı olarak tedavi yaklaşımında, kilo artış hızının azaltılması, aynı kiloda kalması ya da kilo kaybı amaçlanabilir. !
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle