19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 31 OCAK 2009 CUMARTESİ Yaraya merhem yazılar Hikmet Çetinkaya’nın yeni kitabı “Atatürk Devrimleri ve Dinci Kuşatma” raflarda. Hikmet Çetinkaya’nın Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan “Atatürk Devrimleri ve Dinci Kuşatma” adlı yeni kitabı sözün konusu… Çetinkaya’nın güncel yazılarından GAMZE derlenen kitap, Türkiye gerçeğini AKDEMİR yansıtıyor bir kez daha. “Bizde Atatürkçülük giderek farklı bir boyut kazanıyor” diyor Hikmet Çetinkaya yazılarında. Neden? Niçin? sorularının yanıtını veriyor. Atatürk’e en zarar veren olayların başına ülkemizde Atatürkçülük adına yapılan “abartmaları” koyuyor öncelikle. Putlaştıran zihniyeti eleştiriyor, bu düşüncenin ardında yatanları ortaya koyuyor. Yakın tarihin faşist darbecilerinin, aydınları, yazarları, sanatçıları, bilim insanlarını, gençleri, emekçileri işkenceden geçirip zindanlarda yatıranların bunları Atatürkçülük adına yaptıklarını söylüyor. Sonra da aynı darbecilerin tarikat şeyhleriyle pazarlık sofrasına oturduklarını yazıyor. Söz konusu “al gülüm ver gülüm” misali o sofralarda “ikram” edilen geleceği anlatıyor, bizleri daha nelerin beklediğine yakın plan yaparak. Merhaba Tam 46 yıldır bekleyen bir söyleşi. Nazım Hikmet Ran kendisini anlatıyor. Aslında Türk gazeteciler ile konuşmayı hiç istemiyordu Nazım. “Hiçbir zaman doğruyu, hakikati yazmadılar. Benim ile hayali röportajlar bile yaptılar” diyordu. Ama Gökşin Sipahioğlu söz vermişti Nazım’a: “Bana söyleyeceğiniz, anlatacağınız bütün her şeyi yazabileceğime dair size belki söz veremem ama söylemediklerinizi yazmayacağımdan emin olabilirsiniz.” Nazım’ın söylediği her şeyi yazdı Sipahioğlu. O zamanlar Avrupa’da serbest muhabirlik yapıyordu. Türkiye’de önce Hürriyet gazetesine götürdü söyleşiyi: Basamayız dediler. Sonra Milliyet’e gitti, Abdi İpekçi’yle görüştü. Onlar da basamıyordu. Türkiye’deki siyasi koşullar nedeniyle kimse cesaret edemiyordu Nazım’ın sözlerine yer vermeye. Sipahioğlu, çaresiz notlarını sakladı. Günü geldiğinde yayınlayacaktı. Belki kitap yapacaktı. Fransa’da bir yayıneviyle de konuştu. 50 yıllık gazetecilik yaşamındaki hatıralarını, yazamadıklarını yazacaktı. Olmadı... Neden bu kadar yıl sonra, şimdi? 46 yıl boyunca hiç yayınlatmayı düşünmediniz mi? diye soruyoruz Sipahioğlu’na; “Biliyorsunuz Nazım her vakit vatan haini sayıldı. Şimdi dinci bir hükümet kalktı Nazım’a vatandaşlığını geri verdi. Artık zamanı gelmişti, yayınlanmalıydı. Nazım’a söz vermiştim” diyor. Türkiye’den iki gazete istemiş söyleşiyi Sipahioğlu’ndan. Notlarını bulmuş, Güzin Dino ile konuşurken ‘Cumhuriyet’e ver’ demiş Güzin Hanım. Bunun üzerine Sipahioğlu arkadaşı Özgen Acar’ı aramış. Özgen abi, beni arayıp “Nazım Hikmet’le 46 yıl önce yapılmış ve bugüne dek hiç yayınlanmamış bir söyleşi var. Gökşin Sipahioğlu yapmış” deyince inanamadım. Yazıyı alıp okuduktan sonra Sipahioğlu ile telefonda konuştum. Yazmadığınız bir şey var mı bu söyleşide diye sordum. “Küba hakkında konuştu ama artık çok eskide kaldığı için yazmadım. Bir de Macaristan’daki olaylar hakkında konuştu. ‘Orada bütün komünistleri öldürüyorlar, Rus askerleri girmeseydi binlerce komünist ölecekti’ dedi. Onu da yazmadım. Onun dışında her şeyi yazdım” diyor. Nazım’ın 46 yıl önce söylediklerinin günümüze ne kadar uyduğunu anımsatıyor Sipahioğlu ve “Harika bir adamdı” diyor. Okuyunca siz de hak vereceksiniz Sipahioğlu’na... İyi hafta sonları. FETHULLAH’IN ALTIN NESLİ! Eğitim sistemi darmadağın olmuş, devlet okulları işlevlerini yitirmiş görüyor. Her şey bilinçli olarak yapılıyor, farkında. Siyaset devlet okullarına giriyor, din eğitimde araç olarak kullanılıyor, tarikat okullarına her türlü olanak sağlanıyor farkında. Laik demokratik bir sistemde cuma günleri çocuklar otobüslerle camiye götürülüyor farkında. Fethullah’ın “Altın Nesli” yola çıkarılıyor farkında. Cumhuriyet devrimlerini tarihin çöplüğüne atıp “İslamcı devlet” yolunu açmak istiyorlar, farkında. AKP sevsin sevmesin bundan arpalanıyor. Bir dönemin sahte solcuları dahil olmak üzere yandaşlarının attığı şu sloganla transa geçe geçe; “Sosyalizm öldü, yaşasın küreselleşme… Yaşasın demokratikleşme ve özgürlüklerin simgesi AKP…” Yok ya!.. ÇOK GEÇ DEĞİL, HÂLÂ ZAMAN VAR Unutkan toplumuz unutkan! Anımsamalıyız, anımsamalı ve dönüşmemeliyiz, bizi dönüştürmelerine izin vermemeliyiz. Atatürk’ü putlaştırmamalı onun insan yönünü anlamalı, özümsemeli ve ülkenin önüne taş koyanların hesabında birer kalem olmamalıyız. Tıpkı Çetinkaya’nın dediği, yazdığı gibi. Çok geç değil, hala zaman var… “Ben bugün Mustafa Kemal Atatürk’ü dünden daha çok özlüyorum… Ya sizler” diye soran Hikmet Çetinkaya’nın “Atatürk Devrimleri ve Dinci Kuşatma” adlı yeni kitabı da merhem olsun yaraya… “ATATÜRK’Ü PUTLAŞTIRDIK!” Kitabının adını “Atatürk Devrimleri ve Dinci Kuşatma” koymasının nedeni de bu. Evirmeye çevirmeye gerek yok bakın aynen şöyle yazıyor Çetinkaya: “Mustafa Kemal Atatürk putlaştırılamaz! Atatürk Devrimleri savunulur, korunup kollanır.” İlginç bir ülkeyiz vesselam! Atatürk’ü çok sevdik, saydık ama farkında olarak/olmayarak sanki bir tüketim nesnesi muamelesi yaparak açıkçası işin resmen suyunu çıkararak, O’nu malzeme olarak kullanarak ve yazık ki kimi zaman “antipatik” hale bile getirerek “tüketmeye” meylettik. Bu O’na, devrimlerine yapılabilecek en büyük haksızlık ve kötülük değil de neydi? Sonuçta gelinen nokta ne? Kimlerin keyifle ellerini ovuşturduğunu tahmin etmek zor değil. Ortalıkta kimler cirit atıyor iyi bakın… O sarıklı zihniyet takım elbise ambalajında, ulema danışıklı bir mantık! örgüsünde ne menem düğmelere basıyor bugün. Karar mekanizmalarında geleceğimize nasıl çörekleniyor… GÖBEĞİNİ KAŞIYAN KİTLELER… Peki bu noktaya nasıl gelindi? Millet daha neyi bekliyor? Yoksa dönüşüyor muyuz? Bakıyorsunuz ortalıkta en çok görünenler Bekir Coşkun’un “göbeğini kaşıyan adam”ları, hani minareli apartmanlarda oturan kendilerine “muhafazakar” diyen oysa düpedüz gerici olan “adam”lar… Neredeyiz, neredesiniz? Soruyor Çetinkaya yazılarında… Atatürk devrimleriyle aydınlanmış, emperyaliste tekmeyi basmış millet neden söz sahibi olamıyor? Laiklere “ceberut” gözüyle bakan gericiler dini imanı kimseye bırakmadıkları gibi artık sermayeyi de kimseye bırakmıyor.. Parayı bir gördüler pir gördüler! Ciplerden inmez, ipek çarşaftan, türbandan aşağısına tamah etmez oldular. Eğitime de el attılar ki ne! Kuran kursları pıtrak gibi çoğaldı/çoğalıyor. Fethullah büyüyor da büyüyor... ÖNÜNE GELEN YURTSEVER! Sorsanız onlardan yurtseveri yoktur! Ne de olsa günümüzde önüne gelen yurtseverdir! Onlardan halkçı, emekçi yoktur! Onlardan demokratı da yoktur! Elbette eleştirmemek, üzerlerine gitmemek, sinirlerini dürtmemek şartıyla. Aksi takdirde en yüksek perdeden azarlanır, CIA özentili edalarıyla salınan “bodyguard”larca itilir kakılır, hatta daha ileri giderseniz hayatta bir arada göremeyeceğiniz meblağlarda tazminat davalarıyla kuruşu tüketebilirsiniz. Yanınızda görüp göreceğiniz ise en fazla cılız, tırsak bir medya desteği, günü kurtarmaya bakan sermaye çevrelerinin yanar döner demeçleri, sizinle aynı sindirilme operasyonundan muzdarip sivil toplum örgütlerinin susturulmuş çığlıkları olacaktır. ATATÜRK NEFRETİ… Sorsanız bu ülkede baskı altındadırlar. Atatürk’e hakaretlerin haddi hududu yoktur. Sanki işgalcinin topuğu altında çok iman edebilecektirler, sanki Atatürk onları Hristiyan etmiştir, sanki İngiliz zırhlısına binip ülkesinden kaçan Atatürk’tür. Bunlar da takiyyenin bini bir paradır. Halk da tehlikenin farkındadır ama katakulli şeyler dönmektedir. Hikmet Çetinkaya’nın dediği gibi; öyle sessiz sedasız da gelmediler… Gümbür gümbür geldiler… Medya patronları, işadamları, gazeteciler, kimi sözde aydınlar alkış tuttular onlara, yere göğe sığdıramadılar… Yaşam bir sonsuzluk gibi... İnsan yüzlerinde bazen deniz sakinliğini, bazen de hırçınlığını görüyor Çetinkaya. Kış güneşi altında oynayan çocuklar bile geçmişle geleceğin siyasetini yapanların Şarlo’culuk oyununun farkındalar diyor. Varoluşun boşluğunda kollarını açmış bir cambaz kızı anımsıyor. Sonsuzluk sürüp giderken üç tarafı denizlerle çevrili güzel yurdunda yaşananlarla hüzünleniyor çoğu zaman. Gazete haberleri, Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları içine oturuyor. [email protected] Bulgaristan sudan çıkarıyor, Türkiye sulara gömüyor Dünyanın ilk sağlık merkezi Türkiye’de baraj gölüne gömülmeye çalışılırken Bulgaristan antik Seuthopolis kentini sudan çıkarıyor. Tarihin ilk sağlık merkezi Allioni’nin baraj suları altından kalmasına sayılı günler kala tartışmalar sürüyor. Bu önemli antik kenti kurtarmak için sürdürülen girişimler herhangi bir sonuç METE verecek mi bilinmez ama komşumuz KIZIK Bulgaristan’daki bir proje seçenek oluşturabilir. Bulgaristan’da projesi tamamlanan finansman arayışı sürdürülen antik kent Seuthopolis’i kurtarma girişimi ilgi çekiyor. Seuthopolis’in sulara gömülme hikâyesi 1948’e uzanıyor. George Dimitrov öncülüğünde Avrupa’nın sayılı barajlarından Filibe’nin kuzeyinde, eski adıyla Dimitrov yeni adıyla Koprinka barajı yapımına başlanır. Yapım aşamasında Trakya kralı Kral 3. Seuthes’in MÖ. 4 yüzyılda 890 metrelik duvarlarla çevrilmiş yönetim merkezi Seuthopolis antik kenti ortaya çıkartılır. Önemli bir tarihi bulgu gün yüzüne çıkarılmıştır ancak baraj çalışmaları sürdürülür. Barajın su tutma aşamasına kadar arkeologların çalışmasına izin verilir. SUYUN ALTINDA GEZİ Çok önemli arkeolojik bulgulara rağmen gün yüzüne çıkarılan Seuthopolis, enerji uğruna 1954 yılında bu kez suların altına gömülür. Yıllar geçer... Değişim ve ülkenin en eski tarihi mirasına sahip çıkma bilinci, sular altına gömülmüş tarihi unutmaz. Bulgaristan’ın tanınmış mimarlarından Jeko Tilev kollarını sıvar, tarihi tekrar su yüzüne çıkartmayı hedefleyen projesini hazırlar. Projeye göre Koprinka Barajı’nın altında kalan antik kent, 420 metre çapında çember duvar içine alınacak, önce sular boşalacak, temizlenip kurumaya bırakılacak. Ziyaretçiler buraya botlarla taşınacak. Camdan asansörlerle su seviyesinin 20 metre altına kadar inilip bu antik kent gezilebilecek. Çemberin iç kısmı bahçeler, teraslarla kafe ve restoranlar ve kültür merkezleriyle donatılacak. Antik kent geceleri tümüyle aydınlatılacak. Projesini 2002 yılında tamamlayan Tilev, yapım aşaması için girişimlere başlar. Tilev’in kurtarma projesi AB ve UNESCO’dan ödül alır. Yine de engeller ortaya çıkar. Seuthopolis’in UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesinde olmaması önemli bir engeldir. Projeye ödül veren AB mali destek vermez. Ancak Tilev bunlara aldırmaz, kendini, proje yapmakla görevini tamamlamış saymaz. Bulgaristan Kültür Bakanlığı’nın tam desteğini alır. 80 Milyon Avro’ya mal olacak bu proje için finansman arayışlarına başlanır. İlk olarak Hollanda, Kuveyt ve Avusturya mali yardımda bulunmaya hazır olduklarını açıklar. Süreç işlemekte, komşu tarihine sahip çıkmak üzeredir. Bizler ise Allioni ve Hasankeyf’i sulara gömüyoruz, ne yazık... hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle