19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Davetsiz Gelen 2 (No Man’s Land: The Rise Of Reeker) Dave Payne’ın yönettiği filmde Michael Muhney, Robert Pine, Desmond Askew ile Mircea Monroe rol alıyor. Bir kumarhane soygununa karışan üç kaçak benzin almak üzere mola verdiklerinde, kahvaltı yapmak için duran hiç ummadıkları kişilerle karşılaşırlar. Silâhlar ateşlenir ve benzin istasyonu bir anda alev alıp patlar. Civardaki herkes yok olmuştur, sadece altı kişi hayattadır. Çağrılan itfaiye hiçbir şekilde olay yerine gelemez. Telefonlar çalışmamaktadır ve araçlar çıkan yangında kullanılmaz hale gelmiştir. Yardım çağrılarına ise kimse cevap vermez. ? Mutant Günlükleri (Mutant Chronicles) Yönetmenliğini Simon Hunter’ın yaptığı filmin başrollerini Thomas Jane, Ron Perlman, Devon Aoki ile John Malkovich paylaşıyor. Oyundan uyarlama olan ve 23. yüzyılda geçen filmde Thomas Jane, Necro Mutants adlı yaratıklara karşı mücadele eden ordu görevlisini oynarken, Ron Perlman da yine mutantlara karşı mücadele eden dini grubun liderini canlandırıyor. John Malkovich ise dünyayı yöneten dev şirketlerin oluşturduğu konseyin başkanı rolünde. ? Yolcular (Passengers) Rodrigo Garcia’nın yönettiği filmde Anne Hathaway, Patrick Wilson, David Morse ile Andre Braugher rol alıyor. Genç terapist Claire, hocası tarafından korkunç bir uçak kazasından sağ kurtulan beş yolcuya danışmanlık yapmakla görevlendirilir. Claire’in yaşadığı zorluklar, yardım elini reddeden ve kazayı bahane ederek ona açık açık kur yapan Eric’le karşılaşınca daha da artar. Claire, Eric’le arasındaki mesafeyi korumaya çabalarken, diğer hastalar kazaya dair ayrıntıları anımsamak için uğraşmaktadırlar. Havada gerçekleşen olası bir patlamayla ilgili anıları su yüzüne çıktığında, yolcular gizemli bir şekilde ortadan kaybolmaya; Claire de bu olayda havayollarının parmağı olduğundan şüphelenmeye başlar. Claire gerçeği açığa çıkarmaya kararlıdır... Yüzleştirme ustası: Ingmar Bergman Saga Collection, hem Ingmar Bergman’ı genç kuşağa tanıtmak, hem de çağımızda insanın uğradığı değişimleri anlayabilmek için ASLI yönetmenin Yedinci Yaban SELÇUK Mühür, Çilekleri, Persona ve Bir Evlilikten Manzaralar gibi önemli filmlerinin Dvd ve Vcd’lerini 2006’da sinefillerin ilgisine sunmuştu. 2008’de Saga Collection, Bergman İlk Dönem Başyapıtları özel setinde yönetmenin Smiles of a Summer Night (Bir Yaz Gecesi Tebessümleri/1955), Through a Glass Darkly (Aynanın İçinden/1961) ve Autumn Sonata (Güz Sonatı/1978) adlı son dönem filmini bir araya getirdi. 1956’da Cannes’da Özel Jüri ödülünü alan Bir Yaz Gecesi Tebessümleri, güçlü psikolojik dramlarıyla tanıdığımız Bergman’ın romantik komedide de ne denli usta olduğunu kanıtlıyor. 1901’de kırkındaki çekici avukat Frederik Egerman (Gunnar Björnstrand) iki yıl önce evlendiği genç, güzel karısı Anne’la (Ulla Jacobson) platonik bir aşk yaşamaktadır, karısı hala bakiredir. Frederik’in ilk evliliğinden papaz olmaya hazırlanan oğlu Henrik’se (Björn Bjelvenstam) evin kanlı canlı hizmetçisi Petra’yla (Harriet Andersson) düşüp kalkmaktadır ama gizliden gizliye üvey annesine de ilgi duymaktadır. Frederik’in eski büyük aşkı oyuncu Desirée Armfeldt (Eva Dahlbeck) kentteki tiyatroya gelince aşıklar arasındaki küller yeniden alevlenir. kadınları, yaşamın doğrulanmasını koymuştur. Kadınları daima seven, caymadan onlardan yana olan sinemacı kadınların sürekli başarı kazanmasını sağlar. Kadınlar hem sevecenlikle hem küstahlıkla tüm erki ellerinde tutarlar, aşk ve rastlantı oyunları için işbirliği yaparlar. Erkeklerse alaya alınırlar, aşağılanırlar, kadınlarca kullanılırlar. Bir Yaz Gecesi Tebessümleri’nde kader, acı, sıkıntı yoktur, istek, aşk, oyun vardır. Bergman’ ın çalışmalarında bir dönüm noktası sayılan Aynadaki Gibi, “oda filmleri” üçlemesinin ilkidir. Bu ilk bölüme yönetmen “edinilmiş bilgelik” der. Üçleme yönetmenin arasız tartıştığı Tanrı’nın varlığını, insanlara yönelik görünmesini, sessizliğini sorgular. Baltık denizindeki bir adada dört kişilik bir aile tatildedirler: Psikiyatri kliniğinden yeni çıkmış olan Karin (Harriet Andersson), doktor kocası Martin (Max Von Sydow), sürekli yolculuk yapan, başarısız bir yazar olan babası David (Gunnar Björnstrand), ergenlik krizi içindeki Minus (Lars Passgard). Bu Süt’ü hazmetmek zor... “Süt”, sanat aşkına ağır ağır kaynatılan, hazmı ve tahammülü zor bir film... Psikolojik rahatsızlık hissini verebilmek adına ötesine berisine bol kepçe imge ve simge doldurulması da cabası... Ne bir ALPER eksik, ne bir fazla, üçlemenin TURGUT ilk filmi “Yumurta”yı sevenler, kesinlikle Süt’ü de alperturgut.blogcu.com beğeneceklerdir. Süt, İzmirli sinemacı bir dönem gazete yazıları da kaleme alan Semih Kaplanoğlu’nun sevk ve idaresindeki Yusuf Üçlemesi’nin ikinci filmi... Hatırlarsanız, üçlemenin ilk ayağı, katıldığı festivallerden dokuz ödülle dönen seveni az ve yutkunması yorucu “Yumurta” idi. Artık sırada –hele şükür final filmi “Bal” var. Hayli iyi ve ziyadesiyle kaliteli TV dizisi “Şehnaz Tango”yu yazıp yöneten Semih Kaplanoğlu, ardından 7. Sanat tutkunlarınca övgüye boğulan sinema filmleri “Herkes Kendi Evinde” (2000) ve “Meleğin Düşüşü”nü (2004) çekmişti. Umudu, ufku ve dolayısıyla korkuları da giderek büyüyen genç bir delikanlının küçük bir kasabadaki sıkışmışlık halini resmeden Süt’ün senaryosu, Semih Kaplanoğlu ve Orçun Köksal’a ait. Filmin görüntü yönetmeni Özgür Eken... Ses, Marc Nouyrigat’a, miksaj, Frédéric Théry’e, kurgu da François Quiqueré’e emanet edildi. Filmin esas oğlanı Yusuf’u, ilk kez bir sinema filminde oynayan genç aktör Melih Selçuk canlandırdı. Annesi Zehra rolünü ise Türk sinemasının yetenekli aktrislerinden Başak Köklükaya üstlendi. Filmde ayrıca Rıza Akın, Saadet Işıl Aksoy, Alev Uçarer, Serif Erol, Orçun Köksal, Sahra Özdağ, Semra Kaplanoğlu, Tülin Özen, Tansu Biçer ve Burcu Aksoy’un da ufak tefek rolleri var. Dünya Prömiyeri 65. Venedik Film Festivali’nde gerçekleştirilen, şu ana dek yarıştığı Antalya ve Bursa film festivallerinden ise eli boş dönen Türkiye, Almanya, Fransa ortak yapımı Süt, dün gösterime girdi. kendi adıma, işte o Yusuf’un, mazlum anasının titrek ve yaşlı elleriyle hazırladığı ballı sütü kana kana içmeyi tercih ederim. SUÇLULUK DUYGUSU Karin şizofrendir, annesinin hastalığı onda da çıkmıştır. Acı çeken, can çekişen bir hayvana dönüşmüştür. Hastalığında karısını terkeden, sanatının bencilliğine sığınan yazar baba çocuklarıyla hiçbir zaman sağlıklı bir iletişim kuramamıştır. David, içten içe kızının hastalığından sevinç duyar, çünkü romanına çarpıcı bir konu bulmuştur, eski başarılı günlerine dönme umudundadır. Karin’i çok seven Martin karısına bir türlü ulaşamaz. Aşırı duyarlı Karin sanrılar görmeye, sesler duymaya başlar, duygusal açlık içindeki kardeşi Minus’la düşlerini paylaşmak ister. Karin’in güçlü isteği, Minus’un cinsel karmaşıklığı onların arasındaki iletişimi bir zinaya dönüştürür. Sonunda Tanrı Karin’e bir örümcek şeklinde görünür. Gerçek ve düş dünyası arasında yaşayamadığını gören, birinden ötekine geçme gücünü tümüyle yitiren Karin yeniden kliniğe döner. Bu olayın ardından David oğlunun sorunlarını dinler, onu yanıtlar, Tanrı’nın sevgi olabileceğini söyler. Büyük bir yalnızlığı, iletişimsizliği, insan sıcaklığına açlığı betimlediği, sapkın biçimde de olsa “Tanrı sevgidir” diyen Bergman Aynanın İçinden sonra Winter Light’ı (İbadet Edenler/1962) ve The Silence’ı (Sessizlik/1963) çeker. İbadet Edenler’de Tanrı yoktur, Sessizlik’te ise “Tanrı varolmadığına göre hiçbir zaman konuşmadı” der. Aynanın İçinden gibi bir gün içerisinde kapalı mekanda geçen Güz Sonatı, tüm Bergman filmlerindeki gibi iç hesaplaşmaları, aile gerginliklerini, yalnızlığı, iletişimsizliği, sevgisizliği, yalanları, suçluluk duygusunu, yabancılaşmayı, bağışlamayı irdeler. Dünyaca ünlü piyanist annesi Charlotte’la (Ingrid Bergman) yedi yıldır görüşmeyen, annesinin tersine dingin bir yaşamı yeğleyip papaz kocası Viktor (Halvar Björk), zihinsel özürlü kızkardeşi Helena’yla (Lena Nyman) yaşayan kırkındaki Eva (Liv Ullmann) annesini köydeki evine davet eder. DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMDİR Kahramanımız Yusuf’un öyküsü, kartpostal güzelliğindeki şirin ve doğal Ege kasabası Tire’de geçer. Lise mezunu Yusuf, üniversiteyi kazanamadığı için askere gideceği günü beklemektedir. Yaşıtlarına benzemeyen ve onlardan uzak durmayı tercih eden bu delikanlı, annesi Zehra ile birlikte kasaba pazarında süt ve süt ürünlerini satmaktadır. Yusuf’u hayata bağlayan yegâne tutku ise şiir yazmaktır. Kültür, sanat, edebiyat dergilerine yayımlanması için şiirlerini gönderen duyarlı ve içine kapanık Yusuf, kendisine gün geçtikçe dar gelen kasabada resmen boğulmaktadır. Hayat pahalılığı, alım gücü düşüklüğü, belirsiz yarınlar ve insani ilişkilerde soluklanan yapmacıklık hali, yetişkinliğe yürüyen Yusuf’u, sıkışmışlığa ve çözümsüzlüğe sürükler. Yusuf’un sığınağı ise huzur bulduğu odasıdır. Kendisi gibi şiirler yazan madenci dostu ve ona şiiri sevdiren alkolik öğretmeni dışında onun dünyası, kocaman ve kopkoyu bir yalnızlıktan oluşur. Kocasızlık canına tak eden ve kendisine hayat arkadaşı arayan güzel Zehra ise, bir kız çocuğu babası olan beyefendi görünümlü istasyon şefiyle yakınlaşır. Ancak Zehra, ilişkisini oğlu Yusuf’tan gizlemeyi tercih eder. Askerlik muayenesi için İzmir’e giden Yusuf ise, kitapçıda üniversite öğrencisi Semra’ya ile tanışır. Bu onun karşı cins ile ilk temasıdır. Sonra Yusuf, askerden çürük raporu alır, annesinin ilişkisini öğrenir ve onun adına her şey tepetaklak olur. Kasaba artık onun can düşmanıdır, kendi geleceğini kurmak için Tire zindanından kurtulmanın yolunu bir an önce bulmalıdır. RASTLANTILAR KOMEDİSİ Kendini beğenmiş Kont Malcolm (Jarl Kulle) karısı Kontes Charlotte’u (Margit Carlquist) Desirée’yle aldatmaktadır. Tek başına ayakları üstünde duran güçlü Desirée ise tüm erkeklerin ilgisini çekmektedir. Desirée yaşlı annesinin (Naima Wifstrand) kır evinde bir davet verir.Planı kontu karısına geri vermek, oğlunun babası onu hep sevmiş olan Frederik’i yeniden elde etmektir. Cinsiyetlerin savaşını yansıttığı aşk, ölüm ve rastlantılar komedisinde Bergman bir yana erkekleri, ölümün varlığını öte yana da SÜT’Ü İÇTİM VE ŞİŞTİM Kaynayan sütün üstündeki ağaca ters asılan köylü kızının (Tülin Özen) ağzından yılan çıkması, dev yayın balığı kucağında evine dönen Yusuf’un, yaban kazı yolan annesiyle karşılaşması gibi değişik ve eksantrik sahneler barındıran ve ağır aksak ilerleyen Süt’ü, beğenenler, hatta şairane bulanlar olduğu kadar, filmi yarıda bırakıp çıkmaya çalışanlar da olacaktır. Süt bu, bünyeye her zaman iyi gelmez ki... Bazen şişirir, belki gaz yapar, tatlı tatlı uyutur da... Büyülü, büyüsüz her türlü gerçekliği kucaklarım ancak anlaşılmazlığa sanat eseri kerameti kendinden menkulmuamelesi çekenlerden de itinayla uzak dururum. Bir filmi sevmek göreceliyse şayet, “ben yaptım oldu” diyen, sıkıcı, durağan ve karmakarışık bir yapıtı asla sizlere önermem. Kısaca; yalana yer yok, “Süt, iyi kotarılmış bir eserdir” diyecek mecalim hiç yok. Yumurta’lı, Süt’lü, Bal’lı Yusuf Üçlemesi’nin, bir an için Yusuf’un kahvaltı masasına çevrildiğini görmek sanırım en büyük kâbuslarımdan biri olurdu. Reçel, kaymak, zeytin, kaşar, beyaz peynir, pastırma, sucuk, sosis, salam... Aman tanrım... Vizyondaki “Sonbahar” filminde, ölüme yürüyen devrimci karakterin adı da Yusuf... Ben BERGMAN’LA BULUŞMA Yaşam arkadaşı Leonardo’yu (Georg Lokkeberg) yitiren, kendini boşlukta duyumsayan Charlotte kızının çağrısını kabul edip gelir. Helena’yı bir yaşındayken terkeden, hastalanınca da onu kliniğe yatıran Charlotte, Helena’yı görünce tedirgin olur. Anakızın buluşma sevinci bir süre sonra çatışmaya dönüşür. Eva’nın annesine hayranlık duyguları çok geride kalmıştır, şimdi onu bencillikle, sevgisizlikle, kariyerini ailesine yeğlemekle, kendi dışında kimseye değer vermemekle suçlamaktadır. Aile sırlarının, bastırılmış acıların, duyguların ortaya çıktığı dramatik gecenin bitiminde suçluluk duygusu içindeki, aile sıcaklığından uzak büyüyen, duygularını müzikle yansıtan Charlotte evden kaçarak ayrılır. Kocasını sevmeyen Eva, ölen çocuğunun mezarı başındadır, içini bir intihar sıkıntısı kaplar. Güz Sonatı son derece karamsar, umutsuz bir çalışmadır. Dünyaca tanınan İsveçli oyuncu Ingrid Bergman filmde oynarken ağır bir kanser hastasıydı. Filmlerin Özel Bölümler’inde yönetmenin filmografisi, fotoğraf galerileri, Bergman’la oyuncusu Erland Josephsson’un söyleşileri var. Sinemanın kilometretaşlarından biri olan Ingmar Bergman’la buluşmak için çok iyi bir olanak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle