23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 3 OCAK 2009 CUMARTESİ İki esnaf lokantası Son yıllarda meyhaneye giden erkekler dışında da, dışarıda yemek yenen yerler moda oldu. Kadın erkek birlikte, yalnız doymak değil, aynı zamanda keyif için gidilen restoranlar arttı. Ama unutmayalım ondan önce esnaf lokantaları vardı. Kadının evine kapandığı Osmanlı toplumunda, (artık AKP’nin sayesinde Cumhuriyet de, oraya doğru gidiyor) her şey bu olguya göre şekillenmişti. O zamanlar gayrı müslim ve yabancıların gittiklerinin dışında geniş kesimin müdavimi olduğu restoranlar yoktu. Ama, esnafın iş arasında uğradığı esnaf lokantaları vardı. Meyhaneleri saymazsanız, bizde geniş ölçüde dışarıda yeme alışkanlığının öncüleri esnaf lokantalarıdır. Ama ne yazıktır ki, kumar düşkünü İngiliz lordu Sandwich’in başımıza sardığı sandöviç ardından, hamburger vb. gibi hem damağa hem sağlığa, hem de bittabi yemek kültürümüze zararlı fast food yüzünden esnaf lokantalarımız fazla gelişmeseler bile yemek kültürümüzün öncüleri olarak kaldılar. O yüzden arada fırsat buldukça onların güzel örneklerinden söz edeceğim. Merhaba RTÜK, televizyon kanallarının 20 dakikada bir reklam arası verebileceğini hükme bağlayınca sinema emekçileri için çok zor bir dönem de başladı. Kanallar para kazanabilmek için her dizi arasına 4 reklam kuşağı alacaktı. Bu da bir dizinin en az 80–90 dakika sürmesi demekti. Yapımcı ve kanal yöneticileri arasında bu konu tartışıldı. Ama işin asıl üreticilerinin eli kolu bağlıydı, onlar bu tartışmanın sadece sonuçlarıyla muhatap oldular. Sonuçta uzun metrajlı bir film süresinde senaryolar yazılmaya başlandı. Normalde 8 haftada yapılan bir iş 1 haftada bitirilir hale geldi. Kalite ortadan kalktığı gibi çalışma şartları da ağırlaştıkça ağırlaştı. Oysa dünyada televizyon dizileri en fazla 45 dakika sürüyor. Orada senaristinden oyuncusuna, set işçisinden şoförüne kadar herkes profesyonel ve insanca koşullarda çalışıyor. Türkiye’deki set işçilerinin içinde bulunduğu zor koşulları Gamze Erbil, tam 7 ay önce Haftasonu ekinde gündeme getirmişti. Sinema emekçileri toplantılarla bir araya geliyor, haklarını ve sorumluluklarını tartışıyordu. Kendilerini insanlıktan, sinemayı sinemalıktan çıkartan koşullara isyan ediyorlardı. Kimi çalışmayı reddediyor, kimi sinema aşkına başka işlerden para kazanma yolunu seçiyordu... Herkesin ortak görüşü “Bu gidişe bir son verilmezse sinemanın da sonunun geleceği” yönündeydi. Piyasa düzeninin sinema sektöründeki görünmez elinin marifetleri sonucu üretenler için bıçak kemiğe dayanmıştı... Sinema emekçileri, bu vahim tabloyu tersine çevirmek için örgütlü olmak gerektiğine inanıyor ve bu yönde çalışıyordu... Ama olmadı... Ve geçtiğimiz günlerde setlere matem havası çöktü. İki can yitti, bedeli ağır oldu. Ardından sinema emekçileri tekrar harekete geçti. Setlerdeki ‘cinayetlerin’ önlenmesi için çalışma koşullarının bir an önce düzenlenip, insani koşullara çekilmesi gerektiğini dillendirmeye başladılar. Yürüyüşler, toplantılar, set ziyaretleri yapıldı. Hatta sendika üye alımına başladı. Ama henüz somut bir çözüm yolu bulunamadı. Ve asıl önemlisi bundan sonra ne olacak? Gamze Erbil, bu hafta konuyu yeniden araştırdı ve yazdı... İyi hafta sonları... ESNAF LOKANTASININ RACONU Esnaf lokantalarının, hepsinin değilse bile çoğunun kendine özgü raconu vardır. Bir kere girişte camlı bölmede tencere yemekleri altlarından ısıtılan bir düzenekle müşteriye sergilenir. Siz onları önce üzerinden hafifçe dumanları tüterek izler, zaman zaman aralarında seçim yapmakta zorlanırsınız. Doğrusunu isterseniz, belleğimde yer etmiş en güzel görüntüler arasında yer alır, görsel lezzet şöleni esnaf lokantası tezgahları. Tekrarlayayım, hepsinde mutlaka öyledir demiyorum, ama çoğu esnaf lokantasında ekmek dilimlenmiş halde masanın ortasında durur. Bir başka özellik de, sabahları sabah çorbası içmek isteyenler için erken saatlerde açılıp akşam yemeğinde de açık kalmalarıdır. Kimileri de sabah başlayıp, öğlen servisi verip, akşamüstü belirli bir saatte kapanırlar. Ama bu lokantaların en iyi zamanı öğlen üstleridir. Hem yemekler tazedir, hem de tezgahta, uzun süre durarak, soğumamış olurlar. küreklerine asıldığı sandallarla karşıya geçer, Osmanağa Camii’nin sırasında, Kadıköy çarşısının hemen girişindeki Fehmi’ye giderdik. Asıl adı Yanlı Fehmi ama bizim için sadece Fehmi olan, esnaf lokantası bugün de hizmet veriyor. Fehmi’nin özel yemekleri arasında, her yerde iyisini yiyemeyeceğiniz Elbasan tavası, Acem pilavı, arpacık soğanı yahnisi, incik kebap, Yanya köfte, paşa kebabı sayabilirim. Gezgin gurme, lezzet duraklarının müdavimi, damağı da, yazarlığı kadar ince olan Mehmet Yaşin’in de dikkatini çekip, övgüsünü alan Yanyalı Fehmi sizi düş kırıklığına uğratmayacaktır. Benim için tek sakıncası, kentin eskiden oturduğum, ama benim için artık karşı yakası haline gelmiş olan Kadıköy’de bulunması. Yine de fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum. 2. YA DA 3. BAHAR LEZZETİ: BOLU ET LOKANTASI Artık Kadıköy karşı yakada, ilk gençliğimin baharı ise bir daha asla ulaşamayacağım kadar uzakta kaldı, Fehmi’yi sık ziyaretlerim de... Ama, ben Paris dahil (orada esnaf lokantasının karşılığı şoför lokantasıdır genelde) bir çok yerde güzelim esnaf lokantalarını kovalamayı sürdürüyorum. Bunlardan biri olan Bolu Et Lokantası’nı haftada bir gün ders verdiğim, Bahçeşehir Üniversitesi, Beşiktaş’taki yerleşkesine taşındığında, hayatımın ikinci ya da üçüncü baharında keşfettim. Önceleri şimdi artık yıkılmış olan Beşiktaş Halk Pazarı içinde, geçidin altına konumlanmış olan lokanta şimdi birkaç metre ileriye karşı kaldırıma geçti, ama aynı lezzet, aynı ucuzlukla sürüyor. Bu güzel aile lokantasını Rizeli İsmail Sarı açmış. Sofra adabının üstatlarından Prof. Dr. Artun Ünsal Galatasaray Üniversitesi’den öğlenleri geldiği lokantayı anlatırken, “kasada kızımız Havva ya da oğlumuz İbrahim, salonda emektar garsonlarımız Recep, Murat, Muharrem ve yardımcıları” diyerek atmosferi tamamlıyor. Gittiğinizde göreceksiniz, bu güzel yerin havasını gerçekten tamamlayan insanlar bunlar. Bolu Et Lokantası’nda özellikle türlü güveç, pilav, mevsiminde nefis ıspanak, kuzu fırın, kuzu haşlama, kuru fasulye ve kadınbudu köfteyi salık veririm. Fiyatlar iyi, 10 lira dolayında gayet güzel yiyebiliyorsunuz. Hele benim gibi fasulye pilavcıysanız, daha da ucuz.... Bu iki esnaf lokantasını da salık veririm. Fırsat buldukça başkalarını da anlatacağım. Esnaf lokantasına giderken, yer ayırtmayacaksınız ama, yine de adreslerle birlikte telefon numaralarını da veriyorum. GENÇLİK YADİGÂRI: YANYALI FEHMİ İlk gençlik yıllarımın tatil dönemlerinde (onun dışında yatılı okuduğum için hafta içleri hiçbir yere çıkamazdım), fizik, kimya, matematik gibi derslerime yardımcı olması için, Haydarpaşa Garı’nın üst katlarındaki DDY ofisinde mühendis olarak çalışan büyükbabamı ziyarete giderdim. Genelde, öğlenleri bir zamanlar İstanbul’un en özgün yerlerinden olan Haydarpaşa Gar Lokantası’na gitmediğimizde, Kadıköy’deki Fehmi’ye giderdik. Ya Haydarpaşa ile Kadıköy arasındaki kordonu yürüyerek ya da Haydarpaşa Kadıköy arasını önceleri 30 sonra 50 kuruşa geçen Kastamonulu kayıkçıların YANYALI FEHMİ: Söğütlüçeşme Cad. Yağlıkçı İsmail Sok. No: 1 Kadıköy. Tel: (0216) 347 29 85. BOLU ET LOKANTASI: Eski Yıldız Cad. No: 14/A Beşiktaş. Tel: (0212) 236 30 76 Tarihi bir kentin çığlığı Ara Güler’in 1958 yılında keşfettiği Aphrodisias’ta, çeşitli zamanlarda çektiği fotoğraflar Yapı Kredi Yayınları tarafından bir araya getirildi. Ara Güler, Kemer Barajı’nın fotoğraflarını çekmek için Aydın’ın Karacasu ilçesine giderken yolda kaybolmuş ve kalıntılarla birlikte yaşayan bir köyde konaklamıştı. Aphrodisias Çığlığı, Güler’in bu uzun yolculuğunda çektiği fotoğrafların bir seçkisinden oluşuyor. “Bir tesadüf oldu, önce taşları gördüm; otların arasında bir taş yüz bana bakıyordu, ona yaklaştım ve sonra içindeki gizemli tarihi hissettim” diye not tutmuş 1958 yılında Güler. Hayat mecmuasının orta sayfasında basılacak olan renkli fotoğrafı çekmek üzere yollara düşen Güler kaybolur. Yolda ilk karşılaştığı köyde geceyi geçirmeye karar verir ve ilk gördüğü ışığa yönelip zemini toprak bir köy kahvesine girer. Önce yerde üç tane Roma sütun başlığı sonra kahvenin ortasında damı tutmak üzere dikilmiş burmalı bir Roma sütunu fark eder. Hatta bazı Roma sütun başlıklarının masa olarak kullanıldığını görür Güler... gelen toplam 52 heykel de sergileniyor. Duvarlara yerleştirilen 18 adet panodan portre heykelciliği ve kent hakkında da kapsamlı bilgiye ulaşılabilecek sergi, 25 Ocak’a dek görülebilir. AFRODİT’E ADANMIŞ Tanrıça Afrodit’e adanmış ve eski çağ kentlerinin en ünlüsü olan Aphrodisias, Anadolu’nun güneybatısında, eski Karia bölgesinde, günümüzdeki Aydın iline bağlı Karacasu ilçesinin merkez bucağına bağlı Geyre köyünün yerindeydi. Roma İmparatorluğu döneminde gelişen kent, önemli bir sanat, öncelikle heykelcilik merkeziydi. Kentin heykelcilik okulu bütün Roma İmparotorluğu’nda biliniyordu ve 600 yıldan uzun bir süre en önemli heykelcilik merkezi olarak tanındı. Aphrodisias’ta 60 yıla yakındır süren kazılarda çok önemli yapılar ortaya çıkarıldı. Aphrodite Tapınağı; sadece Aphrodisias’ta değil, bütün klasik arkeoloji kazılarında ortaya çıkarılan en ilgi çekici yapılardan biri olan Sebasteion, Anadolu’daki en iyi korunmuş örnek olan 30 bin kişilik stadyum, kentin en göz alıcı simgesi olan Tetrapylon, Hadrianus Hamamları ve Odeon bunların başlıcaları. Güler’in 1958’de kenti yeniden keşfinin ardından, Prof. Kenan T. Erim 1961’de başladığı kazıları 1990’daki ölümüne kadar sürdürdü. Günümüzdeki kazılar, bütün meslek hayatını Aphrodisias’a adayan ve adı kentle özdeşleşen Erim’in bıraktığı yerden yine New York Üniversitesi himayesinde ve Oxford Üniversitesi Lincoln Kürsüsü’nde Klasik Arkeoloji ve Sanat Profesörü olan Prof. R.R.R. Smith ile New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nden Prof. Christopher Ratte’nin ortak yönetimi altında sürdürülüyor. HEYKELLER SERGİLENİYOR Sonradan adını öğrendiği Geyre’de ardı ardına tarihle yüzyüze gelmiş. Şimdilerde ise o gördüğü ve gizli kalan noktaları yakaladığı gizemli, görkemli ve göz alıcı tarihi, Aphrodisias Çığlığı isimli kitapla buluşturuyor okuyucuyla. 600 yılı aşkın bir süre heykeltraşlığın en önemli merkezi olarak anılan Aphrodisias’taki kazılara yıllardır destek veren ve heykelleriyle ünlü bu antik kenti hak ettiği şekilde kültür sanat gündemine getiren Yapı Kredi Bankası, bu desteği sürdürmedeki kararlılığıyla yalnızca arkeolojinin değil, Türk fotoğrafçılığının da tarihine katkıda bulunuyor. Kitabın yanı sıra Vedat Nedim Tör Müzesi’nde Aphrodisias’tan Roma Portreleri adlı sergi ile 51 tanesi Aphrodisias Müzesi’nden bir tanesi de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle