Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ölüm sendikayı ‘Çalma kornanı sete soktu 3 OCAK 2009 CUMARTESİ 6 Star televizyonunda yayımlanan Sonbahar dizisinde çalışan Tülay Ergildi ve Zehra Sezgin’in ölümünün ardından setler bir kez daha GAMZE “örgütlenme”yi sorguluyor. Dizinin kostüm asistanı olarak ERBİL çalışan Ergildi ve Sezgin’in çekimden dönerken gerçekleşen ve tümüyle çalışma koşullarıyla ilişkilendirilen kazada yaşamlarını yitirmesi, sinema emekçilerinde derin bir üzüntüye neden oldu. Öte yandan da bu kazayla birlikte bir kez daha sektördeki vahşi çalışma koşulları gündeme geldi. Türkiye Sinema Emekçileri Sendikası’nın (SİNESEN) yaşamını yitiren iki sinema emekçisinin ölümü üzerine gerçekleştirdiği eylemde “Setler Tuzla olmasın” sloganları atılırken sinema emekçileri de koşulların değiştirilmesi içinA bir kez daha örgütlenmenin önemini hatırladı. Son yaşananlar üzerinden sektörün sorunları üzerine sinema emekçilerinin değerlendirmelerine başvurduk. ‘Unutmamak gerek’ atv’de yayınlanan Canım Ailem dizisinin yönetmeni Sadullah Celen, “Zaten hiç de insanca olmayan koşullarda çalışıldığını söylüyorduk” diyor. Kısa vadede bu gelişmelerin kalıcı etkilerinin olabileceğine inanmadığını vurgulayan Celen, yine de insanların bu koşulları sorgulamaya başlamasının önemli olduğunu söylüyor. Celen’e göre sektörde insanlar genel olarak işlerini sevdikleri için bu sorunlar hasıraltı ediliyor ve son yaşananlar sorunlara biraz daha ciddiyetle bakılmasını sağladı. Sadullah Celen, yaşananların unutulmamasının ve toplumsal hafızada yer tutmasının önemli olduğunu söylüyor ve örgütlenmenin önemine işaret ediyor. “Sendikanın örgütlenmesi olumlu bir gelişme, ben zaten örgütlenmeden bahsederken sendikayı kastediyorum. Evet uluslararası koşullardan da bunu biliyoruz. İnsanlar 1880’de 8 saatlik işgünü için direniyorlardı biz 8 saatlik uyku için bile direnemiyoruz. Yine de benim söylediklerimi umutsuzluk olarak değerlendirmeyin, uzun vadede umutluyum ben bu olanlardan.” Canım Ailem dizisinin oyuncularından Ezgi Mola, sinemanın kollektif bir üretim olduğuna dikkat çekerek 90 dakikalık film sürelerinin tüm ekip için yıpratıcı olduğunu söylüyor. 90 dakikalık sürenin azaltılmasının sorunları hafifleteceğine inandığını belirtiyor. Mola, son kaza ile birlikte, çalışma koşullarıyla ilgili tartışmaların gündeme gelmesini ise şöyle değerlendiriyor: “Böyle bir olay keşke olmasaydı da bunu bu şekilde konuşabilseydik. Her zaman önce üzücü olaylar oluyor sonra konuşmaya başlıyoruz. İçimiz sızladı, çok acı bir durum. Bu sektörde bir insanın duyabileceği, başına gelecek en kötü şey. Bizim de başımıza geliyor. Sessiz kalmamamız lazım, fikirlerimizi söylememiz lazım.” Ezgi Mola da yaşananların “unutulması” konusunda endişeleniyor: “Çok çabuk unutuyoruz, ne olur unutturmayalım. Bazen acılar da insanları onarır eğer unutmazsak. Ders almazsak, her zaman daha kötüleri olur. ‘Keşke...’ demek zorunda kalmayalım.” ağrıtma başımı’ ‘Sektörde birlik önemli’ 2004’ten bu yana dizi sektöründe çalışan ve son altı aydır da işsiz olan yönetmen asistanı Oğuz Ayaz, setlerde trafik kazalarının “sıradanlaştığını”, her sette muhakkak bir kazaya rastladığını, neredeyse tüm set çalışanlarının, muhakkak atlattığı ya da yaşadığı kazalar olduğunu söylüyor. Ayaz, “Sinema emekçileri şunun için yan yana durmak zorunda, bu kaza bir rastlantı değil. Bu çalışma şartları bu gibi kazalara sürekli davetiye çıkarıyor. Bugüne kadar insanca çalışmak için mücadele etmeye davet edilen emekçiler, artık yaşamak için mücadele etmeleri gerektiğinin farkına varıyor.” Çocuklar sonunda “gürültü kirliliğine yeter” dediler! Ve bu konuya dikkat çekmek için de birbirinden esprili ve anlamlı sloganlar hazırladılar. Bu sloganlar, 5 Haziran dünya Çevre Günü’ne kadar 6 bin 200 minibüs ve 18 bin 500 taksi FİGEN ile tüm İstanbul’u dolaşacak! ATALAY İstek Özel Belde İlköğretim Okulu tarafından düzenlenen bilimsel proje yarışması, İstanbul’un, “Gürültü Kirliliği” sorununa, Marmara açıklarında yaşayan küçük balığın gözünden bir İstanbullu olarak bakılmasını ve gürültü kirliliğinin çözümü için hayata geçirilebilecek çalışmaların ortaya konulmasını amaçlıyor. Bu kapsamda ; ? Bu kirliliğe sebep olan farklı kaynaklara, ? Gürültü kirliliğinin tespiti için kullanılan araçgereçlere, ? Bu doğrultuda çalışmalar yapan kurum ve kuruluşlara, ? Gürültü kirliliğinin toplum sağlığı ve huzuru üzerindeki olumsuz etkilerine, ? Gürültü kirliliği ile mücadelede yerel yönetimlerin aldığı tedbirlere ve vatandaş olarak üstümüze düşen görevlere dikkat çekilmesi; ? Öğrencilerin , yaşadıkları çevrenin bir parçası olarak gürültü kirliliğinin önlenmesinde kendilerine düşen sorumluluğu hissetmelerinin sağlanması; ? Bu amaçla yapılabilecek çalışmalar ve destek alınabilecek kurum ve kuruluşlar hakkında bilgi kazanmaları hedefleniyor. Proje kapsamında Belde İlköğretim Okulu öğrencileri tarafından belirlenen ve İstanbul’u dolaşacak olan sloganların bazıları şunlar: ? Çalma kornanı gereksiz, ağrıtma başımı sebepsiz! ? Gürültüsüz bir çevre, sağlık için güvence! ? Egzozunuz ciğerlerimizi, korna sesiniz kulaklarımızı kirletmesin! ? Gürültü şiddettir, lütfen sakin olalım! ? Kornalar çalmasın, kuşlar cıvıldasın! ? Gürültüyü temizle, hayata gülümse! ?Kornanı çalma, sağlığımı bozma! ? Gürültüyü durdur, hayatı sürdür! ? Gürültüye hayır, sessizliğe evet! ? Gürültüye son, sessiz İstanbul! ? Gürültü yapma, bizi uyandırma! ? Gürültüyü al, sağlığımı alma! Öfke örgütleniyor Kurtlar Vadisi dizisi yayımlandığı dönemde dizide kostüm asistanı olarak çalışan Somay Üstün, son olayın ardından sendikanın tüm etkinliklerini ve toplantılarını izlediğini söylüyor. Ancak, bunu yapabilmesi çalışmadığı için mümkün olabilmiş, çünkü çalışırken ciddi bir vakit sorunu yaşıyormuş. İstanbul’daki cenaze töreni, sonrasında yapılan toplantılar, cumartesi günkü eylem ve son olarak hafta başında Sonbahar dizisinin setine yapılan ziyaret... Tüm bu faaliyetlerde gözlemlediği sinema emekçilerinin çok büyük bir öfke içinde olduğu. Bu yalnızca yaşanan ölümler nedeniyle değil, zaman içinde birikmiş bir tepkinin ürünü. Ayrıca ciddi bir hareketlenme ve örgütlülük arayışının da olduğunu söylüyor Üstün. 12 Eylül’den sonra ilk kez böylesi bir hareketliliğin yaşandığını sendika yönetiminin de işaret ettiğini aktarıyor. Yalnız, sendikanın, insanların öneri ve taleplerini karşılama konusunda yeterli olup olamayacağı konusunda şüpheleri var. Ancak yine de örgütlenme gerekliliği üzerinde durulunca, sendika olmazsa olmaz görünüyor kendisine. Son bir iki haftada yaşananları şöyle dillendiriyor Üstün: “Büyük sorunlar var, büyük öfke var. İnsanlar çok tepkili. Biz Sonbahar setine başsağlığı ve dayanışma ziyaretine gittik. Önceden haber verilmişti, baklavalarımızı alıp gittik. O ziyarette, setteki tüm çalışanlar sendikaya üye oldu. Set asistanından, ışıkçısına, kostümcüsüne kadar hepsi sendikalı oldu.” Trafiği öğreniyoruz BP Türkiye’nin sosyal sorumluluk projesi Fikir ve gerçek farklı Kavak Yelleri senaristi Erkan Birgören, genel olarak umutsuz bir yaklaşıma sahip ve sorunun sistemden kaynaklanan yönüne dikkat çekiyor. Birgören öncelikle samimiyet ve inancın sorgulanması gerektiğini düşünüyor ve şu değerlendirmeleri yapıyor: “Ben sorunu iki aşamada görüyorum. Birincisi ve en önemlisi sistem sorunu. Kapitalizm gelişmemiş ülkelerde vahşileşir. Gelişmiş ülkelerde çalışma saatleri, sosyal haklar düzenlenmiştir. Bu düzenleme lütufla değil, taleple gelişir. Ama birçok kişiyi kızdıracağımı bilerek ve açıkçası umursamayarak şunu söyleyeyim: Bir senarist, ‘ben artık 85 dakika yazmıyorum’ diye eylem yapsa, dakikasında yapımcıya başka senaristlerden cv yağar ya da birden bire yapımcıya ‘naber abi yaa’ diye telefonlar gider. Set için de öyle, ‘bu şartlarda çalışmayız’ diyenler işsiz kalırlar ve yerine hemen birileri gelir. Biz fikirleri ve gerçeklikleri arasında uçurumlar bulunan insanlarız. Bunun için de kendimizce haklı sebeplerimiz var: Hayatta kalmam lazım abi...” Erkan Birgören, bu gelişmeyle birlikte örgütlenme sürecinde yaşanabilecek olası gelişmelere ilişkin olarak, “Umarım kalıcı adımlar atılır. Hoolywood senaristleri grev yaptı. Diziler durdu ve biz Türk senaristler kıskançlıktan tırnaklarımızı yiyerek seyrettik olanları. Telif haklarından sosyal haklara, çalışma saatlerine kadar bir çok alanda köklü dönüşümler gerçekleştirilmeli. Yasal düzenlenmenin yapılması için Meclise baskı uygulanmalı” diyor. kapsamında hayata geçirdiği “Önüm Arkam Sağım Solum Trafik” adlı İnteraktif oyun, Ocak ayı boyunca Airport Outlet Center’da çocuklarla buluşuyor. BP yol emniyeti çocuk tiyatrosu tarafından çocuklara trafik kurallarını ve yol emniyetini eğlenceli bir şekilde öğreten interaktif oyun, ocak ayının her haftasonu ve yarıyıl tatilinin ilk haftası Airport Outlet Center’da ücretsiz olarak izlenebilecek. Yeni yılda bin kitap Visa Europe, “Renkli Ufuklar” projesi kapsamında, Türkiye çapındaki TEGV Eğitim Parkları ve Öğrenim Birimleri’ne yeni yılda bin kitap armağan ediyor. Eğitimin ve bilgiye ulaşmanın temelinin “okumak” olduğu bilinciyle armağan edilen kitaplarla çocukların hayal gücünü geliştirmek ve bakış açılarını zenginleştirmek amaçlanıyor. Kararlı saniyeler Soğuk bir İstanbul hissediyorum yüzümde. İçimde bir hesaplaşmanın kalıntıları, atamadığım mutsuzluğun sebep arayışları. Özgürlüğün verdiği güven… Sevginin verdiği mutluluğa “sorgu” kelimesinin yüklediği anlamı ekliyorum. Mutluluğum bir anda huzursuzluk oluveriyor. Tutamıyorum ellerimden kayıp gidiyor. Seyrediyorsun köşeden. Elleri ceplerinde bir adam, ayağını duvara yavaşça yaslıyor, serseri günler yaşıyor pervasızca. Bekleyişin verdiği sıkıntıyı yaşamadan, öylesine bakıyor etrafına. Bu bekleyiş bir son’un bekleyişi mi yoksa büyümekte olan bir çocuğun ilk adımlarını atarken aldığı hazzın seyredilişi mi? Çoğalacağın yerde, eklendiğim halde, bir adım içeride olduğun halde, iki adım dışarıda duruyorsun. Hayat imkansızlıklara dönüşürken adam seyrediyor. Berrak bir suyun akışını seyrederken keyif aldığın günleri hayal ediyorum, bilirsin düşler kurmam ben. Umudun tükenebilme ihtimalinin olmadığına inananlardanım. Sabrın ne kadar büyük bir erdem olduğunu bilen ve sabredenim. Fedakar geçen senelerden sonra, bencil günler yaşıyoruz. Bencil günler, yalnız aylara dönüşmeden, farkında olan saatler yaşamalıyız artık. Her an her dakika “yaşadım” diyebilmek için, Nazım’ın dizelerinde buluşmalıyız, her zamanki yerde aynı saatte. “şimdiden çekilecek acısı bunun, Duyulacak mahzunluğu şimdiden Böylesine sevilecek bu dünya “yaşadım” diyebilmen için.” SEZA TUNA ÖZATAY AKILCI HAREKET EDİLMELİ Şu sıralar bir film hazırlığı çalışmaları içinde bulunan sanat asistanı Erhan Alabaş, bir kez daha setlerdeki sorunları sıralayarak yaşanan kazanın nedenleri üzerinde duruyor. “Normalde set kamyonunu kullanan şöförlerin çalışma saati dışında dinlenmesi lazım ama sürekli işe gönderiliyorlar. Kriz bahane edilerek araç sayıları düşürüldü, şöförler az, bunlar sürekli set ekibiyle beraber uyanık duruyorlar. 18 saatse 18 saat, çünkü sürekli iş çıkıyor. Yani bu son olayda şöför de kullanılmış olsa böyle bir risk zaten var.” Alabaş da örgütlülüğün altını çiziyor: “İnsanlar canlı olarak gördüler, bu bir hareketlenme yarattı. Akılcı bir örgütlenmeyi sağlamak gerekiyor. İnsanlar örgütlü güçlerinin önemini anlamak zorunda. Sinema işinin bir ekip işi olduğunu, bireylerin tek tek ne kadar önemli olduğunu, bir film ya da dizinin bir kişinin bile eksikliğinde ne kadar zor durumda kalacağını görmek, göstermek gerekiyor.” C MY B C MY B Önce dünyayı sevecek, insanları sevecek, hayata gülen umutlu gözlerle bakacaksın. Sonra yaşayacaksın huzuru doyasıya. Huzuru hissettiğin yerde demir atacak “ merhaba” diyeceksin hayata. Farkında olan saatler yaşamamız gerektiğini hissettiğim anda, yeniden merhaba dedim sana. Sesini duyduğum an eski günlere geri dönüyor, filmi tekrar tekrar seyrediyorum. Biliyorum ki ömrümün sonuna kadar sıkılmadan, isyan etmeden, “eğer” bağlacının hayatıma kattığı anlamı göz ardı ederek… Koşullar sunmayacağım, sorgulamayacağım şimdi. Bu kabullenmek, bu susmak değil bilesin. Sessizliğin anlam kattığı bazı anlar vardır hayatta, yaşanmışlıkların verdiği yorgunlukla, cümleler kurmaktan sıkıldığın anlar… Bu anları yaşıyorum belki de. Sessizliğimdeki boşluğu doldurmaya yetecek mi sevgin? Hayatımda kapladığın alan kadar, eksik kalan bir tarafı doldurabilme gücün var mı serseri duruşlarının. Çılgınca yağan yağmurlarda ıslanırken ben, yine o köşe de mi olacaksın, durağanlaşmış bir hayat mı sunacaksın, yürüyebilmem için. Zaman akıp giderken, durma o köşede, katıl hayata, tut ellerimden, koşalım, yağmurlarda ıslanalım birlikte, rüzgara verelim sırtımızı o nereye götürecekse biz de oraya gidelim. Bırak kontrol doğa ananın ellerinde olsun ama senin ellerin benimle kalsın. Özgürlüğü birlikte hissedelim. Bana yaşattığın acı geçmişleri sil hafızalarımızdan. Beni bırak ben seninle Nazım’ın dizelerinde buluşayım, kahvemi içip, gazetelerimi okuduğum gerçek hayatımda aydınlık yüzler keşfedeyim bırak. Mutlu ve huzurlu bir güne uyanayım izin ver; bu sefer isyanımı değil, aşkı anlatayım denizlere. Renkli taşlar toplayayım kovama, kumdan kaleler yapıp içine ikimizi çizeyim kibrit çöpleriyle. Eski günlerdeki gibi adını söylerken, yankısı gelsin yüreğimin her bir köşesinden. Sen şu anda farkında olan dakikalar yaşıyorsun bense kararlı saniyeler hissediyorum, içimde bir yerlerde, biliyorum en güzel yerimde.