Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 OCAK 2009 CUMARTESİ 5 Türkiye’nin en gezgin coğrafya öğretmeni ŞİRİN GÜVEN Mustafa Andıç bir coğrafya öğretmeni. Ancak pek aşina olduğumuz cinsten değil. O, müfredattaki konuları sadece kitapta yazdığı şekilde anlatmıyor, coğrafyayı sınır çizgilerinden, dağ ve denizlerden oluşan bir ders olarak görmüyor. Öğrencilerine coğrafyayı sevdirebilmek ve konuların onların akıllarında kalmasını sağlamak adına pek çok şey yapıyor. Önce ‘Türkiye’nin Bölgeleri’ dersi için Türkiye’yi dolaşmış ve çektiği fotoğraflarla anlattığı dersi pek çok anısıyla zenginleştirmiş mesela. Sıra ‘Ülkeler Coğrafyası’ konusuna gelince iş biraz büyümüş tabii. Andıç da almış sırt çantasını sırtına dökülmüş yollara, başlamış dünyayı dolaşmaya... Sırf çocuklara dersleri sevdirebilmek, onları dünyadan haberdar etmek ve adını bile duymadıkları yerlere dair detaylı bilgiler öğretebilmek için... ve deneyimleri daha geniş kitlelerle paylaşmak için yolculuğunun öyküsünü 2004 yılında ‘Gölgem Ekvator’da Kaldı’ isimli bir kitapta toplamış. Ülkelerin sınırlarını geçmekle kültürlerin, yaşayışların birbirinden çok farklılaşmadığını, aynı kıta ülkelerinin birbirlerine benzer olduğunu fark eden Andıç, tüm kıta ülkelerini bir arada gezmenin daha doğru olacağına karar vermiş. Ardından tüm Güney Amerika ülkelerini ve Panama’dan Meksika’ya kadar bütün Orta Amerika’yı gezmiş. Farkı yaşamlara, insan öykülerine ve kültürlere tanıklık ettiği bu seyahatini ise 2008’de ‘Dansın, Müziğin, Başkaldırının Sesi Güney Amerika’ kitabıyla hikayeleştirmiş. Bu arada binlerce anısı var tabii Andıç’ın severek anlattığı... Mesela Vietnam’da Andıç’ı gören bir aile onu misafir etmiş. Yemeklerini paylaşmışlar, testiden birlikte şarap içmişler. Sonra uğurlarken de çocuğa harçlık verir gibi eline para tutuşturmuşlar. Ardından onu bir başka aile kapmış ve yine aynı seremoniler yaşanmış. Andıç cebinde parası, tok karnı ve hafif sarhoş haliyle sokaklarda dolaşırken öğrenmiş bunun Vietnamlılar için bir gelenek olduğunu. Meğer onlar beraber yiyip içtikleri ve paralarını paylaştıkları bir yabancının kendilerine bereket getireceğine inanırlarmış. Adını bile pek duymadığımız Güneydoğu Asya ülkesi Laos’ta ise bambaşka bir şey yaşamış Andıç. Girdiği bir köyde köy halkı onu durdurmuş ve birkaç kadın onu baştan aşağıya koklamaya başlamış. Durumdan oldukça rahatsız olan Andıç, Laosluların bunu onu kabul ettiklerini, içlerinden biri gibi gördüklerini göstermek için yaptığını öğrenmiş ve rahatlamış. Sanattan zevk alsınlar Çocuklar, müze gezmeyi, güzel bir tablodaki tüm ayrıntıları görebilmeyi, çok sesli müzik dinlemekten zevk almayı, mümkünse bir müzik aletini çalmayı ve koleksiyonculuğa başlamayı küçük yaşlarda öğrenmeliler. Bunlar, günlük yaşamın yoğun FİGEN temposu içinde onlara mutluluk verecek, ATALAY ayrıntılardaki güzellikleri keşfetmenin sevincini yaşatacak. Irmak Okulları’nda “Çocuk ve Kent” başlığı altında uzun soluklu bir proje çalışması yapılıyor. Bu çalışmanın bu yılki teması “Çocuk ve Müzecilik.” Bu yıl, öğrencilerle bu proje kapsamında, müzeler ve müzecilik hakkında farklı çalışmalar yapılıyor, okulda öğrenci ve öğretmenlerin özel koleksiyonları sergileniyor. Ressam ve koleksiyoner Prof. Dr. Mustafa Pilevneli de, geçtiğimiz günlerde, koleksiyonculuğun farklı yönlerini anlatmak, hangi objelerin koleksiyonunun nasıl yapılabileceği konusunda öğrencilere bilinç kazandırmak üzere Irmak Okulları Öğrencilerine “Koleksiyonerlik Eğitimi” verdi. EĞİTİM SEMİNERLERİ Koleksiyonculuk eğitimini, kendi resimlerinden ve resim koleksiyonundan örneklerle anlatan Pilevneli, yaptığı tablolarından örneklerle, öğrencilere doğayı, doğanın renklerini, Anadolu’nun eşsiz kültürel ve mitolojik zenginliklerini anlattı. Çocuklara, Türkiye’nin her köşesini gezerek bu güzellikleri görmelerinin, fark etmelerinin, kavramalarının ve bu konuda bilgilenmelerinin kendilerine katacağı zenginlikleri vurgulayan Plevneli, “Farklı objelerin koleksiyonlarını yapabilirsiniz. Koleksiyonculuk, sizi zenginleştirecek ve yaşamdaki ayrıntıları fark etmenizi sağlayacak” dedi. Irmak Okulları, “Çocuk ve Müzecilik” konusunda “Tarih Vakfı” ve “Kadıköy Kent Müzesi” ile ortak çalışmalar yapacak. İki kurumun görevlileri, öğrencilere, “Müzeler neden önemlidir?”, “Müzecilik nedir?”, “Müze nasıl gezilir?”, “Müzedeki objeler bize ne anlatır?” konularında eğitim seminerleri verecekler. YEDİ BÖLGEYİ GEZDİ Coğrafya mezunu olan Andıç aslında hep gezmeyi çok sevmiş. Hatta henüz çok küçükken bile, doğduğu yer olan Nur Dağları’nın devamı olan Binboğa Dağları ve Batı Toroslar’ın devamı olan Tahtalı Dağları arasında kalmış Adana’nın ilçesi Tufanbeyli’den başka yerlere gitmenin yollarını düşünürmüş. Ulaşımın güneyden Obruk Beli Geçidi, doğudan Kan Geçidi, batıdan ise Gezbeli Geçidi ile sağlandığı Tufanbeyli’den ancak bir hastalık olduğunda başka bir yere gidilirmiş. O da başka yerler görmek için yanıp tutuşur, hastalanacağı günü dört gözle beklermiş. Sonunda yıllar geçmiş ve Andıç 1988’de İstanbul’da coğrafya okumaya başlamış. Çok gezebileceği ve dünya hakkında bilgi sahibi olabileceği coğrafyayı... Üniversite yıllarında fotoğrafçılığa da merak salan Andıç, gezdiği yerleri hep belgelemiş. Öğretmenliğe başlamasıyla birlikte yaklaşık 3 aylık yaz tatilleriyle birlikte tüm boş zamanlarını değerlendirerek 7 yılda 7 bölgemizi gezmiş. Bu geziden sonra bölgeler dersi Andıç öğretmenin değişik anıları ve birbirinden renkli fotoğraflarıyla öğrencilerin akıllarında iyice yer etmiş. ‘Ülkeler Coğrafyası’ dersi için önce Avrupa’yı gezmeye başlamış Andıç. Ancak sonra Tibet ve Hindistan’a yaptığı yolculuk onu, bize çok daha yabancı olan kültürleri görmeye, adını bile duymadığımız uzak diyarlara gitmeye itmiş. Böylece bir yıl öğretmenliğe ara vererek çeşitli bölgelerden 22 ülkeyi kapsayan bir dünya turuna çıkmış. Tanıklık ettiği farklı kültür HAYALİMDEKİ MÜZE Okuldaki öğrenci aktiviteleri şunlar: 6. sınıflar kille sikke çalışmaları yapacaklar. 1. sınıflar Türkiye’de ilk müzeyi kuran Osman Hamdi Bey hakkında bilgilendiler ve resimlerinden esinlenerek resim çalışmaları yaptılar. Çocuk ve Müze konulu bir pano hazırlandı. Müze ve sergi haberleri, sürekli güncellenerek panoda öğrencilere duyuruluyor. Türkiye’den yurt dışına götürülen eserlerin 7. sınıf öğrencileri tarafından araştırılarak bilgilerin okul panosunda sergilenmesi. 5. sınıf öğrencileri ile mozaik çalışmalarının yapılması ve yurdumuzdaki mozaik müzelerinin ve sergilenen mozaiklerin araştırılması. “Hayalimdeki Müze” konulu çalışma, okulun tüm öğrencileri tarafından yapılacak. 7. sınıflar tarafından herhangi bir müzeden seçilen bir eserin, 2 ya da 3 boyutlu yorumlama çalışması yapılacak. 5. sınıflar ile okul bahçesine gömülen bir objenin kazı çalışması ile çıkarma etkinliği yapılacak. Kadıköy’de, eski dükkânların, geleneksel yapının araştırılması, röportaj yapılması, fotoğraflanması. Okul bahçesinde küçük bir Arberetum (Ağaç Müzesi) oluşturulacak. AFRİKA’YI GEZİYOR Andıç şimdi de Afrika kıtasını geziyor. Üç yıl boyunca yapacağı seyahatlerin sonunda gördüklerini yeni bir kitapla okuyucularla buluşturmayı planlıyor. Tüm dünyayı karış karış gezen Andıç bir yandan da Türkiye’nin içine çok kapanık olduğundan, dünyadan bihaber olduğundan dem vuruyor. Korumacı aile yapısında yetişen gençlerin dışarıya çok az merak salmasından ya da uzak diyarlara gitmelerine ailelerin izin vermemesinden şikayetçi. O tüm bu gezilerini biraz da bunun için yapıyor, kitaplarını bu yüzden yazıyor. Onun hikayeleriyle belki biraz dünyayı merak ederiz, duymadığımız yerler hakkında bilgi sahibi oluruz ve dışarıya açılırız diye... Tıpkı okuldaki öğrencilerini dünyanın dört bir yanıyla buluşturma çabası gibi... Hindistan’ın kahramanı Riyaz Engelli öğrencilere yönelik bir toplantı için gittiğim Mauritus’da, Hindistan Ulusal Cesaret Ödülü sahibi 13 yaşındaki Riyaz Ahmed ile tanışma şansına sahip oldum. Hindistan Lucknow’da City Montessory Okulu öğrencisi Riyaz, 3 yıl önce, yani 10 yaşındayken 4 küçük çocuğu tren altında ezilmekten kurtarmış. Riyaz, çocukları kurtarmış ama kendisi kamyon ve tren arasında kalarak sağ bacak ve sağ kolu ile sol elini kaybetmiş. Aylarca hastanede tedavi gören Riyaz, yaptığından hiç pişman değil. “Aynısını gene yaparım” diyen Riyaz, sol ayağıyla herşeyi yapabildiğini söyledi ve bunu kanıtlamak için de ayak parmakları arasına aldığı kalemle imzasını attı. Riyaz’la birlikte 5 gün geçirdim, bu sürenin sonunda onun çok mutlu, çok başarılı ve yaşam sevinciyle dolu bir çocuk olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Issız bir sokak ve sessiz bir ayrılık Soğuktu, ama ellerin kadar soğuk olamazdı dışarısı. Karanlık bir gece şehrin ışıkları teker teker sönerken, sönmeyen bir ışık vardı uzaklarda. Ellerin kadar uzak bir ışık görmeyeli kaç sene olmuştu acaba. Acılarla büyürken, yalnızlıkları düşünerek çoğaltırken, sevgilere mutluluklar eklerken… Ellerin de uzak, ışıklar da uzak… Yağmuru seyre daldım uzun süre. Bekledim. Ağaçlara baktım. Bir tarafı ıslak ağaçların diğer bir tarafı kuruydu. Nasıl böylesine karşı koyabiliyorlar yağmura. Delicesine yağmıyordu sanırım, ondan olsa gerek. Sözcüklerim titriyor sanki, sesimi bilmiyorum birkaç gündür. Sanki kendi sesimi duymak istemediğim için sessizim. Ağaçlar ev sahibi bizim bahçede. Yağmursa kiracı. Yağmur neden ağacı ıslatmıyor. Bunları düşünmeme sebep olan ne acaba? Seni düşünmek istemediğim için ağaçla yağmurun kavgasını izliyorum, onları düşünüyorum. Yağmurda ıslanmanın ne demek olduğunu anlayabilmek için önce cesaret lazım, sonra korku da olmalı insanın içinde. Saçların ıslanırken, yüzünden akan sular boynuna doğru inerken, hasta olmaktan korkmayacaksın, cesaretinle gurur duyacak, toprağın kokusunu hissederken mutlu olacaksın. Hadi kalk bahçeye çıkalım. Ağaç ve yağmurun kavgasına yakından şahit olalım. Sonra ellerin uzaklardan yakınlara gelsin, ışıklar sönmesin. Hava karanlık olsun. Geceye şahit olmasın bu şehirde. Bu akşamlık kiracı olma hayatımda. Bir adım dışarı çıkma. Yavaş yavaş ıslanıyor ağaç, tüm gövdesi koyulaşmaya başladı. Yağmura karşı koyamıyor. Yağmur hızlandı mı ne? Seni düşünmesem ne güzel olacak şimdi. Oysa ki gerçek ve düş arasındaki ayrımdayız şimdi. Düşler ağır gelir mi hiç insana? Bana geliyor şu anda. Yaşadıklarımız çok sancılı ve çok huzursuzken, düşlerimdeki sen daha mutlu, daha sevgili, daha huzurlu. Düşlerim ağır geliyor işte. Mutsuzluk var etrafımda. Hayat ağır, sevmek ağır, insanlar ağır geliyor. Bir bakıyorum kaçamak saatlerde, kaçamak hayatlar yaşanıyor. Issız sokaklarda, ıssız insanlar çoğalıyor. Yaşam bu her evresinde ayrı güzellikler saklıyken, adı üstünde ayrılıklar kol geziyor ıssız şehirlerin sokaklarında. Bir can son buluyor sessizce, sessizliğini bozmak için geliyor bir umut kapına… Kapıyı aç, al içeri… Durma aç kollarını, hayata, huzura, mutluluğuna, güzel olan her şeye merhaba de yeniden… SEZA TUNA ÖZATAY Aylar geçmiş… Git demişsin, kapına gelen misafiri buyur etmemişsin. Umutsuzlukla başa çıkmanın yollarını aramışsın kendine göre. Yine kendine göre çıkışlar bulduğunu sanıp, yollara düşmüşsün. Durakları şaşırmış, nerede ineceğini unutmuşsun. Uyuyakaldığın trenlerde, gözünü açtığın ilk yeri, yurdun bellemişsin. Sığınacak limanlar ararken, korsanları unutmamak gerek değil mi? Sevgiliye duyulan özlemler mi bunları yazdırdı şimdi sana, yoksa sevgiliye duyulan öfke mi? Sevginin içinde öfke, nefret, acı, sancı, kin, şiddet var mı? Yazarken bile insanın canını sıkıyor bu sözcükler. Huzur vermeyen bir deniz var mı dünya üzerinde? Bence yok. Huzur vermeyen sevgili de olmaz o zaman. Öfke yok sevmenin içinde. Sevmek; bağışlayıcı olmayı, affedici olmayı, dokunmayı, hissetmeyi, anlamayı, anlamaya çalışmayı öğretmeli insana. Anne sevgisinin kutsallığında başlar bu öğreti, sonra ilk tanıştığın erkek, babandır; aşık olduğun ilk adam. Ve sonra, günlerden bir gün, zamanını, yerini, ilk bakışını ömrünce unutamayacağın aşk kapını çalar. Kapını çalan aşka merhaba dedin mi, yürekten. Sevdin mi delicesine, hayata isyan edercesine, zaman akıp giderken dur diyebilme gücünü buldun mu kendinde? Sevmek, özgürce sevmek. Sessiz geçen akşamlarda, tık tık ilerleyen saatlerle kavga etmek. Düşünmek, insan olmanın getirilerini bir bir yaşamak. Yaşadıklarına anlamlar yüklemek ve yine sevmek, aşık olmak. Özgür aşkı anlattı bugün huzur. İstediğin anda, arzu ettiğinle olmakmış ona göre. Bana göre özgür aşk; ıslak akşamlar yaşanan bir şehrin tam ortasında, ıssız sokaklarda, arzu ettiğinle değil, sevdiğinle olmak. İnsan bu arzu eder, ister, ihtiyaçları sınırsızdır. Bitmek tükenmek bilmeyen arzuları vardır. Ama bir de huzuru bulduğu bir adresi, kapıyı çaldığında bir açanı vardır. Aşk buradadır, huzur da, mutluluk ta, özgürlükte. Sınırlı özgürlükler gibi gelse de sana, sevgilinin elleriyle çoğalırsın, dur diyebilme gücünü hissettiğin anda, sınırlarını aşarsın. Aşka dur diyebilme gücün ne kadar yok ise; arzularına dur diyebilme gücün bir o kadar vardır. Yaşananları al kucağına, elinde bir kalemin, bir de kağıtların. At kendini sessizliğin ortasına. İsyanlarını yaz, isteklerini yaz, aşkı yaz, sevgiliye duyulan özlemi, yaz işte aklına her ne geldiyse o an. Dön bir bak sonra, satır aralarına sıkışmış bir hayat bulacaksın bilesin. Sınırlı özgürlüklerini burada keşfedecek, sınırlarını kaldıracak, huzuru arayacak, aşka sesleneceksin. Hayatında sığ kalmış hiçbir şey bırakmadan, özgürlüğün hazzını doyasıya çıkartacaksın. İşte gerçek aşk böyle yaşanacak, satır aralarından çekeceksin arzularını, dur demeyi bileceksin küçüğüm. Zorunlu eğitim üç yaşında başlamalı Türkiye’de 6 yaşın “zorunlu eğitim” kapsamına alınması için yıllardır çaba harcanırken çocukların çoğu 7 yaşından önce eğitimle tanışmazken Hint Okyanusu’nun minicik adası Mauritus’un en önemli eğitim sorunu “5 yaş altındaki 5 çocuktan birinin okul öncesi eğitim almaması.” Bunu söyleyen ülkenin Eğitim Bakanı Dr. V. Bunwaree, “5 yaş okula başlamak için çok geç. Bu yaşta okula başlayanlar arasında başarısız olanlar çok. Bu yüzden zorunlu eğitimi 3 yaşa indirmek istiyoruz. Çocukların tüm ihtiyaçlarını yüzde 100 karşılıyoruz. Okullarla aileler arasında daha yakın ilişkiler kuracağız. Çünkü bazı ailelerin çocuklarını 5 yaşından önce neden okula göndermediklerini öğrenmek zorundayız” diyor. Çocuklar İş Sanat atölyelerinde çalışacak İş Sanat, yarıyıl tatili için çocuklara yönelik üç atölye çalışması hazırladı. Kukla sanatının inceliklerinin öğretileceği “Kukla Atölyesi”, iki bölümden oluşacak ve çalışmanın sabah bölümünde, Fransa’dan gelen Karina Cherés ve iki asistanı, çocuklara el ve ip kuklalarının nasıl yapılacağını öğretecek. Her çocuk kendi kuklasını tasarlayacak ve onları giydirecek. Etkinliğin eğlenceli tarafı ise öğleden sonra başlayacak. Işıl Kasapoğlu’nun da katılımıyla çocuklar, yaptıkları kuklaları oynatmak için hazırladıkları gösteriyi sahneleyecek. Atölye çalışması 25, 26, 27 Ocak günlerinde gerçekleşecek. 5. sınıflara cinsel eğitim dersi Özel ALEV İlköğretim Okulu 5. sınıf öğrencilerine, ilk cinsel eğitimlerini Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması (TAP) Vakfı verdi. Çocukların, ön–ergenlik dönemleri süresince doğru ve bilinçli bir şekilde bilgilendirilmesini amaçlayan “Cinsel Eğitim Semineri”nde öğrencilere; “Önergenlik dönemi”, “Ergenlikte gelişme”, “Beslenmeüreme sistemleri anatomisi ve fizyolojisi”, “Büyümenin amacı” gibi konular anlatıldı, içinde bulundukları dönem hakkında gerekli temel bilgiler aktarıldı. Öğrenciler, cinsiyetler arasındaki farkları görürken, kendi cinsiyetleri hakkında bilinçli bilgi sahibi olma ve cinsellikle ilgili merak ettikleri soruları sorma fırsatı buldular. Kendi yüzünüzün maskesini yapın Maske Atölyesi’nde çocuklar maske yapmayı öğrenecek. Çocuklar, kendi yüzlerinin ya da ellerinin alçıdan kalıbını çıkarıp bunlardan masklar hazırlayacak Atölye çalışması 28, 30, 31 Ocak günleri gerçekleşecek. Oyunculuk Atölyesi’nde ise çocuklar, oyunculuğa nasıl hazırlanıldığına tanıklık edecek; arkadaşlarıyla oynadıkları çocuk oyunlarından tiyatroya nasıl geçiş yapıldığını yine çeşitli oyunlarla öğrenme fırsatını bulacak. Atölye çalışması, 1, 3, 6 Şubat günleri gerçekleşecek. 712 yaş arası çocukların katılabileceği bu atölyelerin ücreti 20 YTL. C MY B C MY B Hayallerinizden oyunlar türetin