14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ 7 Bir elveda bir merhaba Sinema, tiyatro, televizyon, mekan işletmeciliği, müzik, yazarlık... Tüm bunların aynı insanda birleştiği ender insanlardan biri Deniz Türkali. Zaman zaman birisi ağır bassa da her birini yaşattı bize yıllardır. İşlettiği mekanlar SİNEM dolup taştı, oynadığı dizi ya da DÖNMEZ sinema karakterleri hiç unutulmadı. Sosyal olaylarda da hep bir adım önde oldu. Uzun zamandır televizyon ve sinemada yüzüne hasret olsak da tiyatroda görebiliyorduk. Sesini en son Murathan Mungan’ın Söz Vermiş Şarkılar albümünde ‘Bir Kadın Nasıl Döner Köşeyi?’ şarkısıyla duymuştuk. İşletmecilikten pek zaman bulamadığı içinmiş hasretimiz meğer. Türkali, şimdilerde işletmeciliğini yaptığı son kafeden de ayrıldı ve Tiyatro Kedi’nin sahneye koyacağı Çalıkuşu romanının uyarlamasında rol alacak. Türkali’yle biraz oyunculuk, biraz işletmecilik biraz da Beyoğlu’nu konuştuk. Sizi uzun zamandır televizyon ve sinema ekranında göremiyoruz? Sebebi ne? Bu barcılık, lokantacılık işleri o kadar çok vaktimi aldı ki kendi mesleğimi unuttum. Hepsinden istifa ediyorum zaten artık. Oyunculuktan başka bir şey yapmayacağım. En son Çağan Irmak’ın ‘Kabuslar Evi’ serisinde oynadım. Ancak bu yıl umuyorum ki sinemaya geri dönüyorum. Bir tane sinema filmi teklifi geldi. Ben oyuncuyum. Sadece mesleğimi yapmak istiyorum artık. Hem aktivist, hem depresif! Zeynep Casalini, ikinci albümü ‘Kim Galip Çıkar’da dünyanın geleceğine ilişkin kaygılarını çarpıcı bir şekilde dile getiriyor. Zeynep Casalini geçtiğimiz günlerde ikinci stüdyo albümü ‘Kim Galip Çıkar’ı yayınladı. Biz de soluğu hemen Casalini’nin yanında aldık. Aktivist bir sanatçıyla söyleşince konu konuyu açtı tabii... Albümden, korsanla mücadeleye, sanatçı sorumluluklarından, küresel ısınmaya kadar pek çok şeyden bahsettik. Ve öğrendik ki, sanatçı bir ailenin kızı olan ŞİRİN Casalini’nin rahatsız olduğu şeyler GÜVEN varmış. Hiçbir şey yapmadan, sorumluluk yüklenmeden ‘Ben sanatçıyım’ diye dolaşan kitle gibi... Ona göre sanatçı, bir şeyleri insanlarda farkındalık yaratmak için kullanmalı. Nitekim Casalini de öyle yapıyor. O hayatla ilgili dertlerini müziğine de yansıtıyor. Şarkılarında, konserlerinde bağıra bağıra “Küresel iklim değişikliği dünyanın ve insanlığın en ciddi sorunu” diyor. Küresel ısınmaya dikkat çekmek için albümüne bile, Şubat 2007’deki BM raporunun çarpıcı bir kısmını eklemiş. “Albümü alan, gören herkesin küresel iklim değişikliğinin ne kadar korkunç bir şey olduğunu gözlerine sokmaya adadım kendimi” diyor. Evet o sahnede biraz depresif bir müzik yapıyor, çünkü sorunları görmezden gelmiyor! ısınma beni çok endişelendiriyor. Albümümü alan, klibimi gören ya da röportajımı okuyan insanların küresel iklim değişikliğinin dünyanın ve insanlığının en ciddi konusu olduğunu görmelerini istiyorum. Biz kendimizi çok fazla önemsiyoruz. Ve bu önemsemeyle beraber bu gezegeni yok etmeye kadar giden terbiyesizce bir anlayış var. İnsanlık, bu gezegeni tüketmek düşüncesiyle hareket ediyor gibi. Yani diğer canlıları tüketiyorlar, dengeleri bozuyorlar. Yapılan her şey tüketmek üzerine ama aslında dünyaya hiçbir şey olmayacak, insanlara olacak. Dünya sadece şekil değiştirecek ama üstündeki canlılar yok olacak. Ve buna nasıl cürret ediyor insanlar anlamıyorum açıkcası. Ben buna dikkat çekmek istiyorum ama saçmalıyormuşum gibi görünüyorum. Oysa zaten sanatçı duyarlı olmalı.” Bizde duyarlılar mı? “Hiçbir şey yapmayıp, ‘Ben sanatçıyım’ diye gezinince olmuyor. Sanatçı duyarlı olan, öngören, ezber bozandır.” Bir sorumluluğu da var mıdır sanatçının? “Olmaz mı? Sen kitlelere hitap ediyorsun, tabii ki bir sorumluluğun var. Hiçbir şey demeden, tıngır tıngır ne yapıyorsun? Hiçbir şeyden haberin yok, ya da öyle davranıyorsun... Bu sanatçılık değil. Sanatçı bir şeyleri insanlarda farkındalık yaratmak için kullanmalı. Çoğu insan hayatın karmaşasında birçok şeyi görmezden geliyor, göremiyor. Ama sevdiği sanatçıdan duyduğunda onu görmezden gelemiyor. Mesela biz biliyoruz ki, Madonna Kabbala feslesefesine inanıyor. Onu takip eden biri Kabbala nedir diye araştırıyor. Ya da Angeline Jolie’nin Afrika’daki yardımlarını ve evlat edindiği çocukları görüyor. Böyle şeyler insanlara örnek oluyor. Ama maalesef Türkiye’de durum pek böyle değil. Sadece reklam amaçlı yapılıyor” Türk sanatçılar yurtdışındakiler kadar çok hayır konseri yapmıyor değil mi? “Yapmıyorlar maalesef. Şimdi ilkini ben yapmayı planlıyorum. Küresel iklim değişikliğiyle ilgili konserler organize edeceğim.” Deniz Türkali, işletmecilik macerası nedeniyle uzun zamandır ara verdiği oyunculuğa Çalıkuşu ile dönüyor. MESLEĞİMİ YAPAMADIM Artık sadece oyunculuk yapacaksınız yani? Evet çünkü çok fazla vaktimi aldı işletmecilik işleri. Zaten konuşmak bile istemiyorum o kadar canımı sıkıyor ki... İlk Leyla başladığında çok güzeldi fakat ondan sonra olan her şey sadece canımı sıktı ve ekonomik kayıp getirdi. Açılan yerler tutuyor ama ben para kazanmıyorum sonuç olarak. Bu da benim özel becerim. Çok sıkıldım ve dehşet içinde mesleğimi yapamadığımı farkettim. Şimdi mutlaka yapacağım 3 tane dizi teklifi geldi. Yani tercih değildi? Bir ara tercihti ancak oyunculuk sinemada da televizyonda da sahnede de oyunculuktur. Bizim tabii ki içimizi mutlu eden tiyatrodur. Oyunculuğun er meydanı tiyatro. Ama özellikle Tiyatro Kedi’de çok mutluyum. Başta Hakan ve İpek Altuner, genç ve tecrübeli oyuncularla mutlu çalışmalar yapıyorum. İşletmecilik işine nasıl girdiniz peki? İlk mekan Sarhoş Gemi’ydi. Çok eskiden 91 yılında bir tekne vardı adı da sarhoş gemiydi. Sonra 5. kat, sonra da Leyla. Sonra Leyla Tünel en son da 17. Beni bunlar içindeki tek mutlu eden Cihangir Leyla’ydı. Çok güzel 3 yıl yaşadık orada. Duygusal olarak da, ekonomik olarak da. Cihangir Leyla özel bir şeydi. Neden bitti peki? Güzel bir serüvendi ama kısa sürdü. O kadar karışık ki ayrılmam. Boşver geçmişte kaldı. Sonra Tünel Leyla ama şu an orayla da ilgim kalmadı. En son da 17 var. Ama ikisi de beni çok üzdü, çok incitti... Sadece ekonomik değil o zaman? Zaten insanın ekonomik açıdan kalbi kırılmaz ki. İnsanların kalbini kıran uzak durayım dedirten başka şeyler var. Yeni mekan açmayı düşünmüyor musunuz? Kesinlikle düşünmüyorum. Peki nereye gidecek İstanbullular? Bir sürü yer var. Beni mi görmek istiyorsunuz? Sinemaya gidin, tiyatroya gidin, televizyon var. Şimdi ne düşünüyorsunuz peki? Bir daha adımımı atmadım Leyla’ya. Çünkü çok yüreğimi koydum ve anılarımın olduğu bir yerdi. Kalbim çok kırıldı oradan ayrıldığm zaman. Ama severek EMEĞİMİZİ ÇALIYORLAR Korsanla savaş için Nilüfer şarkınızı internetten yayınlamıştınız. Radiohead’in yaptığı gibi tüm albümü internetten cüzzi miktarlarla sunmak mümkün mü? “Sanmıyorum, çünkü bedava alacağına niye 1 YTL versin ki bir parçaya? Öyle bir bilinç, öyle bir durum yok bizde. Benim Levent Candaş isimli müzisyen bir arkadaşım var. O şöyle diyor: ‘Ben bu işi çok seviyorum. Korsan alıyor ama senin hayranın, bayılıyor sana. O zaman tamam korsan olarak indirsinler albümünü ama evde de sana baksınlar’. Senin kazanmanı engelliyorsa, o zaman beslesin seni. Kesinlikle emeğimizi çalıyorlar.” Aktivist bir yanınız var. Bunu her fırsatta dile getiriyorsunuz. Nitekim albümünüzde de çarpıcı bir not var... “Albümü alan, gören herkesin küresel iklim değişikliğinin ne kadar korkunç bir şey olduğunu gözlerine sokmaya adadım kendimi. Çünkü daha fazla böyle yaşamaya, böyle tüketmeye devam edersek oraya yazdıklarım gerçekleşecek.” çalıştım. Hoş bir yer yaptık, güzel bir yer oldu. Herkesin canı sağolsun. Peki sizin açtığınız mekanların tutmasının sırrı ne? Benim her konuda olduğu gibi bu konuda da avantajım çok iyi arkadaşlarımın, çevremin olması. Bir yerin tutup tutmayacağını tahmin etmek çok zor. Yine de ev yemeği mi yapıyorsanız ev yemeği yapacaksınız, en güzelini yapacaksınız. Kafelerde de onu da yapalım bunu da yapalım dediğinizde karakteri kayboluyor. Dekor, yemek, atmosfer, müzik bir uyum içinde olması gerekiyor. Tiyatroda oyunlar nasıl seyircisiyle var oluyorsa, mekan da müşterisiyle birlikte var oluyor. Personelinizi de mekana göre seçeceksiniz. Dünyanın en iyi barmeni olsun mekanla uyuşması lazım. Bir konsept oturtup, ona bağlı kalmak gerekiyor. Bir de personelin güleryüzü sanırım? Tabii ki. Elektrik dediğimiz şey var ya o çok önemli. Ben mesela pozitif enerji veren biriyim, artık biliyorum. Sahnede de öyle, sahneye çıktığımda o pozitif enerji geçiyor seyirciye. Biz oyuncuyla bağ kuruyoruz. Bir rolde bir beğeniliyorsunuz, o rol herkesin aklında kalıyor. Çemberimde Gül Oya dizisinde geçmiş bir konsomatrisi oynuyordum. Bana hala soruyorlar ki ben konuk oyuncuydum. Benim hayatta en mutlu olduğum anlar sahneye çıktığım anlar. Kuliste durursunuz ve bir adım geride Deniz’sin, bir adım atıyorsun ve başka birisin. Bunun tadını anlatmam mümkün değil. DEPRESİF BİRİYİM Sertim diyorsunuz kendiniz için... “Aslında insanlar beni sert buluyor. Yani duruş açısından... Evet ben şu anda gerçekten oturup göbek atacak bir klip yapamam, ya da öyle bir şarkı söyleyemem. Depresif bir insanım çünkü şu an dünyada kimsenin dillendirmediği büyük bir depresyon var zaten. Dolayısıyla konum küresel iklim değişikliğiyse ben bunu eğlenceli bir şekilde anlatamam. Bir de eğlencenin tanımı farklı bizde. Yani illa birileri göbek atacak, diğerinin kucağına oturacak... Bu da bir eğlence tarzı tabii ama benim için değil.” Hayatla ilgili dertlerinizi müziğinize de yansıtıyorsunuz... “Bu bir seçim meselesi, dünyayı algılayış meselesi. Var olmaktan, insan olmaktan ne anladığınızla ilgili... Zaten ailemden gelen genlerim de böyle. Dünyayı nasıl algılıyorsam yaptığım işte de o algılarımı dile getiriyorum ve bunun doğru olduğuna inanıyorum. Durum bu kadar kötüyken hiçbir şey yokmuş gibi davranamam ben. Küresel Cihangir’de emniyetteyim Müzikle de ilgilenmiştiniz eskiden, devam etmeyi düşünüyor musunuz? Müzikle her zaman ilgilendim. Konser vermiyorum artık. Ben protest şarkılar söylerdim, şimdiki protest şarkılar heavy metal, yeni rock grupları. Aslında rock söylemek isterdim. Kaldı ki artık Zeynep var. Bir aileye iki şarkıcı fazla. Eskiden Arnavutköy’deki Eylül Bar’da sevdiğim şarkıları söylerdim, programın adı da ‘Şarkısını arayan kadın’dı. Konserler vermiştim. O kadar çok vakit ayıramıyorum açıkçası o tür konserler için ama ileride neden olmasın? Başka neler yapıyorsunuz? Bir yandan da yazıyorum. Zaman zaman yazıyorum. Kriter dergisinde AB ülkesi sinemalarını tanıtıyorum. Bir de kitap yazıyorum. Benim hayatımda tanıklık ettiğim, müdahil olduğum, bana değen, beni etkileyen şeyleri yazıyorum. Bir kısmı otobiyografik; bir kısmı hiç değil, bir kısmı kurgu. Ama bir kitabım olacak. Bugüne dek mekanlar için hep Cihangir, Beyoğlu taraflarını tercih ettiniz, nedeni var mı? Ben 79 yılından beri Cihangirli’yim. Her şey değişiyor tabii ama ben bayılıyorum o mahalleye. Başka yerlerde de tabii ki mahalleler var ama Cihangir’in özelliği şimdi herkes küçümseyerek söylese de entelektüel olmayı, neredeyse insanlar entelektüel olmaktan utanacak hale geldiler. Ama çok güzel bir şey onlarla bir arada olmak. En ufak politik, sosyal, sanatsal bir şey olduğunda bir araya gelip konuşuyorsun. Entelektüellik hakaret haline geldi gerçekten... Ben entelektüel biri olmaya çalışıyorum. Konuşmak iyi bir şeydir. Maalesef tamamen tuzukurulukla ilgili bir şey entelelektüelleri aşağılamak. Ben dünyadan uzak durayım, düşünmeyeyim. Sadece para kazanmak için yaşayan insanların kullandıkları bir şey bu. Ben umuyorum, kötü bir şey görmüyorum bunda. Entelektüel arkadaşlarım olduğu için çok mutluyum ve onlardan çok şey öğreniyorum. Bir alışveriş bu. Murathan Mungan’la, Yıldırım Türker’le, Orhan Pamuk’la ve daha bir sürü insanla yakın olduğum için çok memnunum. Ben kendimi emniyette hissediyorum orada. Bunun tehlikesi bir gettolaşma hali olabilirdi ama sıkıştırılmış gibi olurdu ama Beyoğlu bağlantılı da olduğu için bu olmadı. Çalıkuşu da kitap uyarlaması? Çok iyi bir şey, memnuniyet duyuyorum bundan. Çalıkuşu benim 10 yaşında ilk okuduğum romandı. Hepsini hatırlıyorum. Çok seviniyorum. Romanların sinemaya uyarlanmasını, tiyatroya adapte olmasını seviyorum. Şunun bir de romanını okusam diye itiyor insanları. Hayattaki değişmeyen tek gerçek değişmek, kendi içinde zıttını taşıyor her şey. Bir yandan kitap okumaya teşvik ediyor bir yandan da filmini gördüm onun kitabını okumayacağım diyor bu beni çok kızdırıyor. Halbuki roman, şiir okumak insanı çok zenginleştiren bir şey. Düş dünyasını geliştiren bir şey düşler bittiği noktada da hayat biter. Çalıkuşu oyununda ben 5 farklı karakteri canlandırıyorum. Çok hoşuma gidiyor. Ya Ağustos ayında Açıkhavada ya da yeni sezonda sahnede olacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle