Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ozan Açıktan’ın gözlerinde 50 sebep var Köpekli İpragaz reklam filmiyle ödül alan yönetmen Ozan Açıktan’a göre, sevimlilik, insanların tekrar izlemekten hoşlanacağı bir duygusal bağ taşıdığı zaman başarılı oluyor. Köpekli İpragaz reklam filmiyle ikinci kez Kristal Elma ödülünü alan yönetmen Ozan Açıktan’a göre, sevimlilik, insanların tekrar izlemekten hoşlanacağı bir duygusal bağ taşıdığı zaman başarılı oluyor. Epeydir üzerinde çalıştığı bir tasarımın “Gözlerinde 50 Sebep” adlı filminin çekimlerine yakında başlayacak olan Ozan Açıktan, sorularımızı IŞIK yanıtlarken bir anlamda özgeçmişini aktardı okurlarımız için. Bu kadar genç yaşta bu kaçıncı ödül? KANSU Ben Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ilgilenmeye başladım sinema ile. Önce ODTÜ’nün gösterimlerine gidiyordum sadece, sonra bizim okulda bir kamera grubu kuruldu. Cem Yılmaz ile birlikte Hokkabaz’ı çekmiş olan Ali Taner Baltacı da o gruptaydı mesela. İnanılmaz enerjileri vardı grup olarak. Film gösterimleri ve kamera grubunun okuldaki enerjisi ile ben de bir iki kısa film denemesine giriştim. Bunlar bir kaç festivalde gösterildi. O zamanlar sinema ile ilgili bir idealim yoktu, ama o yarışmalardaki filmleri izlemek, daha başka yönetmenlere merak duymak derken kendimi Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı’ndan ve Bilkent Konservatuarı’ndan oyunculuk öğrencileri ile birlikte kısa filmler çekerken buldum. TRT Haber Dairesi’nde Genç HaberÇocuk Haber servisinde çalışıyordum bir de... Ankara Üniversitesi’nde çektiğim kısa filmler, okulumuz bir sinema okulu olmadığından diğer Avrupalı okulların filmleri yanında çok amatör ve film gramerinden uzak kalıyordu. O kısa filmlerin samimi havasına halen inansam da, diğer filmlerin anlatım becerisi karşısında çok utandım ve bunun için benim de bir şeyler yapmam gerektiğine inandım. Yurt dışında okumaya karar veriş böyle oldu. Türkiye’de TRT’nin Genç Sinemacılar programı kapsamında ilk 35 mm. kısa filmimi çekmeye giriştim, tam bu sırada Modern Dans Topluluğu’nda Beyhan Murphy‘ye Koray Birand‘la birlikte bir performans videosu da hazırlıyorduk. Orhan Pamuk ve Evliya Çelebi’nin metinlerini görselleştirdiğimiz bir işti ‘Seyahatname’. figenatalay?yahoo.com Faks: 0 212 343 72 64 5 19 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ Sen sakın ona Annebabalar çoğunlukla çocuklarına “sana vurana sen de vur’’ derler. Oysa bu, saldırganlığın yalnızca yer değiştirmesine yarar. uyma! gözlükleri kırıldı. Masum bir çocuk oyunu mu? Yaramazlık mı? Yoksa “bullying” denen bir şiddet göstergesi mi?” Çocuk ve ergen psikiyatristi Dr. Meltem Kora, ‘’Bullying: Çocuğun çocuğa gösterdiği şiddet’’ konusuyla ilgili sözlerine yukarıdaki örnekleri vererek başladı. Dr. Kora’ya göre, bir başkasını sözle, tehditle ya da davranışla korkutarak onun üzerinde hakimiyet kurmak, kaba davranışlarda bulunmak, açıkça saldırıda bulunmak, fiziksel, cinsel, duygusal ya da fiziksel olarak tacizkar konuşmak ya da davranmak, şiddet ve saldırganlığı nesnel ve hoşgörüsüz tanımlamak çok önemli. Meltem Kora, “Bir çocuğun elinden ödevini zorla alan, onunla alay eden, açıkça iteleyen, düşüren, ona küfür eden, kızsa laf atan, elleyen, sarkıntılık yapan ya da namusla ilgili yargılayıcı ifadeler kullanan çocuk ve gençlere “bully”, kabadayı, zorba, okulun delikanlısı, despot, diktatör ya da ne dersek diyelim bu tutumun şiddetle saldırganlık ve taciz içerdiği unutulmamalıdır” diyor. ÖDÜLLER GELİYOR... Bir yandan profesyonellik başlamıştı, diğer yandan da ilk kısa filmime hazırlanıyordum. Bundan sonra her şey çok hızlı oldu. TRT desteği ile yaptığımız Diojen’in Karısı Ankara Film Festivali’nde ödül alınca, ödül parasıyla Polonya’ya Lodz Devlet Sinema Okulu’na gittim. Orada yine aynı ödüle ek olarak verilen 16 mm. film negatifleri ile okuldaki derslerim kapsamında başka bir film çektim ve o da TURSAKMETRO kısa film yarışmasında ödül aldı, o ödülle de Almanya’da Film Akademie BadenWurtemberg’de dramaturgluk okumaya gittim. Polonya’da son dönemde çektiğim diploma filmimle de hem Türkiye’de, hem uluslararası festivallerde ödüller aldım. Daha sonra kısa filmlerim Türkiye’de tanınmaya başlandı. Bu ödüller sayesinde özel gösterimlere konuk oldum. Tam bu sıralarda da yönetmen yardımcılığından reklam yönetmenliğine terfi etmiş oldum. Reklam yönetmenliğimin ilk yılında, Antalya Film Festivali için çektiğim tanıtım filmleri ile Reklamcılar Derneği’nin her yıl düzenlediği ve reklam dünyasının en iyilerini belirlediği Kristal Elma’da en iyi reklam yönetmeni ödülünü aldım.Reklam filmleri çekmeye devam ederken de Almanya’daki dramaturgluk stajında tanıştığım senaryo danışmanı Keith Cunningham ile birlikte bir uzun metrajlı sinema filmine hazırlanmaya başladık. İstanbul’da yazar Cem Akas ile konuşarak projeye başladık. Bir yıl kadar filmin öyküsünü tasarlamakla geçti. Projenin adı ‘Gözlerinde 50 sebep’. O proje ile de geçen yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde TURSAB sponsorluğunda ilk kez verilen senaryo geliştirme ödülüne hak kazandık. Zeki örülmüş yapı iyi formül Farklı bir bakış var reklamda. Köpek simgesi örneğin. Köpeğin seslendirmesini de Ozan Açıktan yaptı, biliyoruz. Yaratıcılık sevimli olunca işler farklı oluyor galiba... Sevimlilik, insanların tekrar izlemekten hoşlanacağı bir duygusal bağ taşıdığı zaman başarılı oluyor. Bizim özellikle reklam filmi tarihçemizde bunun örnekleri çok. Köpek filmindeki bir diğer özellik de buralı olmasından kaynaklanıyor sanırınım. Yani sokak köpekleri Avrupa’da yok ya da mahalleli olma hali Avrupalı bir şey değil, tamamen bizden. Böyle olunca, sanırım zekice örülmüş bir yapı, sevimlilikkomiklik gibi duygusal bir bağ ve bir de buralı olmak başarının bir kaç yolu içinde yer alabilecek iyi bir formül. Biraz Polonya’dan, sizi yetiştiren yönetmenlerden söz açar mısınız? Polonya’da Lodz Devlet Sinema Okulu’nda okudum. Lodz’a gitmemde Ankara Üniversitesi’ndeki hocalarımdan Nejat Ulusay’ın çok yardımı oldu. Lodz o yıl, genel olarak okulun tanıtımı için elçilikleri aracılığı ile üniversitelerde tanıtım gezileri yapıyordu. Ben de bunlardan birinde okulun Rektörü Andraj Bednarek ile tanıştım. Daha sonra Lodz’a kendi kısa filmlerimle gittim. Biz orada Seyfi Teoman ile birlikte okuduk. Seyfi yönetmenlik bölümünde okudu, ben görüntü yönetmenliği bölümünde. Yani kameramanlık branşında eğitim aldım. Bunun sebebi de okula ziyaretlerimden birinde Roman Polanski ile tanışmam ve onun bana “Yönetmenlik okunmaz, yönetmesindir ya da değilsindir, bunu zamanla öğrenirsin ama ülkene gittiğinde aç kalmak istemiyorsan bu işin zanaatını öğren, gel Lodz’da kameramanlık oku” demiş olmasıydı. Polanski’nin sınıf arkadaşlarından, Kieslowski’nin görüntü yönetmenlerinden dersler aldım, Lars Von Trier’in Danimarka’daki hocalarından biri bizim okuldaydı, ondan da dersler aldım. “Ali 4. sınıfta okuyor; bugün okulda proje sunumu var; bu nedenle yiyecek maddelerini tanıtan bir çalışma yaptı; aslında epey zorlandı; annesi ile birlikte dergilerden yiyecek resimleri kestiler ve kartona yapıştırdılar. Hangi yiyecekte hangi FİGEN gruptan besin olduğunu ATALAY internetten indirdi ve onları da kartona yazdı. Elinde ödeviyle okula geldiğinde Can ve Berk sınıf kapısında duruyorlardı. Can, ayağını hafifçe öne uzatarak Ali’nin yolunu kesti; Berk de bu sırada Ali’nin elindeki kartona asıldı; Ali kendini yerde buldu; karton da Berk’in elindeydi, koşarak uzaklaştı. Herşey birkaç saniye içinde olmuştu; öğretmen geldiğinde Ali ağlayarak öğretmene şikayet ediyordu; Berk de “sadece bakmak istemiştim” diyerek kendini savunuyordu. Can bu sırada, İlayda’nın yeni gözlüklerine bakmaktaydı. Bir sonraki tenefüste İlayda, ağlayarak annesine telefonda gözlüklerinin Can ve Berk tarafından oyunda kırıldığını anlatıyordu. Hemen her gün binlerce okulda, binlerce çocuk arasında yaşanan bu olaylarda neler var? Ali, sınıfa girerken arkadaşlarından biri ona çelme takarak düşürdü, diğeri de elinden projesini aldı. İlayda’nın SALDIRGANLIK... Peki bu olguyla nasıl başa çıkılır? Çocuklarımıza, okulda, sokakta saldırganlıkla karşılaştıklarında ne yapmalarını öğütlemeliyiz? “Sana vurana bir tane de sen vur” mu demeliyiz? Bunu dersek çocuğumuzu şiddete yöneltmiş olmaz mıyız? Ama aksi halde de hep çocuğumuz mu ezilsin? Dr. Kora’nın bu sorulara yanıtı şöyle: “Bu tarz hareket, söz ve tutumları özellikle okul ortamlarında ele alan Batı kaynaklı müdahale programlarının, ilke olarak doğru olsa da pratikte “sınır koymak”, “alay edilmeleri engellemek”, “bedensel mesafeyi arttırmak”, “güçlü olmak” gibi temalara yer vermekte, bir anlamda “dayak yiyeceğine sen dayak atabilecek gibi görün” mesajını iletme riskini taşımaktadır. Anne babalar olarak bizim toplumumuzda da en sık kullanılan “Oğlum, kızım: Sana biri vurursa sen de vur”, “Hakkını yedirme!”, “Altta kalma!” öğüdü ne tacizle başa çıkmada etkin bir yol önermekte ne de saldırganlığın azalmasına olanak vermektedir. Bu öğütlerin dinlendiği durumda sadece saldırganlığın yer değiştirdiğine tanık olunabilir, o kadar. O zaman çocuklara bu durumlarla başa çıkmada verilecek öğüt bu davranışa uyulmaması gerektiğidir. Saldırganlığın her zaman yanlış olduğu vurgulanmalıdır. “Sen ona uyma!” verilebilecek en iyi öğüttür. İnsanın kendisini kontrol etmesi gerektiği, duyguları tanımanın ve uygun ifade etmenin gerekliliği ve sorun çözme becerisinin arttırılması hem şiddet uygulayanın hem de uygulananın yararına olacak çözümlerdir. Şiddet ve saldırganlık pek çok etkenin birlikte rol oynadığı bir sorundur. Bu sorunun toplumdaki rol modellerinden, sorun ele alış biçimlerinden, ekonomik faktörlerden, kültürel özelliklerden, psikolojik ve sosyolojik özellik ve sorunlardan kaynak alan pek çok yüzü bulunmaktadır. Okulda ve gençlerde şiddeti ele almak ve ortadan kaldırmak hiç de kolay bir hedef değildir. Bu değişim için öncelikle değinilen değişkenlerin daha iyi tanımlanması ve araştırılması gerekmektedir.” Küçük yüzücüler Fotoğraf sanatçısı Bennu Gerede’nin “Küçük Yüzücüler Fotoğraf Sergisi”, yarın Hillside Trio’da açılıyor. Mayobebek bezi Huggies Little Swimmers sponsorluğunda gerçekleştirilen sergi, 25 bebeğin, suyun keyfini çıkarırken göründüğü fotoğraflardan oluşuyor. Sergi, 20 Ağustos’a kadar görülebilecek. Dört çocuk annesi Bennu Gerede, başta 6 aylık bebeği Kai olmak üzere özellikle dostlarının bebeklerini, denizde veya havuzda sevdikleri oyuncaklarla oynarken, banyo için hazırlanırken, bahçede doğayı keşfederken, kumda kaleler yaparken görüntüledi. Başta kendi çocukları olmak üzere, çocuk fotoğrafları çekmekten, onları en doğal halleriyle görüntülemekten büyük keyif aldığını söyleyen Gerede “Çocuklar genellikle sudan uzak büyütülüyor, bazen büyüklerden duyulan hurafeler nedeniyle, bazen kendi alışkanlıklarımızı veya korkularımızı yansıtmamızla bebeklikten itibaren onların suyla doğal ilişki kurmalarını engelliyoruz. Oysa belli önlemleri alarak, onları suyla barışık yaşamaya yönlendirebiliriz. Aslında çocuklar suyla ilişkilerini kendileri belirliyorlar, tek yapmamız gereken biraz cesaretlendirmek, güven duymalarını sağlamak. Bırakalım suya batsın çıksınlar, kirlensinler, yüzsünler, zıplasınlar, oyunlar oynasınlar, ıslak kalsınlar, ilerleyen yaşlarda yapmayacakları şeyleri şimdi yapsınlar” diyor. Çocuğunuz ilköğretime hazır mı? 2023 Tercüman Koleji’nde, ilköğretim çağına gelen çocukların bedensel, duygusal ve zihinsel olarak okul olgunluğunu belirleyerek çocukların bilgiyi almaya hazır hale gelmesini amaçlalayan “İlköğretime Hazırlık Programı” başlatıldı. İsteyen tüm öğrenci ve veliler; bu çalışmadan, 25 Ağustos–05 Eylül tarihleri arasında ücretsiz olarak yararlanabilecekler. Bilim ve sanat eğlencelidir! Çocukları, bilim ve sanatın eğlenceli yönleriyle tanıştırmayı amaçlayan Bilim Merkezi Yaz Okulu, çocukları bekliyor. Yaz Okulu’nun ikinci dönemi 8 Ağustos 2008 tarihine kadar sürecek. Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı ile Bilim firması DuPont işbirliğiyle düzenlenen Yaz Okulu’nda, çocuklar, tüm gün gerçekleşen atölyelerle eğlenerek öğrenmenin, yaratıcı düşünmenin ve takım çalışmasının zevkine varıyorlar. 713 yaş arası çocuklar, bu atölyelerde, Genetik, Bilim, Elektronik, Uzay, Biyoloji, Satranç, Arkeoloji, Drama, Tarih, Origami, Resim & Heykel, Fotoğrafçılık, Fizik gibi atölyeler ile bilim ve sanat dünyasıyla tanışıyorlar. Katılımcılar, atölyelerle bağlantılı olarak, öğrendiklerini pekiştirmelerini sağlayacak gezilere de katılıyorlar. Kandilli Rasathanesi, Boğaziçi Üniversitesi Genetik Laboratuarı, Arkeoloji Müzesi, İstanbul Modern, Topkapı Sarayı, Çikolata Fabrikası gezi programında yer alan mekânlardan bazıları. Yaz okuluna katılım haftalık, iki haftalık ve aylık periyodlar şeklinde gerçekleşebiliyor. “DuPont ile Bilim Merkezi Yaz Okulu” iki haftalık kurs ücreti 600 YTL. ayrıntılı bilgi almak isteyenler için adres: Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı Şişli Belediyesi Bilim Merkezi:Öğretmen Haşim Çeken Caddesi Fulya/İstanbult.0212 266 0046 www.bilimmerkezi.org.tr C MY B C MY B