22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 TEMMUZ 2008 CUMARTESİ 3 Müzik hiç bu kadar hakarete uğramamıştı Farklı müzik türlerini yerel motiflerle birleştirip harmanlayarak yeniden yorumlayan Egoist grubunun tamamı akademisyen. 12 yılda üç albüm çıkaran grubun eleştiri oklarından müzik piyasası payına düşeni alıyor. Para kazanma derdiyle müzikal altyapısı olmadan yazın albüm çıkaranları ‘mevsimlik meyve’ olarak adlandıran grup Müjdat Gezen’in “ilk bozulma sanatta başlar” sözüne de atıfta bulunmadan edemiyor. Hepsi birbirinden değerli müzisyenlerden oluşan Egoist grubu, 12 yıldır her türlü engeli aşarak yoluna devam ediyor. Onlar zoru başarıyor ve “rock”, “blues”, “funk”, “etnik” ve “popüler” müzik türlerini, Anadolu’yu ve onun yerel motiflerini de unutmadan senfonik bir çerçevede ALPER harmanlıyorlar. Yorumlamak ise en özgün ve ödüllü TURGUT Türkiye’nin seslerinden biri olan Meltem alperturgut.blogcu.com Taşkıran’a kalıyor. Unutmadan, Egoist üyelerinin tamamı müzik hocası ve tek korkuları ise öğrencilerinin karşısına ucuzpopülist şarkılarla çıkmak… Belki de geleceğin müzisyenlerine verilebilecek en güzel ders budur. 12 yılda üç albüm biraz az değil mi? Günümüzde bir albüm için 40, 50 bin dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var. Ancak bu Egoist için geçerli değil. Çünkü Eser Taşkıran, stüdyo sahibi ve yılda 50, 60 albüme aranjörlük ve prodüktörlük yapıyor. Yani piyasadaki şarkıcılar gibi değiliz, albümümüzün ekstra bir masrafı yok. Geriye sadece yaylı çalgılar kalıyor, orada da yakın arkadaşlarımız sayesinde bunu çözüyoruz. Bizim tek derdimiz kalite… Bu nedenle çok titizleniyoruz ve tek amacımız güzel müzik. Ucuz müzikten nefret ediyoruz, melodi zenginliğinden ödün vermiyoruz. Yakın gelecekte, büyük bir ihtimalle seneye dördüncü albümü çıkaracağız. Yılda iki albüm çıkaranlar da var… Çıkan albümleri hep birlikte görüyoruz, bir parça iş yapıyor, gerisi boş… Biri dışında diğer şarkılar albümü tamamlamak adına okunuyor. Şarkıcı para kazanmanın derdinde ve hiçbir parçasının müzikal altyapısı ve değeri yok. Bu albümlerin bir kısmı yaz aylarında çıkıyor ve biz onlara ‘mevsimlik meyve’ diyoruz. Günübirlik müzik yapanlar, sektöre darbe vuruyorlar. Müzik hiç bu kadar ayağa düşmemişti ve hakarete uğramamıştı. Günümüzde mankenlerin şarkıcı olması da sanki bir tür zorunluluk… Sadece ambalaja önem verilmesinin bizleri getirdiği nokta işte budur. Oysa Egoist üyeleri ne mankendir ne de tüccar. Tek işimiz ve hayatı algılayış biçimimiz müzik ve hepimizin altyapısı sapasağlam. Bizler inadına müzisyeniz ve hayatlarımızı ona adadık. Bet sesleriyle şarkıcılığa soyunan o kadar çok insan var ki… Biz ise sergi Assorted Coctail santralistanbul, Magnum fotoğrafçısı Martin Parr’ın “Assorted Cocktail” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Parr’ın fotoğrafları, köklü bir belgesel fotoğraf geleneğine yaslanan Magnum Photos için bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Martin Parr, insanlara tanıdık görünen şeyleri yepyeni ve çarpıcı bir biçimde sunuyor. Magnum fotoğrafçılarının alışılmış çalışmalarıyla karşılaştırıldığında, belki de Parr’ın fotoğrafları yeterince yabancı, uzak, gizemli ve hüzünlü değil, tam tersine, fotoğraflarda ilk bakışta fazlasıyla tanıdık, fazlasıyla gündelik hayata dair ve sıradan sahneler sunuluyor. Bu özelliği ile diğer Magnum fotoğrafçılarından ayrılan Martin Parr, insanları sarıp sarmalayan kapitalist kültür konusunda izleyenlerde yarattığı yoğun farkındalık açısından ise tipik bir Magnum fotoğrafçısı olarak değerlendiriliyor. 156 eserden oluşan sergi, santralistanbul Ana Galeri 3. katta 30 Ekim’e dek görülebilecek. (Tel: 0 212 444 04 28) Yeni mezunlardan.. İstanbul Ticaret Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Diploma Sergisi’ne, Moda ve Tekstil Tasarımı bölümünden bu yıl mezun olan öğrenciler, giysi, dokuma, halı gibi tekstilin farklı alanlarına ait örneklerin bulunduğu çalışmalarla katılıyorlar. Üniversitenin bağlı bulunduğu İstanbul Ticaret Odası’nın katkılarıyla Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümünde öğretimlerini tamamlamış olan öğrencilerin sektöre tanıtılmasını da hedefleyen sergi 7 Ağustos’a dek üniversitenin Küçükyalı yerleşkesi sergi salonunda yer alacak. (Tel: 0 216 489 18 88) Arif Deniz Toker, Meltem Taşkıran, Eser Taşkıran, Turgay Gülaydın (soldan). Hem eğleniyor hem öğretiyorlar Egoist, ilk albümü Artık Yeter’i 1997’de çıkardı. Artık Yeter’i 2000 yılında Egoist 2 takip etti. Son albüm Egoist ON ise 2007’de müzikseverlerin beğenisine sunuldu. Egoist’in beş üyesi de müzik hocalığı yapıyor, hayatlarını müziği öğrenmeye, uygulamaya ve öğretmeye adamışlar. Egoist’in solisti ve söz yazarı Meltem Taşkıran, birçok ulusal ve uluslararası festival ve yarışmada ödüller kazanan bir isim. Aynı zamanda yüksek işletme mühendisi olan Taşkıran, yıllardır Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde Hafif Müzik Bölüm Başkanlığı görevini sürdürüyor. Ablası Meltem ile Egoist’i kuran Eser Taşkıran ise “Altın Çocuk” olarak biliniyor. Egoist’in klavye ve tuşlu çalgıları ona emanet. Grubun besteciliğini ve aranjörlüğünü de üstlenen Eser’in öyküsü hayli ilginç. Henüz 4 yaşında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’ne giren Eser, 14 yaşında ilk orkestra şefliğini yapıyor. Şimdilerde ise kendi stüdyosunda “sanata saygılı albümler” yaratıyor. Grubun davulcusu Turgay Gülaydın’ı Athena’dan hatırlıyoruz. Gülaydın, bugüne dek Rolling Stones gibi dünyanın en ünlü gruplarıyla sahne de aldı. Elektrik gitarda ilk profesyonel deneyimini 1992 yılında Whisky grubu ile yaşayan Arif Deniz Toker var. Egoist’e son katılan Ahmet Güvenç ise ekibin en deneyimli üyesi. Kurtalan Ekspres’in kurucularından olan Ahmet Güvenç, sahneye adımını 41 yıl Grup Bunalım’la attı. Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü ile bir dönem çalışan Güvenç, Barış Manço’ya tam 25 yıl eşlik etti. Külahlı Gövdelerin Tarihi Kadir Has Üniversitesi Sanat Galerisi, heykel sanatçısı Güler Güngör’ün “Külahlı Gövdelerin Tarihi” adlı heykel sergisine ev sahipliği yapıyor. Bu sergideki çalışmalarda; formdan, malzemeye konu bütünlüğünü gözeten sanatçı, günlük yaşamımızda kullandığımız, yapraktan aynaya, ağaç kabuklarından metale kadar birçok farklı nesneyi bir araya getirerek, altı yıl süren uzun bir çalışmanın ardından farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor. Aralarında Yaşam Ağacı, Havva ve Adem, Özgürleşen Bir Şey ve Bellek gibi ön plana çıkan eserlerin yer aldığı sergi 30 Temmuz’a dek görülebilir. (Tel: 0 212 533 57 65) bırakın şarkılarımızı, “cover (yeniden yorumlamak)” parçalarda dahi zor olanları tercih ediyoruz. Yoksa Meltem Taşkıran’ın ses rengi anlaşılamaz ki. Ve üstelik iyi müzikten ödün vermemek için kazandığımızdan fazlasını Egoist’e harcıyoruz. Müzik piyasasında genel bir bozulma söz konusu mu? Müjdat Gezen, “ilk bozulma sanatta başlar” diyor. Doğrudur. Türkiye’deki ilk bozulma sanatta ve özellikle müzikte görülmüştür. Arabesk ortaya çıktı, her 100 albümden 95’ini varoşlarda yaşayanlar aldı. Halkın beklentisi belki de buydu. Çünkü acıyla beslenen ve yalnızca acı görmek isteyen insanlar haline geldik. 1990’ların başında başlayan bu durum ne yazık ki giderek artan bir ivme gösteriyor. Zaten günümüzde ülke gerçeğine bakarsak demokrasinin de tıkandığı aşikâr. Düşünün, demokrasinin olmadığı yerde insanlar ne kadar özgürdür. Ve sanattan nasıl söz edilebilir. Peki, iyi müzik yapıp da halkın beğenisini kazanan yok mu? Çok nadir. Örneğin Barış Manço bunu aştı. Cem karaca ve MFÖ de halkın sevdiği, kaliteli müzik yapan diğer isimler. Umarız ki, gelecekte birçok müzisyen arkadaşımız da bunu başarırlar. Not; Egoist’in Hayal Kahvesi dinletileri sürüyor, yakında grup Kemancı’da da sahne alacak. Grubun konser programları ise www.egoistonline.com adlı sitelerinden takip edilebilir. tiyatro On bin kişi tiyatroya Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Devlet Tiyatrolarının da desteğiyle 1430 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek Tiyatro Festivali kapsamında, 5 yıl sürecek bir projeye de imza atılacak. Festival, bu yıl, 2 bin kişiyi ücretsiz olarak tiyatro salonlarında konuk etmeyi amaçlarken, 5 yılda hayatında hiç tiyatroya gitmemiş 10 bin kişiyi tiyatroyla tanıştırmayı hedefliyor. Onlar ‘Gece’ yaşıyor Müzik gruplarına bir yenisi daha eklendi: ‘Gece’. Gökçe Balaban, Erdem Başer, Can Baydar ve Eren Çilalıoğlu’ndan oluşan topluluk ilk albümü ‘İçinde Saklı’yı çıkardı. Gece adını, Gökçe, Erdem, Can ve Eren’in baş harflerinden alıyor. Söyleşi için dörtlüyle buluştuğumuzda grubun ŞİRİN isminin tam hikayesinin öyle olmadığını GÜVEN öğrendik. Meğer gündüzden çok gece yaşadıkları ve insanlar geceleri daha dürüst ve naif olduğu için kendilerine Gece demeye niyetlenmişler. Ankaralı topluluk aslında uzun yıllardır birlikte müzik yapıyor. 25’li yaşlarında ve hala öğrenci olan grup elemanları, aralarındaki kimya ve sinerjilerinin onları diğer müzik topluluklarından ayırdığını düşünüyor. Onlar Can’ın temellerini attığı şarkıların son halini stüdyoda beraber veriyorlar. Müzikleri dördünün birlikteliğiyle şekilleniyor aslında. Yani onlar ‘kollektif’ bir grup. “Bizim jenerasyonumuzda kutsal aşk yok. Çünkü herkes çok bencil ve sadece kendini kurtarmaya bakıyor” diye yakınan kollektif bir grup... Müzikle uğraşıyordunuz ama bir hobi olarak değil de iş olarak yapmaya nasıl karar verdiniz? Erdem: Bu yola girmek için özel bir karar vermedik aslında. Elimize gitarlarımızı aldık ve çalmaya başladık. Günler geçtikçe de bu işi ne kadar sevdiğimizi fark ettik ve her şey kendiliğinden gelişti. Gökçe: Evet, ve müziği beraber yapmaya başladığımız anda bunun hayatımızda çok önemli bir noktada olduğunu fark ettik. Müzikten çok keyif aldığımızı ve tatmin olduğumuzu gördük. Baş harflerinizden grubun adını oluşturma fikri nereden çıktı? Eren: İşin gerçek tarafı gündüzden daha çok gece yaşıyoruz biz. Belki kötü bir şey ama geceyi daha çok seviyoruz. Gecenin insanları daha dürüst ve naif kıldığını düşünüyoruz. Can’ın Gece diye iki tane şarkısı vardı. O sıralarda biz de acaba grubun adını Gece koysak mı diye düşünürken bir arkadaşımız gelip sizin adlarınızın baş harfleri zaten Gece oluyor dedi. Can: Evet, bunu sahnede çalarken çok iyi gözlemleme fırsatı buluyoruz. Barda çalarken eğlenenlere bakıp onların gündüzki hal ve hareketleriyle geceki durumları birbirinden oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Şarkıları Can yapıyor galiba... Can: Bestelerin ilk başlangıcını ben evde yapıyorum. Ondan sonra hep beraber stüdyoya giriyoruz. Yani aslında yaptığımız şeyin tamamını hep birlikte yapıyoruz, asıl yapmak istediğimiz şey, dördümüz bir araya gelip çaldığı zaman ortaya çıkabiliyor. O yüzden biz kendimizi kollektif bir grup olarak görüyoruz. ‘Aşık mıyız’ şarkısından biraz bahseder misiniz? Can: Arkadaşlarımın ilişkilerine baktığımda aslında hiçbirinin inandırıcılığının olmadığını gördüm. Etrafımdaki insanların %90’ı birbirini aldatıyor. Yani durumda büyük bir sahtelik var ve insanlar kendi içlerinde olgunluk yakalayamadıkları sürece böyle olacak. Bizim jenerasyonumuzda kutsal aşk yok zaten. Çünkü herkes çok bencil ve sadece kendini kurtarmaya bakıyor. Başbelası Tiyatrota’nın sahneye koyduğu Başbelası, küçük bir kasabaya gelen önemli bir başkanın bu kasabaya ziyarete gelişi ve bir suikastçinin başkanı vurmak amacıyla bir otelin süit odasına yerleşerek onu beklemesiyle başlıyor. Oyunda süit odayı birbirinden ayıran kapının arka tarafında karısı tarafından terkedilmiş bir fotoğrafçı oturmakta. Olaylar fotoğrafçının karısına dönme çabasının boşa çıkarak intihara yeltenmesi ile ilerliyor. Cengiz Küçükayvaz’ın yönettiği ve oynadığı oyunda Cüneyt Sarıhan, Züleyha Karyağdı, Tekin Temel, Berat Yenilmez, Erdal Türkmen ve Burak Öncü rol alıyor. Oyun 25 Temmuz tarihinde İzmit Derince Gösteri Merkezi’nde (Sahil Anfi Tiyatro) sahnelenecek. (Tel: 0 262 323 06 00) snmdnmz?gmail.com C MY B C MY B Çok fazla müzik grubu var. Sizce diğerlerinden farkınız ne? Can: Biz birbirimize çok yakınız. Yani müzik dışında da çok yakın bir arkadaşlığımız var. Hatta kardeş gibiyiz. O yüzden yazdığımız şeyler aynı şeyi anlatıyor. Yani Eren’in yazdığı davul partisyonuyla, Erdem’in yazdığı gitar partisyonu aslında tam olarak aynı şeyi söylüyor. İkisini de tek başına dinlediğiniz zaman söylemek istedikleri şeylerin aynı olduğunu görüyorsunuz. Sözlerle müziğin aynı şeyi anlatması çok güzel. Açıkcası sadece sözlere dayalı bir romantizmle insanların bizi dinlemesini sağlamaktansa, müzikle sözlerin ortak bir his yaratmasını daha çok önemsiyoruz. Yani bizi dinleyenler daha çok şarkının bütünüyle ilgileniyor. Gökçe: Bence de grup içi kimyanın ve arkadaşlığın şarkıya yansıması ve orada oluşan sinerjinin dinleyiciyle buluşması bizi diğer gruplardan ayıran faktör. Beni siz delirttiniz Metin Zakoğlu’nun yazdığı bir üçlemenin ilki olan bu oyunda bir insanın psikolojik durumunun bozulması sonucunda kapatıldığı bir klinikte, doktoru ile yaptığı seanslarda geçmişi ile hesaplaşması ve onu delirten sebepleri seyirciyle birlikte interaktif bir şekilde ilerliyor. Metin Zakoğlu’nun yönettiği, Banu Ergin’in rol aldığı oyun, yarın ve 25 Temmuz’da Caddebostan Kulis Oda Sahnesinde seyirciyle buluşacak. (Tel: 0 216 467 33 32)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle