18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 21 HAZİRAN 2008 CUMARTESİ Hipokrat bile bu işe Bir yanda doktorlara ihmal ya da yanlış uygulama iddiasıyla açılan davalar, diğer yanda açılan tazminat davalarının maddi yıkımından doktorları kurtaran sigortalar. Amerika’da ve Avrupa’da uygulanan hekim sigortaları artık Türkiye’de. Hekim ve hasta arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bu uygulamayı işin uzmanlarına sorduk. Aldığımız bilgiler arasında ABD’deki doktorların riskli olduğu için zehirli guatr ameliyatı yapmadığı bile var. Artık hekimler de sigortalı. Ama hastalarının onlara karşı açacağı tazminat davalarına karşı. Bebeği down sendromlu doğan bir annenin muayene olduğu doktora karşı açtığı dava sağlık sistemine yönelik tartışmaları alevlendirdi. Anne çocuğunun ömür boyu bakıma muhtaç olmasını göz önünde bulundurarak kendisini muayene eden doktora 200 bin YTL’lik dava açtı. Doktor ise hastayı hamileliğinin beşinci ayından itibaren muayene etmeye başladığını söyledi ve annenin hukuki mücadelesini “para koparma girişimi” olarak SİNEM adlandırdı. Annenin dava açtığı “sigortası yaptırdığını ve DÖNMEZ doktor bilirkişi raporunun suçsuzluğunu ortaya koyacağını” söyledi. Doktorun da sözünü ettiği mesleki sorumluluk sigortası Türkiye’de yeni bir kavram. Fakat Amerika ve Avrupa konuya yabancı değil. Hekimlerin yanlış uygulamaları sonucu açılan davaların artması sigorta şirketlerini de harekete geçirdi. 2005’te TCY’de yapılan değişiklik hekimlerin malpraktisten (tıpta yanlış uygulama) dolayı aldığı cezayı arttırınca doktorlara karşı açılan davalar da artmaya başladı. Bu durum sigorta şirketlerini harekete geçirdi. Sigorta şirketleri, hekimlerin ihmalleri ya da yanlış uygulamalarından doğan davalar sonucu ödemek zorunda kalacakları tazminatlar için poliçeler düzenlemeye başladı. Şimdi tıp etiği tartışılıyor. Kimilerince gerekli görünse de, ihmal veya yanlış uygulama sonucu açılan tazminat davaları, uzun vadede sorunlara yol açma ihtimali barındırıyor. Şu an sigorta şirketleri doktorları sigortalamak için didinirken, önümüzdeki yıllarda doktorların riskli hastalara kapılarını kapatma ihtimali yakın görünüyor. Hasta ve yakınlarının maddi kazanç elde etmek için haksız yere doktorları suçlamaları ve bu tip tazminat davalarına yönelmeleri imkansız değil. Biz de konuyu İstanbul Tabipler Odası Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Sabri Ergüney, Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Tanıl Esemenli ve Anadolu Sigorta Genel Müdürlüğü’ne sorduk. Türkiye’de giderek büyüyen bir pazar haline gelen tıp sektörü, içinde farklı rant kapıları da barındırıyor. Doktor ve hastanelerin de kendilerini korumaya ihtiyacı var, evet. Ancak karşılıklı güven ve iyi niyet esasına dayanan hekimhasta ilişkisi, yeni yasal düzenleme sonucunda yerini hastalıklı bir ilişkiye bırakabilir. Bu şüpheci tutum sonuç olarak ne hastanın kendini doktora emanet edebilmesini, ne de doktorun hastasına güvenmesini mümkün kılıyor. Küreselleşmeyle birlikte bu gidişle Hipokrat Yemini de yenilenip güncel şartlara ayak uyduracak. Hekimler mahkemede “Bu test yaptırılmamış” denilmesin diye tanıdan emin olsalar da en gereksiz tahlilleri dahi istemek durumunda kalacak. Örneğin bir apandisit tanısında yüzde 10 civarında yanılma payı varken böyle bir sigorta varlığında cerrahlar tomografi çekmeden operasyon kararı vermek istemeyecek. Aktan, “Sigorta hekim hatalarını azaltma yönünde yarar sağlamamakla birlikte sağlık hizmetlerini daha da pahalı hale getiriyor. Böyle bir sigortanın varlığında hekimler kendini korumak için daha fazla tetkik yapmakta ve riskli hastalardan da kaçış başlamakta. Hekim hatalarını azaltmakta en yararlı yol her kurumun kendi içinde sorunları çözme çalışmalarını yapması çünkü bu durumda hekim cezalandırılma korkusu olmadan hataları bildirir. Malpraktis davalarının artması da hekimlerin olayları örtme çabalarını arttırmakta ve bu yüzden hekim hatalarını azaltıcı önlemler alınamamasına neden oluyor” diyor. Açılan davalarda doktorun hatası olan malpraktis mi yoksa operasyon komplikasyonu mu olduğuna bilirkişi raporları karar veriyor ancak bu ayrım durum çok net değilse hiçbir zaman tam olarak yapılamıyor. Aktan, bu davalara bakacak özel mahkemelerin de oluşturulması gerektiğinin altını çizerken bilirkişiliğin de standart hale getirilmesi gerektiğini çünkü Türkiye’de hala bilirkişilerin yazdıkları ile ilgili olarak hiçbir hukuki sorumlulukları bulunmadığını söylüyor. Teknoloji HAKAN AKARSU hakana?cumhuriyet.com.tr şaştı Sağlık hizmetleri endüstrileşti Prof. Dr. Tanıl Esemenli sağlık hizmetlerinin bir endüstri haline geldiğini ve giderek küreselleşen dünyada yayılan bu dalgaya kapılmamanın mümkün olmadığını düşünüyor ve mesleki sorumluluk sigortasını yaptırmanın bu şartlar altında zorunlu olduğunu söylüyor: “Sağlık artık alınıp satılan bir mal olduğuna göre bu sigorta yapılmak zorunda. Amerika’da sigortanız olmadan çalışmanız mümkün değil. Doktorlar artık sermayenin bir işçisi konumunda ve şartlar da sermayeden yana, kar belki o sermayeye kalıyor ancak zarar her zaman doktora oluyor, riskler doktorun üzerine yıkılıyor. Bu durumda doktor da kendini korumak durumunda. Açılan tazminat davalarının meblağları, 100 ameliyat yapsanız gene de ödeyemeyeceğiniz meblağlar.” Bir taraftan da bu yasanın hastalar açısından avantajlı olduğunu çünkü eskiden riskli ameliyatların risk boyutlarını dinlemekten hoşlanmayan hasta profilinin değişeceğini ve bu risklerin bilinirliğini operasyon öncesinde hastanın da öğreneceğini vurgularken, doktorların daha da dikkatli olacaklarını söylüyor. “Türkiye’de sağlık artık bir endüstri haline geldi, biz de dünyanın gittiği yönde ilerlemek zorundayız. Birinin hakkı yeniyorsa, birisi hata yapmışsa bunun bedelini ödemek zorunda. Eskiden yurt dışındaki davalara bakınca “insan canı bu kadar kıymetsiz mi?” diyorlardı ancak şimdi öyle olmayacak. Sigorta yaptırmayanlar için de teoride konuşmanın kolay olduğunu düşünüyorum, haklarında bir tazminat davası açılırsa mutlaka yaptıracaklardır” diyor. ? Fotoğraf makinesi ve navigasyon bir arada Mio Dijital fotoğraf makinesi ile navigasyon cihazını bir araya getirdiği Navicam ürününü tanıttı. navigasyon + camera kelimelerinden meydana gelen Navicam; 3,5 inç LCD dokunmatik ekranı ile standart bir navigasyon cihazının tüm işlevlerini yerine getirirken aynı zamanda da 8.2 mega piksel kamerası ile de dijital fotoğraf makinesi olarak kullanılabiliyor. Bu ürünün en önemli özelliği ise resmini çektiğiniz yerin koordinatları da otomatik olarak resim ile beraber kaydediliyor. Navigasyon ve kamerasını bir arada isteyenleri, iki cihaz taşımaktan kurtarıyor. ? Fotoğraflarınıza sesinizi ekleyin Kodak’ın yeni modeli M1033 çekilen fotoğraflara ses etiketi ekleme özelliği ile sonrasında istenilen fotoğrafın kolayca bulunmasını sağlıyor. Akıllı çekim özelliğine sahip M1033, yaratıcı akıllı çekim özelliği sahneyi otomatik olarak belirliyor ve çekilen ortam ne olursa olsun gerekli düzenlemeleri yapıyor. Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar ve videolar dock cihazında görüntülenebiliyor. Kodak M1033, yüksek ISO değeriyle düşük ışık koşullarında ve hızlı hareketlerin olduğu durumlarda da oldukça başarılı. Makinenin dijital görüntü sabitleme özelliğiyle titremeden veya hedefin hareket etmesinden kaynaklanan bulanıklıklar en az düzeyde fotoğraflara yansıyor. M1033’ün satış fiyatı ise 379 YTL. ? Hyundai MP4405 eğlenceli mp3 çalar Hyundai MP4405 ürünü piyasadaki birçok marka taşınabilir mp3 çalar arasında kendine yer bulan bir ürün. İlk bakışta gri metalik bir rengin hakim olduğu ürün 2,4 inçlik, 262 renk destekli bir QVGA LCD ekrana sahip ve 320 x 240 çözünürlüğü destekliyor. Bu boyuttaki tüm ürünlerde olduğu gibi yüksek ışıkta yansıyan ekranda film seyredebilir ya da fotoğraflarınıza bakabilirsiniz. 4 GB belleğe sahip ürünün kapasitesini yan tarafından bulunan mikro SD kart yuvası sayesinde arttırabiliyorsunuz. Üründe müzik dinleyebilir ve dilerseniz 20 kanal kaydedebileceğiniz, radyosunu tercih edebilirsiniz. 8 farklı ekolayzır modu bulunan ürünle radyodan kayıt da yapabilirsiniz. Üzerinde dâhili hoparlörleri bulunan ürünün bir başka keyifli yanı ise şarkı sözü gösterebilme özelliği. Bu sayede bir yandan dinlerken bir yandan da söyleyebilirsiniz. DR. SİGORTA Anadolu Sigorta’nın verdiği bilgiye göre, doktorlar son birbir buçuk yıldır hızla sigortalanıyor. 2007’de 5 bin 105, 2008 yılında (30 Mayıs itibariyle) 3 bin 264 poliçe düzenlenmiş. Sayıya bakılırsa hekimler de açılacak tazminat davalarından çekiniyor. Tabii ki bununla birlikte özel hastanelerde çalışan hekimler, özel hastaneler tarafından zorunlu hale getirildiği için de sigortalanıyor. Dava hekimden önce hastaneye açıldığı için doğal olarak hastaneler de kendilerini koruma altına almak için böyle bir zorunluluk getiriyor. ‘Dr. Sigorta’ kapsamında risk gruplarına göre prim ödeniyor. Genel cerrahi, jinekoloji, çocuk, kulakburunboğaz riskli grupta. Doktora dava açıldıktan sonra tazminat ödenmesine karar verilirse, sigorta şirketi karşılıyor. Poliçelerin yıllık primleri risk grubuna göre değişiyor. Örneğin diş hekimliği için 206 YTL olan yıllık prim, genel cerrahide 1010 YTL’ye kadar çıkabiliyor. Teminatlar da 50 bin ile 250 bin YTL arasında değişiyor. Sigortanın genel kapsamı ise şöyle: “Tıp doktoru sıfatıyla vermekte olduğu mesleki hizmetleri, kusurlu olarak gereği gibi yerine getirmemesinden ötürü hastanın ruhsal veya bedensel sağlığının bozulması veya ölümü dolayısıyla sigortalıya karşı ileri sürülecek tazminat taleplerinin sonuçlarına karşı, sigortalıyı poliçede belirtilen teminat limitine kadar sigorta eder.” Sigorta, hayır için yapılan işlemler, AIDS veya onun patojenleri ya da hepatit A, B veya C’ye bağlı olabilecek ya da onlardan kaynaklanan veya onların katkıları ile oluşan her türlü zarar ile bunlar sonucu ortaya çıkan ruhsal rahatsızlıklara bağlı tazminat talepleri, hekimin iflasına bağlı olarak ortaya çıkabilecek her tür zarar, hekimin fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin kasıtlı hareketlerinden kaynaklanabilecek tazminat talepleri gibi durumlarda tazminatı karşılamıyor. Hekimlik felsefesine aykırı Prof. Dr. Sabri Ergüney, mesleki sigortanın hekimhasta ilişkisinin temelini sarsacağını vurgularken, bu ilişkinin kapitale değil iyi niyete dayandığını söylüyor. Kamu hastanelerinde günde kaç hastaya baktığı belli olmayan hekimlerin bu davaların karşısında ne yapacakları da merak konusu. Halihazırda aksayan altyapı sorunları en çok kamuda belirgin ve ilerde kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin daha zor durumda kalacağı da açık. Ergüney, “Aslında bu tip davaların kamuda yaygın olması yani kurumu koruması beklenir çünkü kamu kuruluşlarında bu tip şeylerin başa gelme ihtimali daha yüksek. Ancak kamu kuruluşlarında hastayla hekim arasında ticari bir anlaşma yoktur” diyor. Amerika’da şu an hekimler tazminat davalarından korktukları için kimi ameliyatları yapmıyorlar ya da yapacakları zaman hastaya ‘ölürsem doktorun değil benim suçum’ dedirten ansiklopedi kadar kalın kağıtlar imzalatıyorlar. Hastane çıkışlarında sigorta şirketlerinin ilanları ya da elemanları var: ‘Hastaneden memnun değil misiniz? Gelin çözelim.” Bu yıllardan beri batıdan doğuya doğru ilerleyen bir dalga. Ergüney, “Hekimhasta ilişkisinin kapital düzeyinde yürütüldüğü ülkelerde çok yaygın. 90’larda Fransa ve Avrupa’ya yayıldı, bu yıllarda da bizde yayılıyor. Amerika’da hekimliği çok kısıtlıyor. Oradaki hekimler hasta riskli olduğu için elini sürmüyor. Tabii ki şu an Amerika’daki tıp sektöründe avukatlık yok bizde ama olmayacak gibi de değil. Önümüzdeki yıllarda hastaya “kusura bakma ben bu ameliyatı yapamam” diyecekler. Örneğin Amerika’da şu an zehirli guatr ameliyatı yapan hiç kimseyi bulamazsınız. Çok riskli olduğu için yapılmıyor. Çünkü uğraşmadıkça deneyim azalıyor, deneyim azaldıkça hekimler ameliyata yanaşmıyor.” Ergüney, hekimhasta ilişkisinin insani ve iyi niyetli bir ilişki olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Bu sigorta yasası suiistimale çok açık. Hasta ben bu hekimden ne kadar kazanırım, hekim de acaba bu hasta beni dolandıracak mı diye bakarsa bu ilişki çığrından çıkar. Hekimlik felsefesiyle bağdaştığını düşünmüyorum bu sigortanın. Eğer benim başıma böyle bir şey gelirse, hasta bana karşı bu şekilde bir tavır alırsa sigortaya sığınmama da gerek yok kendimi savunabilirim.” Ergüney, üçbeş yıl öne bir bankanın sigorta şirketinin hastaneye gelip hastaların yanında kendilerine “Hastalarınız üzerinde oluşturacağınız zarar durumunda tazminatla karşı karşıya kalırsanız biz sigorta kapsamında zararınızı karşılarız” dediklerini söylüyor. “Orada bunu duyan hasta da demek ki bu hastanede bana zarar verebilecek hekimler var diye düşünmüş olabilir. Hastanın olumsuz durumu hekimi de hastayı da üzüyor. Bunu nasıl bir parayla tazmin edebilirsiniz ki? Bu kan kan parasına benziyor. Hekim üzülmüyor mu hastasını kaybedince?” diyor. ? Mini dizüstülerin en yenisi Crea’dan Crea, küçük fakat yetenekli MiniC serisi ile dizüstü bilgisayar dünyasına farklı bir bakış açısı getirmeye hazırlanıyor. MiniC’nin 300 dolardan başlayan fiyatlarla piyasa sunulması planlanıyor. Intel’in ultra mobil cihazlar için geliştirdiği Atom mobil işlemcilere sahip olan MiniC ile enerji tüketimi çok düşük tutulmuş. Böylelikle enerji tasarrufu sağlanarak 6 saate varan pil ömrüne ulaşmak mümkün hale gelmiş. Bununla birlikte, MiniC’de kullanıcılara iki farklı depolama seçeneği sunuluyor: Veri kapasitesi arayanlara 80 GB sabit disk veya uzun pil ömrü, dayanıklılık ve hız isteyenlere 16 GB’a kadar Flash veya Solid State Disk (SSD). MiniC, 10,2 inç büyüklüğünde LCD ekrana sahip. Bu sayede ürün bir el çantasına sığabiliyor. MiniC’nin ağırlığı ise 1 kg. Sistemin üzerinde klavye ve güç düğmesi dışında bir düğme yer almazken tüm bağlantı noktaları ürünün sağ ve sol yanında bulunuyor. İki farklı renk seçeneği ile piyasaya sürülecek olan MiniC ‘nin Ağustos ayında satışa sunulması planlanıyor. RİSKLİ HASTADAN KAÇIŞ İstanbul Tabipler Odası Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, iyi bir sağlık hizmeti için hekim hasta arasında sevgi, saygı ve güvenin şart olduğunu vurguluyor ve piyasalaşan sağlık hizmetinin bu barışı bozduğunu ve malpraktis sigortasının daha da bozacağını söylüyor. Son yıllarda İstanbul Tabip Odası’na (İTO) yapılan şikâyetler her yıl en az ikiye katlanarak artıyor. Bu şikâyetlerin yüzde 73’ü özel hastanelere ait, ve ilginç olan da sağlık hizmetlerinin sadece yüzde 10’unun özel sektör tarafından sağlandığı. Şikâyet edilen bölümlerin başında kadın hastalıkları ve doğum ile genel cerrahi geliyor. İTO başvurularının yüzde 76’sında herhangi bir işleme gerek duyulmazken yüzde 24’ünde hekim hatası saptanmış. Yani dörtte üç oranda şikâyetçi tarafı haklı çıkaracak bir durum söz konusu değil. Tabii ki sigortaya bağlı olarak açılan davalarda hekim kendini güvence altına almak için gerekli olsa da olmasa da olacak tetkikler talep edecek, bu da doğal olarak hastanın ödeyeceği parayı oldukça yükseltecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle