22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 21 HAZİRAN 2008 CUMARTESİ İçiçe geçen yaşamlar duygulu buluşmalar Türk ve Yunan halkları ortak coğrafyanın yanında, aynı kederleri, ayrılıkları, kavuşmaları, mutlulukları da paylaşıyor. Defne TürkYunan Derneği’nin bu yıl Kuşadası ve Fourni adası arasında düzenlediği 7. Geleneksel Dostluk Festivali sırasında yaşanan iki ayrı hikaye, iki ülke insanının ne kadar iç içe geçtiğini bir kez daha gösterdi. Türk ve Yunan aydınlar Kuşadası’nda buluştuğunda ilk sürpriz yaşandı. Heyette bulunan Doç. Dr. Irene Banias, babasının doğduğu topraklara geldiğini, babasının bir arkadaşının Kuşadası’nda yaşadığını, en azından çocuklarını tanımak istediğini söyledi. Yaşıtı Şükrü Yağcı ile buluştuğunda İrene Banias’ın gözleri doldu, “Babamın ruhu buralarda bir yerde hissediyorum” dedi. İkinci sürprizi ise Yunanistan’ın Fourni adasında bir Türkle, Safiye ile karşılaştığımızda yaşadık. Zengin Türk kızının Yunanlı aşkı için servetini bırakması, kuş uçmaz, kervan geçmez Hrisomilia köyünde berberlik, terzilik yaparak yaşamasının hikayesini dinledik. İşte iki ayrı yaşam, iki ayrı hikaye… LATİF SANSÜR GELMEK İSTEMİYORDUM, ŞİMDİ GİTMEK İSTEMİYORUM Su ve ışığın dostluk dansı Ortak denizin iki yakası bu yıl bir kez daha ‘dostluk’ için buluştu. Defne TürkYunan Derneği’nin geleneksel festivalinin 7.’sinde su ve ışığın gücü, aydınlığı ve birleştirici özelliğinin enerjisi yayıldı iki ülke topraklarına. Türk ve Yunan akademisyen, devlet ve bilim insanı, gazeteciler, işadamları ve sanatçıların ilk durağı Aydın Kuşadası’ydı. Eski AYŞE dönemlerde Scalanova adıyla bilinen Efes antik kenti gezildi. YILDIRIM Kuşadası‘nda Eski bir Rum köyü olan Şirince’de ‘Barışa Sofra’ kuruldu. İki kültürde de yer alan ‘İzmir Köfte’, “Politiki Kouzina” (Bir Tutam Baharat) filminin danışmanı Yunan yazar Sula Bozis ile Hellen mutfağı üzerine araştırmalarıyla bilinen Nedim Atilla’nın liderliğinde hep beraber yapıldı. Fastfood’a (hızlı yeme) karşı başlatılan slowfood (yavaş yeme) çağrısı iki ülkenin bir başka paylaşım noktasını oluşturdu... Kuşadası’nda tarihi Kervansaray’da gazeteci Hakan Tartan’ın moderatörlüğünde yapılan “Su ve Işık” panelinde Bernardini D’arnesano Beatrice, Prof. Alekos Yorgopoules, David Lapourjade ve Işıl Özgentürk ‘birlikte yaşamanın’ sorumluluğunu ve duyarlılığını felfeseden bilime uzanan bir dille anlatırken geleceğe dair düşler kuruldu. Turistik ve ticari işbirliğinin temelleri atıldı. Aydın’da eski tekstil fabrikasının bahçesinde Leman Sam’ın ve Pantelis Thalassinos’un verdiği konserde ‘Ege’nin türküleri buluştu.’ Multi Türk Mall ana sponsorluğunda düzenlenen festivalin Aydın ve Kuşadası‘na bıraktığı en güzel hediyelerden birisi de konser alanı oldu. Kaderine terk edilen tekstil fabrikasının bahçesi Defne tarafından yeniden hayata döndürüldü. Festivalin Yunanistan’daki ayağını bu yıl Sisam (Samos), Fourni ve Patmos adaları oluşturdu. Özellikle asırlarca korsan barınağı olmuş ve bugüne dek kendisini korumayı başarmış küçük Fourni adası herkesi kendisine hayran bıraktı. Küçük beyaz evleri, tertemiz ve sessiz köyleri, plajları, insanı şaşırtan ve mahcup eden misafirperverlikteki halkıyla ‘fırın’ anlamına gelen adı gibi sıcaklık yansıtan ada, Ege denizinin en bozulmamış adası olmayı hakettiğini ortaya koydu. Fourni’de İsabella Bernardini Darnesano‘nun moderatörlüğünde yapılan panelde ise Ali Akay, Gündüz Vassaf, Anestis Vasilakeris ve Stelios Kuloglu esen sert rüzgâra inat ‘sımsıcak barış rüzgârı’ estirdi. Gündüz Vassaf’ın bir türlü yazılamadığını söylediği ‘barış tarihi’nin sayfalarında yer alacak olan panel dertlerimizin ve çözüm yollarımızın ortaklığını bir kez daha gözönüne serdi... Geçim kaynaklarından birisi de balcılık olan Fourni’de kurulan ‘Barışa Sofra’ bu kez bizde ‘lokma’, Yunanistan’da ise ‘yaşlı karı’ olarak bilinen tatlının yapımıyla devam etti. Yine hep birlikte önlükler ve eldivenler takıldı. Birlikte yapılan tatlı, birlikte yendi... Festival 4. gününde Fourni’de verilen ‘Ege Esintileri’ konserinde ada şarkıları seslendiren Laiko Kumpanyası ve Gülşen Karanlık’ın konseriyle son buldu. Sirtaki’nin halayla buluştuğu, kahkahaların birbirine karıştığı, gözlerin sevgiyle karşılaştığı, aynı notaların havaya karıştığı festivalin en anlamlı anlarından birini de gazeteciyazar Işıl Özgentürk’ün yazdığı Apoyevmetini gazetesinin sahibi Mihail Vasiliadis’in Rumca’ya çevirdiği şiirin okunduğu an oluşturdu... Festival çerçevesinde düzenlenen fotoğraf yarışmasınıda bu yıl altın defne ödülünü ise Türkiye’den Mesut Kümbetlioğlu, Yunanistan’dan Christina Karagianni kazandı. Türkiye’den gümüş defneyi Latif Sansür, bronz defneyi ise Oğuz Durmaz alırken Yunanistan’dan ise Polihronis Nikiforaki ile Dimitris Toussimis ödüle layık görüldü. İrene’nin babası henüz 10 yaşındayken mübadele çerçevesinde Yunanistan’ın Sisam adasındaki Samos’a yerleşmiş. Ancak aklı hep Kuşadası’nda, dostluklarda, arkadaşlarında kalmış. Evlendikten bir süre sonra, İrene iki yaşındayken, Kuşadası’ndan Samos’a maç için bir futbol takımı gelmiş. İrene’nin babası gruptaki biriyle göz göze gelmiş. Aralarındaki yaş farkına rağmen iki dost hasretle sarılmışlar. Gelen kişi yıllardır ismini her andığında boğazı düğümlenen, ağabeyi gibi sevdiği Türk İbrahim Yağcı’dır. İrene, “İbrahim Yağcı babamdan çok büyük, ama kendisini çok kollayıp, korumuş biri. Sırtında gezdirmiş, onu çok sevmiş” diye anlatıyor, babasıyla İbrahim Yağcının dostluklarını. Vasilios Andreadis ile İbrahim Yağcı, arada bir görüşürler. Bir gelişlerinde iki arkadaş Kuşadası’ndaki evlerinin önünde anı fotoğrafı çekerler. İrene, çocukluk ve gençlik döneminde babasının Türkiye kıyılarına bakıp içlenmesinden çok etkilenmiş. Babasının ölümünden sonra, mesleki kariyerinde bir çok fırsat yakalamasına karşın Türkiye’ye hiç gelmek istememiş. Babasının anlattığı haliyle anılarında kalsın istemiş. Bundan beş yıl önce Trabzon’da düzenlenen bir sempozyuma Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. İrene Banias ısrarla davet edilmiş. Kıramamış Banias. Sempozyuma katılıp bir konuşma yapmış. Ama aklı hep bu topraklarda, Türkiye’de kalmış. Konusuna hakimiyeti ve ders verme yeteneğini değerlendiren Boğaziçi Üniversitesi yönetimi İrene’ye konuk öğretim üyeliği önermiş. Bir kez adım attığı baba topraklarında öneriyi kabul ederek kalmış. İstanbul’da yaşamaya başlayan İrene, üç yıl önce Kuşadası’na gelmiş. Babasının arkadaşının izini bulmaya, çocuklarını tanımaya çalışmış. “Kuşadası’nı çok araştırdım. İbrahim Yağcı’yı tanıyan birilerine ulaşamadım. İçimde büyük bir boşluk vardı. Babamın Kuşadası’nda önünde fotoğraf çektirdiği evi bulmaya çalıştım. O fotoğraf evimde ve ofisimde her gün gözümün önünde. Ama evi de bulamadım” diyen İrene Banias hayal kırıklığı yaşamış. Bu kez devreye Kuşadası’nda yaşayan biri olarak biz girdik. Kısa sürede Kuşadası’nda Barlar Sokağı’nın girişinde CafeBar işleten Şükrü Yağcı’ya ulaştık. Doç. Dr. İrene Banias ile İbrahim Yağcı’nın oğlu Şükrü ile buluşmaya giderken, heyecanını gözlemledik. İki yakın . ias Dr an ç. B Do ene Ir dostun çocuklarının buluşması duygulu geçti. Anılar soruldu, anlatıldı. Torun İbrahim Yağcı ile tanıştı İrene. Babasının fotoğraf çektirdiği evi görmek istedi ama evin yıkıldığını öğrenince çok üzüldü. İrene Banias, buluşmadan ayrılırken bize dönerek “Hissediyorum. Babamın ruhu şimdi burada ve bizi gözlüyor” diyerek 53 yıllık dileğini gerçekleştirdiğimiz için teşekkür etti. AŞKI PARAYLA ALAMAZSINIZ 1990’lı yılların başı... İzmir’in Selçuk ilçesinde yaşayan köklü bir ailenin kızı Safiye Çiftçi, her gün Kuşadası‘ndaki işinin başına gidip gelir. Limanın karşısındaki derici dükkanının kazancı da yüksektir. Birgün Kuşadası limanını haftada bir ziyaret eden ‘Ariyadni’ gemisiyle bir denizci gelir Kuşadası’na. Yunanlı Nikolaos Flitzanis ile Safiye kısa sürede arkadaş olur. O zaman 38 yaşında olan Safriye ile 37 yaşında olan Nikolaos, kısa bir süre sonra evlenmeye karar verir. Babası kabul etmez Safi’yenin, engel çıkarır. Ancak Safiye kararlıdır. 1992 yılında önce dükkanını, sonra arabasını satar ve gemici sevgilisiyle birlikte Atina’ya gider. Evlenirler. Atina’da geçen 9 yılı geride bıraktıklarında, Nikolaos, ailesinin yaşadığı Fourni adasına gitmeyi önerir. Eşiyle o denli mutludur ki Safiye öneriyi hemen kabul eder. Fourni adasında sessiz, sakin bir köy olan Hrisomilia’ya taşınan Safriye Çiftçi, filmleri aratmayan yaşam öyküsünü anlatırken, her şeye karşın mutluluğunu gizleyemiyor. Son 7 yıldır dünyadaki gelişmelere kapalı, turizme açılmamış, geleneksel yöntemlerle tarım ve hayvancılığın yapıldığı Hrisomilia Köyü’nün hem berberi, hem terzisi olan Safiye’nin adı, köylülerce Sofya olarak değiştirilmiş. Köyde herkesin sevdiği Sofya’nın yaptığı baklava, pasta ve böreklerler de dilden dile dolaşıyor. Yunanca ‘altın köy’ anlamına gelen Hrisomilia’da hayatını sürdüren Sofya ve Nikolaos, adada iş çıkarsa kamyonetiyle nakliyecilik de yapıyor. “Paranız olduğunda herşeyi satın alabileceğinizi zannedersiniz ancak aşk ve sevgi parayla satın alınmaz” diyen Sofya Filitzanis, bu ıssız adadaki hayatından son derece memnun olduğunu söylüyor. Sofya Flitzanis, Sabriye olan adının köylülerce değiştirilmesini anlatırken, “Ama ben de eşim de dinlerimizi değiştirmedik. Bu konuda hiçbir sorun da yaşamadık. Köyümüz çok küçük ve çok yoksul. Yolumuz yeni yapılıyor. Köyün yamaçlarında oturanlar keçi besliyor, onlara ‘keçici’ deniyor. Alt kısımda oturanlar balıkçılıkla uğraşıyor” diyor. Köyden diğer adalara gemilerle ücretsiz gidip geldiklerini söyleyen Sofya Flitzanis, “Köylüler çok saf ve temiz. Değer yargıları yıllar öncesinde kalmış ve kötülük bilmeyen insanlar. Beni çok seviyorlar, ben de onları. İzmir Karataş Akşam Kız Sanat Okulu’nu bitirdiğim için elimden biraz iş geliyor. Onlara etek, fistan dikiyorum, kendim modeller yaratıyorum, çok beğeniyorlar. Revani, baklava ve kurabiye yapıyorum, özellikle yılbaşlarında sıraya giriyorlar” diye konuşuyor. Eşi Nikolaos ile aralarında sevgi ve aşktan 16 yıldır hiç bir şey yitirmediklerini anlatan Sofya Flitzanis, “Eşimden tek bir gün kötü söz duymadım. Onun için çok şanslıyım” diyor. Kuşadası‘nda Sabriye, Fourni Adası‘nda Sofya olan Türk kızı bize bunları anlatırken, söze eşi Nikolaus Flitzanis giriyor. Gemilerde çalışırken dünyanın tüm limanlarını gezdiğini söyleyen Nikolaus Flitzanis “Ancak dünyanın en güzel kızına Türkiye’de Kuşadası‘nda rastladım. İki yıldır çalışmıyorum işsizim, buna rağmen dünyanın en mutlu insanıyım” diyor. Bu küçük adada en büyük eğlencelerinin ve sosyal etkinliklerinin 15 kilometre ötedeki kır lokantasına gidip haftada bir başbaşa yemek yemek olduğunu kaydeden Sofya Flitzanis, “Mutluluk böyle birşey deseler inanmazdım. Çok mutluyum. Ara sıra Kuşadası ve Selçuk’a gidip ailemle hasret gideriyorum” diyerek bu mutluluğunu ailesinin de kabullendiğini sözlerine ekliyor. Sofya ve Nikolaos C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle