Katalog

Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Reto Salimbeni’nin yönettiği filmde Til Schweiger, Lauren Lee Smith, Sebastien Roberts ile Michael Clarke Duncan rol alıyor. Film, kendi kariyerini ve evliliğini kurtarmak isteyen bir menajerin mahkemede yalan ifade vermesi üzerine gelişen olaylar ve hiç beklenmedik bir şekilde kendisini olayların ortasında kurban olarak bulmasını konu alıyor. New York’un en ünlü reklam ajansının çapkın ve başarılı yöneticisi olan Eddie, patronunun kızı Judy ile nişanlıdır. Eddie bir sabah özel sekreteri ve arkadaşı olan Angelina’nın, Judy’nin kardeşi olan Anthony tarafından tecavüze uğradığını öğrenir. Kendi kusursuz imajını korumak ve evlilik plânının tehlikeye girmemesi için mahkemede Anthony lehine yalan ifade vermek zorunda kalır. ? İkili Oyun (One Way) (Revolver) Yönetmenliğini Guy Ritchie’nin yaptığı filmin başrollerini Jason Statham, Ray Liotta, Vincent Pastore ile Andre Benjamin paylaşıyor. İçerideyken de kirli oyunlarına devam eden iki dolandırıcı ile aynı hücreye düşen Jake Green, tüm vaktini kitap okuyarak ve Dorothy Macha’ya intikam duyguları besleyerek geçirmiştir. Hapiste geçirdiği süre içerisinde yanındaki iki efsanevi dolandırıcıdan en esaslı üç kağıtları öğrenmiş ve kumar masasında yenilmez hale gelmiştir. Artık intikam alma vakti gelmiştir. ? Tabanca (Vantage Point) Pete Travis’in yönettiği ve Forest Whitaker, Dennis Quaid, Matthew Fox ile Sigourney Weaver’ın oynadığı filmde, her biri farklı bakış açılarına sahip sekiz yabancının ABD başkanına yapılan suikast girişiminin ardındaki gerçeği bulmaya çalışmasını anlatıyor. Thomas Barnes ve Kent Taylor, Başkan Ashton’ı korumakla görevli gizli ajanlardır. Başkan Ashton, İspanya’ya varışından birkaç dakika sonra vurulunca, kargaşa baş gösterir ve suikastçı avı sırasında apayrı yaşamlar kesişir. Ela Alyamaç’ın yönettiği filmde İpek Değer, Mehmet Ali Nuroğlu, Barış Yıldız ile Serkan Ercan rol alıyor. Hayat dolu ve etrafına neşe saçan Deniz ve en sevdiği arkadaşı Emre, çocukken birbirlerine söz verirler. Ne olursa olsun hiç ayrılmayacak ve kendi yarattıkları ‘Düşler Ülkesi’nde yaşayacaklardır. Kendi kararlarını vermekten hep kaçınmış, geçmişiyle boğuşan Cem, kız arkadaşının ısrarları ile evlilik karambolüne girmek üzeredir. Deniz’in hayatı Emre’nin ani bir kalp krizi geçirmesiyle altüst olur. Deniz arkadaşını iyileştirebilmek için Cem ile sihir ve umut dolu bir yolculuğa çıkar. Tesadüflerin bir araya getirdiği Deniz ve Cem’in, çıktıkları yolculukta kat ettikleri duygusal gelişmeler ve sihirli Peri Tozu, İstanbul’a döndüklerinde onları yeni maceralara sürükler. ? Bakış Açısı ? Peri Tozu Beyrut’tan İstanbul’a sıcacık bir gülümseme... Karamel (Sukkar Banat), 7. sanat adına bugün perdelerini aralayacak olan 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi… Festivalde, Karamel’in ardından Nisan ayının 20’sine dek 20’yi aşkın bölüm başlığı altında 200’dan fazla film gösterilecek. Neyse… Biz Karamel’e dönelim. Lübnan asıllı genç ve güzel oyuncu Nadine Labaki (festivalin de konuğu), bu ilk uzun metrajlı film denemesini, Beyrut’una ithaf etmiş. Aslında Sukkar Banat, ALPER ağda demek… Ancak basit, TURGUT sıcak, renkli ve şeker gibi bu filme, Karamel adı bence daha çok yakışmış. Labaki, senaryoyu Rodney El Haddad ve Jihad Hojeily’in katkılarıyla yazdı. Filmin takdire şayan müzikleri Khaled Mouzannar’a ait. Ve sırada Karamel’in başlıca rolleri; Nadine Labaki (Layale), Yasmine Al Masri (Nisrine), Joanna Moukarzel (Rima), Gisèle Aouad (Jamale), Aziza Semaan (Lili), Sihame Haddad (Rose), Adel Karam (Youssef), Ismail Antar (Bassam) ve Fatmeh Safa (Siham)… Lübnan’ın En İyi Yabancı Film Oscar aday adayı olan Karamel’i festivalde kaçırırsanız, üzülmeyin, çünkü 9 Mayıs’ta vizyona girecek. Beyrut’taki “Si Belle” adlı güzellik salonu, iri gözlü, mutsuz kadınların sığınağı gibidir. Yuva muadili bu mekân, bizleri kâh üzen kâh gülümseten beş kadın ile onların hikâyelerine yataklık yapar. Onlar sırlarını paylaşır, sohbetin en koyusuyla demlenirler. Salonun sahibesi Hıristiyan Layele, evli sevgili Rabih’e tutkundur. Layele’nin tüm umuduna karşın (boşanır, beni alır diye) çapkın Rabih’in eşi Christine ile dünya tatlısı kızından ayrılmak gibi bir niyeti yoktur. 30’lu yaşlarında olmasına rağmen ailesiyle yaşayan ve hatta erkek kardeşiyle aynı odayı paylaşan Layele, gizli buluşmalar dışında Rabih’e ulaşamamaktadır. Beyrut’un sokaklarında aylak aylak dolaşan yakışıklı polis memuru Youssef (bildiğin Yusuf) ise tesadüf eseri (trafikte ceza yazarken) tanıştığı Layele’ye abayı yakar. Sırada salonda çalışan 28 yaşındaki Nisrine (Nesrin işte) var. O, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Müslüman bir ailenin kızıdır. Nisrine, inatçı, dik kafalı Bassam ile nikâh hazırlıkları içerisindedir. Düğün tarihi yaklaşır, Nisrine’nin korkusu büyür. Genç kadın, bakire değildir ve içinde bulunduğu koşullarda bunun affı yoktur. Bassam, açılıp saçılmasına sürekli itiraz ettiği Nisrine ile arabada otururken ceberut bir polisin hışmına (sevgilisinin yanında aslan kesilen erkek modeli, aslında hak etmiştir başına gelenleri) uğrar. “Beni arabadan Allah bile çıkaramaz” diyerek polise kafa tutan Bassam, kodesi boylar. İyilik meleği Youssef, Bassam’ın karakoldan çıkmasına yardımcı olur. Hınzır Nisrine, Youssef’i güzellik salonuna çağırır. Zaten delikanlı çoktan razıdır, Leyale’yi yeniden görebilecektir. Salonun temizlik işlerini üstlenen Rima, aynı zamanda müşterilerin saçlarını yıkamaktadır. Lezbiyen eğilimler taşıyan Rima, kulaklarına yapışan mp3 çaları ve erkek tarzı giyimiyle farklı bir karakterdir. Sonra bir gün güzeller güzeli Siyam salona gelir, Rima’nın aklı başından gider. Çoktan menopoza girdiği halde, adet görüyorum diye yapmadığı delilik kalmayan Jamale Tarabay ise salonun müdavimidir. O, Layele, Nisrine ve Rima ile ayrılmaz dörtlüyü oluşturur. Genç bir sevgili edinen kocasından ayrılınca, çocuklar Jamale’nin başına kalmıştır. Artık genç görünmek Jemale’nin en büyük takıntısıdır. Takdire şayan artist olma çabasını da es geçmeyelim. Şimdi de salonun karşısındaki terzilik yapan kız kurusu Rose ve deliliğe meyleden ablası Lili ile tanışalım. Ablasına bakmak için evlenmeyen ve bu seçiminden dolayı mutsuzluğun girdabında sürüklenen Rose’un kapısı, geçte olsa sevda tarafından çalınır. 65 yaşındaki Rose, yalnızlığı yüzünden okunan müşterisi Charles’ta aşkı bulur. Sonra Lili’nin öyküsünü öğreniriz. Lili henüz kavak yelleri tepesindeyken bir Fransız subayına tutulur. Adam, Lübnan’dan ayrıldıktan sonra her gün Lili’ye mektup yollar. Ancak gaddar ailesi, Lili’ye mektupları vermez. Yaşlanıp meczuba dönüşen Lili, artık sokaktaki her kâğıdı, aşk mektubu niyetine toplamaktadır. Şimdi diyeceksiniz ki, bunca öykü bir filmde nasıl anlatılır? Yanıtım basit; derine dalmadan, sadeliği, espriyi ve yalın bir dili kuşanarak… Karamel, İsrail’in Lübnan’a saldırmasının arifesinde çekildi. Film bitti, 9 gün sonra Lübnan bombalandı. Sanırım bu Lübnan’ın acı kaderi… Görkemi ve güzelliğiyle İstanbul’la özdeşleştirilen Beyrut’un geçmişteki harap ve yıkık dökük hali nasıl unutulabilir ki… Grup Yorum’un seslendirdiği, sözleri şair Mecit Ünal’a ait “Filistin Günlüğü” şarkısının sonunda der ya; “…Çocuklar ağlamasın Sözüm var Beyrut sokaklarında öldürün beni Her sabah saat beşte öldürün beni Sözüm var Beyrut sokaklarında yaşatın beni” Dileriz ki, Ortadoğu’da hep barış olsun. Ve bizler, Beyrutları, Bağdatları, Gazzeleri, Felluceleri, kan ile değil Akdeniz portakallarıyla, gözyaşı ile değil tebessümle, ölümle değil yaşamla hatırlayalım. Son söz; bu hafta vizyona girecek olan Tabanca (değişik bir soluk), Kıyamet Öyküleri (ilginç bir senaryo) ve Ölümcül Oyun’u (muhteşem oyunculuklar) tavsiye ederim. Vaktiniz varsa izleme listenize alın derim. http://alperturgut.blogcu.com Doğaya Penguenlerin zorlu yaşam döngülerini şiirsel, etkileyici bir dille anlatan, ABD’de 77 milyon dolar gişe getirisiyle bugüne dek en iyi iş yapan Fransız filmi nitelemesini kazanan, en başarılı belgesel Oscar’ını alan La Marche de l’empereur’ün (İmparatorun Yolculuğu/2005) yaratıcısı Luc Jacquet, dünyada büyük yankı uyandıran bu dramatik belgeselinin ardından 4 Nisan’da sinemalarımızda gösterime giren yine bir hayvan masalıyla Le Renard et l’Enfant’la (Arkadaşım Tilki/2007) karşımızda. Küçük bir kızla bir tilkinin şaşırtıcı dostluğunu sergileyen bu fantastik masalın senaryosunu Jacquet, İmparatorun Yolculuğu’dan çok önce kaleme almış: “Arkadaşım Tilki’nin öyküsü doğrudan doğruya gençlik anılarımdan oluştu. Aynı zamanda doğanın yarı tanrısı sayılan tilkiye saygınlık kazandırmak da istedim. Sorunsuzca evcilleştirilebilen anlamlı bir hayvan o. Onu çekimlerde bir görseydiniz, bazı günler olağanüstü oynadı, bazen de kapris yaptı. Böylece bir yıldızlaşma olgusuyla karşılaştık, her sabah ekipçe ona günaydın demeye bile başladık” diyen yönetmen belgeselle kurmaca türlerini karıştırmış. Jacquet’nin belgeselci ekibi sinemasal anlatımın zorluklarını, kurmaca ekibiyse belgeselin istediği sabrı öğrenmiş. Filmdeki her ayrıntı, her ışık akışı eksiksiz bir duyumla, başarıyla peliküle aktarılmış. Bu bütünlüğe ulaşmak için de Jacquet ve ekibi istedikleri ışığın oluşması için saatlerce bir bulutun geçmesini, en güzel gün batımını yakalamak için de beş gün beklemişler. Doğayı ve onu kucaklayan bir filmi çekmek hiç de kolay değil. Doğayı insanlar evlerine çekilip uyuduktan sonra sessizlikle canlanan gerçeküstü bir mekân olarak görüntüleyen Jacquet izleyiciyi adeta fantastik bir boyuta taşıyor: “Büyülü bir ortam yaratmak istedim. Doğayı gözlemleyen belgeselci yanım bu örtüyü kaldırmak, insanın ormana adım atmasıyla boşalan, içine kapanan, insan olmadığında doğanın nasıl yaşadığını, bu büyülü gücü izleyiciye geçirmek istedim” diyor yaratıcı belgeselci Jacquet. İmparatorun Yolculuğu’nun beş katı harcamaya, 11 milyon Avro’ya malolan, 125 günde çektiği Arkadaşım Tilki’de yönetmen, Fransa’nın doğusunda bir dağ köyünde yaşayan on yaşındaki Lila (Bertille NoelBruneau) ile tilki Titu’nun olağanüstü dostluğunu anlatıyor. Kendini doğanın dengesini korumaya adamış Luc Jacquet, bu evrensel öyküsünde insanı (Lila) hayvanla (Titu) yüzleştiriyor. Lila’yla Titus’un arasında güçlü bir dostluk kurulurken izleyici de yemyeşil, dingin bir cennetin içine giriyor. Burada Jacquet’nin çevrebilimsel iletisini duyumsuyoruz. O dünyaya, yerküreye saygı duymaktadır. Lila, Titu’yu evcilleştirmeye çalışınca dostlukları sarsılır. saygının masalı ASLI SELÇUK “Filmin iletisi buradadır, artık bir noktada durmayı bilmeliyiz. Günümüz insanı sınır tanımıyor. Bir hayvan hep vahşidir, sert tepkiler verebilir, bunu gözönüne almalıyız” diyen Jacquet’nin masalsı, büyülü anlatımı yer yer sert sahneler içeriyor. Titu’yla Lila’nın dostluğu birinin yabanıllığı ötekinin sahiplenme isteği devreye girince bozulmaya başlıyor. Bu güzel masal özgürlük olgusuna, sevmekle koşulsuz edinmeyi sürekli karıştıran insanoğlunun engellenemez eğilimine odaklanıyor. Başroldeki Titu için çok sayıda tilki kullanılmış. Tilkilerin çalışması en zor hayvanlar olduğunu söyleyen hayvan eğitmeni Pascal Tréguy çekimde farklı tepkileri elde etmek için farklı tilkilerden yararlanmış. Luc Jacquet tilkilerle sahneleri yarattıklarını, onları oynatmanın söz konusu olmadığını, yoğun bir kurgu çalışması da yaptıklarını belirtiyor. Düşle gerçek arasında gidip gelen, duyarlı, sevecen, olağanüstü görsel Arkadaşım Tilki, komşuna, çevrene saygı gösterirsen daha iyi bir dünya kurabilir daha mutlu yaşarsın diyor. Luc Jacquet: ? Belgesel yönetmeni, bilim adamı. ? 5 Aralık 1967’de Fransa’da BourgenBresse’te doğdu. ? Lyon Üniversitesi’nde zooloji yüksek lisansı yaptı (1991). Çevrebilimi ve hayvan davranışlarında uzmanlaştı. ? 1992’de Antartika’daki Fransız araştırma istasyonu Dumont d’Urville’e gitti. Orada üç yıl kalarak penguenleri görüntülemeye başladı. Çocuk dizilerinde görüntü yönetmenliği yaptı, BBC’nin Animal Zone programlarının danışmanı oldu. ? Hayvan belgeselleri yönetti. 2000’de İmparatorun Yolculuğu’nun senaryosunu yazmaya başladı. İlk dramatik belgeseliyle Oscar, César, David di Donatello ödüllerini kazandı C MY B C MY B