22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 5 NİSAN 2008 CUMARTESİ Beyoğlu’nda gelişen ocakbaşı kültürü: Zübeyir Ocakbaşı ile tanışmam, hemen hemen kırk yıl öncesine rastlar. İki bin beş yüzyılı aşan tarihi olan İstanbul’un da ocak başı kültürü, bundan çok daha eski değildir. Yetmişli yılların hemen başlarında bir akşam üstü Çiçek Pasajı’nda kalabalık bir masaya oturmuşuz. Bugün anımsayabildiklerimin arasında, genç yaşta yitirdiğimiz hocam Murat Sarıca var. Bir de her zamanki neşeli ve babacan haliyle Yaşar Kemal. Bir süre sonra Yaşar Kemal bana döndü, Hadi kalk gidiyoruz dedi. Hep birlikte içiyoruz, nereye? Diye sorduğumda kestirip attı: Fransız gazeteciler gelmiş, benimle röportaj yapacaklar, sen de tercümanlık yapacaksın! İstemeye istemeye kalktım. Pasajın Balıkpazarı’na açılan kapısından çıkınca, Yaşar Kemal derin bir nefes aldı, Oh be, dedi, dünya varmış, neydi o fanfinfon mezeler. Seni bir yere götüreyim de, miden şenlensin. kebapların kokusu üstünüze sinip iki gün çıkmayan, Haldun Taner Hoca’nın da bir gece zarif beresi ve Burberrys trençkotuyla geldiği küçük dükkan da tarih oldu. Ama İstanbul’un çoğu yerinde bu arada, Beyoğlu’nda da yeni ocakbaşılar açıldı. Ben, eski alışkanlıkla her gittiğim yerde, Pala’nın havasını ve tadını arar oldum. Sonunda, dostum Mehmet Karaören’in ısrarıyla önce istemeye istemeye gittiğim Zübeyir’de karar kıldım ve pek de beğendim. Ocakbaşı dediniz mi, keyfi gerçekten ocağın başında çıkıyor da, kokusu kolay çıkmıyordu Zübeyir’e kadar. Ama Zübeyir’e ne zaman gitsem, hep ocak başında oturuyorum, zerre kadar koku yok. Bırakın kebap kokusunu, sigara kokusu bile yok. Çünkü paraya kıymışlar, iyi çeken, güzel bir baca yapıp içine de güçlü bir motor yerleştirmişler. Size de ocak başında oturun ve Zübeyir ustanın enfes kebaplarını hazırlarken, artist gibi usta satır kullanışını seyredip, tıkırtısını dinleyerek, işe başlayın derim. Lafı uzatmayalım. “Zübeyir’in nesini seviyorsun?” derseniz, hemen saymaya başlayabilirim. Önce keferelerin ambiance tabir ettikleri çevresini sempatik havasını. Artık kadınların kendi başlarına gidip, rakı içtikleri, hiç rahatsız edilmedikleri kebapçılardan birine gireceksiniz gittiğinizde. Şansınız varsa, Uğur Yücel’e de rastlarsınız, ben kendi şansımı onun şansızlığına çevirmemek için genç oyuncularla masadaki sohbetini kesmeye teşebbüs bile etmedim. Merhaba Türkiye’nin üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül 1980 darbesi idamlar, işkenceler, gözaltılar, baskılarla sindirilen bir toplum yarattı... Bir çok aydın, sanatçı, yazar, akademisyen, sendikacı, gazeteci tutuklandı, yargılandı. Bunca yıl sonra bile unutulamayacak acılar yaşandı. Tarık Akan da nasibini aldı tüm bunlardan. 12 Eylül darbesi yapılmış, o hapishanede olan Yılmaz Güney’le birlikte ‘Yol’ filmini gizli saklı çekmişti... Filmin çekimleri sırasında yakalanırsa tutuklanacağından emindi ama başka bir olay onu siyasi şubeye götürdü. Almanya’da yapılan bir törende “Kültür emperyalizmine karşı İkinci Kurtuluş Savaşı‘nı da kazanacağız” dedi. Ama Türkiye’deki sağcı bir gazete konuşmasını “Birinci Kurtuluş Savaşı‘nı kaybettik, İkinci Kurtuluş Savaşı‘nı kazanacağız” diyerek çarptı ve manşete taşıdı. Türkiye’ye dönüşünde havaalanında gözaltına alındı ve uzun bir yargılama dönemi başladı. İlk durağı malum Siyasi Şube’ydi. Her türlü işkenceye şahit oldu, dövüldü, itilip kakıldı, aşağılandı... Sorguda ‘Sürü’, ‘Maden’, ‘Demiryolu’ gibi filmlerde neden oynadığı soruldu. Hakkında dava açıldı. Sonunda masum olduğu kanıtlandı. şahitlerin yalancı olduğu ispatlandı ve beraat etti. 1984 yılında bu kez 46 kişiyle birlikte Barış Derneği Davası‘na eklendi. Bu kez 141. ve 142. maddelerden yargılanıyordu. Bir çoğu için idam isteniyordu... Üç yıl boyunca mahkemeye gidip geldiler, 1987 yılında beraat ettiler... Aradan bir 10 yıl geçtikten sonra Tarık Akan yaşadıklarını bir kitapta toplamaya karar verdi. Kitabın geliri Nazım Hikmet Vakfı‘na bırakıldı. 18 yıldır eğitime adadı kendisini Tarık Akan. Bakırköy’deki Özel Taş İlköğretim Okulu’nda Atatürkçü, demokrat, beklentileri yüksek, sorgulayan çocuklar yetiştiriyor. Üstelik hepsi de tam bir ‘kitap kurdu’. Okulun kütüphanesinde geçen yıl 14 bin 398 kitap okunduğunu gözlerinden mutluluk taşarak aktarıyor Tarık Akan. Bu yıl bu rakamın daha da artacağını söylüyor... İlhan Selçuk 40 saatlik gözaltından sonra adliyeye çıkarıldığında kalabalığın arasında onu görünce yaşadıklarını anımsadık. İçinde bulunduğumuz süreci bir de onun ağzından dinleyelim istedik bu hafta. İyi hafta sonları... Neredeyse koşar adım gidiyordu, onu izledim. Kalyoncukulluğu karakoluna doğru giden yolda sola saptık, salaş bir binanın dar merdivenlerinden birinci kata tırmandık. Küçücük bir oda kıyısına doğru üzerinde davlumbazı olan uzun bir mangal, başında görkemli göbeğiyle biri oturuyor. İşte Pala, diye tanıttı Yaşar Kemal. Pala “ne içersiniz?” diye sorduğunda bu da sorulur mu gibilerinden ters baktı, Tabii ki, rakı deyince, Pala aşağıya seslendi. Cumali goş bi yeni rakı gap da gel! Aradan geçen zaman içinde, o bızdık Cumali orta yaşlı bir adam ve kentimizin en hünerli kebapçılarından biri oldu. Dünyaya Çukurova’yı tanıtan Yaşar Kemal, bana da İstanbul’un ilk ocak başıcısı Pala’yı tanıtmıştı. OCAKBAŞI’NIN KOKUSU GİDİYOR, KÜLTÜRÜ GELİŞİYOR. Pala rahmetli oldu, mesleğini oğulları başka yerlerde sürdüyorlar. O her gittiğinizde, OLMAZSA OLMAZLAR Tabii ki, ocak başının olmazsa olmazı ciğer kebaplar, ama daha önce size tavsiyem, gavurdağı salatasını, közde patlıcan söğürmeyi ve de közde soğan ile sarımsağı bir de oranın özel mezesi olan balkabağından yapılmış ezmeyi deneyin! Kebapla iyi giden şalgam suyu yanında süzme yoğurt da alabilirsiniz. Ayrıca yine süzme yoğurttan yapılan özgün Van cacığını da deneyin, bizim klasik cacıktan farklı olarak içine domates biber de konuyor. Kebaplara gelince: Önerim önce ciğer şiş ile başlamanız, bunu çöp kebabı ile karışık tadabilirsiniz. Hemen belirteyim Zübeyir’in ciğerleri, yukarıda sözünü ettiğim, bizim Cumali’ninkiler kadar eşsiz değil. Ama bir çok yerde önünüze konan marsık gibi yanmış ciğerlerle de ilgisiz, kararında pişmiş ve lezzetli. Kaburga ile taraklığı da denemelisiniz. Kalabalık bir grup olarak giderseniz hepsinden biraz tadabilirsiniz. Çünkü hepsi lezzetli. Kebabı yerken bir noktayı unutmayın! Bu meretin lezzeti yağından gelir. Eğer diyet yapacaksanız, kebapçıya gitmeyin ya da bonfile veya biftekten kebap isterseniz, yediğinizin kebap olmadığını bilin! Pek sevdiğim patlıcanlı kebabı, Zübeyir’de de, başka kebapçılarda da tatmak için ben bu sebzenin mevsimini beklemeyi yeğliyorum. Siz keyfinizin sesine kulak verin! Tatlı olarak genelde her gün taze yapılan kaymaklı ayva tatlısı var. Zübeyir atmosferi güzel, döşenişinde zevksizlik olmayan, iyi havalandırılan nezih bir kebapçı olarak, Beyoğlu’nun gelişen ocakbaşı kültürünün iyi bir örneği. Yaz aylarında önündeki küçük terasta veya kaldırımda da servis veriliyor. Zübeyir Ocakbaşı, Bekar Sokak No:28. Beyoğlu/İstanbul Tel: (0212) 293 39 51 hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle