Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 NİSAN 2008 CUMARTESİ 7 Bir Anadolu efsanesi bu toprakların diliyle anlatılıyor Mustafa Erdoğan, son projesiyle Troya’yı bir Yunan adası sanan Batılılara inat, Homeros’un Anadolulu, Troya’nın da Anadolu’da olduğunu vurguluyor efsaneyle ilgili filmleri tekrar tekrar izleme yolunu mu seçtiniz, ibirya’dan Katar’a, Amerika’dan Japonya’ya kadar yoksa etkilenmemek için izlememe gibi bir yol mu denediniz? dünyanın dört bir yanında gerçekleştirdiği binlerce “Bu konuda yapılan bütün filmleri izledik. 1950’lerde gösteride ayakta alkışlanan Anadolu Ateşi‘nin Genel 60’larda yapılanlar var. Hepsinde yorumlar farklı farklı. Son Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan, yeni bir masal film ise ağırlıklı olarak savaş ve başroldeki kişinin daha çok daha anlatıyor. Üç bin yıllık Troya efsanesi Mustafa öne çıkarılmasını öngören bir performans filmi. Ama oradaki Erdoğan’ın yaptığı gösteriyle hayat buluyor. “Troya’yı Aşil doğru değil. Kitapta öyle bir Aşil yok. Troya’nın Yunanistan’da bir ada sanan” batılılara inat Erdoğan, kahramanı Hektor’dur. Aşil zaten yarı tanrıdır ve adil Homeros‘un Anadolulu, Troya’nın da Anadolu’da olduğunu olmayan bir yöntemle gerçek insanlarla savaşmış. Ayrıca vurguluyor. “Troya bizim” demekle yetinmiyor, Anadolu filmlerde ve bazı kitaplarda vurgulanmayan bir şey daha var. Ateşi’nden daha kapsamlı bir gösteri sunabilmek için İlyada dünyadaki ilk feminist romandır. Cassandra’nın orada dünyanın en iyileriyle çalışıyor. 8 Nisan’da ilk gösterimi üstlendiği şey çok önemli. Herşeyi bilmesine rağmen yapılan 3.5 milyon Euro bütçeli Troya’da erkeklerin köşeli dünyasında kadın olduğu için aşağılanıyor. ilkler yaşanıyor. Dansçılar uçuyor, robotlar GÜLŞAH kullanılıyor, yurtdışından dansçılar Bizim gösterimizde aynı zamanda Troyalılar’ın kadınlarla birlikte yaptığı direniş de anlatılıyor. Amazon kadınlarının bir getiriliyor, Yücel Arzen’in muhteşem DURAK müziklerini yorum olarak yer alması da hikayeyi eşsiz kılıyor.” Prag Filarmoni Orkestrası Filmlerin bazı sahnelerde etkisi oldu mu? çalıyor, kostümler için binlerce metre “Hektor’la Aşil’in nasıl savaştığı İlyada’da açık açık kumaş harcanıyor. ‘’Bir Anadolu efsanesi, Anadolu’nun dans anlatılıyor. Filmde Aşil aşağıdan Hektor’a ‘İnsene aşağı‘ diye diliyle anayurdunda canlanıyor’’ diyen Mustafa Erdoğan bir bağırıyor. Böyle birşey yok. Orada 500 tane okçu var. Aşil’i masalı daha gerçek yapıyor. Biz de Mustafa Erdoğan’la indirirler aşağı. Orada teke tek düelloya davet eden Hektor Troya’yı, dansı, yeni projelerini ve yurtseverliği konuştuk. oldu. Bütün Troyalılar kaleye girdiğinde Hektor tek başına Sizin geldiğiniz memleketiniz efsanelerin, masalların diyarı kalır ve ‘Kozumuzu paylaşalım. Daha fazla insan ölmesin’ der. Mezopotamya. O kadar efsane arasından niye Ege Biz balkondan bakan bir Hektor canlandırmadık. Daha geniş kıyılarındaki yaşanmış olan Troya’yı seçtiniz? teknik olanaklara sahip olsaydık başka şeyler de yapacaktık. “İlyada ve Troya efsanesiyle Mezopatamya destanları ve Benim buradaki amacım ilgili tanrıları da yukarıya asmaktı. masalları arasında zaten çok önemli benzerlikler var. Onu beceremedik. İstediğim seti kuramadım.” Mezopotamya ozan ve dengbej geleneğinin olduğu bir yer. Homeros da bu toprakların ilk ozanı. Homeros’tan Yaşar Kemal’e kadar olan evrede binlerce, milyonlarca Fotoğraf: UĞUR DEMİR halk ozanı yaşamış bu topraklarda. Biz sözlü edebiyat ve sözlü folklor geleneğinin tamamını onlara borçluyuz. Bizim kulağımıza çocukken bu masallar üflendiği için destan dili, masal dili ve o bölgenin mistik havası bizde böyle birikim yarattı. Ortaokulu Ankara’da okuduk Hakkari’ye gidişimiz 12 Eylül’ün bir öncesine ve sonrasına denk gelir. Hakkari’ye Cumhuriyet Gazetesi iki gün sonra gelirdi. Kültür sayfasını okuduğumuzda orada anlatılan etkinlikler çoktan bitmiş olurdu ama biz yine de onların yorumlarını okurduk. Melih Cevdet Anday, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat’la tanışmamız Cumhuriyet sayesinde oldu. Onların Anadolucu yaklaşımı bizim çok ilgimizi çekti. Şimdi de biz Anadolu’da yaşayan tüm kültür katmanlarının sürdürücüsü olduğumuzu söylüyoruz.” Yani bu projede sizi asıl etkileyen Paris ile Helen’in aşkı değildi. Troya gibi bir projeyi hayal etmezini sağlayan neydi? “O hikayedeki Anadolu birliği çok önemli. Bize gösterilen haritalarda onlarca beylik gibi gösterilen şey aslında ilk birliktelik. Milattan Önce bin 180’de Mısır’da savaşırken de Anadolu halkları birleşiyordu. Hitit ordusu birleşik bir orduydu. Nasıl Çanakkale’de savaşan ordu birleşikte Troya’da da Anadolu’nun dört bir yanından gelenler var. Bu birliktelik duygusu Anadolu’nun genlerine işlemiş. Asıl etkileyici olan da buydu.” Troya’yı hazırlarken hangi kaynaklardan yararlandınız? İlyada’yla ilgili uluslararası kaynaklardan bir harman yaptınız mı yoksa belli bir çeviriyi mi ana kaynak aldınız? “İlyada’nın kendisi başlı başına bir kaynak. İlyada’da Azra Erhat’ın ve Ahmet Cevat Emre’nin yorumları çok önemli. Birkaç İlyada çevirisini karşılıklı okuyarak yorumladık. En önemli desteği ise tarih danışmanız olan ve Troya’yı halen kazan arkeolog Doç. Dr. Rüstem Aslan’dan alıyoruz. Rüstem Hoca, Almanya’da basılı eserlerin ilgili bölümlerini de bize getirdi. Uluslararası bir araştırma da yaptık tabi.” Gösteriyi hazırlarken başta Troy olmak üzere bu S Gösterinin ilk bölümünde ‘Troya halkı yalnız değildir’ denilerek savaşa katılan Anadolu halkları teker teker sahneye geliyor. Bölümün sonunda ise bütün dansçılar topluca sahneye çıkarak Hakkari ezgisiyle halay çekiyor. Burada Hakkari’ye bir pozitif ayrımcılık olmuş sanırım? “Öyle bir pozitif ayrımcılık durumu yok. Ancak birlikteliği anlatmakta en güzel şey halayda omuz omuza olmaktır. Halaya özel bir kıyak yapmadık. O duyguya en yaklaşık olan şey rengarenk bir halaydı. Orada altı yörenin farklı adımları var.” Anadolu Ateşi gösterileri hiç durmadan devam ederken, yaz boyunca Aspendos’ta sahne alırken çok büyük emek gerektiren bu gösteriyi hangi arada hazırladınız? “Her arada bu gösteriye çalıştık. Paris turnemizi yaparken salondaki herkes Troya’nın sahnelerini gördü. Provaları izleyenler akşam gösteride şaşırdılar. Mısır piramitlerinin önünde de, Çin’de de, Amerika’da da Troya’ya çalıştık.” Bu proje fikri ne zaman çıktı, provalar ne zaman başladı? “Fikri aşama 9 yıl öncesine dayanıyor. 2003’te prova aşamasına başladık. O yıl iki aylık boşluğumuz vardı. Troya’ya yüklendik. Turnenin izin verdiği ölçüde kesik kesik çalıştık. Asıl yüklenme son sene oldu. 50 derece sıcakta Aspendos’ta, kaldığımız otellerin salonlarında çalışmalar yaptık. Dansçılar insanüstü bir gayretle çalıştılar. O sıcakta hem Anadolu Ateşi’nin temsilini yaptılar hem de Troya’ya çalıştılar.” Troya’yı nasıl tanımlıyorsunuz? Müzikal mi, tiyatral gösteri mi? “Troya için dans tiyatrosu, tiyatral dans gösterisi diyebiliriz. Sahnede şarkılar var ama canlı performans, dansçı şarkıcılar yok. Ama ileride öyle bir projemiz var.” Anadolu Ateşi gösterisinde her seferinde bir değişiklik oluyor. Troya’da da böyle değişiklikler olacak mı? “Geçen gün izlediğiniz gösteriyle bundan sonrakiler arasında farklılar olacak. Mesela sizin galada izlediğiniz gösteride Hektor’un oğlu yoktu. Ancak artık var. Her seferinde bir şey ekliyoruz. İlk gösteriler tamamlandıktan sonra daha önemli değişiklikler olacak.” Troya gösterisinde kafanızda kurduğunuz fotoğrafa ulaştınız mı? “O hiçbir zaman mümkün olmuyor. Maalesef hayal ettiğin şeyle realize ettiğin şey arasında bir fark oluyor. Yüzde 2040 bir fire olur mutlaka. 10 yılda tasarladığımız koreografi, aksesuar, müzik gibi birçok şeyi kullanamadım. Yüzde 20 fire var. Bu normal bir oran. Zaman içinde bu telafi edilir.” Bu süreçte en çok zorlayan ne oldu? “Dünyada yerleşik bir Troy anlayışı var. Biz buradan çıkıp ‘Hayır Troya böyledir. Bu karakterde bir koreografi, müzikal doku, sanatsal yaklaşım var’ dediğimiz zaman zorluklar başlıyor. Batılılar’ın kafasındaki Troya imajını kırmak zor. Ama ilk izlenimler çok iyi. Onlar da farklı bir Troya görmekten memnuniyet duyuyorlar. Ayrıca böyle büyük bir prodüksiyon için maddi kaynak bulmak da çok zor. Bunu Anadolu Ateşi’nin bilet geliriyle yapmamız söz konusu olamaz. Bu kadar gecikmenin sebebi de zaten oydu. Sponsorları inandırmak büyük zorluk. “ Troya projesini dört yıl önce gündeme getirdiğinizde Kültür Bakanlığı‘yla sorunlar yaşadığınızdan söz etmiştiniz. Yine benzer sorunlar var mı? “Şu an Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile hiçbir sorunumuz yok. Erkan Mumcu döneminde Aspendos’u alamamıştık. Bizim gösterimizi izledikten sonra manen destek olduğunu söyledi. Ertuğrul Günay göreve geldiğinde ona şunu söyledim: ‘Ben bu işe başladığımdan beri altı tane Kültür Bakanı değişti ancak 16’yı da göreceğim. Sizler burada olmayacaksınız. Şu an yapacağınız destek sizin açınızdan da Türkiye gösteri sanatları açısından da önemli katkılar olacak.’ Bakan Günay kendisi de Troya’yı çok iyi bilen bir insan olduğu için ilk günden beri çok hevesli.” ‘Tamamen estetik müdahale’ Dansçıların kostümlerinin gereğinden fazla kapalı olduğu yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? “Kostümlerde özellikle kapatma durumu söz konusu değil. Hatta bazı sahnelerin fazla oryantalist olduğu yönünde de eleştiriler var. Hem tarih danışmanımızın görüşleri, hem de o dönemindeki kabartmalara bakarak kostümleri belirledik. Yunan tarafındaki erkeklerin bacaklarının daha açık olması gerektiği görüşü doğrudur. Provalarda onu da denedim. Akalı savaşçıların bacaklarını çıplak, Troya’lıları ise giyili denedim. Ancak sahnede hoş durmadı. Herkesin bacağı da o kadar güzel değildi. Taytsız olanlar biraz komik durdu açıkçası. Siyah taytla sahenede daha görünür hale getirmek istedim. Tamamen estetik müdahale. Anadolu Ateşi’nde daha açık kostümlerle dans ettik. Onları kapatmadım bunu nasıl kapatırım? Bu konuda kimseyi dinlemem.” Yurtdışında da aynı formatı mı uygulayacaksınız? Gösterinin sonunda Çanakkale Savaşı‘nı mı göstereceksiniz? “Orada bütün savaşlardan bahsediyoruz. Çanakkale de son Troya savaşıdır. Bunu Avustralyalı da Hintli de İngiliz de Fransız da biliyor. Çocukları orada yatıyor. Gösterinin sonunu yerellik kaygısıyla hazırlamadık. Tarihsel doğrular açısından öyle birşey koyduk.” Bundan sonraki hedefiniz nedir? “Öncelikle Troya’yı layık olduğu yere getirmek. Asıl sınav şimdi başlıyor. Davetlilerin dışında artık halk geliyor. En iyi hakem odur. Halkın nerede reaksiyon gösterdiğine bakacağız. Onlara iletemediğimiz yerlere müdahale edeceğiz. Bir de yıllarımızı Troya diye diye hayal kurarak geçirdik. Şimdi boşluk oldu. Tabi ki yeni projelerimiz var ama en azından birkaç ay Troya’ya yoğunlaşacağız.” Bir çocuk müzikali hazırlayacağınızı söylemiştiniz. Bunun için hazırlıklara başladınız mı? “Aslında bu hadiseyi büyütmek gerek. Çocuk müzikali diye geçmemek gerek. Küçük bir proje gibi algılanmasın. Troya’dan daha büyük bir hadise olacak.” Anadolu Ateşi’nde de Troya’da da bu memleketteki birlikteliğe, barış ve kardeşlik duygusunu vurgu yapıyorsunuz. Yurtseverlik denilen şeyin bu olduğunu düşünüyorum. “Yurtseverlik 12 Eylül’den önce kulalnıdğımız bir kavramdı. Son dönemde farklı çevreler başka anlamlarda kullanıyor ama yurtseverlik bu. Bu toprakların üzerinde yaşayan her rengi sevebilmek, herşeyine sahip çıkmak demek. Benim Hakkarili olarak Karadeniz’e, Karadenizli’nin Muğla’ya Aydın’a sahip çıkması gerekir. Referans noktamız ortak bir tarihin sürdürücüsü, mirascısı olduğumuz gerçeği. Ancak böyle düşünerek büyük bir ülke olunabilir.” C MY B C MY B