10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 26 NİSAN 2008 CUMARTESİ Sarı sıcak bir pencereden devrimin sesi yükseliyor erpil Yıldız, Fizik Mühendisi; bir kamu kuruluşunda bilim yazarlığı yapıyor, aynı zamanda fotoğraf sanatıyla, özellikle de fotoğrafın toplumcu gerçekçi belgesel türüyle ilgilenen bir fotoğrafçı. Cüneyt Göksu, Bilgisayar Yüksek Mühendisi, ayrıca Latin Amerika üzerine araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyor. Küba’yı keşfetmek ikisinin de ortak düşüydü. 2003 Mayıs’ının başında Küba’ya yapacakları yolculuk için karar vermeleri 8 saniye sürdü!.. Dört ay deli gibi çalıştılar, tüm araştırmaları yaptılar. Jose Marti Küba Dostluk Derneği (JMKDD) ve Küba Büyükelçiliği de çok yardımcı oldu. GAMZE Küba’ya daha önce gitmiş yerli, yabancı AKDEMİR gezginlerle, gazetecilerle görüştüler. İlk gezinin sonunda gazete makaleleri, saydam gösterileri, paneller vb. ürün ya da etkinlikler ortaya çıktı. İkinci gezi için cesaretlendirici unsurlarsa Küba’da yaşanacak bir “1 Mayıs”a ve Küba kırsalına olan meraklarıydı. Bu kez 8 ay önce başladılar çalışmaya. Sponsor bulamadılar. Ve tıpkı ilki gibi, tüm masrafları kendi bütçelerinden karşıladılar. Yalnızca fotoğraf giderleri 7 milyar TL tuttu. Peki bunca zahmete değdi mi? Hem de nasıl? Birazdan okuyacağınız söyleşide de, Cüneyt Göksu ve Zeynep Yıldız’ın kaleme aldığı “KübaSarı Sıcak Bir Pencere” adlı kitabın bağlamında, Küba sokaklarının ve devrimin nabzını tutacağız. Bilinenden çok bilinmeyenleri konuşarak ve devrime bir kez daha şapka çıkararak. “KübaSarı Sıcak Bir Pencere” bilinenden öte nasıl bir Küba’yla tanıştırıyor okurları? YILDIZ/GÖKSU “Meraklısı değilseniz, uzun yıllar boyunca, Küba hakkında duyulanlar, haberlere yansıyanlar ‘ülkesinden acı içinde kaçmaya çalışan Kübalılar ve mutsuzluklarını içeren acınası kaçma hikayeleri’ şeklinde oldu (hâlâ öyle de). Ülkemizde bize dayatılan bilgiler de bu yöndeydi. Oysa 2000’li yıllarda Küba’nın sesi daha yüksek ve etkili çıkmaya başlamıştı. Küba dünya sosyalistlerinin bir özlemi, aynı zamanda da bir kalesi haline gelmeye başladı. Küba tıp ve biyoteknoloji alanlarında, özellikle de ‘Özel Dönem’le başlayan turizme yönelik çalışmalara öncelik verip hem sosyalizmini güçlendirdi, hem de sisteminden vazgeçmeden gelişmeyi sürdürmenin yollarını arayıp buldu. Pek kimsenin bilmediği bir şey de var ki, Küba’ya iltica etmek isteyenlerin sayısı azımsanmayacak ölçüde. Bu da çok ilginç değil mi? Kitabımızda Küba’ya dair tanıklıklarımızı, yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi, öğrendiklerimizi, yansız bir gözle, anlatmaya çalıştık. Sonrası okurun yaşama bakışına kalıyor.” Sokakların dilinde en net üç sözcük hakim diyorsunuz kitabınızda: Yurtseverlik, Sosyalizm, Uluslararası birlik ve dayanışma... Sadece sözlere değil fotoğraflara da yansıyor bu değil mi? Öylesine içlere işlemiş... YILDIZ “Gerçekten de Küba insanı devrimine sahip çıkıyor. Devrimden önce yaşadıklarını anlatan yaşlıların hikâyelerinde gırtlağa kadar tırmanmış sefalet, açlık ve yoksulluk, unutulması olanaksız nice acılar var. Devrimin sunduğu iki şey çok önemli; sağlık hizmeti ve eğitim. Kübalı, topraklarının ilk keşfedildiği zamandan devrime kadar, katı ve acımasız bir sömürüye maruz kalmış. Küba’nın gerçek sahipleri yerliler katledilmiş, bugün yalnızca 1500 kadar yerli kalmış. 500 yıl emperyalizme hizmet etmek zorunda bırakılmışlar. Bu öylesine içlerine işlemiş ki, özgürlük, kendi kendinin efendisi olmak başlı başına çok önemli ve çok değerli. Devrimin temelleri 150 yıl öncesinde atılıyor. Bu çok önemli. Küba devriminin sahibi gerçekten de Küba halkının bizatihi kendisi. Irkçılık yok, sokaklarda gördüğümüz melezler bunun en güzel kanıtı. Tüm bu söylediklerimizin sonucu olan duygular, sıcaklık sevecenlik, hüzün, neşe, coşku gibi duygular insanların yüzüne yansıyor, oradan da fotoğrafa kendiliğinden akıyor.” Kübalılarda en çok neyi gördünüz, en çok neyi anladınız? “Kübanizmo” halka nasıl nüfuz etmiş? YILDIZ/GÖKSU “Küba’da iliklerimize kadar yaşadığımız en önemli şey: ‘Küba’nın gerçek bir huzur ülkesi’ olduğuydu. Yalınlık ve komplekssizlik toplumun ve yaşamın her yerinde. Saygı, sevgi ve hoşgörü alabildiğine. Çocuklar bunun en önemli kanıtı. Hepsi tertemiz, bakımlı, aydınlık ve güleç yüzlü. Çalışan çocuk yok, hatta kendi başına bırakılmış çocuk bile yok. Eğitimin her aşaması ve sağlık sistemi tümüyle ücretsiz. Ev kirası ödemiyorlar, temel gıdaların yüzde 60’ı devletçe karşılanıyor. Telefon ve elektrik giderleri son derece ucuz. Onlar devrime, devrimin kazandırdıklarına çok inanıyorlar. Elbette muhalifler de var ama sayılarının dünyada reklamı yapıldığı kadar çok olmadığına apaçık tanık oluyorsunuz. Küba’yı yönetenlerle halk iç içe, sürekli iletişim halindeler. Olan biteni Che’nin Fidel’e yazdığı veda mektubundaki şu satırlar çok güzel özetliyor: ‘... çocuklarıma ve karıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı ve bundan üzüntü duymadığımı, aksine sevindiğimi, onlar için hiçbir şey istemediğimi çünkü devletin S onlara yaşama ve eğitim görmeleri için gereken her şeyi vereceğini biliyorum. ...’ Eli silahlı polisler, askerler devrimi korumuyor. Halk sahiplenmiş. İşte Kübanizmo bu!” “Küba yeniden ayağa nasıl kalktı”nın yanıtını da okuyoruz satırlarda. Kitap, Küba’nın ekonomik, sosyal, kültürel birçok alanda öyle hiç de nal toplamadığını verilerle ortaya koyuyor. Ayrıca işsizlik oranları çok düşük diyorsunuz.. Bütün bunlar maliyeti yaklaşık 82 milyar doları bulan 47 yıllık ambargoya “rağmen” hem de.. Bu nasıl olabildi? Küba’da devrim öncesi ve sonrası bugün gelinen noktada en net fark nedir? GÖKSU/YILDIZ “Devrimden önce para, sayıları az ama nüfuzları yüksek, güçlülerin elinde. Nüfusun çalışan büyük çoğunluğu eğitimsiz, açlık ve sefalet içinde. Fidel ve devrimi yapanlar çok akıllı bir strateji izliyorlar. Önceliklerin belirlenmesi tümüyle ülkenin acil gereksinimleri düşünülerek ortaya konuyor. Böyle ortaya çıkmış en etkili ve başarılı iki alan, tıp ve biyoteknoloji. Bugün dünya bu iki konuda Küba’nın ne kadar önde olduğunu konuşuyor. Ödün verilmeyen öteki iki konu da ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerinin kesintisiz verilmesi. SSCB’den gelen yardımlarla da ayakta durmaya çalışan Küba’da, SSCB’nin yıkılmasıyla önemli, ‘Özel Dönem’ denen inanılmaz zorlu bir süreç başlamış, ama halk Fidel’in yanında olmaktan vazgeçmiyor. Ülkenin öncelikleri yeniden belirlenirken turizm ve tarım da unutulmuyor. Hayvancılığa sıfırdan başlıyorlar. Şeker kamışı üretimi, nikel maden üreticiliği de önemli gelir kaynakları arasında. Katliamlar, sefalet ve açlık bölgenin kaderi değil artık. 500 yıldır uyuyan dev, büyük ve sarsıcı bir uyanışın eşiğinde.” KADININ ADI VAR!.. Küba’da kadının adı ne kadar var? Ve nasıl bir süreçten geçti kadının çalışma yaşamındaki varlığı? YILDIZ/GÖKSU “Küba Devleti’nin ‘Hiçbir birey faydasız olamaz. İşsizlik sıfır olmak zorundadır. Bir toplumdaki birey bir değer içermiyorsa, o toplum, doğru olamaz!’ yaklaşımı çok önemli. Fidel de ‘Hiçbir vatandaş, şansına terkedilip, bir kenara konulmamalıdır!’ diyor. Bu da aslında erkeklerle kadınlar arasında hiçbir farkın bulunmadığını ortaya koyuyor. Kadınların sosyal yaşamda yer alması devrimin en önemli kazancı. 1953’te kadın çalışanların oranı yüzde 17,6’yken ki bunun yüzde 30’u da yalnızca çok az paralara ev işlerinde çalıştırılıyormuşgünümüzde, bu oran yüzde 44; teknik kadrolarda ise yüzde 66’lara ulaşmış durumda. Küba, özellikle ülkemizdeki pek çoklarının sandığı gibi, bir fuhuş ya da seks turizmi ülkesi değil. Üstelik fuhuş Küba’da büyük bir suç. Kadın olmaktan kaynaklanan sorunlar yok. Şiddete maruz kalan bir kadın görmedik. Giyimi nedeniyle laf atılan birine rastlamadık. Tecavüze uğrayan kadın sayısının çok az olduğunu da duyduk. Kadın intiharlarını da işitmedik.” Kitabın arka kapağındaki soruyu aynen alıntılamak istiyorum: “Küçük yaştaki öğrenciler seçim sandıklarında neden görevlendiriyorlar? GÖKSU/YILDIZ “17 Nisan 2005 Pazar günü yerel seçimlerin yapıldığını rastlantıyla öğrenmiştik. O gün Havana’da birçok yerde oy verme noktasına uğradığımızda gördük ki, nöbet tutan çocuklar, oy verenleri Küba selamıyla karşılayıp, uğurluyorlardı. Büyüklere sorduk. Dediklerinin özeti, çocuklar devrimin bekçileriydiler ve bu görevle şimdiden sorumluluklarını alıyorlardı.” sürecinde kullanılmaya başladı bile, kısaca karşı devrim süreci diyelim buna. Düşünebiliyor musunuz, bir ülke bir başka ülkedeki rejimi değiştirmek için kendi vatandaşlarının vergilerinden fon ayırabiliyor! Küba artık somut bir tehdit değil, füze krizi falan da yok ama Küba koca bir anıt gibi direnişin sembolü. O yüzden onu yıkmadan rahat etmeyecekler. Ama Küba zayıflamak yerine güçleniyor, dünya ile daha çok dayanışma halinde, entegrasyona ve gelişmeye daha açık. Öte yandan ABD içinde de bu Ambargo’nun bitmesini isteyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Küba, Çin, Venezüella ve Kanada ile kendi sularında petrol arıyor ve bunu çıkardığında, Ambargo’nun etkilerini daha da azaltacak. Bazı politikacılar diyor ki, ‘Madem bu süreç yaşanacak, o zaman ambargo kalksın. Küba, ABD’den iyice uzaklaşmadan, bir arada yaşamanın yolunu bulalım.’ Bence bir gün bu ambargo kalkacak veya zayıflayacak, çünkü Küba ambargoya rağmen ülkenin kalkınmasının yolunu daha da açtığında zaten işlevi olmayan bu ambargo, ABD’nin içindeki güçlerin kendi ‘rant’ları uğruna yapacakları baskıyla sistem tarafından bitecek diye düşünüyorum. Herkes gençlere güveniyor!.. ABD’de, Küba’da... ABD onları ‘Amerikan rüyası ve hayalleri’yle kandırmaya çalışırken, sosyalist sistem onları eğiterek kazanıyor. Eğitim mi yoksa bir hayal mi kazanacak, gençler aldıkları eğitime mi güvenecek yoksa bir rüyanın peşinden mi gidecek? Bunu zaman gösterecek.” ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ‘FİDEL DE ATATÜRK GİBİ‘ Fidel sonrası Küba’da neler artık aynı olmayacak? GÖKSU “Fidel sonrası Küba’da yönetim biçimi olarak değişiklik olacağını sanmıyorum. Bununla beraber Fidel gibi bir liderin eksikliğini de çok hissedeceklerini düşünmüyorum. Onun yeri tabii ki doldurulamaz, ama Fidel ve devrimi yapan ekip zaten yıllardır kendinden sonraki kadroları yetiştirmek ve onları geleceğe hazırlamak için çalışıyorlar. Küba’da hükümetler yalnızca Devlet Başkanının tekil yönetimiyle değil, Komünist Gençler Birliği Genel Sekreteri ve Dışişleri Bakanı gibi çok genç üyelerin de içinde bulunduğu ‘kolektif önderlik’ denen, beş kişilik bir ekip tarafından yürütülüyor. Bu yapıda bir işleyişin başına seçilerek gelen Raul’un döneminde de Küba politikalarında bir değişiklik olmasını beklemek, yanılgı olur. Fidel’de Atatürk gibi devrimi gençlere emanet etti. Eğitim ve sağlığa verdiği tavizsiz öncelikle insan kalitesi yüksek bir nesil yetiştirdi ve devrime de sahip çıkmaları için yol gösterdi.” ABD’nin, Fidel Castro sonrası Küba’ya nasıl bakacağı öngörülebilir? Ve Küba’ya sürekli kontra gelen ve belli ki buna devam edecek ABD’nin özellikle hedef kitlesi olan genç Kübalılar üzerinde nasıl bir etkisi var/var mı? Sezilen plan nedir? GÖKSU “ABD Fidel daha emekli olmadan, 80 milyon USD’lik bir bütçe ayırdı ve bu para Küba’nın demokratikleşme C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle