22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 NİSAN 2008 CUMARTESİ 3 sergi Aliminyumdan heykeller Helikon Sanat Galerisi izleyicilerini, heykel sanatının genç yeteneklerinden Ayhan Yılmaz’la buluşturuyor. Malzeme olarak genelde alüminyum ve demirin kullanıldığı, kütlesel el ve parmak formları, sarkaçlar, gözler ve boğa serisinden örneklerin yer aldığı bu sergi, yeni tasarımlardan oluşuyor. Sanatçı, eski uygarlıklara ve fizik ötesi dünyaya ilişkin sembolik değerleri sağlam bir form anlayışıyla ortaya koyuyor. Sergi 10 Mayıs tarihine dek izlenebilecek. (Tel: 0 312 441 78 01) Ay yıldız altındaki sürgünlerin kitabı Hitler büyük vaatlerle, zorbalıkla, kızıl Rusya dahil tüm kıtayı kaplayacak büyük ve bin yıl yaşayacak Almanya düşüyle iktidardadır. Ari ırktan olmayanlar izlenmekte, toplanmakta, yerlerinden yurtlarından edilmekte, toplama kamplarının belirlenmekte, komutanlar MURAT yerleri atanmaktadır. Savaş tehdidinin yükselen ateşi tüm Avrupa’yı sarmış IŞIK durumdadır. O zamana kadar hemen her alanda üstün başarılara imza atmış Alman bilim adamları tehlike, korku ve kuşku içindedirler. Sıra ne zaman gelecek. Komünistler sokakta öldürülmeye başlanmış, güçlü partileri yeraltına inmek zorunda kalmıştır. Sosyal demokratlar işbirliğinin kötü meyvelerini toplamak üzeredirler. Çaresiz direnişleri işe yaramayacaktır. Nazi partisi NSDAP herkesin ensesindedir. ??? Türkiye’nin Almanya ile ilişkileri Osmanlı döneminin izlerini taşımaktadır. Kurulan yeni cumhuriyetin en önemli eksiği ise bilim alanında, bilim adamı yetiştirme konusundadır. Üniversiteler yoktur ya da öğretim üyesi sıkınktısı içindedirler. Alman bilim adamları yardıma koşarlar. Hemen hemen tüm üniversitelerde Alman öğretim üyeleri istihdam edilmiş, Türk üniversite tarihinin bir anlamda rönesansı başlamıştır. Öğretim üyelerinin önemli bir bölümü Almanya ile resmi makamların bilgisi dahilinde gelmişlerdir. Ama bir bölümü ve bence en önemli bölümü Hitler’in gittikçe zorbalığı artan rejiminden kaçmak zorunda kalan bilim adamlarıdır. ??? Peki Hitler rejiminin soğuk nefesi onları Türkiye’de rahat bırakacak mıdır? Hayır. Hitler’in resmi ajanı Herbert Scurla peşlerindedir. Gelecek onları izleyecek, gözleyecek, resmi kanallardan gelmiş olanların rejime sadakatini denetleyecek, mülteci bilim adamlarına ise Türkiye’yi de dar etmek için elinden geleni yapacaktır. Türkiye’de kendisiyle işbirliği yapmaktan büyük zevk duyacak birilerini de bulmakta zorlanmayacaktır. Gezer, dolaşır, resmi makamlarla görüşür, istek ve dileklerini onlara iletir. Pek hoş karşılandığını söylemek mümkün değil. Ama gönlü Alman rejiminin gönül çelen kudretinde olanlar Türkiye için de böyle bir rejim hevesinde olanlar yok değildir. Neyse onlar etkili olamazlar. Herbert Scurla geldiği gibi gider. Gider ve Hitler’e raporunu yazar. Scurla’nın derdi Türkiye ile Almanya arasında kültürel ve bilimsel işbirliğini geliştirmek değildi. Onun derdi Türkiye’ye gelmiş mültecileri karalamak, Türkleri mültecilere karşı kışkırtmaktır. Irkçılık ve onun kara yöntemleri raporun her satırından fışkırır.. Scurla Raporu’nda adı geçen mültecilerin hepsini burada saymak olanaksız. Ama öyle isimler var ki, onları unutmak onların sözünü etmemek olmaz. Hukukçu Ernst Hirsch, iktisatçı Fritz Neumark, Türkiye hukuk mevzuatının ve iktisat öğreniminin yetkinleşmesinde bu iki ismi unutamaz. Modern sahne ve müzik alanında Carl Ebert, Ernst Praetorius, Eduard Zuckmayer, devletin modern anlamda oluşumundaki katkıları unutulmaz Ernst Reuter için de övgüyü esirgemeliyiz. ??? Rapor öylesine önemli bilgiler içerir ki, bugün bir hazine değeri taşımaktadır. Zorbaların egemen olduğu dünyalar bugün de var çünkü. Bugün de raporlar yazılıyor. Bugün de ülkemizin dostu bilim ve aklın dostu bilim adamları var ve bugün de zorba politikacıların hizmetinde rapor yazıcıları sahnededir. Rapor Türkçeye çevrildi. Aydınlatıcı ekler tanıklıklarla kitap haline geldi. Okuyucuya sunuldu. Okumak ve bir tarihe bakar gibi değil, bak tarihte neler olmuş demek için değil, bugünün raporlarına da ışık tutsun diye okumak gerekli. Raporu ibret verici bir belge, kitabı günümüze ışık tutan bir fener gibi yayınlayanlara şükran borcumuz var. Türkiye Araştırmalar Merkezi’ne, onun değerli direktörü Prof. Dr. Faruk Şen’e, Asım Kocabıyık Kültür Eğitim Vakfı’na, Günizi Yayıncılık’a ve kuşkusuz tertemiz bir Türkçeyle bize ileten sevgili Fatma Artunkal’a… Hepinize teşekkürler. Standards Merih Akoğul, ‘Standards’ fotoğraf sergisini sanatseverlerle buluşturuyor. Caz müziğinde farklı yorumcular tarafından seslendirilen ve ‘standard’ olarak adlandırılan parçalardan oluşan bir repertuara karşılık gelmektedir. Sergide yer alan fotoğrafların adları, caz tarihinde standard olarak bilinen parçaların adlarıyla eşlenmiş. Yaşanan anlar ya da nesnelerin karşısında alınan tavrın sonucunda ortaya çıkan sergi fotoğrafları 4 Mayıs tarihine dek Pg Art Gallery’de görülebilecek. (Tel: 0 212 263 33 90) Heykellerle evren Heykeltıraş ve akademisyen Ercan Yılmaz 5. kişisel sergisi ile sanatseverlerle buluşuyor. Sanatçının bu sergideki heykelleri aracılığı ile yapmaya çalıştığı; içsel bir görü ile kendi var oluşu, yaşam ve evren arasındaki ilişkileri üç boyutlu bir dil ile somutlaştırma çabası. Sergi, 20 Nisan tarihine dek Galeri Selvin’de görülebilir. (Tel: 0 212 263 74 81 20 Darfur Fototrek Fotoğraf Merkezi, Nisan ayında DArfur’daki mülteci krizini anlatan bir fotoğraf sergidine ev sahipliği yapıyor. New York Times’ın Türkiye temsilcisi Lynsey Addairo’nun çektiği 36 fotograftan oluşan sergi Darfur’da yaşananları gözler önüne seriyor. Sergi, 1 Mayıs tarihine dek görülebilir. (Tel : 0 212 251 90 14) tiyatro Kara Kaplı Kara Kaplı, başlangıçta bir kadın ve bir erkek arasında, beklenmedik zamanda gelişen bir tanışma hikayesi gibi görünüyor. Aslında kadın, erkek kahramanın ruhsal aynasını oluşturuyor. Böylelikle oyun, ilginç bir yüzleşme hikayesine dönüşüyor. ‘Kara Kaplı‘da, Zeynep Utku ve Musa Uzunlar rol alıyor. Musa Uzunlar’ın yönetmenliğini de üstlendiği oyun, 14 Nisan tarihinde Oyun Atölyesi’nde seyirci ile buluşacak. (Tel: 0 212 252 61 55) Bu filmi çektirenler utansın İşsiz olduğu dönemde ‘İş Arıyoruz’ adlı filmin senaryosunu yazmaya başlayan Eşref Dinçer’in ilk uzun metrajlı filmi Eylül ayında vizyona girecek. Yeni üniversiteler, üniversitelerde yeni bölümler açılıyor. Her yıl yeni mezunlar veriliyor. Yeni mezunlar, donanımları ve iyi bir iş heyecanıyla başlıyor yarışa. Mülakatlar, görüşmeler derken vakit geçiyor, umutsuzluk artıyor. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, hatta pek çok sorunun temelini oluşturan işsizlik, gençler dahil herkesin baş sorunu. Yaratılamayan istihdam ve yapay iş artışı göstergeleri ile toplumsal gelişimde de bir adım yol alınamıyor. ZUHAL Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2007 yılı verilerine göre AYTOLUN açıkladığı işsizlik oranı Aralık ayı itibariyle yüzde 10.6. Bu yılın ilk üç aylık işsizlik raporu henüz açıklanmamış olsa da durum farklı olmayacak gibi. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan işsizlik, mezun olduktan sonra çok az işte çalışabilmiş ve genelde işsiz kalmış olan Eşref Dinçer‘in ilk uzun metrajlı filmi ‘İş Arıyoruz’a konu oldu. Trajikomik hikayelerle örülü olan film, Türkiye’de iş bulabilmek için düşülen garip durumları ve kariyer peşinde koşanların hikayelerini eleştirel bir bakış açısıyla anlatıyor. Yapımcılığını Mehmet Ulusoy‘un yaptığı ve Beyti Engin, Başak Daşman, Mustafa Çolakoğlu, Yerkan Kahraman, Funda Eryiğit, Gözde Seda Altuner, Murat Serezli ile Metin Coşkun‘un oynadığı filmde işsizlik sorunundan muzdarip oyuncu ve set çalışanları da bulunuyor. Filmin ilginç kılan da bu. Filmde sürekli iş başvurusunda bulunduğu halde henüz iş bulamamış dört genç, Joker isimli bir şirketin iş görüşmesinde bir araya geliyor. Bu dört kişiden birinin işe alınması şirket çalışanlarından Banu ya da Murat’a yükselme şansı tanıyor aynı zamanda. Yalnızca bir kişinin işe alınacağı ve sadece bir çalışanın yükseleceği kıyasıya bir çekişmenin içine düşerler. Tabi burada şirketin ne iş yaptığı da merak konusu. Hem iş sahibi olabilmek için her türlü zorluğa katlanan bir kesim, hem de kariyerlerinde yükselmeye çalışan bir diğer kesim Dinçer’in eleştirel bakışıyla sunuluyor izleyiciye. Bir yandan da fikir hırsızlığını, hileyi ve şantajı anlatıyor film; iş yaşamının zorlu rekabetinin insanlar üzerindeki etkisine değinerek. Ölüm Tuzağı Tiyatro Kırmızı ilkbahar sezonunu İra Levin’in yazdığı psikolojık gerilim türündeki ‘Ölüm Tuzağı‘yla açıyor. Bir Broadway gerilimi olan oyun, kimseye güvenmeyen ve bu duruma iyi bir neden bulan iki yazarın ölüm ve kader arasında gidip gelen ve bu kavramları sorgulayan düşüncelerini konu alıyor. Neil S. Flecman’ın yönettiği ve Ebru Devrim Sayman, İlker Erçman, Kıvılcım Çilingir, Tuncay Vicnelioglu, Eylem Araz ile Emir Kılıç’ın rol aldığı oyun bugün, 19 ve 26 Nisan ile 3 Nisan ve 10 Mayıs tarihlerinde Oyuncular Tiyatro Kahvesi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 212 245 13 14) Köşk Piyasa şans tanımıyor Bunca yıl işsiz kalmış ve şimdilerde sesini çektiği ilk uzun metrajlı filmiyle duyurmaya çalışan Dinçer’e önümüzdeki süreci nasıl gördüğünü sorduğumuzda, “Bu filmi imece usulü gerçekleştirdik. Dostane ilişkiler ve özveri ile çektik. Ancak film yapabilmek için bireyin ve toplumun refah düzeyinin yüksek olması gerekiyor. Gelecekte yine işsiz olur muyum bilemiyorum” diyor. Türkiye’de sinemanın sektör olamamasında kaynaklanan sıkıntılar sebebiyle işsiz kaldığını söylüyor Dinçer. Meslekte ilk adım sıkıntısının olduğuna değinen Dinçer, o ilk adım atılamadan ilerleme kaydetmenin çok zor olduğunu vurguluyor. “Kurumsal bir bakış olmadığı için, iş yalnızca tanıdık ya da tavsiye üzerinden geliyor. İlk adımı atamadıysanız, kendinizi göstermeniz çok zor bu meslekte. Önyargısız bireyi ve yeteneklerini tanıma fırsatı sunmuyor piyasa. Umarım bu film benim için ilk adım olur” diyor. Ancak yine bir umutsuzluk var içinde Dinçer’in. Bunu da işsiz kaldığı süreçte kaybedilen özgüvene bağlıyor. Tabi yegane dileği de pek çok işsizin ve işsiz kalma korkusu yaşayanların sesinin duyulması. Eylül ayında vizyona girecek filmin tanıtımı da geçen hafta İşkur önünde gerçekleştirildi. Durum kadar trajikomik olansa, o gün iş makinalarının kurum önünde çalışıyor olmasıydı. Ellerinde “Bu film tutarsa bikini giyerim”, “Bu filmi çektirenler utansın” gibi dövizlerle kurumun önünde toplanan yönetmen, yapımcı ve oyuncular hem filmin tanıtımını yaptılar hem de işsizliği protesto ettiler. sinemsd@yahoo.com C MY B C MY B Yarın ve 20 Nisan tarihlerinde Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahnelenecek olan Köşk, Peter’in yıllar önce beklenmedik bir hamileliğin ilişkilerini bitirmesinin ardından, gerilerde bıraktığı eski aşkı Kari’yi yeniden kazanma savaşını anlatırken aynı zamanda yaşamı sorgulatıyor. Durumu düzeltebilme hayalleriyle lise mezuniyetlerinin 20. yılı kutlamalarına gelen Peter, hala yeterince büyümemiş haliyle Kari ve kocası ile karşılaşır. Ancak önünde Kari’nin kocasının yanı sıra geçmişte olup bitenlere karşı süregelen burukluluğu da engeli vardır. Gece ilerledikçe, Peter ve Kari, bir anlatıcı tarafından canlandırılan pek çok karakter eşliğinde, uzun zaman önce yaptıkları seçimlerin sonuçlarını değerlendirerek, yeni elde ettikleri kazanımlarla hayatlarının geri kalanını nasıl yaşayacaklarına karar verirler. Craig Wright’ın yazdığı oyunu Tufan Karabulut yönetti. Arda Kavaklıoğlu’nun anlatıcı olduğu Köşk’te Tufan Karabulut ve Özden Ayyıldız oynuyor. (Tel: 0 216 418 16 46)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle