22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 29 MART 2008 CUMARTESİ Aydınlar hâlâ sorgulanıyor Türkiye Öğretmenler Sendikası tarafından 1967 baharında kurulan Su Gösteri Sanatları Sahnesi, 13 yıllık kapanmanın ardından Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade oyunuyla tekrar izleyiciyle buluşuyor. baharında TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tarafından kurulmuş Su Gösteri Sanatları Sahnesi. Eğitim emekçilerinin kültür ve sanat alanında ilk bir araya gelişlerinin net adresi olarak tanımlanır hatta. 1968 itibariyle burası hem ülkedeki demokratik hak ve özgürlüklerin mücadelesinin verildiği, hem de eğitim emekçilerinin kültür ve sanat alanında buluştukları bir mekan olarak sürdürmüş varlığını. Bu sahnenin üzerinde Deniz Gezmiş‘in özgürlük nutku attığı, Mahir Çayan‘ın dostları, arkadaşları ve eğitim emekçileriyle söyleştiği biliniyor. ZUHAL 13 yıllık bir kapanmanın ardından şimdilerde tekrar canlandırılarak Uğur Mumcu‘nun Sakıncalı PiyaAYTOLUN de‘sine ev sahipliği yapıyor, geçmişin kokusu ve devrimci ruhunu taşıyarak. Salonun içinde Bedri Baykam‘ın 68 dönemini anlattığı resimlerden oluşan sergi de ayrı bir heyecan veriyor görenlere. İçeriye girdiğinizde, duvardan size bakıyor Deniz Gezmiş, direncinin gözlerine yansıyan ışıltısıyla. Salonun her bir tuğlasında yeniden dirilmenin enerjisi hissediliyor. Orhan Aydın‘ın Genel Sanat Yönetmenliği’nde Mehmet Ulay’ın rejisi ile sahnelenen Sakıncalı Piyade’nin müzikleri Timur Selçuk, dekor tasarımı M. Ziya Ülgenciler, ışık tasarımı Yüksel Aymaz, efekt tasarımı Ersin Aşar, hareket düzeni Gizem Erden, belgesel film tasarımı ise Önder Önsal imzasını taşıyor. Oyuncu kadrosunda ise, Mehmet Ulay, Orhan Aydın, Recep Yener, Oğuz Tunç, Mustafa Kırantepe, Tamer Özceviz, Deniz Atam, Kayhan Koşar, Cenk Şengül bulunuyor. Sakıncalı Piyade, yakın tarihimizde yaşanmış ve günümüzü etkilemiş bir dönemi mizahi bir yaklaşımla anlatmasının yanı sıra, Mumcu’nun 12 Mart döneminde yargılandığı davaların mahkeme tutanakları kaynaklığında yazılmış bir oyun olması sebebiyle belgesel özelliği de taşıyor. Oyunla ve yıllar geçse de değişmeyen tablosuyla toplumsal yapıyı konuştuğumuz Orhan Aydın, ‘Devlet salon yıkarken, biz salon yapıyoruz’ diyerek Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu‘nun vahim durumuna da dikkat çekti. Su Gösteri Sanatları Merkezi’ni tekrar canlandırdınız. Nasıl gelişti bu süreç? “1967 yılında TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tarafından kurulmuş bir sahne burası. Eğitim emekçilerinin kültür ve sanat alanında ilk bir araya gelişlerinin adresi olarak bilinir. 1213 yıldır kapalıydı burası. Biz, eğitim emekçilerinden kiralayarak tekrar izleyiciyle buluşturduk. Çok harap durumdaydı. Gencecik insanlarla, aldık elimize balyozları, girdik içeri. 3 aylık bir çalışma sonunda da bu hale getirdik. İlk oyunumuzun da Sakıncalı Piyade olması, buranın eski geleneğini çok sağlam bir şekilde devam ettireceğimizin net bir kanıtı.” Elinizde balyozlarla girdiğinizi söylediniz salonu yenilemek için. Şimdilerde ise Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’na giriliyor balyozlarla, buldozerlerle. Toplumsal direnç neden dik duramıyor? Neden tepki verilmiyor gerektiğince? “Çünkü belleği yitik bir toplumuz. Toplumsal duyarlılıkları yitirmişiz. 12 Eylül’ün temel amaçlarından birinin de bu olduğunu biliyoruz; toplumu apolitik kılmak. Sistem artık meyvesini almaya başladı. Muhsin Ertuğrul meselesi de malesef toplumsal direnci dik tutamamamızın sonucu ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Sistem, kentsel dönüşüm projeleri kapsamında yeni bir rant alanı açıyor. Kongre Vadisi adı altında insanlığın ortak paylaşım alanı olan bir yere balyozlarla vuruyor.” Peki nasıl geldik bu noktaya? “AKP ile birlikte. 2002 yılından bu yana Türkiye’de satılmadık yer bırakmayacaklarının işaretleriyle geldik bu günlere. Her şeyi sattılar, yakında satılmadık ortak değer kalmayacak. Çünkü amaçlarının sistemli bir şekilde bu yolda ilerlemek olduğunu biliyoruz. Sistemi başka şekilde ayakta tutamazlar. Malesef Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun üzerindeki kara bela da bu. AKP kültür ve sanat alanında geniş yarılmalar oluşturmak istiyor. Önce AKM’yi yıkmaya çalıştılar, şimdi de Muhsin Ertuğrul’u. Burada kanunsuz bir iş yapılıyor. Oradaki inşaatın yasal bir belgesi yok. Mimarlar Odası yürütmeyi durdurma kararı aldı, suç duyurusunda bulundu. Ama yasayı uygulamıyorlar. Oradaki kepçeler yasa tanımazdır. Bu kepçeleri oraya diken bu ülkenin başbakanıdır. Savcılar, hakimler, emniyet müdürü, bu kentin valisi, belediye başkanı suç işlemektedir. Tüm bunların arasında halkın susuyor olması bizim canımızı acıtıyor.” Alternatif proje nedir? “Bildiğimiz kadarıyla başka bir alternatif bir proje yok. Kaldı ki zaten bizi ikna edemezler. Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun sahnesindeki sözcüklerin üzerine biniyor o kepçeler. Bu noktadan sonra bizi ikna edemezler.” Peki sanata darbe vurarak nasıl bir toplum yapısı oluşturmak hedefleniyor? 1967 “Yarılma gerçekleştirecekler. AKP’li belediyelerde bir çok kültür sanat çalışması görürsünüz. Ama buralarda ne idüğü belirsiz bir sanat anlayışı var. İlahilerle, kurandan ayetlerle oyunlar yapılıyor Türkiye’nin dört bir yanında. Kültür merkezi tabelalarının altında mutlaka bir mescit var. İtfaiye ya da temizlik işlerinin olduğu yerde yok. Kültür merkezlerinde var mescitler. Ne yapmak istedikleri bu noktadan bakıldığında anlaşılabilir. Sesimizi çıkarabilmek çok önemli. Belki dozerlerin üzerine çıkamayacağız ama sesimizi ortaklaştırmak gerekiyor. AKP’nin kanunsuz bir iş yaptığını, diğer kurumların da bu kanunsuzluğu seyrettiğini bütün dünyaya duyurmak gerekiyor çünkü.” Aleni bir şekilde yapılıyor her şey ve toplum aleni bir şekilde susuyor. “Artık son dönemde böyle bir durum var. Toplumun başına örülen çorap vesilesiyle, açılan kapatma davasından sonraki fütursuzlukta bunu gösteriyor. Yapmak istedikleri şey çok net. Bir tek padişahlıklarını ilan etmediler.” Sakıncalı Piyade dahil Uğur Mumcu’nun tüm yazıları, kitapları, söyleşileri iktidar, sermaye ve adalet kavramları üzerinden yine güncel. Bu oyunda güncele dair nerelerden tuttunuz? “Çok yerinden tuttuk, hem de çok. Uğur Mumcu’nun askerlik anısıdır Sakıncalı Piyade. Hapishanedeki yıllarıyla iç içe kurgulamıştır oyunu. Bu oyun bir belge niteliğinde. 12 Mart faşist diktatörlüğünün bu ülkeye çektirdiği acıların, kahırların, işkencelerin perde arkasını anlatır oyun. Aydın sorgulaması yapar; hukuk ve anayasa sorgulaması yapar yoğun bir şekilde. Barışı, eşitliği, özgürlüğü sağlama konusundaki duyarlılıkla ortak bir çağrı niteliğindedir ve bu yönleriyle bugün gündemde olması gereken bir metindir. Yıllar geçti aradan. Hala aydınlar sorgulanıyor.” Yıllar geçse de yaşananlar aynı. Bu ortamda gençlere ve genç sanatçılara ne iş düşüyor sizce? “Çok sayıda konservatuvarda tiyatro bölümü mezunu var. Ancak onların oynayacakları sahne yok. Çünkü devletin böyle bir meselesi, sorunu yok. Genç arkadaşların yapması gereken, sanırım bizim geçmişte yaptığımız şey. Biz geçmişte nasıl birlik olduysak, yine öyle olmalı. Bu sistemin kültür ve sanat alanına yaklaşımı baskıcı, yok edici. Bu yok edici yumruğun karşısında birlik olup, dik durmak gerekiyor. Yaratıcılığı arttırarak üretmeye devam etmek gerekiyor.” Uğur Mumcu da susmayı, kendi kabuğuna çekilmeyi çekilmeyi çağın suçu olarak tanımlamıştı. “Uğur Mumcu’nun söylediği şeylerin gerçekliğini yaşıyoruz. Oyunun broşüründe de yer verdim ki Mumcu’nun en önemli tespitlerinden biridir bu. Demiş ki: “Bir gün bu ülkede bir dinci cumhurbaşkanı, başka bir dinci başbakan olacak.” 22 yıl önce söyledi bunları ve bize bıraktığı sözcüklerdeki gerçeklikle yüzyüze geldik yıllar sonra. Ama toplumun bu denli suskun olmasının nedenleri, yine 12 Mart ve 12 Eylül’de aranmalıdır.” Kendi gibi olmayanları alt etme çabası nasıl yorumlanabilir sizce? “Çok acaip şeyler oluyor. Ben devrimci gelenekten yürüdüm hep. Ayakta durabilmenin, bir set oluşturabilmenin, güçlü olabilmenin bir dayanağı olmalı, sırtınızı dayadığınız bir yeri olmalı. Eğer o yer zenginlikse yıkmak konusunda zorlanır karşı taraftaki. Ben sırtımı Nazım Hikmet‘e ve onun sözcüklerine dayadım. Sırtımı dayadığım yerden baktığım zaman görüyorum ki, 7778’lerde sosyalist devrimciler nasıl örgütlendiyse onlar da böyle örgütleniyor. Örgütlenme hırsızlığı bile var.” ‘Sırtımı Nazım’a dayadım’ dediniz. 80 sonrası, yani Özal sonrası nesil de sırtını tüketime dayadı. “Özal’ın söylediği şey bence haince. ‘Benim vatandaşım işini bilir’ cümlesi tam bir hainlik. O gün başladı bu ülkede kirlilik. Kahır okumayı sevmem ama iki insanın, Kenan Evren ve Turgut Özal‘ın, bu ülkeye kattıkları kirlilikten başka bir şey değil. Yalnız bir kentin değil, bütün bir ülkenin çöpü olarak kokuyor bu ülkeye bıraktıkları. Kültür sanat ortamımızdaki kirliliğinin temeli bu isimler. Onların bu ülkede yapmak istediklerinin sonuçlarını yaşıyoruz biz şu anda. O günlerin mirası bugün. 21. yy’da bütün dünyanın algılaması gereken bir gericilik yaşatıyorlar şu anda. Kurum ve kuruluşlarıyla cumhuriyeti tasfiye ediyorlar. Dinci gericilik, cumhuriyeti tepeden tırnağa kuşattı. Bunun yolunu açan iki adam ve iki sistem. Bu çöplük artık kokuyor. Bunu temizleyeceğiz. Bu ülkenin sosyalistleri, devrimcileri, aydınları, aydınlanmacıları, çağdaş ve uygar bir ülke olmasını isteyen insanları, bu ülkenin geleceği, bu çöplüğü temizler. Buna inanıyorum.” Sırada Sabahattin Ali var Tiyatronun Sakıncalı Piyade’den sonraki oyunu ne olacak? “Uğur Mumcu’nun katillerinin izini sürmedi bu devlet. Bir sis perdesi var. Bu ülke katilleriyle bir arada yaşamayı seviyor. Katillerini övmeyi, onlarla övünmeyi seviyor. Belki kültürel alt yapısı fazla olmadığı için, belki kahramanlık öyküleriyle büyüdüğü için. Bu benim canıma dokunuyor. Sabahattin Ali‘nin de katilleri bulunamadı. Aynı Mumcu gibi. Trakya’da bir ormanın içinde kafası ezilen aydın, bu ülkenin aydınıydı. Bize bıraktığı çok büyük bir zenginlik var. Belgesel niteliğinde bir oyun ortaya koyacağız Sakıncalı Piyade’den sonra. Gizli soruşturmalardan, öykülerinden, mahkeme tutanaklarından, dönemin edebiyatçıların görüşlerinden yola çıkarak bir yaşam öyküsü koyacağız ortaya. O sözcükler, bizi onunla kucaklaşmaya götürecek.” Son yıllardaki politik oyunlara seyircinin ilgisi nasıl? “2008 yılında tiyatro salonlarına çok hoş bir ilgisi var izleyicinin. Komedi oyunlarına her zaman ilgi göstermiştir izleyici. Ancak son dönemde genel anlamda politik oyunlara yoğun ilgi görülüyor. Özellikle de metin tiyatrosuna. İzleyici usta işi yorumlara ilgi gösteriyor. Burası 1213 yıldır kapalı olan bir salon ve kaldı ki insanlar buraya adres sorarak geliyor. 250 kişilik salon, haftanın 4 günü dolu kapatıyor.” tiyatro sinemsd@yahoo.com Hastasıyız İki perdelik müzikal komedi olan “Hastasıyız”; muayenehanesine gelen 4 hastanın sorunlarını çözmeye çalışırken, kendisi kör düğüm olan bir psikoloğun düştüğü birbirinden komik durumları konu alıyor. “Hastasıyız” ı izleyenleri bir de büyük sürpriz bekliyor. İkinci perdenin finali pek çok ünlü oyuncunun yer aldığı tadı damağınızda kalacak 15 dakikalık kısa bir filmle noktalanıyor. Bu oyunu izlerken kahkahalarınıza engel olamayacaksınız. Kısacası izleyen herkes “Hastasıyız” ın Hastası olacak! Saygın Delibaş‘ın yazdığı, Fethi Kantarcı‘nın yönettiği oyunda, Serdar Orçin, Serhan Ernak, Alper Düzen, Fırat Doğruloğlu , Caner Özyurtlu, Barış Başar rol alıyor. Oyun 1 Nisan tarihinde Balans’ta sahnelenecek. Keşanlı Ali Destanı Haldun Taner’in yazdığı, Yücel Erten’in yönettiği Keşanlı Ali Destanı, ilk kez 1964 yılının Mart ayında Gülriz Sururi – Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen, sonrasında birçok kez farklı tiyatroların repertuarında yer alan Türk Tiyatrosu’nun kült oyunlarından biri. Son olarak İBB Şehir Tiyatroları’nda 1987 yılında sahnelenen Keşanlı Ali Destanı, 50’li yılların Türkiyesi’nden bir kesit alırken, bu kentlerin birinin varoşu olan Sineklidağ‘ı ve burada yaşayan insanların öykülerini konu ederken bir Türkiye panaroması çıkaran oyun, gündelik hayatın yanı sıra iktidar, çıkar ilişkileri ve dolayımında gelişen olaylara da eğlenceli bir yaklaşımla değiniyor. Engin Alkan, Meriç Benlioğlu, Can Ertuğrul, Hikmet Körmükçü, Murat Garibağaoğlu, Berna Oğuzutku Demirer, Serdar Orçin, Münir Kutluğ gibi sanatçıların rol aldığı Keşanlı Ali Destanı, bugün ve yarın Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde. Oedipus Nerede İlk gösterimini 2002 Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştiren, ardından Tiyatro Olimpiyatları’nda yer alan oyun 5 yıllık aradan sonra ilk kez garajistanbul’da sahnelenecek. Kuruluşunun 20. yılını kutlayan Studio Oyuncuları, Nisan ayı başından itibaren üç oyundan oluşan programıyla yedi gün boyunca garajistanbul’un konuğu olacak. ‘Evridike’nin Çığlığı, ‘Oidipus Nerede’, ‘Oidipus Sürgünde’ ‘Oidipus Üçlemesi’ Şahika Tekand tarafından yazılmış ve yönetilirken kendisiyle birlikte Cem Bender, Şerif Erol, Arda Kurşunoğlu, Ridade Tuncel Sarıcan ve Ulushan Ulusman rol alıyor. Sofokles’in çeşitli metinlerinden yola çıkılarak yazılan oyunlarda bir bulmaca düzeni içinde ışığın ve oyuncuların hareketi ile hem seyirci, hem de Oidipus için gerçek bir keşif süreci yaratılarak yaşam, oyunla sorgulanıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle